KATEGORİLER

29 Eylül 2021 Çarşamba

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 110

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz tüm canlılığıyla devam ediyor. Önceki haftaların sohbet konularını ve konuları öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu haftanın konusunu sevgili DeepTone / Sade ve Derin belirledi. Felsefeye olan merakımın depreştiği bugünlerde ben bu konuyu çok sevdim. Haftanın konusu şöyle:

"Sevgi elde edilir mi, kullanılır mı, paylaşılır mı?"

Sevgi kavramının insan ruhunda oluşturduğu duyguyu bir kaç sözcükle izah etmenin imkânı yoktur. Sözlükler sevgiyi ilgi, bağlılık, derin ve yakınlık gibi soyut sözcüklerle tanımlamaya çalışmış olmakla birlikte söz konusu kavramın çeşitliği ve her insanda farklı bir şekilde karşılık bulması konuya derinlik kazandırmaktadır.

Sevginin bir üst basamağı olarak nitelendirilen aşkı uzun zamandan beri patolojik bir durum olarak görmekteyim. Sevgi insan ile herhangi bir nesne arasında zuhur eden ve büyük ölçüde menfaate dayalı eylemsel yönü ağır basan ancak bir miktar da duygusallık içeren bir ilişki iken aşk, tek taraflı, güçlü duygu yönü kuvvetli bir kapılış, kayboluştur. Diğer taraftan aşkın tarifine en yakın gördüğüm annenin evlâdına olan ilgisi içgüdüsel olması bakımından konumuzun tamamen dışındadır. Mecnunun Leylâ'ya, Tahir'in Zühre'ye olan bağlılığı aşka örnek verilebilir. Aşkta sahiplenme yoktur, kişi kendini hiç yerine koyarken karşı tarafı zirveye çıkartır, kılına zarar gelmesin diye canını verir seve seve. Platonik kaldığı sürece sonsuz, vuslat olması durumunda zaman içinde sevgiye bazen de nefrete dönüşebilir. 

Sevgiye geleceğim ama aşk mevzuundan kopamıyorum bir türlü. Günümüzde kelimeler anlamını yitirdi. "Aşk" sözcüğünü dilimizden düşürmüyoruz. Gerçek aşk nedir bilir misiniz? Sevdiğiniz sizi bir başkasıyla aldatsa bile ona hesap sormak aklınıza gelmez. Hatayı hep kendinizde ararsınız. Kahrolursunuz, seni başkasına yâr etmem deyip şiddete baş vurmak, öldürmek şöyle dursun bu ayrılığa tahammül edemediğiniz takdirde ancak kendi canınıza kıyarsınız. Bence  Ümit Besen'in "Nikâh Masası" şarkısı aşkı en güzel anlatan şarkılardan biri. "Nikahına beni çağır sevgilim, istersen şahidin olurum senin" diyor, var mı bunun üzerine söylenebilecek bir söz.

Sevgi aşkın yanında son derece sönük kalıyor. Diğer pek çok sözcük gibi sevgi sözcüğü de anlamını yitirmiş ne yazık ki. Sevgide karşılıklı menfaat ilişkisi vardır. Beni sevmeyen birini niye seveyim ki? Ya da sevmediğim birinden beni sevmesini nasıl bekleyebilirim? Öyle değil mi? Sadece insan ilişkilerinde değil. Hayvan sevgisi diyoruz, evimizde kedi, köpek besliyoruz. Çünkü onlar bize arkadaşlık ediyor, varlığından hoşnut kalıyoruz. Doğa sevgisi diyoruz, yeşile, akarsulara, denize, yıldızlara hayranız, cıvıl cıvıl kuş sesleri bizi mutlu ediyor. Diğer taraftan doğayı sevmediğimiz, onu korumadığımız takdirde o da bizi sevmeyecek, gelecek nesillere kötü bir miras bırakacağız endişesi var aklı başındaki insanlarımızda. Kitap okumayı seviyoruz meselâ, çünkü bizi bilgilendiriyor, yeni şeyler öğreniyor, hoşça vakit geçiriyoruz. Bir tür alış veriş bunların hepsi. Ailemizi severiz, korur bizi, dara düştüğümüzde en yakın can simidimizdir. Fakat en basit bir miras davasında kanlı bıçaklı oluruz. Menfaatlerimiz çakışmıştır. Bu yüzden sevgide denge şarttır. Alışverişte terazinin ibresi şaşmaya görsün, anında sevgimiz azalır. Yazmayı sevmek de aynı. Yazmayı seviyorum, kelimeler kağıttan ya da ekrandan fırlayıp sırtımdaki yükü mü alıyorlar? Tabi ki hayır. Peki yazmaktan kazancım ne? Ya da yazmaktan ne elde ediyorum. Fikirlerimi paylaşıyorum, içimi döküyorum, yazdıklarımın okunmasından hoşlanıyorum, bu iletişim tarzını seviyorum deyip uzatabilirim uzatabildiğim kadar. Şimdi diyeceksiniz ki madem bu sevgi dediğin karşılıklı menfaat ilişkisi, peki o zaman senin yazdığın yazıya ya da okuduğun kitaba ne gibi bir faydan var? Güzel bir soru. Bana Nazım Hikmet'in dizelerinde hayat bulan "Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?" sorusunu hatırlattı. Size garip gelebilir ama elmanın da seni sevmesi şart. Sen elma ağacına bakacaksın, gübresini, çapasını, suyunu eksik etmeyeceksin yani ona bağlanacaksın, ilgileneceksin ki seni sevsin ve sevdiğin elmayı sana versin. Kitap okumayı, yazmayı seveceksin ki kitaplar da seni sevsin, çoğalsın, yasaklanmasın, sansüre uğramasın, yakılmasın, ışıl ışıl bilgi dağıtarak insanlığı aydınlığa çıkarsın. 

