Uzun zamandır elime yapışan kitabı nihayet bitirdim. Bloğumda okuduğum kitaplardan bahseden bir sayfa daha açacağım. Üzerinden birkaç kitap geçtiğinde son okuduğum kitapla ilgili olarak aklımda çok az şeyin kalacağını biliyorum artık. İşte bu yüzden sıcağı sıcağına küçük notlar düşmek iyi olacak.
Bilenler bilir. Tire'de iki pazar kuruluyor. Biri meşhur Salı pazarı, diğeri Cuma günü kurulan pazar. Ben, birinciye büyük pazar ikincisine küçük pazar diyorum. Bugün küçük pazara çıkıp biraz alışveriş yaptım. Muhtarlıktan ikametgah aldım, çiftçilik belgelerini hazırlamakla meşgul oldum. Sadece Kaplan köyünden iki azanın imzası kaldı yarına. Kaplan muhtarı bile şehre indiğinden köye çıkmama gerek kalmadı şansıma.
Belediye çarşısının altında yeni açılan Carrefour alışveriş merkezinden ihtiyacımız olan bazı şeyler aldım. Eşimin dediğine göre balık reyonunu çok methediyorlarmış. Hakikaten methettikleri kadar olduğunu gördüm. Çalışanlar müşteri ile ilgileniyorlar. Hem çeşit hem de tazelik bakımından gayet başarılı buldum. Jumbo karides, kalamar ve bir sürü balık çeşidi var. Buna bayıldım.
Çocuklar bugün karne aldı. Ortalık cıvıl cıvıl. Bazı öğrencilere maziyi anarak baktım. Hatta onları kucaklayıp tebrik etmek ellerine küçük birer harçlık vermek bile geldi içimden. Yaşadığımız ortam malum. Sapık sanmasınlar diye vaz geçtim hemen.
Gün geçmiyor ki toplum tarafından iyi bilinen biri hayatını kaybetmesin. Dün Mustafa Koç, bugün Kamer Genç. 56 yaşında vefat eden Mustafa Koç, çok genç yaşta ölümü tattı. Kamer Genç ondan 20 yaş daha büyük olmasına karşın soyadı gibi genç kalanlardandı. Her ikisi de Atatürkçü, laikliği benimsemiş, cumhuriyet aşığı insanlardı. Devletimiz için iki günde iki önemli kayıp.
İşlerin yoğun olmadığı günler, buraya bazı konu başlıklarını taşımak adet haline geldi benim için. Yine fırsat bulduğumda kısa öykülerden çeviri yapmak planlarım arasında. Çeviri üzerine birkaç noktaya değinmek istiyorum. Son okuduğum kitap bir çeviriydi. Yapılan çeviriler çoğu zaman dilimize tam oturmuyor. Önemli olan metni kelime bazında dilimize çevirmekten ziyade, anlatılmak istenen duygu ve düşünceleri doğru bir şekilde aktarmak olmalı. Gerektiğinde farklı kelimeler kullanalım, gerekirse vurguları değiştirelim, yeter ki okuduklarımız kulağımızı tırmalamasın. "Hey dostum nasılsın?" denmiyor bu ülkenin hiç bir yerinde değil mi?
Son okuduğum kitaptan örnek vermek istiyorum yine. Kitabın pek çok yerinde inançlı Hristiyanlar, "mümin" diye dilimize çevrilmiş olması dindar bir kişiliğe sahip olmadığım halde beni bile rahatsız etti. Mümin, Müslümanlara özel bir tanım olarak yerleşmiş bence. Eskiden devrim şehitleri derlerdi. Şehitlik kavramı da benzer şekilde hoyratça kullanılıyor. Şimdi bakıyorum ölen kişilerin tabutları üzerine bir bayrak örtüp şehitlik payesi veriliyor. Bana göre doğuda hayatını kaybedenlerin içine bir nebze su serpmek için verilen gaz bu şehitlik. Madem o kadar büyük bir makam neden hep gariban çocukları şehit oluyor da ensesi kalınların çocukları değil. İyi bir şey olsaydı, bizi yönetenlerin ve iktidar sahiplerinin çocuklarından kalmazdı kimseye şehadet makamı.
Akşam üzeri Yakup Usta aradı. Yarın sabah gelebilirmiş. Yayla çalışmaları başlıyor. Epey paslanmıştık, yeniden başlamamız iyi olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder