KATEGORİLER

20 Eylül 2021 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 109

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz devam ediyor. Önceki haftaların sohbet konularını ve konuları öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu haftanın konusu benden. Yaşı müsait olanlar seksenli yılların başında müzik piyasasında arz-ı endam eden 5 Yıl Önce 10 Yıl Sonra müzik grubunu hatırlayacaklardır. Ünlü ABBA grubuna özenerek kurulduktan sonra 1984 Eurovision Şarkı Yarışmasında seslendirdikleri "Halay" adlı şarkıyla ülkemizi temsil eden grup iki kadın ve iki erkekten oluşmaktaydı. Sözünü ettiğim müzik grubunun adından hareketle haftanın konusunu şöyle belirledim:

"Beş yıl önceki yaşantınız nasıldı? On yıl sonrası için hayalleriniz, beklentileriniz ve yaşama dair hedefleriniz nelerdir?"

Beş yıl önce neredeydim, neler yaşadım sorularının cevabı benim açımdan hayli kolay. Kolay olmasının sebebi de o sıralar tutmuş olduğum günlükler. Evet, bundan tam beş yıl önce en büyük hayallerimden birini gerçekleştirdim. Tire'nin Kaplan Köyünde, 2015 yılı sonuna doğru başladığım inşaat işlerini tamamlayıp 14 Ağustos 2016 Pazar günü Taş Ev Restaurant'ı eşimle birlikte işletmeye başlamıştık. İnşaat safhası dahil olmak üzere işletmeye aldığımız günden kapanışa kadar aksatmadan tuttuğum günlükleri her okuduğumda, yüzümde bir gülümseme belirir. O günler, hayatım boyunca unutamayacağım türlü anılarla, dolu dolu geçmiştir. Bir yandan devam eden inşaat, diğer yandan ceviz, kestane, zeytin ve diğer meyvelerin hasat işleri, geniş arazinin tamamına damlama su hatlarının çekilmesi, eşimin zoruyla çıktığım pazar alışverişlerinde zorlukla taşıdığım poşetlerin haricinde en ufak bir yük taşımadığım halde kapasitemi test edercesine sırtlandığım koca koca ceviz ve kestane çuvalları gözümün önünden adeta bir film şeridi gibi geçiyor şimdi. 

Beş yıl önce neler yaşamadım ki! Esnafla, işçilerle boğuşurken, büyük çaplı alışverişler, hastalıklarla mücadele ederken aile boyu gezmelerimiz, okumalarım, yazmalarım... Hayatımın en özel ve en güzel günlerini geçirdiğim Kaplan Köyünde daha önce hiç tanımadığım kırsal hayatın içinde bulmuştum kendimi. Yeni insanlar tanıdım, onlarla yaptığım sohbetleri blogumda paylaştım. Başlangıçta günlük tutmamın amacı, dışarıdan bakıldığında son derece cazip gelen restaurant işletme fikrine ilgi duyanlar için rehberlik etmekti. Kim  bilir belki de tuttuğum bu günlükleri günün birinde kitap haline getirebilirdim. Evet dostlar, beş yıl önce Ankara'dan temelli yerleşmek üzere geldiğimiz Tire'de eşimin dedesine ait metruk Rum evini yıktıktan sonra Taş Ev Restaurant olarak yeniden inşa etmiş ve akabinde işletmeye almıştık. O yıl boyunca çoğu günlük tarzında olmak üzere toplam 422 yazı yazmışım. Şantiyeler ve şehir merkezi arasında geçen uzun ve yorucu profesyonel meslek hayatımdan sonra köpekleri, tavuklarıyla, meyvesi, sebzesiyle, suyu ve toprağıyla değişik ve güzel bir deneyim olmuştu benim için kırsal yaşam. 

İlk soruyu kolay cevaplandırırken o günleri yeniden yaşamak duygulandırdı beni fakat ikinci soruya cevap bulmak benim açımdan hayli zor. Yarına çıkıp çıkmayacağımızın belirsiz olduğu bir düzende genlerimin bana verdiği yetkiye dayanarak on yıl sonrasını göreceğime inanıyorum. Ne var ki, bundan sonra, okulumu bitirip mesleğimde yükseleceğim, akademik kariyer yapacağım, müzikle ya da başka bir sanat dalıyla uğraşacağım türünden ulvi hedefler peşinde koşacak yaşları çoktan geride bıraktım. Ülkenin ve dünyanın sorunları ile ilgileniyorum ancak sevgili Deep'e verdiğim sözü tutarak bu yazımda siyaset konularına hiç girmeyeceğim. Bundan böyle hayat felsefem beklentilerimi asgari düzeyde tutarken daha az acı çekip daha fazla mutlu olmak. On yıl sonrası için hayalim entelektüel birikim bakımından iyi bir seviyeye gelmek ve bir ya da daha fazla sayıda kitap yayımlamak. Bunlardan ilki hayalden öte kesin hedefim diyebilirim, ikicisi ise eğer kendimi yeterli bulup hazır hissettiğim takdirde olabilecek bir şey.  