Bu uzun girizgâhtan sonra sevginin benim gözümde ne menem bir şey olduğunu anlatabildim sanırım. Konumuza dönebiliriz o zaman. Sevgi elde edilebilir mi? Karşımızdaki kişinin ya da bir canlının, bir nesnenin sevgisini elde etmek mümkün mü? İnsan ilişkilerinde bu mümkün. Fakat çoğu zaman bu durum aldatma, kandırmaca olarak zuhur eder. Bir tür algı yaratma, hipnotize etme durumunda sevgi elde edilebilir. Politikacı çıkıp "Ben milletimin hizmetkârıyım" diyebilir meselâ. Yığınlar da bu yalana inanabilir. Sevginin elde edilmesi bir fetih, bir aldatma olayını çağrıştırıyor bende. Bu gerçek bir sevgi değildir. Çünkü böyle bir sevgi gösterisinde karşılıklı menfaatten bahsedilemez. Bir taraf aldatır, diğer taraf aldanır. Bir süre sonra gerçek ortaya çıkar ve sevginin yerini nefret alır. İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklarda bu tür sevgiyi elde etmek mümkün değildir. Çünkü onları insanlar kadar aldatmanız mümkün değil.  

Peki sevgi kazanılır mı? Evet. Birinin sevgisini kazanmak için bazı temel kaideleri yerine getirmek gerekir. Karşınızdaki kişiye güven vereceksiniz, dürüst olacaksınız, dara düştüğünde yanına ilk koşan siz olacaksınız, maddi ya da manevi verecek bir şeyleriniz olacak, yani karşınızdakini size hayran bırakacak bilgi, kültür birikimine sahip olacaksınız... Köpeğinize bile mama verdiğinizde kuyruğunu sallayarak sevgisini kazanabilirsiniz. Nesneler için böyle bir şey söz konusu değil elbette. Elmas yüzüğünüzü sevebilirsiniz ama ona ne kadar ihtimam gösterirseniz gösterin sizi sevmesini beklemeyin.

Sevgi kullanılır mı? Kullanılmaması gerekir. Sevgiyi kullananlar yok mu? Elbette pek çok insan bu yola başvurmaktadır. Kullanılan sevgi, gerçek sevgi değil, aldatmacadır sadece. Türlü yalan dolan, kandırmacalarla elde edilen ve yukarıda da temas ettiğim bağlılık, ilgi duyma davranışı benim sevgi tanımıma uymaz.

Sevgi paylaşılan bir eylem midir? Sevgi duygudan öte bir eylemdir. Sevdiğim blog yazılarını okuyorsam bu salt bir eylemdir. Onlar da benim yazılarımı severek okuyorlarsa yapılan karşılıklı eylem aynı zamanda bir paylaşımdır. Sözgelimi sevdiğim bir blog arkadaşımın yazısına iliştirdiği müzik benim de duygularımı harekete geçirmiş olabilir. Bu ise duygusal bir paylaşımdır. Boşuna dememişler, "Sevgi paylaştıkça çoğalır, acılar paylaştıkça azalır." diye.

38 yorum:

  1. Detaylı ve güzel açıklamışsınız. Sevgi konusunda menfaat de var ama daha çok beklenti var bence. Örnekler de çok uymuş. Niçin kedi, köpek yerine akrep, yılan falan beslemiyoruz. Kedi, köpek daha sevimli ve uyumlu geliyor çünkü bize.
    Karşılıksız sevgi de vardır tabi ama bu zamanla saplantıya dönebiliyor insanda. Bunu da pek sağlıklı görmüyorum. En güzeli karşılıklı sevebilmek ve sevgiyi paylaşabilmek. Beklentilerimizin olmasını ise doğal karşılıyorum, ölmek ve doğmak kadar normal bir durum bence.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Meramımı anlatabildiysem ne mutlu bana:) Menfaat, beklenti özünde aynı amacı güder zaten. Sonuçta dediğim gibi bir alış veriş. Almadan vermek, vermeden almak yok. Belki verir gözükebilir ve almaya çalıştığınızı zannedersiniz ama bir süre sonra foyanız çıkar meydana. Kedi, köpek evcilleştirilmiş hayvanlar, insana dost, eğlendirici. Akrep, yılan ilk fırsatta sizi sokar. Size menfaat sağlamadığı gibi zarar da verir. O vakit sevemezsiniz, korkar, uzaklaşırsınız.

      Karşılıksız sevgiyi aşk olarak tanımladım. Evet, bu bir saplantıdır aslında. Sağlıklı bir davranış biçimi olmadığı konusunda hemfikiriz:) Aşkın olmadığını söylemiyorum, vardır ve aşık olunan kişi için harika bir duygudur. Karşı tarafta bu aşka karşılık bir sevgi oluşuyorsa ne mutlu. Fakat genellikle suiistimal edilir. Sevgi karşılıklı beklenti temeline dayanırken aşkta kayıtsız şartsız teslimiyet vardır. Teşekkürler:)

      Sil
  2. "Sevgi insan ile herhangi bir nesne arasında zuhur eden ve büyük ölçüde menfaate dayalı eylemsel yönü ağır basan ancak bir miktar da duygusallık içeren bir ilişki iken aşk, tek taraflı, güçlü duygu yönü kuvvetli bir kapılış, kayboluştur"

    Mr. Kaplan size sadece "Nasıl?" demek istiyorum şu an :)))) Sizin sevgi ve aşk tanımınız bende tam ters. Sevgide menfaat olmaz, olursa o sevgi olmaz zaten. Aşkta da sevdiğim mutlu olsun, benle olmasa da olur kesinlikle diyemezsiniz. Aşkın gözü kördür, ya benimdir ya kara toprağın sözü sevgiyle asla örtüşmez ama aşk için aynı şeyi söyleyemeyiz. Sevgi tanımınıza ve sevgi mevzusuna bakışınıza kesinlikle katılmıyorum ama tabi ki saygı duyuyorum her zamanki gibi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahahahah hoş bulduk... Bu konuyu çözemeyeceksiniz siz. Aslında çok da benzer bakıyorsunuz, o nedenle anlaşamıyorsunuz. Bak şimdi meselâ, aşkın bir "kontrolsüz" yanı var ama sevgi daha işlenmiş, oturmuş, emek verilmiş, bunda hemfikirsiniz. Anlaşamadığınız nokta aşkın mayası sanırım. Mr Kaplan aşkı yokedici bir güç olarak görüyor çünkü karşındakinin varlığında yokolmak, gerektiğinde onun için ölmek diyor. Sense hayır karşındakine sahip olmak için her şeyini ortaya koymak, olmuyorsa da kimselere yar etmemek gerekiyorsa öldürmek diyorsun. İkiniz de aşkın bir tür hastalık olduğunda hemfikirsiniz :)) Sonra ben geliyorum hahahaha işler iyice arapsaçı oluyor. Çünkü ben sevgiyi içten akan, fazla emek gösterilmeden ve heryerde bulunan türde bir eylem olarak görüyorum, koşulu şartı uğraşı yok diyorum. İnsanın temeli bence sevgidir, üstüne binen her şey öğrenilmiş ve insanı bazen sevgiden uzaklaştırmış kazanımlar ya da kayıplardır bence. Aşk ise. O konuda pek bir şey bilmiyorum çünkü o da bana hep yıldırıma çarpılmış gibi olmuştur ve sonu da pek iyi bitmiyor, onu anladığımdan beri sevgi saygı işbölümü ve destek olarak yoluma devam ediyorum.. Aşkı bundan sonra ben de yaşamak istemem (bir defa Mr.kaplan öyle demişti) çünkü zor bir duygu gerçekten fakat aşk gibi tutkular lazım bence hayatta, yeni bir uğraş, bir heyecan, bir hedef lazım insana. Yoksa sanırım insan umutsuzluğa ve anlamsızlığa düşüyor..

