"Unutkanlıktan şikâyetçi misiniz, şikayetçiyseniz nasıl başa çıkıyorsunuz, unutkanlıkla ilgili ilginç bir anınız var mı?"
Soruya vereceğim cevap biraz da yaşama bakış açımla doğrudan ilgili olsa gerek. Unutkanlık meselesi gündelik hayatımızın bir parçası. Yaşamı iyi ve kötü halleriyle olduğu gibi kabullenen biri olarak üstesinden gelemediğim durumlardan şikâyetçi olduğum pek nadirdir. Unutkanlık da işte o durumlarda biri ve bundan (en azından şimdilik) çok fazla şikâyetçi olduğumu söyleyemem.
Eskiden saçma bir saplantım vardı, izlerini hâlâ hissederim. Beynimizin kapasitesi sınırlıymış gibi gelirdi bana, bu yüzden içini boş ve işe yaramaz şeylerle doldurmamalıyım diye düşünürdüm. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak pek çok lüzumsuz detayı eleyerek onları unutmaya zorlardım kendimi. Oysa gerçek bunun tam aksiydi. Bir süre sonra, yorulmasına aldırmaksızın beynimizi ne kadar çalıştırır, onu gerekli ya da gereksiz ne kadar bilgiyle doldurursak o denli işlev göreceğini öğrendim. Yine de bu saplantımdan tam manasıyla kurtulmuş değilim. Sözgelimi hoşlanmadığım bir kişinin varlığını aradan birkaç yıl geçtikten sonra hafızamdan tamamen sildiğim, ona dair hiçbir şeyi hatırlamadığım olmuştur.
Dikkatimi vermediğim konularda unutkanlık gösteririm genellikle. Bir keresinde büyük bir alışveriş merkezinin otoparkında arabamı park ettikten sonra yerini gösteren numaraya bakmayı unutmuştum. Otopark çok bloklu ve çok katlı olduğu için numara olmaksızın arabayı bulmak hayli zordu. Bloklar A, B, C gibi harflerle, katlar ise turuncu, yeşil gibi renklerle etiketlenmiş, park yerleri ise ayrıca numaralandırılmıştı. Bu unutkanlığım koca otoparkta en az yarım saat arabamı aramama neden oldu. O günden beri bu park yeri numarası mevzuuna çok dikkat ediyorum.
Unutkanlık bazen takıntıya dönüşüyor. Aklım başka yerdeyse arabamı kilitleyip kilitlemediğimden emin olamıyorum. Bu yüzden çoğu kez dönüp kontrol etmek zorunda kalırım. Şimdiye kadar belki bir kez kilitlemediğim oldu ama bu bende takıntı haline gelmesine yetti.
Bana kalsa yaşadığım ufak tefek unutkanlıklarımdan dolayı hiçbir önlem almazdım. Aile Hekimim kızım olunca kafamın estiğini yapamıyor, onu kıramıyorum. Geçen hafta kan örneğimi aldırdı. Bilmem ne değerim düşük mü ne çıkmış. Yanılmıyorsam unutkanlıkla ilgiliydi. Her doktorun yaptığı gibi ilâç yazdı hemen. Hap neyin içmem şimdi dedim. O da iğne yaparım o zaman dedi. Kaçış yok, ayda bir B12 iğnesi vurmaya başladı.
Bütün unutkanlığım arabamla ilgili değil elbette. Ömür boyu aklımdan çıkmayacak bir olay var ki bunu daha önce blogumda anlatmıştım. Bazı arkadaşlar için tekrar olabilir. Üniversite mezuniyet balomuzu düzenleyen ekibin başındaydım. Ankara'da yemekli, müthiş bir organizasyon yapmıştık. Bu güzel geceye başka bir bölümde okuyan çok sevdiğim bir arkadaşımı özel olarak davet etmiştim. Organizasyon işi kolay değil. Hiçbir aksaklık olmaması, konukların geceden memnun kalması için kafa ve beden olarak devamlı çalışmak zorundasın. Arkadaşım kız arkadaşı ile birlikte salona girdiğinde onları kapıda karşıladım. Hoş geldiniz dedikten sonra refakat ettim, yerlerini gösterdim ve müsaadelerini isteyip konukları karşılamak üzere yeniden kapıya koştum. Öğretim üyeleri, hocalarımız, arkadaşlar, onların misafirleri birbiri ardına salonu doldurmaya başladı. Organizasyon komitesindeki diğer arkadaşlarla birlikte hocalarımıza yerlerini gösterirken bir yandan da otelin müdürüyle yemeklerin ne zaman servis edileceğini, sahne alacak solistlerin sırasını, çiçeklerin nereye konulacağını falan konuşuyoruz. Zaman su gibi akıyor ve ben kendimi bu akışa veriyorum. Ne zaman başladı, ne zaman bitti farkında bile değilim. Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes memnun evlerine dönerken biz de komiteden arkadaşlarla birlikte güzel bir iş başarmanın keyfini yaşıyoruz.
Unutkanlıktan bahsediyorduk, ne var şimdi bunda diyeceksiniz? Sormayın, ertesi gün aklım başıma geliyor. Benim özel olarak davet ettiğim arkadaşı ve yanında getirdiği kız arkadaşını o hengâmede unutmuşum! Salona geldikleri, yerlerini gösterdiğim andan itibaren oradan oraya koştururken bir daha yüzlerini dahi görmediğimi hatırlıyorum. Oysa aynı masaya oturup onlara eşlik etmem gerekiyordu. Ne yalan söyleyeyim, ben de öyle düşünmüştüm davet ederken. Bir anda başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Ne kadar büyük bir ayıp... Nasıl yüzüne bakacaktım şimdi arkadaşımın ben? Yalnız olsaydı neyse, yanına bir de kız arkadaşını alıp gelmiş, rezil oldu kıza. Nasıl olmasın? Sakın bu organizasyonu bir gazino programı gibi görmeyin dostlar. Siz hiç özel bir eğlencenin içinde bulundunuz mu? Yapılan esprilerden bihabersiniz, seçilen sohbet konuları sizi sarmıyor, yıllarca aynı sıraları paylaşan arkadaşların şakalaşmalarını buruk bir gülümsemeyle izlemek zorunda kalıyorsunuz, etrafınızdaki insanlar bu da kim diye bön bön bakıp duruyorlar yüzünüze. Velhasıl yabancısınız herkese, ibret-i alem için selâm verebileceğiniz tek bir Allah'ın kulu yok çevrenizde! Empati yapıyorum, zor iş vesselâm.
Sonra ne mi oldu? Arkadaşımın peşine düştüm, özür dileyeceğim, affetmesi için yalvaracağım. Ben hiç oturmadım ki, hep ayaktaydım diyeceğim. Yok izini kaybettirdi, ne telefona cevap verdi ne aradı. Yıllar geçti, dile kolay, tam kırk yıl... Ve kader bizi yıllar sonra buluşturdu. Evlenmiş o da, iki oğlu olmuş. Eşiyle eşim aynı memleketten, birbirlerini çocukluktan itibaren tanıyorlarmış. Ve yeniden görüşmeye başladık. Geçmişte kalan bu konu hiç konuşulmadı aramızda. Görünüşte her şey küllenip unutuldu gibi, onu bilmem ama bende o iz hiç kaybolmadı, kaybolmayacak.
Haydi yazın siz de, unutamadığınız, sizde iz bırakan ilginç unutkanlıklarınızı.