KATEGORİLER

23 Aralık 2015 Çarşamba

22/12/2015 Salı, Tire

Havalar iyice soğumaya başladı artık. Gündüz vakti o kadar olmasa da geceleri Kaplan sıfırın altına düşüyor sanırım. Sabahları arabamın camlarını buz tutmuş buluyorum. Bugün de arabayı on dakika kadar çalıştırıp buzların erimesini beklemek zorunda kaldım. Bu esnada Demirci Ali telefonla arayarak beni sanayideki dükkanında  beklediğini söyledi. Camdaki buzlar önümü görecek kadar  çözülünce Gökçen yolundan Yeni Sanayi Sitesine gittim. Saat tam 8.30 da dükkana vardım. Ali'nin daha önce verdiği kataloğu iade ederken seçtiğimiz kapı ve korkuluk detaylarını gösterdim. Ali bunların üzerinde çalışıp fiyat teklifini bir-bir buçuk saat kadar sonra bildireceğini söyledi. Oradan ayrılıp inşaat malzemelerini aldığım Kadıoğlu'na uğradım. İşyeri açık ancak sahibi henüz gelmemişti. Sekreter kız Mehmet beyin beş dakikaya kadar geleceğini söyleyip telefonla benim için bir adaçayı istedi.

Pazartesi günleri benim ödeme günüm. Eskisi kadar yüklü alımlar olmadığı için ufak alımları bir kaç gün geciktirebiliyorum. Mehmet Bey geldikten sonra biraz sohbet ettik. Hesabı kapattım. Bir ara çalıştırdığım ama aradan zaman geçince adını unuttuğum inşaat ustasını sordum Mehmet Beye. Çünkü o bana  tavsiye etmişti. Nevzat Usta der demez hatırladım hemen tabi. Telefonumda numarası da kayıtlıydı. Kadıoğlu'ndan ayrılmadan evvel Nevzat'ı aradım. Çayırlı köyünde iş almış ama bir haftaya kadar benim işimi görebileceğini söyledi. Daha önce konuştuğumuz üzere 40-50 tonluk betonarme bir su deposunu ona yaptırmak istiyorum. Nevzat Usta, öğlene doğru yeri tekrar görmek üzere kendisini Çayırlı'dan alabileceğimi söyledi. Önceden telefon edeceğimi söyledim.

Bir kez daha Kaplan yokuşuna vurdum arabayı. Saat dokuzu geçmesine rağmen güneşin değmediği yolun bazı kısımlarında buzlar çözülmemişti. Anlaşılan erken saatlerde daha dikkatli araba kullanmak lazım bundan sonra. 

Yaylaya vardığımda demir işi için Torbalı'da görüştüğüm Cumhur ustayı aradım. Saat 11.00 gibi Tire'ye doğru yola çıkacağını söyledi. Nevzat usta ile çakışacak gibi ama olacakları kendi akışına bıraktım.

Yaylaya vardığımda ağaçtan geçici olarak yaptığımız kapıyı zorlukla açtım. Çünkü iki taş duvar arasına üstün körü dayatılmış üstelik ağırlığı da en az iki kişinin kaldırabileceği kadardı. Taş binadan iki büyük sele ve bir sırık alıp zeytine başlamanın iyi bir fikir olacağını düşündüm. Sırığı arabanın bagajından ileriye doğru itekleyip indirdiğim ön camdan dışarı uzattım. Sağ dikiz aynasının üzerine yerleşince bağlamaya bile gerek kalmadı. Yine de kayması halinde bağlamak üzere yanıma biraz ip aldım.

Zeytinlik yayladan Tire'ye iniş yolu üzerindeki Kaplan köyü girişinde. Bu sene yok yılı ama çevrede herkes zeytin topluyor. Ceviz, kestane, muşmula, inşaat işleri derken zeytinliği ihmal ettim. Henüz yeşil iken kendimize yetecek kadar bir miktar dalından toplamıştım. Hakikaten ağaçların pek çoğunda tane yok bu sene. Birkaç ağaç epey meyve vermiş ama yağa gidecek kadar değil. Yok yılında ne kadar zeytin çıkar bu yıl öğreneceğim son konu olacak.