47 yorum:

  1. Sizin kırsal kesim anılarınızı okurken, kendiminkilerle karşılaştım. Geldiğimiz yaş, önceki yılları hatırlatırken, sonrakiler için daha "sakin" olmaya davet ediyor sanki. Yaşadıklarınızı okumak beni de etkiledi.

    Deep' e verdiğiniz söz kısmında kahkaha atıverdim. :))
    Çok güzel bir yazıydı, paylaşımınız için teşekkürler,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O günleri yaşamasaydım aklım kalırdı:) Ayrıca o dönem yaşadıklarımı günlük olarak kayda geçirmek harika bir fikirdi. Sakin bir hayat sürmek, hayatın akış hızını düşürmek çok keyifli. İnsanın gelecek kaygısından arınıp kendine zaman ayırması müthiş bir ayrıcalık. Emekli olana dek başkalarını zengin etmek için çok yoğun çalıştım. En güzel yıllarımı geleceğimi garantilemek için hoyratça harcadım. İşimden başka bir şey yoktu dünyamda. Oysa bazıları hem işini yapıyor hem hayatını yaşıyor. Ben onlardan değildim. Ne düzeni ne de başka bir şeyi suçluyorum. Şimdiki gençlere göre yine de şanslı görüyorum kendimi. Artık herkes için çalışacak iş yok, iş bulabilenler ise karın tokluğuna çalışıyorlar, gelecekleri için kenara koyabilecek paraları yok. Artık boşa geçen yıllarımı doldurmak istiyorum.

      Deep her yazında siyaseti konu ediyorsun deyip duruyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse hangi konuyu ele alırsan al yaşanan sıkıntıların hemen hepsinde siyasetin payı büyük. Ben teşekkür ederim:)

      Sil
  2. :)) hayallere ulaşmak güzel, geleceğe yönelik hayaller kurmaya devam edebilmek daha güzelç

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayallerime ulaşmak için büyük mücadele vermedim aslında. Olaylar bir anda gelişti ve en büyük hayalimin içine düştüm. İnsanın eline zaman zaman bazı fırsatlar geçer. Önemli olan geç kalmadan bunları değerlendirmek. Ha eğer istediğin gibi olmuyorsa ısrar etmenin de yararı yok. Akışa ayak uydurmak gerek:) Aksi çok yıpratıcı olur. Teşekkürler:)

      Sil
  3. Zorlu ama güzel bir süreç olmuş sanki. Günlük pek çok kişiye de katkı sağlayacaktır. :)
    Geleceğe dair hayalin de olur İnşallah. Kitap bastırmanı çok isterim. Nefes aldıkça da hayat devam ediyor işte. :)
    On yıl sonra kendimi pek bir yerde göremiyorum. Bazen ait olduğumu sandığım yere bile uzak hissediyorum. Daha geriye gitmezsem iyi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zorluklar unutuluyor kısa bir süre sonra. Hatta sonradan hatırlayınca gülümsetiyor bizi. Kalıcı olan acı tatlı bir sürü anı var. En güzeli sonucu ne olursa olsun bunu da denedim diyebilmek. Yazmayı unuttum on yıl sonra torun severim bir de muhtemelen:))

      Doğrusu sizin gibi gençlerin geleceğe umutla bakmasını bekliyordum. Bildiğim kadarıyla meslektaşız. Sizin yaşınızda bir on yıl sonrası için güzel şeyler söylerdim. Fakat durum her geçen gün kötüye gidiyor ve gençlerin gelecek hakkında beklentilerini yok ediyor. Yine de umutla bakmak lâzım. Hayat insana güzel sürprizler de hazırlar. Her şeye rağmen umutların yitirilmeyeceği bir yaştasınız.