      Sil
    2. Mrs. Kedi;
      Açıkçası bu konuda birbirimizi anlamakta güçlük mü çekiyoruz yoksa farklı mı düşünüyoruz emin olamıyorum:)) Aşk ve sevgi konusunu baştan beri farklı şekilde ele aldığımızı biliyorum:) Niye farklı düşünüyoruz gerçekten merak ediyorum. Bu fikir ayrılığı beni asla rahatsız etmiyor, bilakis hoşuma gidiyor. Diğer bir deyişle "Haklısınız, ben de aynen sizin gibi düşünüyorum" deseniz söyleyecek bir şey bulamam elbette. Söyleyecek bir şeyin olmaması bence güzel bir sonuç değil.

      Sevgi versus Aşk kavramları üzerinde birbirine tamamen ters düşen fikre sahip olduğumuzu belirtiyorsunuz. Aşkı akılla izah edemezsiniz Mrs. Kedi:)) Çünkü aklını başından alır aşk. Bu kavramı akılla, mantıkla çözmeniz mümkün değil. Çöl Çiçeği'ni hatırlar mısınız? Dün yine beraberdik kendisiyle. Ne diyordu, "Onunla kavga etmeyi özledim." Gel bunu sevgiyle izah et bakalım. Fakat o büyük aşk ne oldu şimdi biliyor musunuz? Önümüzdeki hafta bir başkasıyla evleniyor. Aşk belli bir zaman süren ağır bir kriz, koma halidir yani. Aşkın gözü kördür, evet. Ama "Ya benimsin ya kara toprağın" sözünün aşk içinde yeri yoktur. Aşkta sahip aşık olunan kişidir. Aşık ise bir köle. "Ya benimsin ya kara toprağın" sözü erkek egemen toplumun, feodalitenin getirdiği saçmalıklardan biri olup bunu aşkla karıştırmamanızı öneririm:)

      Sevgi tanımıma katılmadığınızı söylüyorsunuz. Sevginin karşılık beklemeden duygusal bir bağ olduğunu düşünüyorsunuz anladığım kadarıyla. Yani beni anlamasa da, sevmese de, beklentilerimi karşılamasa da ben yine severim diyenlerdensiniz o zaman. Peki sevmediğiniz kişileri niye sevmediğinizi düşündünüz mü? Umuyorum özellikle sevgi hakkında ne düşündüğünüzü sohbete katılarak uzun uzun anlatırsınız. Elbette her fikre saygılıyız ancak ben daha fazlasını istiyorum. Yani bu konuda fikren ayrı düştüğümüz noktayı öğrenmek arzusundayım. Çok teşekkürler:)

      Sil
    3. Mrs. DBE,
      Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz:))) Siz de yeni bir bakış açısı getirmiş oldunuz:) Aşkın kontrolsüz bir yapısı olduğu hususunda hemfikiriz. Sizinle ayrıştığımız nokta belki bu kontrolsüzlüğe bakış açımız. Dediğim gibi aşık olan kişi aklını rafa kaldırdığı için akla hayale gelmedik davranışlar içine girer. Fakat karşı taraf, yani aşık olunan için bir kontrolsüzlük söz konusu değildir bence. Ben bugüne kadar iki insanın gerçek anlamda birbirine aşık olduğunu görmedim:) Bir taraf ağır basar mutlaka, diğeri rol yapar, tadını çıkarır:)

      Haklısınız, arapsaçına döndü iş:))) Aşk deyince aklıma sadece aşık geliyor benim. Bu yüzden aşk şiddeti, acı çektirmeyi, öldürmeyi akla getirmez. Aşık kişi acı çekerken bundan keyif alır. Bir tür mazoşizmdir aşk. Karşı tarafın sadist olmasına da gerek yoktur. Ama aşık kendine acı verecek bir husus bulur her zaman. Karşısındaki kişinin en ufak bir mimiği, davranışı, aramaması, başka bir şeyle ilgilenmesi ona acı verir. İnanması güç bir şekilde zevk de alır bu durumdan. En sevdiğim şarkılardan biridir Indila'nın seslendirdiği "Derniere Dans". Sözlerinde geçen "douce souffrance" da yerini bulur aşk. "Tatlı acı"

      Sohbetin konusundan epey sıyrıldık ama şunu söylemeden geçemeyeceğim Mrs. DBE. Siz yıldırım çarpmışa benzetiyorsunuz aşkı. Ben de şöyle anlatayım. Hani gece yatağınızda yatarken bütün vücudunuzu ateş basar ve ondan başka bir şey düşünemezsiniz. Uyku girmez gözünüze, gözünüzden yaşlar boşanır ve bu durumunuzdan büyük bir haz duyarsınız. Bir an durup kendinizi toparlarsınız, yaşadığınız bu duruma kahkahalarla gülmek gelir içinizden. İşte böyle bir şey aşk. Aklın almadığı bir durum.

