Her insan hayatı sorgular iç dünyasında. Anlamaya çalışır var olmanın gizemini. Dışarıya ne kadar farklı görünseler de, dindarı da yapar bunu ateisti de. Neden geldim ben bu dünyaya? Ne verdim, ne aldım bu dünyadan? Yaşı ilerledikçe ya da tanıdığı birini yitirince daha sık sorar bu soruları kendi kendine. Bazıları çok şeyler katmıştır insanlığa ama çok az şey almıştır yaşamdan. Bazıları ise hiçbir şey vermeksizin dünya nimetlerinden sonuna kadar faydalanmıştır. Nasıl bir düzendir bu akıl sır ermez. En sonunda yaşam biter herkes için. Başka bir kapı var mı içinden geçecek?
Uğur Mumcu katledildiğinde Karadeniz Ereğli'de bulunuyorduk iş icabı. Akşam televizyondan almıştım ölüm haberini. Beklemediğim şiddette bir hüzün çöktü üzerime. Duygu seline kapılarak hıçkıra hıçkıra ağladım. Nadirdir bu ağlama nöbetlerim. Bir kez dahi onu görmüşlüğüm yoktu. Ama çok iyi biliyordum yüreğinin vatan sevgisi, insan sevgisi ile attığını. Aynı gün Deniz'e de ağladım. Asıldığı gün ağlamamıştım ona oysa. Siyah beyaz televizyonumuz bile yoktu o zamanlar. Çok sonra öğrendim onca genci nasıl harcadıklarını hepsine terörist damgası vurarak hem de. Haberim yoktu ki neler döndüğünden bu dünyada? Kimler neler paylaşıyor, ne hesaplar dönüyor. Şimdi ne kadarını biliyoruz ki bize anlatılmayanların? Ölenler şimdi ne alemdeler? Toprak olmuş mudur bedenleri? Neyin çabasıydı bu, canlarını ortaya koyacak kadar?
Wolfang Amadeus Mozart, otuz beş yıllık ömrüne tam 626 eser sığdırmış bir deha! Hala zevkle ayakta alkışlanıyor eserleri. Nice devlet adamı, komutan, yazar geçti bu alemden. İyilik yapan, zalimce davranan, cömert, kıskanç, korkak, cesur insanlar. Yakışıklı, sakat, kör, güzel, uzun saçlı, şişman, esmer, ince yapılı insanlar, nerelerde şimdi?
Seri katiller, sapıklar, caniler, hırsızlar, dolandırıcılar nerede?
Hepsi girdi ön kapıdan ağlayarak, çoğu sessizce çıktı arka kapıdan, bazıları bağırarak. Her birinin gittiği yer mi farklı yoksa? Sanmıyorum.
İnsanoğlu pek çok bilinmeyeni açıkladı ama cevabını bulamadığı birkaç nokta kaldı. Biri varoluşun nedeni, diğeri evrenin sonsuzluğu. Sonsuzluk tanımını keşfetse de anlam veremedi sonsuzluğa. Gökyüzüne çıktı, yıldızları, galaksileri, kara delikleri tek tek ortaya döktü, yaratılışa dair teoriler üretti. Ama evrenin sınırlarını keşfedemedi. Ona göre sayılarla ölçülemeyecek bir büyüklüktü sonsuzluk. Düşünce ötesi. Benim de küçükten beri kafa yorduğum bir konuydu bu. Yıldızlar çok uzak... Milyarlarca ışık yılı git uzayda. Nereye varacaksın? Önüne bir duvar mı çıkacak, yoksa yeni bir kapı mı açılacak? Ruhlarımız bu kapıdan mı geçecekler?
Tanrı bizi neden imtihan ediyor? Hem de ne kabahat işleyeceğimizi önceden bildiği halde. Madem kaderimiz adam öldürmek, elinde bir belgeye mi ihtiyacı var Tanrının, itiraz etmemiz halinde olay anını bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçirecek...