      Sil
    2. Torun da seversiniz İnşallah. :)
      Ben de mühendislik mezunuyum ama alanımda neredeyse hiç çalışmadım. Kariyer konusunu pek umursamamaya başladım ama onun dışındaki diğer hedeflerim de pek olmuyor. Hiçbir şey yapasım yok artık. Sevdiklerim yaşıyor ya en azından onla avutuyorum kendimi.

      Sil
    3. İnşallah:) Bir kapı kapanırsa başka kapılar açılır. Memleketin en büyük yaralarından biri bu. Üniversite bitiriyorsunuz ama çalışma imkanı bulamıyorsunuz. Müthiş bir hayal gücünüz var, yazarak ya da herhangi bir sanat dalında başarılı olacağınızı düşünüyorum. İnanır mısınız, ailede yaşlılar var, on yıl sonra hangi sevdiklerimizden ayrı düşeceğiz, bunu da düşünmedim değil. Hayat bu işte.

      Sil
  4. Ne güzel bir konu ve ne güzel bir cevap.. Dolu dolu geçmiş, şimdiyse kendi iç dünyanıza yoğunlaşma dönemi yaşıyorsunuz, bilinmez belki 10 sene sonra apayrı bir projenin heyecanı da olabilir, hayat dinamik..
    Bu sabahki işlerim bitti, bir 1-1,5 saatim var, ben de yazayım bunu Proje 365'e :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim:) Sizin Akşamcı başlığı altında yazdığınız güzel bir öykü vardı. Sayfanız önümde hâlâ açık. Yazınızın sonunda Asperger Sendromundan bahsetmişsiniz. Daha önce böyle bir rahatsızlıktan haberim yoktu. Nice bilim adamları, sanatçılar bundan mustaripmiş. Prof. Dr. Celâl Şengör bunlardan biri. Epey araştırdım konuyu. Empati yoksunu oluyorlarmış bu tip hastalar ama zekâ seviyeleri oldukça yüksek. Yorum yapmak istedim, daha doğrusu adam hakkında hikaye üretmemizi istemişsiniz fakat kafamı toparlayıp bir şey yazamadım. Eğer silmezseniz ve ileride aklıma düşerse bir şeyler yazarım belki:) Gördüğünüz üzere, bloglar arası etkileşimden büyük haz alıyorum.

      Eşimle birlikte benzeştiğimiz ve ayrı düştüğümüz pek çok karakter özelliğimiz var. Ayağımız yere basmak kaydıyla macerayı severiz. Dediğiniz gibi on sene uzun bir süre. Hiç düşünmediğimiz bir proje içinde de bulabiliriz kendimizi. Yazınızı merakla bekleyeceğim:) Teşekkürler.

      Sil
    2. Silmeyeceğim onu, seviyorum o tip yazılarımı :) Kişisel değil ve hayâl dolu.. Sildiklerim genelde "şimdi bunu yazmanın alemi neydi" diye düşündüklerim. Asperger çok enteresan bir sendrom, Otizm yelpazesindedir.
      Ben de sizden olmazsa eşinizden şahane bir fikir çıkacak diye düşünüyorum :)

      Sil
    3. Ben de o öykünüzü çok sevdim:) Hatta anlatım tarzınıza bayıldım. Bir de dediğim gibi yazılarınızda benim için yeni şeyler buluyorum. Asperger buna örnek. Son zamanda Otizm spektrumuna dahil edilmiş, daha önce ayrı bir hastalık olarak sınıflandırılıyormuş. Bence Otizm'den çok farklı. Özellikle zeka düzeyi orta ve ortanın üzerindeki kişilerde görülmesi dikkatimi çekti. Asperger özelliklerini kendi üzerimde aradım. Zeka konusu hariç bazı benzerlikler buldum bazılarını bulamadım:) Sözgelimi takıntılı olma özelliği bende de var. Ankara'da sevdiğim bir restaurant vardı, Yeşil Vadi. Ne zaman dışarıda yemeğe çıkalım desek sadece oraya giderdim. İçkili bir yerdi, mezeleri ve arada masalara servis edilen Özbek pilavı nefisti. Ya işte tamam, güzel bir yer, sadece orası yok ki, git yeni yerler keşfet. Yok, illâ oraya gideceğim.
      Celâl Şengör bir röportajında benim hiç arkadaşım yok dediğinde çok şaşırmıştım. Adamın o kadar geniş çevresi var, insan ilişkileri o kadar iyi, bir gördüğünü unutmayan o kadar müthiş bir hafızaya sahip ki. Nasıl olur bu dedim kendi kendime. Sonra dönüp kendime baktım. Benim de durumum farklı değil. Dönem dönem samimi, pek çok şeyi paylaştığım arkadaşlarım oldu. Fakat neredeyse tamamı iş arkadaşlarıydı. İş bitince koptuk. Bir arkadaşım vardı sadece çocukluktan gelen, tam yarım asırlık. Ortak bir zevkimiz, konuşacak konumuz kalmamış, geçen sene onunla olan ilişkimi de bitirdim. Blog arkadaşlarıyla yaptığımız sohbetlerden büyük zevk alıyorum. Sanırım Ferit Edgü, yazan kişi yalnızdır demişti bir röportajında. Ona hak veriyorum. Yine de bu halimi bir eksiklik olarak görmüyorum, bu bir tercih bana kalırsa. Arkadaşlık sorumluluk, bağlılık, ihtiyaç belki. Ben böyle kendimi daha özgür hissediyorum. Bu bakımdan Asperger'i Otizm yelpazesinde bir rahatsızlıktan ziyade farklı bir tercih olarak görüyorum. Şengör, eğer tercih hakkım olsaydı, yine Asperger olmak isterdim diyor. Benim en büyük zaaflarımdan biri hafızamın yeterince güçlü olmaması. Bu yönümün biraz daha güçlü olmasını isterdim.