      Aşk tercih edilen isteğe bağlı bir şey değildir, gelir sizi en beklemediğiniz bir anda bulur. Sevgi sizin elinizde ve istediğiniz şekle sokabilirsiniz. Akıl işidir sonuçta. Karşılıksız sevgi diye bir şey yoktur bence. Ama olması lâzım gelen bir şeydir. Sevgi ve saygı geleceğe dair umutların yeşermesi için iki önemli kavram. Teşekkürler:)

      Sil
    4. Mr. Kaplan, öncelikle "ya benimsin ya kara toprağın" lafı nefret ettiğim bir laftır ama bu sözün içinde bir gerçek gizlidir. Aşık olduğum kişiyi başkasıyla görmektense benimle olmuyorsa kimseyle olamasın, onun da canı yansın isterim. Ölmesin ama sürünsün diyebilirim :))) Ama sevdiğim kişi için tam aksine benimle mutlu olamıyorsa onu gerçekten mutlu edecek kişiyi bulsun, sevsin sevilsin, değeri bilinsin isterim. Sevmek daha ayakları yere basan, daha mantıklı bir şeydir.

      Aslında aşk konusunda biraz anlaşıyor gibiyiz. Bence de sizin dediğiniz gibi bir delilik hali aşk. Kesinlikle hastalıklı bir yapısı var. Ama işte aşk paylaşılmaz ya da benle olmasa da mutlu olsun demez asla aşık olan insan. Gelin siz bir kez daha düşünün.

      Candan ötem anlamış bizi, güzel de anlatmış. Onun da dediği gibi aslında aşk konusuna benzer bakıyoruz ama detaylarda fark var. Sevgi konusunda ise kesinlikle çok ters düşünüyoruz. Siz sevgiyi planlı, karşılık beklenen, menfaate dayalı bir ilişki türü gibi anlatıyorsunuz. Oysa sevmek için karşılık gerekmez. Beni hiç tanımayan ama benim çok sevdiğim insanlar var. Şu anda küs olduğum ama iyi olsun istediğin sevdiklerim var.

      Çok seviyorum şöyle seviyeli tartışmayı :)

      Sil
    5. Aşkın sorunlu bir yapısı olduğu konusunda fikren uyuşmaya doğru bir miktar yol almış olsak da muhtevasında bir karşılık beklenmemesi yönüyle aramızda epey bir mesafe var görünüyor Mrs. Kedi:)) Fikir ayrılığını fikir uyumuna tercih ederim. Elbette sizi anlamaya çalışıyorum ama belki de farklı tecrübeler yaşamışızdır bu konuda:) Aşkın gözü kör mü acaba? Evet, bana göre kördür. Eğer bir kişiye aşık olursam ki Allah esirgesin:) şartlar ne olursa olsun kılına dahi zarar gelmesini istemem. Acıyı ben çekeyim, varsın olsun. O bendeki acı zevkten sarhoş eder beni. Canı neyi, kimi isterse istesin yeter ki mutlu olsun. Diyorum işte, akıl yok bu işte. Siz mantığınızı kullanarak madem benimle değil, başkasını tercih etti, beni bırakıp gitti o zaman o da sürünsün, canı yansın diyemezsiniz benim aşk tanımımda. Eğer bunu diyorsanız böyle bir ilişki aşka son derece uzak bir ilişki ya da aşkın bittiği bir noktadır. Yine de anlaşmamız şart değil bu konuda, Mrs. Kedi, rahat olun:))

      Biz sevgi ile aşkı birbiriyle karıştırıyor muyuz yoksa? Bu da aklıma gelmedi değil. Sevgi konusunda biri benimle mutlu olamıyorsa, gitsin onu gerçekten mutlu edebilecek kişiyi bulsun diyorsunuz. O zaman yine de o kişiye olan sevginizi muhafaza edebilir misiniz? Yoksa aranızdaki sevgi buharlaşıp gitmiş midir? Beni kıran ve ilişkimizin koptuğu birini nasıl severim ki. Sevemem herhalde... Küs olmanıza rağmen çok sevdiğiniz insanların olması onlara karşı duyduğunuz bir suçluluk olabilir mi? Ancak böyle olabilir, böylesini ben de yaşadım ve yazmıştım anılarımda. Aksi takdirde beni yaralayan bir kişi sevgimden nasibini alamaz yani:) Ben de seviyorum bu tartışmaları. Bazen şaşırıyorum doğru bildiklerim karşısında farklı görüşlerin çıkması heyecanlandırıyor beni:)

      Sil
    6. Aşktan gözüm dönmüş ateşlerde yanıyorken aşık olduğum kişi de benimle aynı hisleri paylaşsın isterim tabi ki Mr. Kaplan :) Benim yerime başkasına aşık olmuşsa nasıl "O mutlu olsun da ben mühim değilim" der insan anlayamıyorum maalesef. Aşk deli işidir, öyle aklı selim cümleler kurmaz aşık insan :))

      Şubat ayında eşimle 10. evlilik yıldönümümüzü kutlayacağız bir aksilik olmazsa. Neredeyse 16 yıldır birlikteyiz. Son yıllarda ona sık sık "Başka biriyle olsan çok daha mutlu olurdun, senin için üzülüyorum. Senin kadar iyi ve sevgi dolu biri en az kendi kadar iyi olan birini hak ediyor" diyorum. Ama aşık olduğumuz ilk yıllarda durum asla böyle değildi. Kesinlikle birlikte olmamız gerektiğine tüm benliğimle emindim ve tüm dünyayı karşıma alabilirdim. O zamanlar eşimi benden daha çok mutlu edecek birinin var olabileceği fikrine tüm benliğimle karşı çıkardım ama şimdi bunun çok yüksek olasılıkla gerçek olabileceğini kabul ediyorum. Onu tabi ki çok seviyorum ama artık aşk körlüğünden müzdarip değiliz. Daha mantıklı, daha gerçekçi, daha ayakları yere basan bir sevgi var aramızda. Bence tüm evli çiftler arasında böyle aklı selim bir sevgi var, aşk değil. İstisnalar hariç tabi ki :)

      Sil
    7. Aşk bireysel bir ilişki bana göre Mrs. Kedi. Belki bu yüzden farklı düşünüyoruz. Ben birine aşık isem onun da bana aşık olduğundan bahsetmem çok düşük bir olasılık. Sevebilir sadece. Sevginin tonları çok farklı.

