"Doğduğunuz, yaşadığınız, sevdiğiniz veya sık sık gezmeye gittiğiniz şehri kim kurdu veya ismini kim koydu biliyor musunuz? Yaşadığınız yerde on bin yıl önce kim oturdu biliyor musunuz? İsterseniz bir şehrin geçmişini anlatabilirsiniz."
Üniversite yıllarında ve meslek hayatım boyunca memleketimden uzak kaldım. Muhtemelen herkes, memleketini, doğduğu şehri sever, birçok insan da "karnımın doyduğu yer, vatanım" diyerek yaşadığı şehre minnet duygularını ifade eder. Ben bunların ötesinde, tarihler boyunca ırk, din, dil farkı gözetmeksizin kucak açtığı tüm insanları potasında eritip kendi karakterine dönüştürmesini bilen, doğduğum ve halen yaşamakta olduğum şehrimin bir ferdi olmaktan da ayrıca gurur duyuyorum.
Doğrusunu söylemek gerekirse yaşamım boyunca tarih ve arkeolojiye karşı pek aram olmadı. Buna rağmen bu haftanın konusu fazlasıyla ilgimi çekti, merakımı uyandırdı ve doğal olarak biraz araştırma yapmamı gerektirdi. Bu vesileyle bazı hususları da paylaşma imkânı bulacağım. Evet, bilindiği gibi üzerine kondurulmak istenen "gâvur" sıfatını dahi onur kabul edip bir kısım güruhu ters köşeye yatıran, aydın insanların yaşadığı "İzmir" den bahsediyorum. Konumuz madem tarih, tarihe nasıl baktığım hususuna da birkaç cümleyle değinerek yazıma başlamak istiyorum. Tarih bana göre yazının bulunmasıyla birlikte ortaya çıkmış bir bilim dalı. Arkeolojik araştırmalar neticesinde elde edilen, yazılı olmayan her türlü bulgular uzmanlar tarafından değerlendirilip yorumlanarak geçmiş hakkında tahmin yürütülmüş ve yazılı hale getirilmiştir. Değişmez kuraldır; tarihi her zaman güçlüler ve kazananlar yazar. Özneldir tarih aynı zamanda, kişiden kişiye, toplumdan topluma değişebilir, birbirine taban tabana zıt tespitlerin yapılması dahi mümkündür. Sözgelimi yakın tarihimizde 9 Eylül 1922 bizim için büyük bir zafer iken Yunan milleti için bir "büyük felâket" tir. Her ne kadar "Tarih tekerrürden ibarettir." denilip tarihten ders almak gerektiği söylense de kimsenin buna aldırdığını sanmıyorum. Bunun dışında genel kültür, bir çeşit hobidir bana göre tarih. Farklı kaynakları araştırıp mukayese etmek suretiyle kültür ve her türlü ideolojiden bağımsız, tamamen gerçekleri yansıtan bir tarihi ortaya çıkarma çabaları, tarafsız bir şekilde yazılmış kitaplar, belgeseller ve tarihi filmler her zaman ilgimi çeker elbette.
İzmir'in ilk olarak kimin tarafından ya da kimler tarafından kurulduğuna dair tarihi bilgilerimiz bizi en erken M.Ö 3.000 yıllarına götürmekte. Tunç çağında göçebelikten yerleşik hayata geçilirken, M.Ö 2.300 yıllarında, adını ilk kez duyduğum ve eskiden Hititlerin bir kolu olarak bilinen Luviler yaşıyormuş bölgemizde. Son araştırmalar başkenti Apasa (bugünkü Efes) olan Luvi Krallığının coğrafi bakımdan Hititlerden çok daha geniş bir alana yayıldığını gösteriyor. Kimdir bu Luviler? Hemen hemen her millet sahiplenmiş aslında. Kelime anlamı kendi dillerinde (Luvice) "ışık ülkesi" olarak bilinen bu toplumun ataları olduğunu iddia edenler arasında Türkleri, Rumları, Kürtleri ve Alevileri saymak mümkün. Kanaatimce Kafkasya'dan gelen ayrı bir ırk bunlar. Muhtemelen Orta Asya'dan gelen ilk Türk göçebe kavimleri. Anadolu'nun belki de ilk sahipleri. Luviler hakkında mevcut bilgilerimiz son derece kısıtlı. Söz konusu uygarlığın kalıntıları yerin altında keşfedilmeyi bekliyor. İstanbul'un fethi ve özellikle Türklerin Viyana kapılarına dayanmalarından sonra Osmanlı'ya karşı olan Batı dünyası Anadolu medeniyetinin Helenler tarafından başlatıldığı fikrini yaymış. Oysa Orta Çağ boyunca hiç de Yunanlarla ilgisi olmayan Luviler'in yaşadığı gayet iyi bilinirmiş bu topraklarda. Batı Anadolu'da geniş bir alana yayılan Luvi kökenli halkların oluşturduğu küçük devletlerden biri de başkenti Apasa (Efes) olan Arzawa Krallığı. Günümüze doğru gelirken sırada hemşerimiz Homeros tarafından M.Ö 7. ya da M.Ö 8. yüzyılda yazıldığı tahmin edilen İlyada destanında konu edilen Truva savaşı var. Böyle bir savaş gerçekten olmuş mu yoksa sadece bir efsane mi sorusuna verilecek cevap hâlâ belirsizliğini korumakta. Bununla birlikte bu dönemde Luvi halklarının, Hitit Krallığının ve Anadolu'da yerleşik diğer uygarlıkların Yunanlara (Akalar) karşı Truva kentini korumaya çalıştıkları biliniyor. Truva'da bulunan ve günümüzden üç bin yıl öncesine ait bronz bir mührün üzerinde Luvice yazılar bulunduğu saptanmış. Truva Savaşı sonucunda Yunanların Anadolu'ya adım attıkları ilk tarih, M.Ö 1.184 yılı olarak kabul ediliyor.