      Her ne kadar Türk Dili ve Edebiyatı mezunu olsa da eşim yazma konusunda pek istekli değil. Başak burcu mükemmelciliğiyle yazması zor zaten. Eleştiriyi seven fakat eleştirilmekten asla hoşlanmayan bir mizacı var. Bu durum elbette yazı yazmasına engel. Eğer branşı edebiyat dışında olsaydı eminim iyi yazar olabilirdi. Fakat hem edebiyatçı hem de bu hatayı yapmış denilmesinden korkuyor. Ne gevezelik yaptım, aman Tanrım:))

      Sil
  5. En mantıklısı pragmatizm :) Devam edin. Bence istediklerinize ulaşmanız çok zor olmayacak. Yolunuz açık olsun. Deeptone'un etekleri zil çalıyor :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pragmatizmi kendime yakın bulduğumu söyleyemem. Ancak yeterince araştırdıktan sonra hangi "izm" ler bana mantıklı geliyor dile getirebilirim. Mevcut durumda rasyonalist, hümanist olarak tanımlıyorum kendimi. Cesaretlendirdiğiniz için teşekkürler. Deep toplumda siyaseti bir realite olarak gördüğümü ancak ancak ondan fazla hoşlanmadığımı bilir. Ne ben onun hayalciliğine ne o benim realizm tutkuma yetişebilir, birbirimize takılmayı severiz ama:))

      Sil
  6. Kırsal yaşamı deneyimlemişsiniz. Doğa, tempo, dostluk, organik gıda, çiftlik hayvanları, ... Harika bir zenginlikmiş bana göre. Umarım devam ediyordur.

    Hedeflerinizin ilkini gerçekleştirmişsiniz bence, hergün üzerine yeni bir tuğla koyduğunuzu düşünüyorum. İkinci hedefiniz ise er-geç olacaktır. Daha doğrusu olmalıdır :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah evet:) Hepsini bir dönem doyasıya yaşadım. Müthiş bir şeydi. Ne yazık ki devam etmiyor. Neden devam etmiyor bunu ayrı bir yazıda dile getirmek isterim aslında. İlk aklıma gelenler yaşın ilerlemesi ve ihtiyaç olan insan desteğine erişmede karşılaştığımız zorluklar:)

      Aslında ilk hedefim değildi. Ona gelinceye kadar pek çok hedef gerçekleştirmiştim:) Belki aklımda kalan son büyük hedefti diyebilirim:) Bundan sonraki hedeflerim onun kadar iddialı değil:) Teşekkürler.

      Sil
  7. 5 yıl öncesi, 3 yıl öncesi bir şekilde iyi yada kötü anılarla akla geliyor, hatırlanıyor ama belli bir yaştan sonra 10 yıl gibi uzun bir zaman için hedefler koymak zor oluyor gibi:) Ama yine de ne olursa bir hedef olması gerektiğine inanıyorum:) Mevcut şartlarda bizi hayata en çok bağlayan da hedeflerimiz en nihayetinde:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle:) Deep'e haftanın konusunu belirlemek istediğimi söylediğimde ara çok daha açıktı. O zaman aklımdan geçen yirmi yıl öncesi ve yirmi yıl sonrasıydı. Daha sonra düşündüğümde yirmi sene önce doğmamış ve yirmi sene sonra hayatı sonlanmış okurlar olabileceğini düşündüm. Tesadüfen 5 yıl önce 10 yıl sonra müzik grubu karşıma çıktı. Tamam dedim, bu herkese uyar:) Geçmiş hüzün, gelecek umut olur genelde. Yaş ilerledikçe hüzünler artarken umutlar azalır. Fakat yine de umudumuzu yitirmemek, hayatta ben de varım diyebilmek önemli. Teşekkürler:)