      Yukarıdaki sözleri eşine söyleyebilecek kadın var mı bilmiyorum. Bu kadar özgüvenin olması, egonun bu kadar aşağı seviyede tutulması sıradan değil. Bu bakımdan eşiniz çok şanslı. Aslına bakarsanız, madem gerçek düşünceniz bu, ki buna yürekten inanıyorum, o zaman size bir sır vereyim. Siz eşinizi severek evlenmişsiniz fakat şu anda yaşadığınız tam manasıyla bir aşk. Yanlış anlamayın. Bu sadece sizin ona olan aşkınız. Karşılıklı aynı sözleri söyleyebiliyor musunuz birbirinize merak ettim:) Eşiniz muhtemelen bu sözleri sizin için söylemekte zorlanacaktır. Bu yüzden sizin kıymetinizi iyi bilsin:)

      Sil
    8. Ay çok özür dilerim ama kim evleniyor, çöl çiçeği mi yoksa - artık izninizle diyeceğim: boyu devrilesice mi?
      Diğer yazılanlara odaklanamadım..

      Sil
    9. Sadece C,
      Çöl Çiçeği evleniyor, evet:)

      Sil
    10. Lütfen mutluluklar dileklerimi iletin :)

      Sil
  3. Dineceği kesin olan fırtına (aşk) karşısında sakin ve dingin denizi (sevgi) harcamışsınız resmen :) Ümit Besen şarkısını aşk şarkısı diye niteleyerek orada da aşka kıymışsınız :)

    Sevgi de evet beklenti , menfaat , çıkar oluşur ama bunlar gönüllü hibedir. Bunlar amaç ve araç değildir. Siz daha istemeden , size sunulacak olandır. Sizin bu sunulan şeylerin farkında olmanız sevginin düsturuna helal getirmez.( aile, çocuk, hayvan vs. sevgisi ) Mesela miras kavgası olan ailede sevgi yoktur, olmadığı içindir o kavga. Bunların dışına çıkıp sosyal yaşamınızda var olan insanlar olunca durum değişir ve o zaman yazdıklarınızla hemfikir olabilirim :) Bu durumda da sevginin türü, derecesi gibi konular girer işin içine.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aşkı fırtınaya benzetip belli bir süre sonra dinmesine kesin gözle bakmanız konusunda ana hatlarıyla hemfikiriz. Fakat bu dinmenin sonu yazımda belirttiğim gibi platonik kalırsa süre şiddetini azaltsa bile yaşam boyu devam edebilir. Vuslat aşkı söndürür, iyi ihtimalle sevgi kalıcı olur, kötü ihtimalle nefrete dönüşebilir. Sevgiyi sakin ve dingin deniz olarak tanımlamanıza da katılıyorum. Ancak sevgiyi aşk karşısında harcadığım doğru değil. Zira aklı deliliğe harcamam mümkün değil:))

      Sevgide verici olurken bir menfaat beklemekten bahsetmiyorum. Bu zamanla kendiliğinden oluşan bir dengedir. Sevdiğiniz insana elinizden geldiğince yakınlık gösterir ve yanında yer alırsınız fakat aynı karşılığı alamadığınız takdirde aranızda sevgi diye bir şey kalmaz. Üstelik araya kıskançlık, ego tatmini, yalan vs. arızalı davranışlar girdiğinde sevgi nefrete bile dönüşebilir. Sevginin karşılıklı bir alışveriş olması ve karşılıklı menfaate dayanması sevginin gücünü düşürmez. Bana göre sevgi bu haliyle bile en yüce kavramlardan biridir. Miras konusu bir çıkar çatışmasıdır. Böyle bir durumda menfaatler arasında denge bozulmuş olduğundan sevgi sona ermiştir. Oysa miras anlaşmazlığı olmasa sevgi kalıcı olabilirdi. Nitekim sevgi ve iyi niyetle kurulan ortaklıklar araya para girince düşmanlığa dönüşür. Bu bakımdan para ve iktidar hırsı sevgiye vurulabilecek en büyük darbenin tetikleyicisidir. Elbette sevginin türü, derecesi üzerine pek çok değerlendirme yapmak mümkün:) Teşekkürler:)

      Sil
  4. "Aşkta sahiplenme yoktur, kişi kendini hiç yerine koyarken karşı tarafı zirveye çıkartır, kılına zarar gelmesin diye canını verir seve seve."

    Aşkta gayet sahiplenme vardır. Aşıksanız benim olsun / onun olayım istersiniz Mr. Kaplan, lütfen bir daha düşünün. Aşık olunan kişi sizi ezip geçer de başkasına aşık olursa canı sağolsun mu diyeceksiniz? Diyemezsiniz bence. Öyle demektense" Gözleri kör olsun, boyları posları devrilsin, mutlu olmasınlar inşallah" demek daha olasıdır aşksa mevzu bahis olan :))) Ben yandım, o da yansın demektir aşk. Hem yanar, hem yakar. Bakın sevgi öyle değil. Seviyorsanız iyiliğini, mutluluğunu istersiniz. Sizin aşk ve sevgi kavramlarınız yer yer karışıyor birbirine bence :) Aşık olunan kişi için can verilmez, aşık olunan kişiyle birlikte olmak için can verilir.

    Bir düşünün canınızı ancak canınızdan çok sevdiğiniz için verirsiniz. Şöyle sorayım: Delice aşık olduğunuz kişi başkasına aşık ve aşık olduğu kişi çok hasta. Organ nakli gerekli. Hiç düşünmeden organ bağışı yapıp "Birlikte mutlu olsunlar" diyebilir misiniz? Aynı soruyu sevgi için de soralım. Aşık olduğunuz değil de sevdiğiniz bir yakınınız hasta ve organ nakline ihtiyacı var diyelim. Ne yaparsınız? Bu durumda ben hiç düşünmem, hemen ne gerekiyorsa yaparım.

