KATEGORİLER

12 Ekim 2016 Çarşamba

KESTANELER DALDA KALDI

10/10/2016 Pazartesi, Tire

Hafta sonu yoğunluğundan sonra sabah biraz geç kalkıyoruz. Neredeyse tüm malzemeler tükenmiş. Normalde cumartesi günü gelecek meşrubat servisi bayinin el değiştirmesi sebebiyle bugün geleceğini söylemişti.

Toplu konut pazarından acilen almam gerekenler var. Ardından kasaba gitmem lazım. Son günlerin alımları kasabı şaşırtmış olmalı. Sadece kasabı değil elbette. Bu konuda en iyi koku alan bankalar. Çalıştığım banka hergün arıyor beni. Konuşmalar kayıt altındaymış. Bireysel müşterileri olarak taşıdığım bir kartım varmış. Kurumsal kart vermek istiyorlarmış. Pos cihazındaki hareketlenmenin kokusunu nasıl da aldılar hemen. Bugün ikinci kez aradılar. Aynı cümleleri dün bir erkek sesinden bugün bir kadın sesinden dinledim. "Aramayın beni hergün, gerekirse bana şube müdürlüğünüz aracılığıyla ulaşın lütfen." dedim. Olup olmadık zamanlarda 444 lü numaralar arayınca ifrit oluyorum.

Öğlenin ilk konukları İstanbul'dan iki aile. Kaplan'a gelince tabelamız ilgilerini çekmiş. Alışverişten dönünce onları verandada oturur buldum. Beyefendilerin ikisi de ODTÜ mezunu olunca muhabbet daha da ısındı. Biri elektrik diğeri ekonomi mezunu. Benimle aynı dönemde okumuşlar. Hatta ekonomist olanı ile kampus içinde üniversiteye ait yurtlarının aynı odasında kalmışız. Benim bölümümden samimi oldukları bir arkadaşları var. Verandanın keyfini çıkarıyorlar.

Her gördüğüm kişiye kestaneleri toplayacak eleman soruyorum. Bahçede kestanelerin çoğu açılmaya başladı. Yukarı yaylada durum aynı olmalı. İnsanların sözüne güvenip bu sene daha da geç kaldık.

Öğleden sonra bir telefon geliyor. "İyi günler." "İyi günler" diyorum. Sonraki konuşmalarımız şöyle:
- "Orası Taş Ev Restaurant mı?"
- "Evet, efendim."
- "Açık mısınız?"
- "Açığız, buyurun."
- "Ben biraz balık almıştım, orada pişirirsiniz değil mi?"
- "Maalesef efendim, dışarıdan yiyecek kabul etmiyoruz. Kusura bakmayın lütfen."
- "Olur mu canım, niye kusura bakayım, hadi iyi günler."

Bu misafirimiz de bizi balık pişiricisi sanmış olmalı. Dünkü yoğunluktan sonra bugün sakin geçiyor. Tatil günümüzü çarşamba yerine salı gününe almayı konuşuyoruz. Aşkın Şef'in kızını dün uğurlamıştık. Bugün eşi başladı işe. Aşkın Şef dün yapmaya fırsat bulamadığı keşkeği yaptı bugün. Bir tabağa koyup tattırdı. Akşam gelen misafirlere ikram ettik. Keşkeği çok beğendiler ama sosunun değişik geldiğini söylediler. Burada yaşayan misafirler tuzlu, biraz ekşimtırak köy salçasından yapılan sosa alışkınlar. Bizim kullandığımız salça ise İzmir'den temin ettiğimiz süper kalite ve lezzette bir salça. Damak tadı neye alışırsa onu arıyor. Bizler damak tadını biraz değiştireceğiz burada galiba.

Akşam saatlerinde Dündarlı Köyünden Yaşar'ı arıyorum. Geçen sene onlar toplamıştı kestanelerin bir kısmını. "Ben adamları ayarlarım. Araba da var gelir, toplar döneriz. Senin de yorulmana gerek kalmaz." diyor. Yeniden doğmuş gibi oluyorum. "Ben seni saat on gibi arayacağım." diyor. "Ücretler geçen seneki gibi değil mi?" diye soruyorum. "Tabii, tabii geçen seneyle aynı, ayıp ettin." diyor. Eşime bu mutlu haberi iletiyorum hemen. Saat on oluyor, ne arayan var ne soran. Arıyorum, cevap veren de yok. Kaldı yine bizim kestaneler... 

Elemanlar gitmeye hazırlanırken bir aile daha geliyor. Hiç hoşlarına gitmiyor bu elemanların. Benim de elemanların bu tutumu hoşuma gitmiyor. Yarına alıyoruz tatil gününü. Çarşamba sabahı elemanlarla bir toplantı yapmayı düşünüyorum. Kalitede ve hizmette verilecek taviz en affedemeyeceğim bir husus.

6 yorum:

  1. Bak sen Yaşar efendinin yaptığı iş mi şimdi :)

    Bu arada her çalışanın kabusudur heralde çıkış saatinde birilerinin gelmesi. Biz bunu o kadar çok yaşıyoruz ki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Burada "Hepimiz Yaşar Efendiyiz" diyen çok:) Bu da yaptığımız işin cilveleri diyelim o zaman:))

      Sil
  2. Öğrencilik dönemlerimde bir müzenin restaurantında çalışmıştım. Sahibi yurt dışında olduğundan işletmecilik kısmı da bize düşmüştü. Dışarıdan yiyecek getirir, bir tek çay söylerlerdi. Kibarca uyarırdım. Bir defasında kolayı pahalı bulup "2.5 litreyi masamıza getirseniz." demişler garsona, duyunca ne yapacağımı bilemedim. Bir piknik tüp getirmedikleri kalmıştı. Bizim kültürümüzde bu var maalesef. Kapıya "Dışarıdan yiyecek-içecek getirilmesi yasaktır." yazısı asmak da avam duruyor, uyara uyara devam edeceksiniz artık. Kolaylıklar diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Halk burada restaurant kültürüne yabancı. Bu tür yerler halk arasında "gazino" olarak biliniyor. Lakin restoranda çekirdek yenemeyeceğini, dışarıdan yiyecek getirilemeyeceğini öğrenecekler. Teşekkür ederim :)

      Sil
  3. Yanıtlar
    1. Onlar tıka basa doydukları gibi kışlıklarını da yaptılar :))

      Sil