Nasıl bir yarış ki bu, kimi doğarken ölüyor kimisi tam bir asrı deviriyor. Bazıları sağlıklı bir hayat sürerken bazıları ölümü bir kurtuluş görüyor? Bir kısmımız her türlü dünya nimetine sahip bir kısmımız bir kuru ekmeğe muhtaç. Kimi genç yaşta kaybettiği evladının acısını içine gömüyor, kimiyse "ondan önce benim canımı alma" diye yalvarıyor yaratana, özürlü çocuğu kimsenin eline kalmasın diye. Hangi hassas terazi tartacak milyarlarca farklı insan yaşamının günahlarını, sevaplarını
Bir de kafama hep takılır ilahi adalet kavramı. Onca haksızlık, zulüm yapılırken insana, neden göz yumulur bunlara? Önleyemez miydi yaratan onca fenalığı, yalanı, dolanı? Önce çocuklar mı ölmeli bu ilahi sistemde? İnsanlar birbirini mi yemeli? Atom bombaları mı atılması gerekiyordu Hiroşima'ya, Nagazaki'ye? Ne zaman görülecek bunların hesabı? Hangi masum gözlerin yaşını silecek, hangi şehit anasının yüreğine su serpecek?
İnsan insanı kandırıyor, sömürmek için. Caniliğini dolambaçlı, aldatıcı, güzel sözlerle örtüyor. Bombalar yağdırıyor sözde demokrasi getirmek için. Yalan dünya demişler birileri. Aslında dünya gerçek, insanlar yalan, riyakar, egoist. Yalandır bütün kötülüklerin anası. Yalandır bu dünyanın kaderini değiştiren sihir. Pinokyo gibi yalan söyledikçe burnu uzasaydı insanın, burundan başka bir şey görünmezdi dünyada. Yok bu pratik bir yol değil. Bazılarının yüzü kızarırdı eskiden. Yüz kızartıcı suç denirdi bazı suçlara. Yok artık kimsenin yüzünün kızardığı. Başka bir renk olabilirdi, farz-ı mahal "mavi" diyelim. Yalan söyleyince masmavi olsaydı insanın bütün derisi. Bak o zaman kimse kimseyi aldatabilir miydi? Ne Amerika Irak'a demokrasi getireceğim martavalı atardı, ne de Rusya beni Suriye davet etti diyebilirdi maviye boyanmadan. Yoksullara iftar çadırı kurduran ünlüler masmavi çıkardı basının önüne ne kadar iyilik sever olduklarını anlatmak için. Bembeyaz "gerçek" gelirdi iktidara "masmavi" yalanın yerine. Her şey daha güzel olurdu. El ele veren insanlar, sonsuzluğu ve sonsuz mutluluğu keşfederlerdi. Yaşamın sırrı da çözülürdü o zaman. Kimse sormazdı niye geldik bu dünyaya diye. Herkes mutlu, birbirine sevgiyle kucak açmış keyfini çıkarırdı dünyanın, soru sormadan...
Merhaba, bu yazınızı poadcastte seslendirmek için izninizi istiyorum efenim. :)
YanıtlaSilMerhaba:) Güzel bir seçim:) Birkaç ufak hata görüp düzelttikten sonra güncelledim. Çok teşekkür ederim. Merakla bekleyeceğim, kolay gelsin:)
SilEvet ben de görmüştüm bir yerde, ona göre okuyacaktım hatta, iyi oldu. :) Yarın seslendirip linki buraya ekleyeceğim. Çok teşekkürler.
SilBen teşekkür ederim, kolay gelsin:)
SilYayın tamamdır efendim... okurken etkilendiğim zorlandığım bir yayın oldu. Zira Uğur Mumcu' nun ölümünü anında tv den altyazıda okudum ve aynen dediğiniz gibi hıçkıra hıçkıra ağladım. Akşamına Cağaloğlu'ndaki gazeteye gidip çiçek bıraktım. Benim hayatımda o gün bir kırılma, bir dönüm noktası oldu. Huzurla uyusun yattığı yerde :(
YanıtlaSilLinki ekledim.
https://open.spotify.com/episode/6Ux0piWHKczuFgqfExtVm3
Bugün oldukça geç kalktım, çünkü sabaha karşı beşe doğru yatağa girmiştim. Mesajınızı görünce heyecanlandım. Henüz okumadım, okuduktan sonra blogumda bir teşekkür yazısı yazmayı ve hislerimi paylaşmayı düşünüyorum. O ağlama anı, duygu patlaması nasıl bir şeydi bilmiyorum. Televizyonu izliyordum, konuşmaları dinliyordum. İçten gelen bir şey. Uğur Mumcu öyle bir yeri varmış demek içimde. Onu ne kadar tanıyordum ki, asıl yaptıklarını, yazdıklarını daha sonra öğrendim. Biz ülke olarak o ve onun gibi değerlere sahip çıkamıyoruz. Bu yüzden sömürülmeye ve kötü yönetilmeye mahkumuz. Çok teşekkür ederim Momentos, gerçekten beni mutlu ettiniz. Şimdi gidip güzel sesinizden dinleyeyim Mavi Yalan'ı. Ağlamaktan korkuyorum yine, bu yüzden ağırdan alıyorum sanki biraz...