    Sevgi bencil değildir ama aşk son derece bencildir. Mutlu olunacaksa da birlikte mutlu olmak, mutsuz olunacaksa da aynı derecede mutsuz olmak ister iki taraf da.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım sizin aşk dediğiniz benim için sevgi, sizin sevgi dediğiniz de benim için aşk. Böyle bir karışıklık olmasın? Vakt-i Dem'in yorumuna verdiğim cevapta atlamışım. Nikah Masası şarkısına aşk şarkısı diyerek aşka kıymış olduğumu yazmıştı. Bana göre aşkı en güzel tarif eden şarkıydı bu oysa:) Aşk bencil değildir ama sevgi son derece bencildir desem taban tabana zıt duruma geliyoruz. O zaman sizin aşk dediğiniz benim için sevgi, benim sevgi dediğim sizin için aşk anlamına geliyor. Doğrusunu Allah bilir:)))

      Sil
    2. Hemen hemen dediğiniz gibi Mr. Kaplan, biz kavramlara tam tersinden bakıyoruz :))

      Bir konuda anlaşabiliriz belki. Sevgi kavuşunca azalan ya da biten bir şey değilken aşk kavuşunca biten bir şey. Aşk ancak kavuşamayınca bitmez. Aşkın ömrü kavuştuktan sonra geçen her saniye azalır. Sevgi ise birlikte zamanla büyütülen bir şey.

      Sevdiklerimden tek beklentim mutlu olmaları - benimle ya da bensiz -. Aşık olunca işler değişiyor bende :)) Gözü benden başkasını görmesin, görüyorsa aşık değildir zaten. Göz başkasını gördüğü an aşk çoktan bitmiştir bence.

      Aşık olunan kişinin yüceleştirilmesi konusunda da hem fikir olabiliriz. Gerçekte var olmayan bir fikre, hayalinde yarattığı kişiye aşık olur insan. O yüzden Mecnun, Leyla'yı tanımaz, kabul etmez Leyla onu bulduğunda. Hiç olmayan bir hayale aşık olunur, kavuşunca gerçekler su yüzüne çıkar. Aşk uçup gider. Ama hatasıyla eksiğiyle bile bile sevmeye devam eder insanlar. Evlilikler işte o sevgi sayesinde devam eder yıllarca. Ben 30 yıllık evli ve hâlâ birbirine deli gibi aşık bir çift düşünemiyorum. Ayrı ayrı evlerde yaşıyorlarsa başka tabi :))))

      "Seversin, kavuşamazsın, aşk olur" sözüyle bitireyim yorumunu.

      Sil
    3. Evet, yazdıklarınıza büyük oranda katılıyorum:) Aramızda kalan tek ihtilaf konusu "Aşık olunca işler değişiyor bende :)) Gözü benden başkasını görmesin" kaldı. Gönül elbette bu dediğinizi ister:) Ama aşk şartlar ne olursa olsun her şeye hazırdır. Burada aşkın tek taraflı bir özelliği olduğuna dair düşüncemi atlamayın lütfen. Gözü başkasını gören bir kişinin aşktan bahsetmesi söz konusu değil tabii. Aşk gözün körleşmesi demek. Kör olan biri onun ne yaptığını göremez zaten. Birine aşıksan gözün kör, kulağın sağır olması gerek, sadece onun hayaliyle yaşayacaksın. O yüzden tavsiye edilmez zaten:)) 30 yıllık evli mi? Evlendikten üç ay sonra eğer çiftlerden biri diğerine sana aşığım diyorsa bil ki yalan söylüyordur. Aşığım yerine seni seviyorum dese otuz yıl değil altmış yıl geçse inanırım. Son cümlenize de tamamen katılıyorum:))

      Sil
  5. yani genel olarak, aşk ve sevgi hakkında çok olumlu düşünmüyorsun, aşk bir hastalık olamaz ama sen öyle düşünüyorsun işte :) sevgi de uygulaması kolay değil diyorsun :) benim deneyimlerim bu yönde diyorsun yani :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam olarak öyle değil. Aşk hem acı hem tatlı. Birine aşık olmak istemem ama biri bana aşık olabilir:) Sevgi hakkında tamamen olumlu düşünüyorum. Elbette o da emek ister, fedakârlık ister, güven ister. Ben oturup bekleyeyim, millet gelip sevsin beni, yok böyle beleşe sevgi:))

      Sil
    2. yani sen aşkı hep patolojik hastalık olarak mı yaşadın, üzüldüm yaa sana :)

      Sil
    3. Patolojik hastalık nasıl oluyor, anlamadım:))

      Sil
    4. sen demişsin ya, aşkı ptolojik hastalık olarak görüyorum, hep öyle mi yaşadın yani aşkı :)

      Sil
    5. Patolojik bir durum olarak değiştirdim:) No comment:))

      Sil
    6. patolojik bir durum olabilir, patolojik bir durum olma olasılığı var, gibi desen, yani kesin demesen, tamam cümle belki, ama kesin söleyince, iki açıklama oluyor :) ya sen patolojik bir durum olarak yaşadın aşkı veya biri sana patolojik durum olarak aşık oldu, çünkü üstte manxcat'e yorumunda aşkla ilgili deneyimlerimiz farklı olabilir demişsin, yani aşk sevgi düşüncelerini kendi deneyimlerine dayandırmışsın :) ya da sen psikyatrsın ve sana gelen insanların tahliller, tetkikler sonucunda aşkı patolojik olarak yaşadığını bilimsel, tıbbi olarak kanıtladın, bu ikisi de olamaz, patolojik aşk yaşamadıysan, hasta olmadıysan ve psikyatr da değilsen o zaman yanii patolojik bir durum olarak görüyorum demen yanlış oluyor, patolojik bir durum olabileceğini düşünüyorum, dersen olabiler, olduğunu deyince o zaman bunu tıbbi olarak kanıtlaman gerekir :)

      Sil
    7. Sevgili Deep, bu ara sürpriz gelişmeler oldu. Yüce Rabbim "Ankara" dedi:) Tatsız bir durum yok. Evvelki gün (sanırım öyleydi, günleri şaşırdım) Ankara'ya gittik bir gece kalıp döndük, yarın sabah yine Ankara'ya gideceğiz. Oğlum orada işe başlayacak, ev işleri, eşya taşıma vs.
      Hafta başı umarım internet bağlanır, oradan yazarım. Halen bir hafta falan kalacağız görünüyor ama bizim işimiz belli olmaz, bakacağız:)