      Sil
  8. "Beş yıl öncesi yaşantınız nasıldı? 10 yıl sonrası için hayalleriniz, beklentileriniz ve yaşama dair hedefleriniz nelerdir?"
    Rehber Öğretmenlik yaparken sınavlara girecek öğrencilere hedef belirlemek için sorduğum bir soruydu bu. Ne yazık, adayların pek çoğu "puanım gelsin, o zaman düşüneceğim" derdi. Amaçlarına, ideallerine, yeteneklerine göre değil, puanlara odaklanarak düşünmek...
    Yoğun bir hayat temposunun ardından emekli olunca dinlenmeyi, daha sakin bir yaşamı özlüyorsunuz.
    Ben emekli olduktan sonra da bir Özel Eğitim Kurumunda çalıştım. Daha sonra Mersin Alzheimer Derneği'nde fahri olarak çalıştım. İmece Mutfak adı altında çok güzel etkinliklere katıldım.
    Yazılar, şiirler yazdım. Yazları 2-3 ay Mersin'in Arslanköy Yaylasında kaldık. Kışlık ürünler hazırladık. Doğayla baş başa olduk.

    10 yıl sonrası... Bu zor bir soru. Bir belirsizlik ve güvensizlik ortamında hangimiz plan yapabiliyoruz? Korona hayatı altüst etti. Son birkaç yıldır sağlığın ne denli önemli olduğunu çok daha iyi anladık. Uzun zamanlı planlar kuramıyoruz. Uzaklardaki yakınlarımıza özlemlerimiz arttı. Yabancılara karşı daha mesafeliyiz. Hayat daha zorlaştı, güçleşti...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten mi? Bu sorunun patent hakkını almak için müracaat etmeyi düşünüyordum, demek ki geç kalmışım:)) Sorunun ilk bölümünü cevaplandırmak ne kadar kolaysa ikinci bölümü bir o kadar zor. Dediğiniz doğru. Üniversite sınavında yirmi tercih yapıyor ve puanına göre sıraya diziyorduk. Burada önemli olan tek şey sıralamanın en yüksekten en düşüğe doğru yapılmasıydı. Ben şans eseri hayalini kurduğum bölüme girmiştim ama aldığım puanın küsuratıyla İngiliz Edebiyatı bölümünü ya da bir alt tercihim Antalya Tıp Fakültesini kazanabilirdim. Daha düşük puan alsaydım ne olur ne olmaz açıkta kalmayayım diye yazdığım Hukuk Fakültelerinden biri çıkabilirdi şansıma. Bu durumda bir öğrenci hangi hayalin peşinde koşabilir? Eğitim sisteminin acilen ıslah edilmesi gerektiğine inanıyorum.

      Ben de emekli olduktan sonra özel sektörde bir süre daha çalıştım. Fakat çalıştığım süre boyunca sanki hayatımı birilerine kiralamış gibi hissediyordum. Emeklilik güzel bir dönem fakat gençlikte olduğu kadar direnciniz yüksek olmuyor. Eşimin ayağından rahatsızlığı var, uzun süre yürüyemiyor. Ama bu dönemde eşimle birbirimize daha çok zaman ayırabiliyoruz. Çalışırken genel müdürümü eşimden çok daha fazla görüyordum:) Emekli olduktan sonra kendinizi biraz daha özgür hissedebiliyorsunuz. İstediğiniz işlerde, etkinliklerde görev alabiliyor, daha çok okuyup yazma fırsatı bulabiliyorsunuz. Yayla yaşamı çok güzel. Ancak yorucu da aynı zamanda. Eskiden köylerden işe yatkın işçi temini kolaydı. Dört sene önce kestane silktirmek için adam başına 450 TL yevmiye ödemiştik. Bizim yayladaki arazimizin büyük kısmı bayır olunca daha zor oluyordu tabii. Ürüne toptancının verdiği para maliyetini kurtarmıyor. Fakat gerek yayla hayatından gerekse restaurant işletmeciliğinden büyük zevk almıştık. Sabahları kümesten yumurtaları toplamayı kimselere bırakmayan eşimin mutluluğunu anlatamam size.