M.Ö 8 yüzyıla kadar birçok medeniyete kucak açan şehrin kimin tarafından kurulduğuna dair muhtelif rivayetler var: Bunlardan biri Amazon Kraliçesi Myrina, diğeri ise Frigya Kralı Tantalos. Ancak bunlar aynı zamanda Homeros'un eserinde geçen efsanevi karakterler. Mevcut bilgilerimize göre önce bugünkü Bayraklı yöresinde kurulan İzmir, daha sonra Yunan kent devletlerinin hakimiyetine giriyor. Onlardan biri olan Smyrna (İzmir), ticaret, sanat ve kültür alanında Ephesos (Efes) ve Pergamon'la (Bergama) yarışmış. M.Ö. 547 yılında ileride Pers İmparatorluğuna dönüşecek Ahameniş devleti tarafından işgal edilen şehir, 200 yıldan fazla bir süre boyunca diğer Yunan kent devletleriyle birlikte, Persler arasında yapılan pek çok savaşa sahne olmuş. Antik Makedonya Krallığının başına geçen Büyük İskender, M.Ö 334 yılında, Perslerin elinden geri aldığı İzmir'de Helenistik dönemi başlatıyor. Yine bir rivayete göre günlerden bir gün, Pagos (bugünkü Kadifekale) eteklerinde avlanan İskender, bir çınar ağacının altında uyuyakalıyor. Gördüğü rüyada İntikam ve Gazap Tanrıçası Nemesis, kendisinden Smyrna'yı Pagos'un eteklerine yeniden kurmasını istiyor. Elbette bu da bir efsaneden ibaret ancak Nemesis'in gösterdiği yerde Büyük İskender'in direktifleri doğrultusunda kurulan bu şehir 2.300 yıldır varlığını sürdürdüğü bir gerçek.
M.Ö 133 yılında varis bırakmadan ölen Pergamon Kralı III. Attalos'un vasiyeti üzerine Krallık Roma İmparatorluğu'na bırakılıyor. M.S 177 yılında meydana gelen büyük bir deprem sonucunda İzmir'in tamamen harap olduğunu yazıyor tarihçiler. Bunun üzerine dönemin önde gelen hatiplerinden Aelius Aristeides, hitabet yeteneğini kullanarak Roma İmparatoru Marcus Aurelius'u kente yardım konusunda ikna edip kentin yeniden inşasını sağlıyor. Daha sonra Bizans İmparatorluğu'nun, Emeviler'in, Cenevizliler'in, Çaka Beyliği'nin, Aydınoğulları'nın, Osmanlı İmparatorluğunun ve Türkiye Cumhuriyetinin egemenliğine geçiyor İzmir.
10.000 yıl önce İzmir'de kimlerin yaşadığını bilen yok. O yıllarda tam olarak yerleşik hayata geçilmiş midir acaba? Seçtiği konu nedeniyle sevgili DeepTone'a bir kez daha teşekkür ediyorum. Yukarıdaki bilgilerin bir kısmını yüzeysel olarak zaten biliyordum. Ancak Luviler'i onun önerdiği konu sayesinde tanıdım, aynı toprakları paylaşmamıza rağmen adını ilk kez duyduğum bir halk Luviler. Okullardaki müfredata girdiğini de sanmıyorum henüz. Araştırmalarım sırasında merkezi İsviçre'de bulunan Luwian Studies (Luvi Çalışmaları) adında bağımsız bir vakıf olduğunu keşfettim. Vakfın tek amacı, Batı Anadolu'nun M.Ö 2 bin yıllarındaki kültür araştırmalarını teşvik etmekmiş. Vakfın başkanı Dr. Eberhard Zangger bir jeolog, 1982 yılından beri Doğu Akdeniz arkeolojik alanlarından bilimsel araştırmalarda uzmanlaşmış bir bilim insanı. Dr. Zangger, Batı Anadolu'da yapılan arkeolojik kazıların son derece yetersiz olduğunun altını çizerken, imkân bulunduğu takdirde bölgenin bilinen tarih ve kültürünün yeniden şekilleneceği iddiasında.
Vakfın web site adresi: https://luwianstudies.org/goals/
Youtube kanalı: https://www.youtube.com/channel/UCZkx4fdZwINCJ9nTDnwq_tQ/featured