"Kedi mi köpek mi?"
Yavru kedilere bayılırım. Kardeşleriyle oynaşmaları, bazen masum, bazen de cin bakışları hoşuma gider. Lâkin büyüdüklerinde her kediye cesaretle yaklaşabildiğimi söyleyemem. Yetişkin kedilerden bazıları hain bakar, hatta ne kadar iyi niyetle yaklaşırsanız yaklaşın sırtını kamburlaştırıp üzerinize her an atlayacakmış gibi pozisyon alır, tüyler ürpertici bir tıs sesi çıkartırlar. Bu yüzden büyük kedileri kucağıma alıp sevmişliğim pek yoktur. Fırsatçıdır kediler, en ufak dalgınlığınızda tezgâha sıçrayıp balığınızı, ciğerinizi kapıp kaçarlar. Bir yerde otururken gelir bazıları, ayağınıza sürtünür, tüylerini bırakır üzerinize. Bunu sizi sevdiğinden mi yoksa kendisiyle ilgilenmenizi istediğinden mi yaparlar bilmiyorum. Fakat şunu biliyorum ki, kediler sizin için bir şey yapmaz, o her zaman efendi, siz onların kölesi konumundasınız. Eğer dışarı çıkmak isterlerse ne yapar yapar bir fırsatını kollar ve biri kapıya geldiğinde çaktırmadan aradan sıvışırlar. Özgürlüğüne düşkündürler, kafeslere konmayı asla kabul etmezler. Kendileri açısından saygı duyulacak bir karakter, bu bakımdan imrenirsiniz onlara. Fakat benim kedilerde en tırstığım şey tırnaklarıdır. O sevimli pembe patilerinin arasında en büyük silâhlarını saklarlar. Çoğu zaman daha iyi can yaksınlar diye tırnaklarını halıların, koltukların ve perdelerin üzerinde törpülerler.
Bana köpekleri sevdiren Venüs oldu. İlk geldiğinde sadece birkaç günlüktü. Kızım onu ticareti yapılan bir çiftlikten belli bir miktar para karşılığı alıp gelmiş. Bizim için sürpriz olmuştu. Elbette, parayla ev hayvanı almak yanlış bir şey ama o zaman yapılanın yanlış olduğunu bilmiyorduk. Bir süre onu bebek gibi sütle, mamalarla besledik. Golden cinsi köpeğimizin çocukluk ve gençlik yılları yaylada tam da istediği ortamda geçti. Köpekler her şeyden önce tırnaklarıyla can yakmaz. Ama o keskin dişleriyle ısırabilir diyeceksiniz. Demeyin.
Açıkçası köpeklere Venüs'ten önce yaklaşırken ben de tedirgin oluyordum. Özellikle sokakta yürürken karşılaştığınız bir köpek sürüsü hep birlikte havlayıp üzerinize doğru gelirse korkmanız gayet doğaldır. Ben bu tedirginliğimi Venüs'le attığımı söyleyebilirim. Eğer kuduz değillerse ve saldırmak için eğitim almamışlarsa köpeklerin insana zarar verme olasılığı yok denecek kadar azdır. Şöyle ki, en sert kemiği tuz buz edecek kadar güçlü bir çene yapısına sahip Venüs'ün çeneleri arasına elimi koyduğumda karşılaştığım manzarayı görmeliydiniz. İçgüdüsel olarak büyük bir iştahla elimi ısırmaya çalışırken nasıl oluyorsa bunun bana zarar vereceğinin farkına varıp beni incitmemek için muazzam bir efor sarfediyor. Çeneleri titriyor, bir yanı kopar bir parça derken diğer yanı o büyük gücü frenliyor ve asla zarar vermiyor.
Yine de evde hayvan beslemek pek akıl kârı değil. Bir yandan tatile gideceksiniz, ya da bir iş seyahatine çıkacaksınız, yalnız bırakamıyorsunuz, bir yandan onların özgürlüklerini kısıtlamış oluyorsunuz. Hallerinden memnun gözükmelerine bakmayın, özellikle köpeklerin, en iyi mamaları verseniz, her türlü konforunu eksik etmeseniz bile bir yere bağlı olmaktan, sadece kısa bir süreliğine sizlerle birlikte yürüyüşe çıkarılmaktan hoşlandıklarını sanmıyorum.