Zeytinlikten girenleri ilk olarak karşılayan  ağaçlardan biri bayağı yüklü. Artık onu tanıdım. Zeytinler henüz kararmadan en fazla yeşil zeytini de bu ağaçtan almıştım. Sırıkla silkelemeye çalıştım. Tahminimden daha yüksekmiş üst dalları. Ağaca çıkmadan hepsini düşürmek mümkün değil. Bazı kısımları Kadir ile halletsem iyi olacak.

Öğlene doğru işe ara verip Tire'ye doğru yola çıktım. Güya Nevzat ustayı Çayırlı'dan alacaktım. Ama benim için en iyisi bir taşla iki kuş vurmak. Nevzat Ustayı alıp Cumhur Usta ile birlikte yaylaya çıkmaya niyetlenmiştim ama bu planım işlemedi. Kesikbaş'ın kahvesine gelmeden Cumhur usta telefon etti. <<Biz Tire'ye geldik.>>



Neyse birkaç telefondan sonra Torbalı ekibi ile buluşabildik. Kaplan yolu girişindeki kahvelerden birine arabalarını park ettirdim. Hani <<Bekleyin de Nevzat Ustayı da alayım>>  denmezdi artık. Cumhur Usta, oğlu Ali ile gelmiş. İki günde bu dördüncü Ali. En azından Kaplan Köyüne kadar çıkmalarını isteseydim keşke diye aklımdan geçirdim. Nevzat Usta işi yattı gibi. Neyse yarın makine gelmeden ona yeri gösteririm artık.

Cumhur Usta, oğlu ile birlikte  yapılacak iki bahçe kapısı, veranda ve teras korkuluklarının yerine baktı, ölçülerini aldı. Çıkarken ağaç kapının kapatılmasında bana yardım ettiler. Kaplan yolu girişinde arabalarını bıraktıkları yerin yanındaki kahveye oturup onlara çay ısmarladım. Cumhur Usta, defterini çıkarıp verdiğim katalog modeli üzerinde yapacağı değişikliklerle ilgili benden onay aldı ve işin bana maliyetini çıkardı. Kendisini akşam arayacağımı söyleyip yolcu ettiğimde saat 13.30 a geliyordu. Bundan sonra Nevzat Ustayı kaç defa aradım saymadım ama her seferinde telefonu kapsama alanı dışında mesajıyla son buldu. Yarın sabah ilk olarak yine onu arayacağım.

