Görece bir kavram olan mutluluğun TDK sözlüğündeki karşılığı, "bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan saadet" olarak açıklanmakta. Peki sizin için mutluluk nedir? Mutluluk sürekli olarak elinizde tutabileceğiniz bir şey mi?
Çağlar boyunca insanların anlamaya çalıştığı "mutluluk" kavramı üzerine herkes farklı fikirler üretebilir. Mutluluk deyince benim aklıma ilk gelen, Nazım Hikmet'in çok sevdiği eşi Vera'ya ithafen yazdığı "Saman Sarısı" şiirinde geçen "Sen mutluluğun resmini yapabilir misin, Abidin?" sorusu. Ve tabii, Abidin Dino'nun ona verdiği şiirli cevap. Üstat, özlemlerini sıraladıktan sonra şöyle bitirir sözlerini: "... İşte o zaman Nazım, yapardım mutluluğun resmini, ama buna ne tuval yeterdi ne de boya..."
Çağdaş filozoflardan Slavoj Zizek, mutluluğun kişisel görüşlere göre değiştiğini ve kapitalist değerlerin bir ürünü olduğunu savunmakta. Zizek, insanın doğasında memnuniyetsizliğin hüküm sürdüğünü, gerçekte ne istendiğinin bilinmediğini ileri sürerken, istediklerine ulaştığı takdirde mutlu olduklarını zanneden insanların aslında aradıkları şeyin başka bir şey olduğunu fark edip tatmin olamadıklarını iddia ediyor.
Hayır, felsefe yapmayacağım. Ben mutluluğun sadece kapitalist değerlerin bir ürünü olduğunu düşünmemekle birlikte, Zizek'in mutluluğu tanımlarken ortaya koyduğu diğer görüşlere yakın hissediyorum kendimi. Mutluluk sanılanın aksine ulaşıldığında biteviye sürecek bir duygu değil bana göre de. Gökyüzündeki yıldızların anlık göz kırpışı kadar kısa, en fazla birkaç dakika süren bir hazzın doruk noktası. Etkisi zaman içinde süratle azalan, ardından yine doğamızda bulunan memnuniyetsizliğe evrilen bir olgu...
Diğer taraftan bizi mutlu edebilecek şeylerin sayısının göklerdeki yıldızların sayısından fazla olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden sonsuz ve büyük mutluluklar aramak yerine ulaşması çok daha kolay, küçük ama sayıca fazla mutlulukların peşine düşmek daha mantıklı bir yol. Genel olarak mutluluk bizim elimizde ama bazen beklediğimiz, bazen de hiç beklemediğimiz bir anda kapımızın çalındığı da oluyor.
Bazen burnumuza çarpan ılgıt ılgıt yasemin kokusu, sevdiğimiz birinin bize gülümsemesi, tiryakinin uzun bir aradan sonra sigarasından aldığı ilk nefes, bir köpeğin masum bakışı, bebeğimizin ağzından çıkan ilk heceler, dost meclisinde kadehimizden aldığımız ilk yudum, bazen son anda kapısına yapıştığımız umumi bir tuvalet! Hepsi anlık mutluluk verir biz insanlara.
Ya da milli piyangodan büyük ikramiye vurdu diyelim. Sanmayın ki aldığınız para size devamlı bir mutluluk getirecek. Parayla saadet olmaz demeyeceğim. İşiniz rast gitse, daha refah bir yaşama kavuşsanız bile yeni duruma kolay alışırsınız, mutluluğunuz alışkanlığınıza yenilir, yeni istekler, yeni heyecanlar, yeni mutluluklar ararsınız. Mutluluk annenin doğurduğu bebeği ilk gördüğü andır. O andan sonra mutluluk sevgiye dönüşür. Mutluluk işinizde terfi aldığınız, ya da arzu ettiğiniz bir işe kabul edildiğiniz andır. Daha sonra işinizden memnun olabilirsiniz ama sürekli bir mutluluk hali söz konusu olamaz. Eğer yaptığınız işten memnunsanız, o işte mutlu anlarınız daha fazla demektir.
Mutlu olmak insana anlık bazda kendini iyi hissettirir. Yazmak, okumak ya da yeni bir şeyler öğrenmek süreci, insanı mutlu etmez. Yazarken düşünür, araştırır, cümleler kurar, bir çaba içine gireriz. Bütün bunlar sadece iki mutluluk kırpıntısı için. Birincisi yazıyı bitirip son kontrolleri yaptıktan sonra, eğer iyi bir iş çıkarttığımıza inanıp yayınla düğmesine bastığımızda, ikincisi yazımıza gelen yorumları okuduğumuz anda. Okurken de öyle, okuduğumuz bir yazı bize yeni bir şey öğrettiğinde ya da yazının içinde geçen bir cümle bizi gülümsettiğinde mutlu oluruz. Yani mutluluk bana göre yüksek haz aldığımız kırpıntılar, yıldızların göz kırpmasıdır. Bu yazımı okuyan siz okurların da mutluluk yıldızları bol olsun.