4 Ekim tüm dünyada Hayvanları Koruma Günü idi. İnsanlar olumsuz davranışlara yöneldikçe korunacak canlılar da çoğalıyor.
YanıtlaSilBen de evde hayvan beslemeyi sağlık açısından çok onaylamıyorum. Çok içli dışlı olarak değil de biraz uzaktan sevmek daha uygun geliyor. Golden cinsi köpek beslemek isterdim. Kızımın evinde üç kedi (cins değil, aşılanmış, bakımı yapılmış sokak kedileri) ayrıca bir büyük golden kırma var. Şaşılacak kadar iyi geçiniyorlar.
Sanırım hayvanların duyguları da çok zengin. Sevgiden anlıyorlar. Mersin'de sahilde yürüyüş yaparken ansızın kocaman sahipli bir köpeğin patilerini omuzlarıma koyarak sevgi gösterisine mazhar olmuş ama çok da korkmuştum.
Esenlikler diliyorum.
Senenin her bir gününe bir anlam eklediler fakat bunun farkındalık bakımından doğru dürüst bir faydası oldu mu emin değilim. İnsanlar birbirlerine karşı saygısını yitirdi, kendi çıkarları uğruna başkalarının zarar görmesi umurlarında değil ki diğer canlıların yaşamlarına saygı göstersinler. Bu işin sonunu iyi görmeyenlerdenim.
SilÖzellikle eşim hijyen bakımından evde hayvan bakımına karşı. Evde hayvan beslemek gerçekten çok zor. Kızım oturacağı evi sadece köpeğin ihtiyacına göre seçiyor ve bu gerçekten büyük problem.
Haklısınız, sevildiğini anlıyor hayvanlar. Köpekler sevgisini yalayarak gösteriyorlar. Bazı insanlar yüzünü yalatıyor onlara. Hatta bir komşumuz bizim Venüs'e dondurma almıştı. bir köpeğe yalatıyor, bir kendisi yalıyordu. Teşekkürler, kendinize iyi bakın.
Köpekçiyim ben :) Tüm hayvanları severim ama köpek başkadır... Çok hayvan deneyimim oldu; kedi köpek kuş tavşan kaplumbağa balık ördek kelebek ipek böceği :)) Bir de büyük boy örümcekle iş arkadaşlığım olmuştu (fobiler için kullanılan bir örümceğimiz vardı Amerika'da; John'du adı). Hayvanlara dair belgeseller sayesinde hiç korkum kalmadı, büyük saygım vardır...
YanıtlaSilFakat ben de sokakta hayvana karşıyım. Bizim ülkemizde çiftlik yaşamı maalesef yok, doğal yaşamı deneyen bazı aileler oluyor instagramda youtube'ta falan sanırım ama bildiğimiz çiftçi aileler maalesef yok. Olsa, hayvanların da yeri belli.. Şehir yaşamı, kesinlikle hayvanlara göre değil. Türlü tehlike içindeler ve tehlikeli de oluyorlar.. Kedi tırmığından geçen çok ciddi hastalıklar var, köpek ısırığı öldürücü bile olabilir. Hayvanlar adı üzerinde "evcil"se, yeri sokak değil, öncelikle çiftlikler, sonra bilinçli bakılacak şekilde evler.. Tabii üretimin, ticaretin, hatta bakım standardının da kontrol altında olması gerekiyor ama daha oraya gelene kadar bizim ülkemizin çoooook daha ciddi sorunları var tabii.. Neyse, belki bir gün diyelim...
Ben de öyle:) Fakat eğer imkânım olsaydı atlarla da haşır neşir olmayı isterdim. Son zamanlarda bebeklerle hayvan ilişkisini konu alan harika videolar izliyorum. Birbirlerine sevgilerini o kadar saf bir şekilde gösteriyorlar ki, hayran kalmamak elde değil. Bazen tesadüfen bazı hayvanlarla dostluk kurabiliyorsunuz. Örümcek kadar değil, fobim yok ama yanımda örümcekle uyku uyuyamazdım sanırım. Bir gün penceremizden içeri bir kuş girdi, sanırım serçe olmalı. Bir hafta kadar evimizde misafir kaldı. Her yemekten sonra kırıntıları toplardı. Adını Şuayip koymuştuk, bazen kendisini yadederiz adıyla:) Bir de çekirgemiz vardı, o da şirin bir şeydi. Adını Elizabeth koymuştuk.