Bu arada telefonum çaldı. Telefonun ekranından arayanın üniversiteden arkadaşım Benzer olduğunu gördüm. Umman'da 70 milyon USD lik bir işe girmek istediklerini söyledi ve Umman'da çalışma şartları hakkında bilgi vermemi rica etti. Ona detaylı bilgi verdim. Ankara'da eski şirketimdeki yöneticilerle görüşmelerini tavsiye ettim. Umman diğer Arap ülkelerine nazaran pek çok bakımdan tercihe şayan. Bir kere başkentleri Muscat, Singapur'dan sonra dünyanın en temiz kenti seçilmiş. Sadece Arap ülkelerini değil ülke idaresi söz konusu olduğunda Türkiye'yi de sollar. Sultanlıkla idare edilen ülkede yönetim sözde demokrasi ile yönetilen Türkiye'den daha üst düzeyde. Arap baharının teğet geçtiği ülkelerden biri. Ülkenin bazı bölgelerinde nümayişler söz konusu olduğunda asgari ücreti arttırıp çalışma saatlerini düşürdüler ve olaylar anında sona erdi. Avrupa'da eğitim görmüş Sultan Qaboos halk tarafından da çok seviliyor. Suudi Arabistan'a, Yemen'e komşu bir ülke düşünün ki başkent caddelerinde bayanlar mini şortla dolaşılabilsin. Beş yıldızlı otellerde zengin Araplar "Cellabiye" denilen beyaz elbiseleri içinde viskilerini yudumlarken otelin yüzme havuzlarında bikinili turistler güneşleniyor. Zaten dinin fakirler için geçerli olduğu açık. Başkentte çok az cami var. Olan camiler de tam bir sanat şaheseri. Yüzbinlerce Hintli, Pakistanlı, Filipinli hizmet sektöründe çalışıyor. Hırsızlık diye bir şey yok neredeyse. Yapılar kaliteli, sağlam ve estetik. Son olarak şunu anlatayım da kafanızda bir fikir oluşsun: Şantiyede işçi koğuşlarında ranza kullanmak yasak dediklerinde inanamadım. Gerçekten de işçi yatakhanelerinde ranzaya müsaade edilmiyormuş. Sebebini öğrendiğimde çok şaşırdım. Meğerse üç-beş yıl kadar önce ranza serbestmiş. Ranzanın üst yatağında yatan işçi uykusunda dönüp aşağı düştüğünde kolunu kırmış. Bunun üzerine Çalışma Bakanlığı işçi yatakhanelerinde ranzayı yasaklamış. İnsana verilen değere bakın. Bizde ise işçi çadırlarında yangınlar çıkıyor, onlarca kişi can veriyor, madenlerde insanları ölüme gönderiyorlar. Olumsuzluk mu? Sadece yazın çok sıcak oluyor. Onu da kapalı mekanlara klima  koyarak çözmüşler.

Eşimi arayarak <<Tire klasiklerinden birini daha yaşadım>> dedim. Az önce telefon geldi. Arayan bir ay önce kestane ve ceviz ağaçlarını budamak üzere anlaştığımız ve yarın işe başlayacak olan Güme Köyünden Ali. Olamaz bu beşinci Ali!
<<Abi>> dedi.
<<Hee>> dedim.
<<Senin kestane ağaçları yüksekmiş>> dedi.
<<Eee>> dedim.
<<Abi, ben yüksek ağaca çıkamam>> dedi.
<<Peki bunu bana daha önce niye söylemedin? Ben senin yerine başka birini bulurdum.>> dedim.
<< Kusura bakma abi, ben daha önce ağaçtan düştüm bana 1.000 Tl versen yine çıkmam>> dedi.
<< Ağaca çıkmadan kestane nasıl budanacak Ali?>> dedim.
<<Ben yerden budarım ancak abi, kusura bakma>> dedi.
<<Hadi sana uğurlar olsun>>  dedim.
Budama konusunda konuştuğum başka biri daha vardı. Ona telefon ettim. <<Ancak Pazar günü başlayabilirim>> dedi. Mecburen <<Peki>> dedim.

Yeniden yaylaya çıkmadan önce bidona 25 lt. benzin aldım ve arabanın deposunu doldurdum. Aile dostumuz Atilla bey yaylayı ve yenilediğim taş evi görmek istermiş. Telefonla arayarak kendisini almaya gelebileceğimi söyledim. Saat 15.30'dan sonra müsait olabileceğini söyledi. Saatimi 15.15'e kurarak yukarıda zeytin toplama işine devam ettim.  Alarm çaldığında paydos edip Tire'ye doğru yola çıktım. Bu arada Nevzat Usta'yı bilmem kaçıncı kez aradım. Yine telefon kapsama alanı dışında ya da kapalı olduğu sinyalini verdi. Atilla beyin telefonunu da çaldırıp durdum ancak cevap yok. Tireye indiğimde tekrar aradım yine yok. Bugün Salı Pazarı. Hazır şehre inmişken pazar alışverişi yapayım dedim. Pazar güzel ama arabayı yakın yere park etmek imkansız. Pazara yakın cadde ve sokaklarda iki tur attıktan sonra Orta Park'a geri döndüm. Ümitsiz gözlerle bakarken beyaz bir otomobilin Kaymakam Evinin önünden çıktığını fark edip oraya yöneldim. Günün mutluluğu buydu benim için. Oraya bugün park etmek mucize gibi bir şey.