      Evet, dediğiniz gibi sorunun ikinci bölümü çok zor. Hele yaşadığınız ülke demokrasiyi içine sindirememiş ise çok daha zor. İnsan gerçekten hayal kurmakta bile zorlanıyor. Yarın başımıza ne gelecek diye düşündüğümüz ülkemizde on yıl sonrası için plân yapmak, hedef belirlemek çok zor. Diyelim ki belirlediniz, gerçekleşme ihtimali milli piyango biletine büyük ikramiye vurması kadar ancak. Teşekkürler:)

      Sil
    2. Yazılarınızı, yorumlarınızı seviyorum, keyifle okuyorum Kaystros Tyrha. Önceki yıllardaki yazılarınızı da merakla beklerdim. Lokanta işletmeciliğinde de sizden öğrenilecek çok şey vardı.
      Şaka bir yana bu güzel soru psikolojik yaklaşımlarda sık sık kullanılır. Yazımda eksik kaldı. Emekli olduktan sonra ev-hastane- doktor üçgeninde çok yol aldık. Birçok hastalıkta deneyim sahibi oldum.
      Esenlikler diliyorum.

      Sil
    3. Çok teşekkür ederim:) Amatör bir ruhla güzel bir tecrübeydi bizim için. Soruyu sokaktaki vatandaşa sormaya kalksak dünyanın küfrünü yeriz muhtemelen. Alacağımız cevaplar toplumun içine düştüğü psikolojiyi iyice su yüzüne çıkarır. Sizin de Alzheimer hastalarıyla ilgili yaptığınız çalışmaları takdirle izliyorum. Eşimin hem babaannesi hem de anneannesi son dönemlerini bu hastalıkla geçirmişti. Özel bir bakıcı ya da başlarında devamlı ilgilenecek biri yoksa evde bakımları neredeyse imkansız. Babaanneyi Ankara'da özel bir yaşlı bakım evine yatırmıştık. Bir zamanların en saygın kişileri, general eşleri, ünlü sanatçıların ne hallere düştüğüne şahit oldum. Hasta için çok zor, hasta yakınları için çok daha zor. Sağlıklı günler dilerim.

      Sil
  9. heey taş ev günlüklerin vardı evet, oraya gittim, buraya gittim, şu ustayı getirdim gibiii :) entelektüel hadi işallah, ülkemizin en iyi entelektüeli atilla ilhan imiş, dünyada ise umberto eco :) bunların kitapları önemli yaniii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de eskilerden sayılırım yani:) Deep o günlükleri yayınladığım zaman facebook'tan linkini veriyordum. Taş Ev'in en büyük reklamı yazdığım o yazılarla yapıldı. Yüzlerce kişi o gün Taş Ev'de ne oldu ne bitti diye takip ediyordu. İnsanların muazzam bir merak duygusu var. Yazdıklarımın tamamı gerçekti, bazen isimleri değiştirmek zorunda kalıyordum sadece. Atillâ İlhan mıymış, olabilir. Güzel şiir yazıyor, bu yönüyle onu biraz daha iyi tanımalıyım o zaman. Umberto Eco'yu da tabi. Sen hangi felsefe akımlarına kendini yakın hissediyorsun? Realizm karşıtı hayalcilik üzerine bir akım göremedim henüz:))

      Sil
    2. evet eğlenceli idi o günlükler :) atilla ilhan, şair, romancı, denemeci ve siyasi yönü en güçlü olan. deneme ve siyaset kitapları var ve politika üzerine cumhuriyette yazdığı yazılar ve tv sohbetlerinin olduğu kitaplar. hangi batı, hangi atatürk, hangi sol ile başlıyor bu kitaplar. karşıyakalı atilla ilhan :) umberto eco muazzam :) öyle bir akım yok tabii :) gerçekçilik de bölümlere ayrılıyor, toplumcu gerçekçilik, şiirsel gerçekçilik, romantik gerçekçilik :) akım olarak frankfurt okulunu seviyorum. adorno kitapları örneğin, horkheimer (akıl tutulması), heidegger, wittgenstein ki yirminci yüzyılın en önemli düşünürü, sonra walter benjamin, herbert marcuse (tek boyutlu insan), bunların hepsinin kitapları var türkçede. kendime öğretmen olarak da füsun akatlı ile roland barthes kitaplarını seçtim :)