      Konuya dönecek olursam; biliyorsun burada sadece kişisel düşüncelerime yer veriyorum. Yani aşk patolojik bir durum dediysem bu benim kişisel tespitim. Katılan olur, olmaz bu çok önemli değil. Kesin yargıya varmak benim bir diğer özelliğim bildiğin üzere:) Yani siyah beyaz meselesi:) Benim için önemli olan düşüncemi karşımdakine tam olarak aktarabilmek ki çoğu zaman uzun tartışmalardan sonra bile birbirimizi kısmen anlayabiliyoruz. Bu süreç hoşuma gidiyor ayrıca. Tekrar ve kesin olarak söylemek isterim ki aşk bir nevi ruhsal hastalıktır. Şükürler olsun ki, kalıcı iz bırakmaz:) İlaçla tedavi edilmez, hastalığın tek çaresi zamandır. Bunları tecrübe ve gözlemlerime dayanarak ifade ediyorum. Psikiyatr olmama gerek yok bence. Bilimsel bir konu olarak aşk mevzuunu kaleme alan bilim adamları ve filozoflar çok. Herkesin düşüncesi farklı olabilir. Eşekten düşenin halini ancak kendisi anlar:)

      Niyetim aşkı kötülemek ya da küçümsemek değil. Heyecan, macera, tutku güzel şeyler. Ne var ki acınacak bir duruma sokar insanı aşk. Çünkü aklı bir kenara koyup saf duygusal öğelerin sergilenmesi toplum yaşamında kişiyi zor durumda bırakır. Bu mesele yaz yaz bitmez:))

      Sil
  6. Bu konuyu dün eşimle tartıştık 1,5 saat kadar. Türkçesi aşk ve sevgi olan love kelimesi üzerinde mutabakata varmamız bile 45dk aldı. Sevgi kelimesini ben emotional affection, aşk kelimesini ise emotional plus physical affection olarak düşünüyorum fakat physical affection ile passion yani bizdeki tutku da çok farklı iki kavram. Demek ki en az 3 farklı kavramın bileşkesinden oluşan "love" hakikaten karışık bir kavram. Bir de "in love" aşık olmak ise, "to love" sevmek, farklı eylemler.. Şimdi sizin patolojik durum dediğiniz şeye ben de katılıyorum, buna eşim "addiction" dedi meselâ, bağımlılık. Sevgide karşılıklı bağlılık olan kavram, aşkta özellikle patolojik durum tanımı ya da kara sevda dediğimiz durumda bağımlılık halini alıyor. Ms. Kedi de buna katılacaktır, aşk bir nevi madde yerine kişi bağımlılığı olabilir. Onu sürekli düşünmek, sürekli yanında olmak istemek, ayrı kalındığında duyulan acı (ki "kalp kırıklığı" denen şeyin hakikaten kalp üzerindeki fiziksel zararı mikroskopik ortamda kanıtlandı, biliyorsunuzdur belki) bunlar hep bağımlılığı işaret eder. Fakat bağımlılık ile kara sevda türü aşk arasında da ayrım şu; bağımlılık maddesi ulaşıldığında rahatlama getirir ve hep daha fazlasını isterken, kara sevdaya tutulunan kişiye kavuşmak genelde rahatlama getirmez hayal kırıklığı getirir (bakınız Ms. Kedi'nin halk masalları ya da gözümüzde çok ulaşılamaz sandığımız biriyle arkadaş ya da sevgili olduğumuzda yaşanılan "bu muymuş" hissi ki işinin erbabı çapkınlar sırf bu nedenle "kaçma", kendini ağırdan satma ya da sürekli ayrılma barışma ayrılma tarzı oyalama teknikleriyle bu "aşk"ı taze tutmayı iyi bilirler). Yani sizin dediğiniz "aşk patolojik bir durumdur" sanırım bu konuyu anlatıyor. Bu aşk değil kara sevdadır bence.
    Aşk ise duygusal bağlanma olarak adlandırabileceğim sevginin içine fiziksel çekimin katılmasıyla olur evet 3-5 aylık evlilik sonrası belki o fiziksel tutku, ateş sönecektir ama yine de eşimizi çekici buluruz ki evlilik devam etsin. Evlilik bence tutku hatta fiziksel çekim olmadan bence sürebilir (eşim buna kesinlikle karşı bu arada) ama duygusal çekim yoksa mümkün değil bence sürmesi. Duygusal çekim ise her zaman olumlu anlamda alınmamalı, bazı çiftler olumsuz duyguları çekim olarak düşünebilirler, mesela sürekli kavga edip barışmaktan zevk alan insanlar var. Ya da bir kadının kendisine muhtaç olmasından hoşlanan erkekler, erkeği "provider" olarak gören bu sayede kendini güvende hisseden kadınlar ya da daha modern ilişkilerde birbirini vitrin mankeni olarak kullanan çiftler de olabilir. Bunların aşk olmadığını iddia edemeyiz. Çekim varsa, aşk vardır.. Ama sevgi... O işte karışıyor. Sevgi çünkü aşktan fiziksel çekimi çıkardığınızda geriye kalan şey değil sadece, bir 3. boyutu var: zaman. Bir insanı ilk anda sevebilirsiniz (benim gibi) ve bu insan sizi şaşırtmaz, sevmeye devam edersiniz. Ya da bir insanı çeşitli sınavlara tabi tutar, sevginizi kazanmasını beklersiniz. Sevgi hem içgüdüdür hem de emektir yani.. Diyor ve çekiliyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu arada bu konuyu bir Alman'la tartışmak çok keyifliydi çünkü Almanca öyle bir dil ki, inanılmaz ince ayar nüanslar var. Mesela çocuğunuza ya da arkadaşınıza seni seviyorum derken "Ich hab dich Lieb" diyorsunuz, sevgilinize "Ich liebe dich" diyorsunuz, kelime kelime çevirisi aynı ama kelimenin yeri farklı olunca biri seviyorum biri aşığım gibi oluyor :) Bizde ise romantik olarak da hakikaten insan olarak sevdiğimiz birine de aynı seni seviyorum dendiği için, bazen insan doya doya seni seviyorum diyemiyor karşısındakine, şimdi yanlış anlaşılır vs.. :))) Bu da ufak bir başka ayrıntı. Çenem çok düşük bu sabah kusura bakmayın...