SilGerçekten Uğur Mumcu toplumun geneli için güvenilen bir dağ gibiydi. Ben onun nasıl öldürüldüğünü düşününce nasıl korktuklarını daha iyi anlıyorum. Oysa onun her parçasından bir başka Mumcu çıktı.
SilNeyse zaten bugün çok ağlak bir havadayız, bence ağırdan alın. Hiç aceleniz yok.
Çok teşekkür ederim tekrar..
Dinledim... Müthiş... Eşime verdim kulaklığı, bir de sen dinle dedim, bak Momentos ne anlatıyor. Başak burcudur kendisi, eleştirmenlerin en acımasızı... Bıraktım onu yalnız başına, attım kendimi balkona. Bir sigara yaktım yağmuru izlerken aklım eşimdeydi. Tepkisini merak ediyordum. Hem yazıyı, özellikle de seslendirmenizi çok beğendi. Hayır bu bir kompliman değil. Gerçekten beğendi ve dedi ki. Sesli kitaplardaki seslendirmelerden çok daha iyi, harika bir sesi var. Bana da bir aferin çekti. Kulağımda Yann Tiersen... Ne zaman ki çok mutluyum ya da hüzün kaplar içimi Tiersen eşlik eder bana. Momentos, gözlerim doluyor, hıçkırmama az kaldı. Bir şey değil, yanımdaki eşim dalga geçecek şimdi benimle. Bir yaş sağ gözümden aşağı ha kaydı ha kayacak... Mavi Yalan, Uğur Mumcu ve Tiersen ve Momentos... Offff.... Gitsem iyi olacak, yoksa bir daha hiç kalkamayacağım klavyenin başından.
SilAh! Eşinize binlerce kalpten teşekkürler <3
SilCidden mutlu oluyorum bu cümleleri duyunca. Yıllarca kendime verdiğim emek boşa gitmemiş diyorum. Karşılığı var işte diyorum..
Ama ne var biliyor musunuz, ben seslendirmeyi, gerçekten ama gerçekten kalbime dokunan şeyler için yapıyorum. Ve o zaman gönülleri titrecek bir şey çıkıyor sanırım.
Bu ağlak güne neşe getirdiniz eşinizle. Sağolun, varolun.
(bu arada ben resim kursu ile ilgili mesaj yazdım en son yayına ama gözden kaçmış olabilir diye hatırlatayım dedim.)
Başarılarınızın devamını diliyorum. Podcast'te güzel bir çizgi yakaladınız, bloğunuzun hakkını veriyorsunuz. Resim kursu ile ilgili mesajınızı okumuş ve cevap yazmıştım. Teşekkürler:)
SilBu yorumu buraya yazmakla özelden göndermek arasında biraz kararsız kaldım. Samimiyetinize güvenerek buraya yazdım.
YanıtlaSilNe seslendirmede ne de yazıda hiçbirimiz profesyonel değiliz. Bundan dolayı gözden kaçan hatalar olabilmekte. Seslendirmede iki, yazıda bir hata gözüme çarptı. Onları düzeltmek isterim.
Yazının son paragrafında "farz-ı mahal" diye bir ifade geçiyor. Dinlerken yanlış mı okundu acaba diyerek merak ettim. Yazıda da aynısını görünce bu kez sözlüğe bakma gereği hissettim. Olur ya, belki benim gözden kaçırdığım bir kullanım şekli olabilirdi kelimelerin. Sözlükte sadece "farzımuhal" vardı, "imkansız ya farz edelim öyle olsun" anlamıyla. Yani doğrusu farzımuhal olacak. Ayrıca kelimeyi bilerek bitişik yazdım. Çünkü TDK artık Arapça ve Farsçadan dilimize giren tamlamaları arada herhangi bir işaret olmadan bitişik yazıyor.