Bol bol ot aldım. Pazarcı Ahmet dostumuzdan arapsaçı, pırasa kereviz buldum. Kerevizi yaprak ve saplarıyla birlikte çok sevmeye başladık. Eşim de çok güzel pişiriyor. Ankara'da sadece kellelerini bulabiliyorduk. Kestaneler 6 TL ile 10 TL arasında satılıyor. Ceviz 18-20 TL. Pazarda hala muşmula bulunuyor. Bunları seneye inşallah bizim yayladaki dükkanda satacağız. Arapsaçını sevmeyen eşim, kuzu eti yerine tavuk dönerle yaptığım alternatif çalışmayı pek beğenmişti. Migros'a uğrayıp alışverişe orada devam ettim.

İş makinesi için Hakan'ı aradım. Çalıştığı yerde işi bitirip bitirmeyeceğini ancak akşam söyleyebilirim dedi. Ferforje işi için sabahın köründe sanayideki dükkanına uğradığım Ali'yi aradım. bahçe kapısı için verdiği fiyat Torbalı'dan gelen Cumhur Usta'nın verdiği fiyattan % 60 fazla, korkuluk için verdiği fiyat ise tam üç katıydı. Ben bu memleketin insanlarını çözemedim!

Alışveriş bittikten sonra eve döndüm. Eşim misafirlerini ağırlamış çoğu da evlerine dönmüştü. Kısaca demir işlerinden bahsettim. Hemen arkasından Cumhur Ustayı arayıp iki kapı ve korkuluk işleri için teklifini kabul ettiğimi ve hemen işe koyulmasını istedim. Yeni yılın ilk haftası montaja başlayacağına dair söz verdi. Yarına taş evin cephe camı için Mimar Gökhan Bey'i tekrar aramalıyım. Zira sözleşme gereği ayın 25'ine kadar bu iş tamamlanmak zorunda. Son olarak Kadir'i arayıp sabah saat 8.30 da kendisini Kaplan Köy Meydanından alacağımı söyledim. Onunla ne mi yapacağız? Yeni alındığında ağaç testeresi bir depo benzin harcayana kadar boşta çalıştırılmalıymış.  Önce benzinin yağını koyup motorlu testereyi çalıştıracağız. Daha sonra ufak ufak alçak dalları budamaya başlayabiliriz. Taş binanın içini temizleyebiliriz. İş makinesinin gelip gelmeyeceği yarın sabah 10.00 da kesinleşecek. Eğer işi bitmezse bir sonraki gün gelecek. O zaman Kadir'le birlikte zeytin silkip toplayabiliriz. Fosseptik çukurunun teşkilinde kullanılacak taş için çevre duvarlarından taş çıkarabiliriz. Yani yapılacak iş çok.

Bu arada bizim Goethe Roma'ya geldi ve bir haftadır Roma'da.  İnşallah onun seyahat günlüğünü benimkinden önce bitirebilirim.

Çok kötü bir alışkanlığımı değiştirmem lazım. Yazmayı seviyorum. Yazdıkça daha çok seviyorum. Ancak yazdığımı kontrol amacıyla da olsa dönüp bir kez dahi okuyamıyorum. Bu geriye dönüş çok zor geliyor bana. Kabiliyetli gördüklerinden olsa gerek mesleki hayatımda İngilizce olsun Türkçe olsun resmi yazışmalar hep üzerimde kalmıştır. Bundan hiç de şikayetçi olmadım. Diğer taraftan yazdığım yazıları okuyup basit hataları görecek birinin eksikliğini her zaman hissetmişimdir. Bazen dönüp baktığımda basit ama çok vahim hatalar yaptığımı görüyorum. Dün ilk kez yazdığım yazıyı okudum ve gördüğüm hataları alelacele düzelttim. Bugün biraz uzun kaçtı ama bunu da kontrolsüz yayınlamayacağım. İlerde bu işi emekli Edebiyat Öğretmeni olan eşim üstlenecek umarım.

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder