Gözünün kenarında arpacığı çıkan, birden hıçkırık nöbetine tutulan ya da sırtı kaşınan kim varsa soluğu Acilde alıyordu. Tedaviye gerçekten ihtiyacı olanlar, sessizce sıranın kendilerine gelmesini beklerlerken, komik gerekçelerle veya laf olsun diye başvuranlar, acil servise sadece ayak bağı olmakla kalmıyor, bu yetmezmiş gibi bas bas bağırarak hastaneyi ayağa kaldırıyorlardı.
İşte yine öyle bir günün akşamında, elinden tuttuğu üç dört yaşlarındaki kız çocuğunu çekiştiren kadın, ortalığı birbirine katıyordu.
- Yavrum ölüyor, doktorlar kurtarın yavrumuuu...
Böylesi durumlara fazlasıyla alışık olan personel, işi ağırdan alarak çocukla ilgilenir göründü.
Gün geçmiyordu ki ayağında naylon terliği, boyası geçmiş saçları, ağzında balonlu sakızı, kocaman poposunu kabak gibi ortaya çıkaran şalvarıyla dilberin biri servisi basmasın. Gece kabus görenden tutun da kocasıyla kavga edene kadar ipini koparan soluğu acilde alıyordu. Evde oturmaktan sıkılanların, kaynanasına kızanların, sevgilisine ders vermek isteyenlerin akıllarına gelen ilk adresti burası. Bazıları karın ağrısından şikayet eder, diğeri iştahsız olduğundan. Yapılan muayene ve tahlillerden sonra, önemli bir hastalık çıkmak zorunda. "Bir şeyin yok, turp gibisin" diyen doktor işinin ehli değil nazarında.
- "Şikayet edecem epinizi, bana ölesine baktınız, astalığımı görmediniz." deyip tehditler savurur. Bu durumu alışan doktorlar, etkisi az ama fiyatı çok bir kaç ilaç yazıp sıkı sıkı tembihlemeyi unutmaz.
- "Bu ilaçları alıp hemen kullanmaya başlayacaksın, fiyatları biraz pahalı ama aksi halde hastalığın ilerler.", sakızı şöyle bir dolaştırdıktan sonra ağzında, kelimeleri yayarak yanaşır doktorun kulağına mahallenin güzeli,
"Abi be, kaç para şimdi bu ilaçlar, yok mu bana veresin elindeki fazlalardan?"
O ilaçlar hiç bir zaman alınmaz. Çünkü ne hasta vardır ortada ne hastalık aslında. Mahalleye döner dönmez komşuya dert yanar sarı gacı. "Gııız, bugün hastaneye gittim ya, yine yığınla ilaç yazdı doktor bana, para mı var bende onca ilacı alacak?."
Nöbetçi hemşire, yaşlı gözlerini kocaman açarken annesinin telaşına anlam veremeyen çocuğa doğru yaklaşır sonunda,
- "Nesi var bunun?"
- "Bilmem ki ablası neyi var, sabahtan beri ağlar, karnı mı ağrıyo ne, ateşi de yüksek, ev'am yaptım, kaptım getirdim emen. Bir şey olmayacak kızıma, değil mi abla?" Kendini paniklemişbir havaya sokan koca popolu kadın, hemşirenin ağzından çıkacak lafı bekledi.
Hemşire, çocuğun alnına elini koyduktan kısa bir süre sonra,
-"Ateşi yok bunun" diyerek kadından sakin olmasını istedi. "Çocuğa doktor hanım bakacak." deyip arkasını döndü.
Tam o sırada acil kapısının arkasında bağıran bir erkek sesi duyuldu. Acilin güvenlik görevlileri, öfkeden boyun damarları kabaran adamı engelledikçe o daha çok bağırıyordu. Kapıya doğru sonuncu kez yüklendiğinde aralanan kapıdan deliye dönmüş gözlerini açıp bağıran, kırk yaşlarında, esmer tenli, iri atletik vücutlu biri göründü.
- "Nerede, nerede o şerefsiz?, göstereceğim ben ona gününü." Gençten bir güvenlik görevlisi, "Kimi arıyorsunuz, söyleyin, biz size yardımcı olalım." derken aslında zaman kazanmaya çalışıyordu sadece.
Dışarıdan gelen seslerin tanıdığı birine ait olduğunu anlayan kadın aniden telaşlandı. "Maarrem abi bu, bizim Maarrem abi" diye söylendi yanındakilere. Çocuğu muayene etmek için onu hasta yatağına yatıran genç doktor,
- "Niye bağırıyor senin bu Muharrem abin avaz avaz? diye sordu kadına.
- "Bilmem ki neden bağırıyo. Mahallede başka kimsem yok ki benim, o sebeple rica ettim, taksisiyle atsın bizi astaneye..." Sizden iyi olmasın ama çok iyi adamdır, Maarrem abi. Sağ olsun, para falan da istemez. Ayrına getirdi şuncağızı buraya kadar, sizin gibi güzel doktor ocaları güzelce baksın, çareler bulsun bu yavrucağa."
Bir an durakladıktan sonra devam etti.
-"Ben aslında dedim Maarrem abiye, bırak git bizi, dedim. Bak, sen de ev geçindiriyon, dedim. Doktorların işi belli olmaz, dedim." Ağlar gibi yaparak, "Belki de yatıracaklar yavrumu.yoğun bakıma, dedim. Eğer alıkoymaz gönderirlerse dedim, döneriz biz bir şekilde artık, dedim."
Kapıdaki adamın gücü kuvveti yerindeydi. Bir omuz vurup acil kapısına, girdi içeri. Güvenlikçiler arkasında çekiştirmeye çalıştılar bir müddet daha. Sonra bıraktılar artık, ipin ucunu. Herkes nefesini tutmuş, bas bas bağıran esmer tenli adamı izliyordu. Kapının karşısında perdesi çekilmiş kabine doğru yürüdü, adam. Kabinde çocuğu muayene eden genç doktor, gürültüye daha fazla kayıtsız kalamadı. Perdeyi aralayarak,
- "Ne oluyor burada? Hastane ya burası, nedir bu bağrış çağrış, derhal çıkın dışarı."
Açılan perdenin arkasında aradığı kadını görmesiyle birlikte, adam doktorun sözlerini sanki duymamış gibi daha çok bağırmaya başladı.
"İşte burada, şerefsiz kaltak. Mahvettin lan beni"
Kadın hastaneye girdiği zamanki panik havasını üzerinden atmış, son derece sakin görünüyordu. Personel ikisi arasında kıyamet kopacak diye çaresiz bir şekilde beklerken, adamın saldırgan davranışlarına karşı, kadın onu alttan alıyor, saygıda kusur etmiyordu. Hasta yatağına yatırılan çocukla kimsenin ilgilendiği yoktu artık. Kadın, üzerine saldıran adamdan kendini kurtarmaya çalışırken bir yandan adama sitem ediyordu.
- "Ama Maarrem abi, bak sen beni ep yannış anlıyon ama."
Adamın öfkesi ise dinecek gibi değildi. Güvenlik görevlileri onu kadından zor bela ayırırken, adam bağırmaya devam ediyordu.
- "Ne yanlışı ulan dolandırıcı orospu."
- "Maarrem abi, bak ayıp oluyo ama. İyi ki senden bir iyilik yapmanı istedim."
" Bu mu senin iyiliğin alçak karı, iyi ki dönüp bakmışım ceketimin cebine"
"Beni aksız yere suçluyon. İiç, bunları aketmiyom ben, bak alınıyom artık senin bu akaretlerine Maarrem abi."
- "Sen alâ nasıl konuşursun be karı, yürüttüğün o parayla döviz alacaktım ben, Almanya'ya gitmek için."
- Senden iç bunu beklemezdim Maarrem abi, nasıl benden şüphelenirsin?"
- "Arabada senden başkası mı vardı ulan, ben seni hiç mi tanımıyom, çıkar ulan şu paraları, fena olacak yoksa bak" derken, son bir hamleyle üzerine doğru yürüyecekti kadının ki, güvenlikçiler adamı zor zapt ettiler.
Kadın, ürkerek sağ elinin baş parmağını işaret parmağının üzerine koyarak,
- "Aşk olsun Maaarem abi, beni tanıdığını söylüyon madem, bu kadar da mı yok atırım. Koca astanede demediğin kalmadı bana. Biz erşeyi aramızda konuşup alledemez miydik."
-" Bırak bu lafları şimdi, çıkar o tırtıkladıklarını, yoksa ciğerini sökme pahasına alacağım senden onları."
Koca popolu kadının keyfi iyiden iyiye kaçmıştı. Aklına yatağa uzanmış çocuğu geldi. Çocuğun yanına eğilip, kendini acındırmaya yeltendi.
-" Bana acımıyon madem, bari şu bebeye acı Maarrem abi, sende de iç acıma duygusu kalmamış. Şurada yatan yavrucağın ölüsünü öpeyim ki yok bir şeyden aberim."
"Çocuğu falan kullanma bana, ver şu yürüttüğün paraları. Senelerdir biriktirdim ben onları, sana yedirtmeye iiç niyetim yok bilesin. Polisi çağırın, baksınlar arasınlar üstünü başını, nerene koyduysan çıkartsınlar ortaya paramı!"
Polis lafını duyan kadın artık köşeye iyice sıkıştığını anlamıştı anlamasına ama pişkinliği elden hiç bırakmaya yoktu niyeti.
- "Ne kadar para düşkünü biriymişsin be Maarrem abi, ihtiyacımızı görüp geri ödeyecektik erhalde. Yemedik paranı işte episi burada"demesiyle birlikte elini attı koca memelerinin arasına.
Kocaman popolu kadın kocaman memeleri arasından bir tomar para çıkarıp titreyen eliyle adama doğru uzattı.
Adam derin bir nefes aldı. Bir yandan paraları sayarken bir yandan söyleniyordu,
-" Biliyodum ben zaten, biliyodum."
Adam paraları, kadın çocuğu alıp çıktılar acil kapısından. Doktor ve diğer bütün personel ağzı açık kala kaldılar ardından.