Yazar: Jo NESBO
Çeviren: Can Yapalak
Sayfa Sayısı: 591
Yayınevi: Doğan Kitap
Gerilim, polisiye türüne fazla ilgim olmamasına rağmen romanı sevdiğimi söylemeliyim. Norveçli yazar Jo Nesbo, yarattığı kurgu karakter, dedektif Harry Hole'ün nefes kesen maceralarına adeta can veriyor. İlk sayfaları çevirirken bu kitap bana ne kazandıracak diye düşünmeye başlamıştım. Mesleğini bırakacağına dair eşi Rakel'e söz vermesine rağmen, üç yıl önce izini kaybettirmeyi başaran bir katilin, Tinder'den avladığı bir kadını tuhaf şekilde öldürüp kanını içmesinden sonra polisin yardım talebi üzerine görevinin başına dönen Harry Hole meslek aşkıyla, canı pahasına, çözülmesi zor bir işin üstesinden geliyor. Romanları kırktan fazla dile çevrilen yazar, polisiye gerilim türünde oldukça başarılı eserler vermiş.
Karakter sayısının fazla olması başlangıçta olayların içine girmeyi zorlaştırsa da ilerleyen sayfalarda bu durum sorun olmaktan çıkıyor ve romanın tempolu akışına kaptırıyor kendini okur. Yazarın anlaşılması kolay ifade tarzı, olayların arasına sıkıştırdığı bilgiler, bir Kuzey Avrupa ülkesi olan Norveç'in başkentindeki yaşamın resmedilmesinin yanı sıra roman kahramanlarının karakter özellikleriyle psikolojilerinin başarılı bir şekilde sunulması dikkat çekici. Yazar bu kez muhtemelen Türk okurun ilgisini çekeceğini düşünerek kurguya Mehmet adında bir barmeni de dahil etmiş. Türk hamamı, Türk kahvesi ve Galatasaray-Fenerbahçe arasındaki amansız rekabete değinen yazar kitabın bir yerinde Türkçenin dilbilgisi bakımından dünyanın en zor üçüncü dili olduğunu söyletiyor kahramanına. Diğer taraftan kitabın adı ile romanın içeriği arasında bir bağlantı kuramadım.
"Gördüğü her insanın yüzünü hatırlayabilen bir meslektaşım vardı. Bana, gördüğümüz bir milyon farklı yüzü ayırt etme ve tanıma kabiliyetimizin beynin fosiform kıvrımı denen bir bölümünden geldiğini söylemişti. Bu kabiliyet olmasa tür olarak hayatta kalmamız epey zorlaşırmış..."
Kitabın 307. sayfasında, Harry Hole, barmen Mehmet'e yukarıdaki sözleri sarf ediyor. Buna benzer bilgiler bende merak duygusunu ateşler. Romanda yüz tanımaya ilişkin başkaca bir olay yer almadığı halde konuyla ilgili kısa bir araştırma yapmaktan kendimi alamadım. Yüz tanımama, ya da yüz körlüğü (prosopagnosia), doğuştan ya da bir travma sonrası ortaya çıkan, insanın kendi yüzü de dahil, çevresindeki kişilerin yüzlerini ayırt etmekte zorlandığı, yüz algısıyla ilgili bilişsel bir bozuklukmuş. Dünya nüfusunun yüzde ikisinde görülen ve tedavisi mümkün olmayan bu hastalıkla ilgili gerçek ve kurgusal temelli birçok film yapıldığını öğrendim. Kore dizilerini sevenler için "My Holo Love" bunlardan biri.
Roman oldukça sürükleyici. İşin başında katilin kim olduğunu öğrenmek merak duygusunu azaltmıyor. Dedektif Harry'nin amansız takibi sonunda katil yakayı ele veriyor ancak kitabın sonunu görmek için daha yüz sayfanız olduğunu fark ediyorsunuz. Emniyet Müdürü, kendisine Adalet Bakanı olma yolunu açan bu başarıyı yeterli bularak olayı kapatmak istese de Harry Hole, katili seri cinayetlere azmettiren sürpriz ismi ortaya çıkarana dek işin peşini bırakmıyor.
Romanda farklı bir kültürde, ardı arkası kesilmeyen olaylar, insan ilişkileri işlenirken okurun kafasında beliren birçok karanlık nokta sayfalar ilerledikçe açığa kavuşuyor. Yazar, kıvrak zekasıyla vampirliğin de ele alındığı türlü şiddet olaylarını kurgularken zaman zaman inandırıcılıktan uzaklaşmış olsa da kitabın türüne dair olumsuz önyargılarımı kırmayı başardı. Arada bu tür iyi yazılmış kitapları da okumanın iyi olabileceğini kanaatine vardım. Çeviri genel olarak fena değildi. Bu bakımdan eleştirebileceğim bir yönü yok. Polisiye roman serisi tarzında kaleme alınan Jo Nesbo kitaplarını sırasına göre okunması gerektiğini, bu şekilde özellikle Harry Hole karakterini daha iyi anlamanın mümkün olacağı iddiasında bulunanların görüşlerine katılmıyorum. Tam aksine belli bir süre geçmeden yazarın yeni bir kitabına başlamanın bana göre sıkıcı olacağını düşünüyorum. Yine de özellikle türü sevenler için kaçırılmayacak bir eser.