      Sil
    2. sadece c.

      psikiyatride, tıpta, aşk patolojik bir durumdur, bir hastalıktır, diagnozu böyle yapılır, tretmant ı şöyledir diye bir tanımlama var mı, yani aşk hastalığı bir psikiyatri terimi mi? aşk, kara sevda, tıp biliminde bir hastalık olarak görülüyor mu?

      yoksa yani halk arasında veya sanatta diyebiliyoruz bazen, biraz da esprili oluyor tabii, maladie d'amour gibi yani, tutkulu aşklar için böyle söyleyebiliyoruz, sen takmışsın kafaya bu aşkı, bu insanı filan deriz, bu bilimsel değil tabii ama diyebiliriz :)

      Sil
    3. Canım Ceren'le aramızda konuşurken kadın ve erkek kafasının her konuda olduğu gibi bu konuda da farklı işlediğinden bahsettik. Yani belki de bu yüzden uzlaşmamız zaten mümkün değil Mr. Kaplan :)) Dünya'ya doğuştan farklı gözlerle bakıyor ve farklı algılıyoruz her bir detayı :)

      Yabancı filmlerde sık sık rastlarız, sevgili olanlar öyle hemen pat diye "I love you" demezler hatta kazara ilk kez söyleyen utanır, pişman olur, yok öyle demek istemedim falan derler. Bu bağlamda ikili ilişkilerde "love" kelimesi çok ciddi bir anlam taşır. Ceren'in de dediği gibi "I fall in love with you" kullanımı "Sana aşık oldum" anlamını verir. Ama direk "I love you" cümlesi içinde gizliden bir "commitment" yani "kendini ilişkiye adama" hali içerdiği için kolay kolay söylenmez öyle pat diye.

      Farklı dillerdeki sevgi ve aşk ifadelerini incelemeyi çok seviyorum. O kültürün sevgiye, aşka, tutkuya, şefkate bakışını dile bakarak anlayabilmek çok hoşuma gidiyor nedense :)

      Sil
    4. Deeptone;
      Halk arasında “Kara sevda” denen durum toksik ilişkiler, bağımlılık ve obsesif kompulsif kişilik bozukluğu ya da takıntılar altında tabii patolojik duruma girer. Depresyon, kendini öldürme isteği, yeme bozuklukları, anksiyete hepsinin alt yapısını oluşturabilir.
      Aşk için demedim yorumumda, aşk ile kara sevda denen durumu ayırmaya çalıştım.
      Bazı kişilik bozuklukları (borderline), duygudurum bozuklukları (bipolar depresyon) kişinin aşkı da bir sonraki boyuta taşıyıp bağımlılık, takıntı bozuklukları, mani ya da depresyon gibi sorunlarla birleştirmesine neden olabilir..

      Sil
    5. sadece c.

      piki anladım, yani iki taraflı olabiliyor, kara sevda bunları tetikleyebilir, veya kişide bunlar varsa bunlar da kara sevdaya düşmesine neden olabilir, belki o zaman bu tür sıkıntıları olanların kara sevdaya düşme olasılıkları daha fazla olabilir yani. peki, yani, tıpta, psikiyatride adı kara sevda olan bir hastalık var mı, yoksa diğer dediğin OCD, toksikler gibi bozuklukların tetikleyicisi gibi mi görülüyor veya bunların alt başlığı gibi? peki, bu konuda bir psikiyatri kitabı var mı? içinde kara sevdayı da anlatan yani?, bulup okuyabilmem için :)

      Sil
    6. Ne güzel bir tartışma olmuş. Konu da günümüz için iyi bir seçim. Katılmadığım çok nokta vardı. ama aynı görüşte olduğum kişiler de çoktu.
      Hemen üstte Derin'in Psikiyatri kitabı sorusu vardı. Belki içerik olarak tam sorusunun cevabını kapsamaz ama iki güzel kitap hatırlıyorum.1- Durulmayan bir kafa-Kay Redfield Jamıson 2- Bir Psikiyatristin Gizli Defteri Gary Small- Gigi Vorgan
      Sevgiyle.

      Sil
    7. makbule abalı.

      piki, teşekkür ederiim :)

      Sil
    8. Sadece C,
      Deep'e dediğim gibi aşk üzerine yapılan tartışmalar bitmez:) Eşinizle bu konuyu tartışmanız ne kadar güzel. Ne var ki tamamen ortak bir noktaya varmak neredeyse imkânsız sanırım:) Aşkı (yani falling in love, passion) ben "pure and raw emotion" olarak görüyorum. Sevgiye ise "logical love" diyebiliriz. Aşk anlık bir duygu, sevgi ise bir seçimdir.

      Aşk belirttiğiniz gibi uyuşturucu bağımlılığı gibi bir etki yaratır. Uyuşturucuyu beden ister, aşkı ise hislerimiz. Fiziksel çekim aşk olsun sevgi olsun birince dereceden önemli olmadığını düşünüyorum. Bence doğal bir dürtüdür karşı cinsler arasında. Aşkın bir sonucu sevginin neden olabilir bazı durumlarda. Sevgi emek ister doğru, içgüdüdür dediğinizde kafam karıştı. Olabilir mi?

      Aşk ve sevgi sözcükleri kişiye ve duruma göre değişebilir Türkçe dilinde de. Ben Mahmut'u ya da Şaziye'yi seviyorum diyebilirim. Ama onlara aşığım diyemem:) Bazen abartı katmak için aşırılık yapılabiliyor gırgırına. Ben bu sanatçıya aşığım diyebilirsiniz, bu başka mevzu. Buradaki aşk meselesi anlamından kopmuştur. Ya çok şey var yazılacak daha:)

      Sil
    9. Mrs. Kedi,
      Sanırım haklısınız:) Erkek ve kadının bakış açıları farklı olabilir. Hatta aynı cinsten insanlar arasında da farklı yorumlar söz konusu. Bu konuyu daha çok konuşacağız görünüyor:))

      Sil
    10. Mrs. Makbule Abalı,
      Katılarınız için teşekkürler:) Kitap tavsiyelerinizi de not aldım:) Bir de Blue Angel (Mavi Melek) adında bir film varmış. Aynı ada sahip bir de sendrom:)

      Sil