SilEvde hayvan beslemek günümüzün modası gibi. Özellikle ikamet ettiğimiz Güzelyalı'da hemen herkesin beslediği kedi ya da köpek var. Adım başı petshop lar ve veterinerler güzel iş yapıyor. Caddede devamlı duran mama kaplarını su kaplarını dolu tutarlar. Bir de sahipsiz ve son derece iri köpekler dolaşır Mithatpaşa caddesi boyunca, parklarda. İlginç bir şekilde ne onlar mahalle sakinlerinden rahatsızdır, ne de mahalle sakinleri onlardan. Ağır ağır cadde boyunca volta atarlar, bazen kapı önlerinde uzanıp uyuklarlar. Caddede o yoğun trafik içinden karşı tarafa geçerlerken son derece dikkatli ve ağır hareket ederler. Bu yüzden olası bir kazadan korurlar kendilerini. Bazen sürü halinde bir çöp toplayıcısına havlayarak onu korkutmaya çalışırlar. Mahalleye bekçilik ettiklerini düşünürüm bazen. Yabancı ve kötü niyetli birini gördüklerinde yaparlar bu davranışı. Özellikle İzmir'de hastane ve sağlık ocaklarının koridorlarında çok sayıda köpek görmeniz mümkün. Personel tarafından koruma altındadır bunlar, kimseye rahatsızlık vermez. Hepsinin bir adı vardır.
Bununla birlikte şehir hayatı içinde kedi köpeklerin bulunmasına ben de karşıyım. Eğer bir çiftliğiniz ya da geniş arazisi olan bir villanız varsa başka tabii. Ülkemizin sorunları bitmez, sorunlarla yaşamayı öğrendik sanırım, depremle yaşamayı öğrenemesek de:)
Evde balık dışında hayvan besleme taraftarı değilim açıkçası... Çok büyük bir sorumluluk olmasının yanı sıra korkuyorum efenim, bir türlü de üzerimden atamadım şu korkuyu. :)
YanıtlaSilYavru bir köpek köpeklere olan tedirginliğinizi tamamen atacaktır. Bende öyle oldu dediğim gibi:) Sorumluluk konusunda çok haklısınız efendim:)
SilÇocukluk ve gençliğimizde evimizde ikisi de olurdu. Üstelik birbirleri ile de anlaşırlardı, gerçi kedimiz afacan bir çocuk gibiydi ama köpeğimiz esprili bir yetişkin. Şehirden uzak bağ bahçelik bir yerde yaşardık. Ölenlerin yerine yenisi mutlaka gelirdi eve... Ev nüfusu azaldıkça kedi köpek sayıları da azaldı. Bağ bahçeler de şehir oldu zaten. İnsan yine de o günleri özlüyor, o nedenle arka bahçemizde bir kedi evi var, mahallenin kedilerine 24 saat hizmet veren, köpeklere de hayır demiyoruz:)
YanıtlaSilYer müsait olunca problem olmaktan çıkıyor. Kalabalık ailelerde birinin işi çıksa kalanlar yine hayvanlarla ilgilenebiliyor. Kent yaşamında kedi ve köpekler artık ev içinde ya da balkonlarda bakılıyor ki bu durum hayvanlar için eziyet halini alıyor ve onların psikolojilerini bozuyor. Evcil hayvanları uzaktan sevmek çok güzel, bakımını üstlenmek vicdani bir sorumluluk ve bağlandıktan sonra normal bir insana çok ağır geliyor. Şehirde bahçeli evler evcil hayvan beslemek için ideal. Artık arsalar çok değerli, bahçeler tarihe karıştı:)
SilHayvanların kısıtlanması ve evde beslenmesi noktasında bende katılıyorum size. Ne kadar mutlu görünürlerse görünsünler daha özgür olmayı tercih ettiklerine inanıyorum. Fakat seçimim kediden yana olur. Daha uysak ve bakımı daha kolay gibi. 😊
YanıtlaSilKedilerin bakımı daha kolay evet, herkesin tercihi farklı tabii:))
Silbahçede olsa ben de minicik ve bol tüylü köpek isterim. büyük köpeklerden çok korkarım :)
YanıtlaSilAslında hepsi can, büyük küçük demeden onların yaşamlarını kısıtlamamak gerek. Ben eskiden korkardım şimdi korkmuyorum artık. Beni hiçbiri ısırmadı şimdiye kadar belki ondandır:)
SilBen koskocaman köpekleri seviyorum,yavru kedilerde ayrı tatlı tabi:)
YanıtlaSilBazı büuük köpeklerin cüsseleri korkutucu olsa da bakıcılarına son derece sadık ve sevecen oluyorlar. Sivas kangallar meselâ, düşmana karşı koruyan ama sahiplerine karşı dost. Yavru kediler çok şirin oluyorlar, evet:)
Sil