"Para olmadan yaşanır mı?"
Son araştırmalara göre, 4,5 milyar yaşındaki gezegenimizde insan türünün serüveni, yaklaşık 300.000 yıl önce başlamıştır. M.Ö 7. Yüzyılda parayı icat ederek mevcut takas sistemine son veren Lidyalılardan bu yana geçen süre ise sadece 2.700 yıldır. Yani, bugün esiri olduğumuz para, 300.000 yıllık insanlık tarihinin % 1'den daha az bir zaman dilimine karşılık gelmekte! Homo Sapiens Sapiens dünyada geçirdiği sürenin % 99'unda parasız yaşayabildiğine göre, para, insan hayatının vazgeçilmez bir öğesi olamaz.
Para keşfedilmeseydi, dünya bugünkünden çok daha farklı olurdu. Her şeyden önce paranın kullanılmadığı bir dünyada teknoloji ve bilim bu düzeyde gelişemezdi. Diğer taraftan, toplumda gelir adaletsizliğini zirveye taşımak suretiyle insana en büyük zararı veren yine para olmuştur. 191 milyar USD'lik servetiyle dünyanın en zengin insanı unvanını elinde tutan, Amazon CEO'su Jeff Bezos, bu miktardaki paradan elde edeceği faiz, 6.660.000 asgari ücretlinin gelirine eşit! Bu durum insanlar arasında her geçen gün büyümeye devam eden gelir farkının ulaştığı noktayı gözler önüne sermekte. Eğer para olmasaydı, bu meblağa karşılık gelen malı asla elinde tutamazdı.
Para, ilkel kabul ettiğimiz bazı alışkanlıklarımızı bıraktırıp bize gelişmiş! yaşam imkanı sağlamıştır. Bugün, evlerimizde, sanayide kullandığımız elektrik, televizyon, ulaşım ve haberleşme araçları, ısınma ve soğutma sistemleri, sağlık, güvenlik ve savunma sistemlerine kadar sahip olduğumuz pek çok kolaylığı paraya borçluyuz.
Paranın olmadığı zaman dilimine kısa bir göz atalım. Yerleşik düzene geçtikten sonra insanlar tarım ve hayvancılıkla geçinirlerdi. Takas pazarları kurulur, örneğin bir çiftçi buğday ekiyorsa kendine yetecek miktarının fazlasını, domates ya da yağ gibi ürünlerle, ya da başkalarının beslediği tavuk, koyun veya at gibi hayvanlarla değiştirirdi. Depolama imkanı sınırlı olduğundan, insanlar ihtiyacı olanı ihtiyacı kadar üretirdi. Etrafı sınırlarla çevrili şehirlerden oluşan ve feodal bir yönetim şekline sahip Sümerlerde (M.Ö 4.000-M.Ö 2.000), her bir şehrin ayrı birer tanrısı vardır. O yıllarda rahipler, soylular, köleler gibi sosyal sınıflar ortaya çıkmıştı. Köleler ürettiği ürünlerden kendilerine yetecek kadarını alıp geriye kalanı yönetime vermek zorundaydılar. Yöneticiler ve soylular, bir süre sonra maiyetindeki köylülerin ve kölelerinin can ve mallarını korumak için asker bulundurmaya başlamışlar. Yazıyı bulan Sümerler, aynı zamanda tarihteki ilk hukuk devletini kurmuşlardır. Köleler, şehir devletlerinin birbirleri arasında yaptıkları savaşlar sırasında esir alınan köylülerden oluşur. Lidyalılara kadar bu durum, aşağı yukarı aynı şekilde devam etmiştir.
Şimdi gelin biraz hayal kuralım ve paranın bilinmediği bir hayatta nelerin olup nelerin olmayacağını düşünelim. Muhtemelen altın ve bazı nadir taşlar paranın yerini alırdı ancak hem miktar bakımından sınırlı kalması hem de teknolojik yetersizliklerden dolayı, bunların elde edilmesi hayli emek isterdi. Yazının icadı insanın her yönden gelişimine önemli katkı sağlasa bile bugünkü ulaşım ve iletişim imkanlarına sahip olamayacağımız için bilim ve teknolojide çok fazla ilerleme kaydedemezdik. Büyük imparatorluklar, süper devletler olmazdı. Aynı nedenle tek tanrılı dinler fazla yayılmaz, her şehir ya da küçük devlet kendi kültür, inanç ve ahlak kurallarını belirlerdi. Örneğin Heredot'a göre, Lidyalılarda bir kız olgunluğa eriştiğinde yeterli çeyizini kazanana kadar fahişelik yapmak zorundaydı. Soylular ve ayrıcalığa sahip sınıflar daha konforlu bir hayat sürerlerdi fakat yaşanan bir kuraklık dahi (Sümerlerde olduğu gibi) devletin çökmesine sebep olabilirdi. Para olmasaydı tüketim toplumunun birer ferdi olmazdık. Sağlık sektörü bugünkü seviyeye gelemezdi, fakat ihtiyacı olan herkes sağlık kurumlarına eşit olarak daha kolay ulaşabilirdi. Savunma için bugünkü seviyelerde kaynak ayrılmazdı. Savaş, göç ve açlık nedeniyle daha az kişi ölürdü. Elektrik ve nükleer enerji santralleri yapılamazdı belki, ama daha küçük bölgelerin ihtiyacını karşılayabilecek bir takım enerji kaynakları icat edilebilirdi. Nükleer güç, kimyasal silahlar, gdo'lu besinler, insanların bir tarafını iyileştirip diğer tarafını bozan ilaçlar olmaz, sağlığın ticareti yapılmazdı. İnsanlar günümüze kıyasla tüketim aracı olmazdı. Yine de aralarından filozoflar, sanatçılar, bilim insanları çıkardı ama o parasız yaşantının şartlarına uygun olarak daha farklı icatlar, düşünceler ve eserler meydana getirirlerdi. Şehir merkezlerinde çok katlı binalar, AVM'ler, büyük fabrikalar ve orada çalışan insanlar olmazdı. Bunların yerinde yatay ve geniş alanlara dağılmış yerleşimlere, tarım ve hayvancılık ya da el sanatlarına ağırlık verilirdi. İktidar, para kazanma hırsı, inanç ve milli duyguların sömürülmesi bugünkü kadar yoğun olmazdı.
Peki bu vakitten sonra parayı hayatımızdan çıkarmak mümkün mü? Elbette ki hayır. Para demek, emeğin sömürülmesi demektir. İnsanda egoist duygular ve daha fazlasını elde etme hırsı olduğu sürece parasal gücü elinde tutan azınlık asla sahip olduğu gücü paylaşmaz, bilakis kirli yollardan toplumun yöneticilerini (iktidarı) belirler, yönetime gelenler de velinimeti bildiği bu insanlar daha çok kazanabilsin diye onlara diyet ödemeye devam eder.