      Sil
    3. Atilla İlhan'ı severim ama okuduğum kitapları fazla değil. Bir zamanlar Cumhuriyette yazdığı yazılarını da okuyordum. Hem İlhan'a hem de Eco'ya biraz daha eğilmem lâzım:) Verdiğin bilgiler için çok teşekkür ederim. Hayalcilik akımını da sen kur madem:)) Sen bu şair ve yazarları sıralayınca onları okumak için Zeus'tan daha uzun ömür isteyeceğim kendime. Füsun Akatlı'yı TV röportajlarından biliyorum. Thanks:)

      Sil
    4. düzenli sırayla okumakla olur kii :) ilhan ın yutupta uzun uzun siyasi ve tarih konuşmaları var, zihin açıcı :) entelektüel birikim için de temel yazarlar var, eric hobswam (tarih), christopher cauldwell (yanılsama ve gerçeklik), raymond williams (kültür), bernard levis, george thompson (antropoloji), slavoj zizek, edward said (entelektüellik nedir), zehra ipşiroğlu (düşünmeyi öğrenmek ve öğretmek). bir okuma sırası lazım yani :)

      Sil
    5. Doğrusunu söylemek gerekirse düzenli bir sırayla okumuyorum. Gelişigüzel okuduğumda bazen anlamakta zorlandığım, önceki bazı bilgilere refere edilen hususlarda diğerlerine bakıyorum. Bazen bazı bilgiler daha önce okuyup öğrendiğim konulara temas ediyor. İşte o zaman bundan büyük haz duyuyorum. Kaynağın bildiğim bir konuyu dile getirmesi güven veriyor. Elbette her yiğidin yoğurt yemesi farklı:) Sen doğrusunu söylüyorsun, benimki farklı biraz ama ne kadar okursam o kadar kâr belliyorum:) Verdiğin kaynaklar için teşekkürler, aklımda bulunsun. Teşekkürler Deep:)

      Sil
    6. blogundaki bütün kitap tanıtımlarına baktım, hiç felsefe kitabı yok, o zaman çok eskiden okudun demek ki felsefe kitaplarını. bir de, masum adam çevirisini kaldırmamışsın :)

      Sil
    7. Okuduğum bütün kitapları blogumda maalesef yazmadım. İki sene önce Foça tatilinde sekiz kitap okumuştum meselâ hiçbirini yazmadım. Benim için büyük kayıp tabii. Felsefe uzun dönem benim için anlaşılmaz, ulaşılmazdı. Birkaç kez okumaya kalkmıştım anlamakta zorlandığım için bıraktım. Dedim ki daha zamanı var. Anlaşılmasında zorlandığım kavramlar yine çok ama son zamanlarda bir heves geldi. Biraz üzerine gideceğim. Çünkü biliyorsun akla ve düşünceye önem veririm. Felsefe de düşünme, akıl yürütme dedim. Fikren bana yakın olan bu branşa daha fazla uzak kalamazdım. Zor da olsa, ağır da olsa içine girmeye karar verdim. Masum Bir Adamın İtirafları roman çevrisinin 11-21 bölümleri arasını taslağa aldım. Diğerleri yayında biliyorum. Sevdiğim bir romandı o da. Deep biliyorum, çok çalışmam lâzım, çook:) Halen Jean Christophe Grange nin Şeytan Yemini'ni okuyorum. Henüz üçte birine gelmedim. Çok ağır gidiyor. Bu romanın sürükleyici olmamasından değil, benden kaynaklanıyor. Bu tür romanlardan fazla bir şey kazanacağımı düşünmüyorum şahsen. Boş vakit geçirmek için. Hayır, çöpe atmıyorum, betimlemeleri güzel, kurguya konuya bir şey demiyorum ama yine de beklentimi karşılamıyor. Eşim seviyor bu yazarın romanlarını ama benim okuyacağım son Grange romanı olacak bu sanırım:)

      Sil
    8. cogito dergisinin bütün sayılarını al. müthiş felsefe dergisi. grange ın ilk beş kitabı iyi ondan sonrası uydurma :) felsefe arkivi var, süper dergi. bedia akarsu ve ahmet cevizci nin felsefe terimleri sözlükleri ile terimlere alışılır. ionna kuçuradi, türk felsefe kurumunun başkanı, onun kitaplarından da öğrenebilirsin felsefeyi. daha sonra da etik, estetik (bu konuya çok ilgi duyuyorum), bilim felsefesi, insan felsefesi gibi dallar geliyor.ç