Seslendirmeye gelince: İkinci paragrafta geçen "dahi" kelimesini Momentos, a'yı uzatarak okudu. Buradaki dahi bağlaçtır. Her iki ünlü de kısa okunmalıdır. Günlük konuşma dilinin içinde de çok kez yanlış telaffuz edilen bir kelimedir maalesef. Dâhi diye bir kelimemiz daha vardır. Onunla karışır sürekli.
İkinci hata yazının tarihi ile ilgiliydi. "25 Ocak 2016 senesinde" diyerek anlatım bozukluğu yapıldı. Doğrusu "25 Ocak 2016 tarihinde" olmalı. Tabi bunun, kayıt esnasında anlık gelişen bir durum olduğunu düşünüyorum. Bunun için ya kaydın yeniden yapılması ya da tarihin yeniden söylenip hatalı kısmın aradan silinmesi gerekiyor. Bu da ciddi manada emek ve bilgi isteyen bir iş. Sağlık olsun.
Bunları yazarken "Bu kadar güzelliğin içinde üç basit hataya mı takıldınız?" dersiniz diye korkuyorum. Korku değil de sizi kırma veya incitme endişesi diyeyim. Umarım kırıp dökmeden meramımı anlatabilmişimdir. 😊
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilBir Edip,
SilBenim açımdan iyi oldu uyarınız çünkü seslendirmede dikkat ettiğim şeyler bunlar. Bazen düşündüğümden farklı şey ağzımdan çıkıyor, düşündüğüm kelimenin yerini başka bir kelime alabiliyor. Tarihinde demek yerine senesinde demek olmamış haklısınız, elimdeki imkanla düzeltmeye çalışacağım, yapabilirsem. Aynı şekilde dahi kelimesi de, anlamını o kadar iyi bildiğim bir kelime ağzımdan uzun okunmuş gibi çıkmış :)
Bunlar minik ama genel yapıyı bozan şeyler.
Farzımuhal konusu ise beni cidden şaşırttı. Yıllarca farzımahal olarak duydum, kullandım. Şimdi yeni bir şey öğrenmenin eşiğinde hem şaşkın, hem mutluyum. :)
Bu değişiklikleri yapabilirsem düzelteceğim, olmazsa eğer bir sonrakiler için daha dikkatli olacağım.
Çok teşekkür ederim uyarınız için. :)
Sevgili Bir Edip;
SilHayır, korkmanıza gerek yok:)) Beni tanıyanlar bilir, bilâkis memnun olurum eleştirilmekten. Eleştiri insanı geliştirir. Fazla uzatmadan söyleyeyim, "farzımuhal" sözcüğünün yazım ve kullanılış şekline dair eleştirinizde haklıymışsınız. Bu sözcüğü gerek yazılış gerekse anlam bakımından yanlış biliyormuşum. Her ne kadar kulağıma farz-mahal daha hoş gelse de, evet doğru yazılışı, belirttiğiniz üzere farzımuhal imiş. Anlam bakımından da yanlış biliyormuşum. Şöyle ki ben bu kelimeyi, örneğin ya da sözgelimi, varsayalım gibi sözcüklerin eş anlamlısı olarak bilirdim. Farz-ı misal sözcüğünü TDK da görmedim, yaygın olarak kullanılıyor, diğer sözlüklerde "örneğin, meselâ, varsayalım" gibi yine aynı anlamı taşıyor. Dilimizdeki galat-ı meşhur sözcüklerinden biri yani.
Farzımuhal anlam bakımından biraz farklıymış, sayenizde öğrendim bunu. Aslında olmayacak bir şeyin "de ki oldu" şeklinde ifade edilmesi. Örneğin, "Farzımuhal bizim Tekir konuşmaya başladı." Tekir kedi olduğu için konuşmasının imkânsız olduğunu biliyoruz oysa. Ama şöyle diyemeyiz, "Farzımuhal babam eve erken geldi." Babamın ve erken gelmesi olası olduğu için bu yanlış bir kullanım olur.
