"Sizce mutluluk nedir? Mutlu olmak için ne yapmak gerekir? Mutluluk, peşinden koşulması gereken bir hedef midir?"
"Genç çifte bir ömür boyu mutluluk dileriz.", "Mutlu yıllar." gibi klişeleşmiş cümleler bana anlamsız gelir. Mutlu olmanın sırrını açıkladığını iddia eden düzenbazlar çaresiz insanları kandırıp onların sırtından para kazanmaya devam ediyor. Şimdiye kadar sayısız tanımı yapılan "Mutluluk", kişisine göre farklı anlamlar barındıran göreceli bir kavram. Benim burada anlatacaklarım, "mutluluk" üzerine bazı düşünceler ve bunların hakkında kişisel değerlendirmelerim. Şimdi, TDK mutluluğa nasıl bir anlam yüklemiş, dilerseniz önce ona bakalım.
"Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik"
Esasen sizi altını çizdiğim, tartışmanın odak noktasına, mutluluğun, "sürekli olarak ulaşılabilecek bir durum" olup olmadığı konusuna çekmek istiyorum. Mutluluğu bir histen çok yaşam tarzı olarak belirleyen Aristoteles, mutluluğa giden yolun akıl, erdem ve tefekkürden geçtiğini söyler. Psikolojide mutluluk bilinenin aksine bir duygu değil, oluş halidir. Çünkü duygular geçicidir, mutluluk ise her zaman var olan, bir devinim halindedir. Karşılaştırmak gerekirse insan her zaman hüzünlü, kıskanç, neşeli olamaz. Duygular belli bir duruma karşılık gelir ama mutluluk için insanın bir duruma ihtiyacı yoktur. Diğer taraftan uzun süreli mutluluğu "ideal tembellik" olarak tanımlayan Nietzsche'ye göre ise mutluluk, anlık ya da kısa süreli bir durumdur.
Mutluluğun öğrenilebilir olduğu ya da genetik faktörlere bağlı olduğu gibi değişik konularda daha pek çok argüman mevcut ancak bütün bunlarla sizi sıkmak niyetinde değilim. Öyleyse benim için mutluluk nedir sorusuna cevap verirken yukarıdaki görüşlerin hangilerine katılıp hangilerine takıldığımı anlatamaya çalışayım dilim döndüğünce.
Bana göre mutluluk süreklilik arz etmeyen, anlık bir duygudur. Dışarıya mutlu görünüp devamlı gülümseyen kişilerin endişelerini, içinde kopan fırtınaları en yakınları bile bilmez çoğu zaman. Yaşam boyunca her insan değişik acılara ve hazlara muhatap olur. İstekleri, bazen kendilerinden kaynaklanan, bazen de elinde olmayan nedenlerden ötürü gerçekleşmez. Sürekli bir mutluluktan söz edemeyiz. Bunun yerine durağan ya da mutlu anların daha çok, acılı ve endişeli anların daha az olduğu huzurlu bir yaşam ararız. Mutluluk, birkaç dakika ile birkaç gün süren ve kontrolümüz dahilinde ya da kontrolümüz dışında karşımıza çıkan birçok olayın sonucunda yaşadığımız, büyük keyif ve haz aldığımız duygusal durumlardır. Mutluluğun genetik faktörlerle ilgisine ya da öğrenilebilir olduğuna inandığımı pek söyleyemem. Basit birkaç örnekle duruma biraz açıklık getirmeye çalışayım.
Bugün yaklaşık iki yüz kilo eşyayı üç kat aşağı ve ardından iki kat yukarıya merdivenlerden taşıdım. Eşim son bir aydır bu taşıma olayını gözünde büyütürken ısrarla dışarından yardım almamı istemişti ancak ben bu işin üstesinden gelebileceğime inandığım için aldırış etmedim. Yorucu bir işti tabii. Ancak son parçayı taşıyıp kendimi koltuğa attığımda bendeki mutluluğu görmeliydiniz. Zor bir işi başarmanın verdiği haz. Birkaç dakika sonra terim soğumaya başladığında o mutlu anım da sessiz sedasız buharlaşmıştı. Kızım, çok sevindiği bir sonuç elde ettiğinde; bir sınav sonucu, beğenip aldığı bir elbiseyi üzerinde denediğinde ya da güzel bir haber alması durumunda, ışıldayan gözleriyle "Ayy çok mutlu oldum." der Onun bu mutluluğu beni de etkiler ve mutlu kılar. Bu bana mutluluğun bulaşıcı olduğunu da öğretmiştir. Birkaç dakika sonra günlük hayatımıza döneriz.
Düşüncelerinden çok etkilendiğim Schopenhauer, "Acının yokluğu mutluluğun ölçütü ise, o zaman mutluluk ve zevkin kendi başına varlığı yoktur. Daha çok mutlu olmak için çabalamak yerine daha az acı çekmeye bakmalı insan. İşte bu yüzden çok mutsuz olmamanın en güvenli yolu çok mutlu olmayı istememektir. Yani mutlu olmak için zevk, mal, mülk peşinde koşmak isteğini en aza indirgerseniz daha az acı çekip daha çok mutlu olabilirsiniz." diyor.
O halde mutlu olmak için acılarımızın geçici ve hayatımızın ayrılmaz bir parçası olduğunu kabul ederek sabretmemiz ve ulaşabileceğimiz hedeflere yönelmemiz gerekir. Bu bir teslimiyetten ziyade bir kabullenmedir. Elimizden geleni yaparak isteklerimize ulaşmaya çalışsak bile her şey kontrolümüzde olmadığı için mutlu sona ulaşmak mümkün olmayabilir.
Acılar ve mutluluklar hayatın içinde döngüsel kavramlar. Bu bakımdan mutluluğun peşinde koşmak bana anlamsız geliyor. Bizi sevindirip heyecanlandıran, küçük şeyler illâ ki karşımıza çıkacaktır. Önemli olan bunun farkına varıp tadını çıkarmak, acı çekmediğimiz her anın kıymetini bilmektir.