      Sil
    9. Ionna Kuçuradi'yi duymuştum, diğerlerini bilmiyorum. O da nerede çıktı karşıma acaba:) Dergi okuma alışkanlığım da yok Deep. Ama bir yerden başlamak lâzım. Bu konularda iyi bir rehbersin, teşekkür ederim. Benim bu konuda ilgimin devam etmesi için öğrendiklerimi, aklıma yatan ya da yatmayanları yazmam gerek aynı zamanda. Bakalım zaman ne gösterecek. Grange türü akılda kalmayan sadece vakit öldürmeye yarayan kitapları bırakmam lazım ama elimdekini bitireceğim. Ağaç Ev Sohbetlerinin 109. bölümü yorumları benim için güzel bir rehber oldu sayende:)

      Sil
    10. cogito ve felsefe arkivi dergi gibi değiller, kitap gibiler, her sayıda farklı bir felsefi konu işleniyor, kitaplardan daha iyiler :) cogito gibi dergi pek çıkmıyor bizim ülkede, bir okul gibi dergi. bir de ülkemizin yetiştirdiği en büyük düşünürlerden, akademisyenlerden, öğrencilerin en sevdiği hocalardan olan ünsal oskay var, onun kitapları da çok etkileyici ve felsefe çevirileri de var, örnekse adorno (müzik ve yabancılaşma) adlı kitabı ile başlamıştım ben de felsefe okumaya, sahaflarda görüp de :)

      Sil
    11. Verdiğin bilgiler için teşekkürler. Evet Cogito en başarılı düşünce dergisiymiş. Ünsal Oksay ok, adorno. Felsefe Arkivi bir zamanlar fahiş fiyata satılıyormuş ama bütün sayılarını internet sitelerinde yayımlamışlar bir ara hâlâ duruyor mu bakacağım. THX:)

      Sil
  10. Günlüklerinizi anımsıyorum. Epey bir imrenerek okurdum. hayal edip gerçekleştirmek çok keyifli olsa gerek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel günlerdi:) Bu işi devam ettiremediğimiz için üzülüyorum bazen. Sanırım arazinin büyüklüğü ve yukarıdaki bölümün ulaşımın zor olması. Zorluktan kastım yeni açtırdığım yola ancak traktör çıkabiliyor ve bayır yukarı. Hani birkaç dönüm olsa bu kadar çabuk pes etmezdim. İş çok, yardımcı eleman gerekiyor. Kalifiye eleman yok, canları isteyince geliyor, istemeyince gelmiyor. Garsonları yataklarından kaldırıp köye çıkardığım çok oldu. Sonra buna ne mecburiyetim var dedim, keyif eziyete dönüştü. Yine de büyük keyif aldığım zamanlar çoktu tabi. Teşekkürler:)

      Sil
  11. taş ev günlüklerinizi günü gününe okuyup sonraki yazıyı iple çekiyordum. iyi ki yazmışsınız. kitabınız çıkarsa da okumayı çok isterim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Kurgusal yazmak bana daha zor geliyor. Günlük ve biyografi ya da gerçek yaşam kesitlerini kaleme almak daha kolay. Biraz hayalciliğim zayıf, rasyonel takılıyorum:))

      Sil
  12. Hi, I'm glad you like it. Thank you so much. I would love to, of course. I took a look at your blog, liked it and added it to my follow list :)

    YanıtlaSil
  13. Olá, vim conhecer seu blog, estou gostando do que estou lendo.

    "De agora em diante, minha filosofia de vida é sofrer menos e ser mais feliz, mantendo minhas expectativas ao mínimo."

    Muito bom, gostei disso!
    Saudações!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bem-vindo :) Eu também gostei de ler o que escrevi. Talvez seja a única maneira de ser mais feliz. Obrigado e saudações :)

      Sil
  14. Ben, "5 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?" sorusundan ziyade sizin sorunuzu daha çok tuttum. Zihnimde canlanan ne varsa daha fazlasına sahip olduğunuz o günleri sizin kadar olmasın heyecanla okudum. Hayattan hikayeleri çok seviyorum. Umuyorum sık sık sizden buna benzer içerikler okuyabilirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sorumun ilk bölümü yaşanmışlıklar ikincisi ise yaşamayı hayal ettiğimiz durum. Gerçek ve hayal. Gerçekler kurgudan daha çok etkiliyor insanı elbette. Teşekkürler:)

      Sil