Yazımda yazım şekli yanlış olsa da anlam bakımından doğru kullanmışım "farzımuhal" sözcüğünü. Zira "yalan söyleyince farzımuhal maviye boyansın insanın derisi" derken aslında gerçekleşmesi mümkün olamayacak bir durumdan bahsetmişim. Bu bir tesadüf müydü yoksa hafızamda kalan bir anlam kırıntısı mı emin değilim.
Momentos adına size bir şey söylemem ona saygısızlık olur ama bu konuda kendi görüşümü paylaşabilirim. İnanıyorum ki Momentos da eleştiri konusunda benim gibi düşünmekte. Benden önce size yazdığı cevapta bunu gördüm zaten. Sanırım sekiz dakikadan uzun bir dinletiydi Mavi Yalan. Dinlerken ben de bir yerde küçük bir duraklama fark ettim ama genelde çok iyiydi. Kolay bir iş değil, onun yaptığı işi yapamam gibi geliyor bana. Diğer ufak tefek hatalar, heyecandan ya da bildiği halde ağızdan yanlışlıkla çıkmış olabilir. Yazdığımızı silip düzeltebiliriz ama ağızdan çıkanı silmek, düzeltmek çok daha zor, bazen de imkânsız. Elbette bu yazdıklarımla sizi eleştirme niyetini taşımıyorum. Bence birbirimizin hatalarını, yanlışlarını düzeltmeliyiz. Her şeyden önce saygının, dürüstlüğün ve sevginin gereğidir bu. Teşekkür ederim:)
Sevgili Momentos,
SilYeni bir şey öğrenmiş olduk:) Tekrara düşmek istemiyorum, yukarıda Bir Edip'e verdiğim cevapta söyleyeceğimi söyledim. Çok teşekkür ederim:)
Evet evet okudum Kaystros, gerçekten yeni bir şey öğrendim ben de :) Bu kelimeyi Bir Edip' in önerisi olarak yayına alayım hemen.
SilSabahtan beri ses kaydını düzeltmeye çalışıyorum ama sanırım başaramayacağım, ya da başarsam bile yeni bir kayıt gibi algılayıp eskisini ortadan kaldırmak gerekecek.
Affedin bu seferlik :))))
Evet, farzımuhal anlam olarak uygundu zaten. Sadece yazılışına dikkat çekmek istedim.
SilKaydın düzeltilmesi gerçekten zor. Hatalı yerleri yeniden okuyup araya ekleme yapmak lazım. Bu yapılabilir ama eskiyi silip düzeltilmiş kaydı koymak lazım Spotify'a. Kaydı yapıp gönderirseniz değişiklik yapmaya çalışırım. Böyle kalmasında bir sakınca da yok bence. Karar sizin.
Anlayışınız için her ikinize de teşekkür ederim. ��
Size iki şey söyleyecektim. İlki, eskiyi düzeltmekle uğraşmayın diyecektim, bence gereksiz zaman kaybı. Eski yazılarıma bakıyorum, bir sürü hata görüyorum. Bu aynı zamanda gelişimimi gösteriyor. Lâzım olduğunda tekrar gözden geçiririz. İkinci olarak şu farzımuhal kelimesi tam Momentos'luk diyecektim:) Fakat burada fazlaca tartıştığımız için önemini biraz kaybetmiş gibi geldi bana sonrasında.
SilAffetmek ne demek ya, boş verin uğraşmayın. Güzel bir yazım olursa ben sizden yine okumanızı istirham edebilirim. Çok teşekkürler:)
Bir Edip,
SilTeşekkürler:)
Tamamını yeniden okumaya gerek yok. Sadece hatalı yerler okunabilir. Bu kez de aynı ses tonunu ve duyguyu yakalamak mümkün olmayabilir. Tecrübe etmek için uğraşılabilir. Her kayıt için defalarca yeniden uğraşmak yerine yayınlamadan gözden geçirip ekleme çıkarma yaparak hatasız olmasını sağlamak için.
SilSadece bir tavsiye. :)
Kaystros, yeni bir yazıyı zevkle okurum, ne demek. Ve evet kayıt böylece kalsın diyorum.
SilBir Edip, dediğiniz gibi yapılabilir belki ama o anki ses tonuyla tutturabilir miyim bilemedim. O yüzden bu haliyle kalsın. Ayrıca farzımuhal' i işlemek de farz oldu. :))
Momentos, son cümleniz iyiydi:))
Sil