KAPLAN'DA YAĞMURLU BİR GÜN
Alarm saat tam 7'de çaldığında, henüz gün tam olarak aydınlanmamıştı. Mutfak penceresinden dışarı baktığımda şemsiyelerini açmış insanların alaca karanlık içinde acele adımlarla yürüdüklerini fark ettim. Oysa dün girdiğim meteoroloji sitesinde bölgeye yağış düşmeyeceğini tahmin etmişlerdi. Birazdan elektrikçimin arayıp "bu yağmurda keşif yapılmaz" diyeceğini adım gibi biliyordum. Nitekim saat henüz dokuzu göstermezken, kahvaltıdan yeni kalkmış evden çıkmaya hazırlanıyordum ki telefonum çaldı.
«İsterseniz çıkalım ancak bu havada istediğimiz gibi gezemeyiz» diyordu beklediğim ses. Bu lafın altında keşif işinin bugün de yattığını anlamak hiç de zor değildi benim için.
Üç gündür ters köşeye yatırıyor beni bu değişiklikler. Yağmur şiddetini arttırınca yapacak bir şeyin olmadığını bunu da hayra yormaktan başka çare olmadığını düşündüm. Bugünden beklediklerim çok fazlaydı aslında. Güya hava güzel olacak, elektrikçim nihayet dağıtım şirketi yetkililerini yanına alarak yaylaya keşfe gelecekler, Yakup Usta, Kadir'le birlikte epeydir ara verdikleri taş duvar işine yeniden başlayacaklar, onlar işlerine devam ederken ben zeytinliğe gidip toplayabildiğim kadar zeytin toplayacaktım. Ama hiç biri olmadı bunların.
Hava tamamen kapanmış, yağmur kâh hızını kesiyor kâh şiddetleniyordu. Yaklaşık bir saat sonra elektrikçim bir kez daha çaldırdı telefonumu. Yayla yakınlarında başka bir işe bakmaya gitmişken bizim bahçeye de girip tepeden aşağı doğru hat güzergâhına bakmışlar dağıtım şirketi yetkilisiyle. Binanın kapıları kilitli olduğundan taş binaya girememişler. Yağıştan dolayı çamurda yürümek mümkün olamazmış. Yarın birlikte orman içinden geçecek kablo güzergahını tayin etmek üzere benimle yaylada buluşmak istediğini söyledi. Bu telefon benim için sürpriz oldu tabi. Önemli olan bir an önce elektriğin gelmesi.
Elektrikçim ayrıca veranda kapısının camından içeri doğru baktıklarında tavandan suların aktığını görmüş. Teras kapısı ve mutfağın dış servis kapısından rüzgarın da etkisiyle bina içine doğru yağmur serpintilerinin girdiğini biliyordum ama yine de içim rahat etmedi. Hiç beklemediğim halde çatı mı akıtıyordu acaba? Hemen hazırlanıp Kaplan'a doğru yola çıktım. Demir kapı yapılacağı için yerinden söküp duvarların arasına öylesine dayadığımız deli kestane dallarından yapma geçici bahçe kapısını aralayıp içeri girdiğimde yağmur şiddetini iyice arttırmıştı.
Elektrikçim ayrıca veranda kapısının camından içeri doğru baktıklarında tavandan suların aktığını görmüş. Teras kapısı ve mutfağın dış servis kapısından rüzgarın da etkisiyle bina içine doğru yağmur serpintilerinin girdiğini biliyordum ama yine de içim rahat etmedi. Hiç beklemediğim halde çatı mı akıtıyordu acaba? Hemen hazırlanıp Kaplan'a doğru yola çıktım. Demir kapı yapılacağı için yerinden söküp duvarların arasına öylesine dayadığımız deli kestane dallarından yapma geçici bahçe kapısını aralayıp içeri girdiğimde yağmur şiddetini iyice arttırmıştı.
Bina ana giriş kapı kolu henüz yerine takılmadığından zaten zorlukla açılıp kapanıyordu. Bu kapı da yağmura karşı korunmasız olduğundan şişmiş olabilir düşüncesiyle terastan aşağıya damlayan sulara aldırmaksızın mutfak servis kapısından içeri girmeyi düşündüm. Kilidi iki kez döndürdüm ancak şişen kapı hiç yerinden oynamadı. Onu bırakıp mecburen ana giriş kapısına yöneldim. Tahmin ettiğim gibi kanatlarına çarpan yağmur sularından etkilenip o da şişmiş. Kapının ağzında iyiden iyiye ıslanıyordum. Bu durumdan kurtulmak ümidiyle bir omuz darbesi ile kapıyı açtım ve kendimi içeri attım. İçeri girer girmez acaba kapı kapanabilecek mi sorusu kafamı kurcaladı. O kadar çaba sarf etmeme rağmen kapıyı dışarıdan kapatmak mümkün olmadıysa da içeriden kapatmayı güç bela başardım. Son çarem mutfak servis kapısından çıkmaktı. Aslında diğer bir çözüm de verandaya açılan kapıyı kullanmaktı ama benim aklıma iş işten geçtikten sonra geldi.
Antre 'den servis amaçlı kullanacağımız kemerli bölümden mutfak tarafına geçtim ve dışarı açılan mutfak servis kapısını zorladım. İçeride olduğum için yağmur beni etkilemiyordu bu sefer. Görünen o ki bu kapı da zor açılacaktı. Şişen kapılarla uğraşmaktan buraya neden geldiğimi unutmuşum. Kapıyı öylece bırakıp önce alt kata daha sonra merdivenlerden çıkıp üst kata baktım. Neyse ki daha önceden tahmin ettiğim yerler dışında akan bir taraf yoktu. Evet, teras kapısından içeri sızan sular ahşap döşemenin hemen yanından alt kattaki mutfak antre arasındaki kemerin üzerinden aşağı doğru süzülüyordu. Alt katta mutfak dış servis kapısından aşırı su girişi olmuş, sular yerdeki çuvalların altına birikmişti. Bunları zaten bekliyordum. Özellikle terasın üzerindeki saçağa monte edilmiş yağmur oluğunun gideri zemine kadar indirilmediğinden dolayı oradan akan sular doğrudan servis kapısının üzerine akmıştı. Bu işin tek çaresi her üç kapıya da geniş saçaklar yaptırıp onları yağmurun olumsuz etkilerinden korumaktı.
Antre 'den servis amaçlı kullanacağımız kemerli bölümden mutfak tarafına geçtim ve dışarı açılan mutfak servis kapısını zorladım. İçeride olduğum için yağmur beni etkilemiyordu bu sefer. Görünen o ki bu kapı da zor açılacaktı. Şişen kapılarla uğraşmaktan buraya neden geldiğimi unutmuşum. Kapıyı öylece bırakıp önce alt kata daha sonra merdivenlerden çıkıp üst kata baktım. Neyse ki daha önceden tahmin ettiğim yerler dışında akan bir taraf yoktu. Evet, teras kapısından içeri sızan sular ahşap döşemenin hemen yanından alt kattaki mutfak antre arasındaki kemerin üzerinden aşağı doğru süzülüyordu. Alt katta mutfak dış servis kapısından aşırı su girişi olmuş, sular yerdeki çuvalların altına birikmişti. Bunları zaten bekliyordum. Özellikle terasın üzerindeki saçağa monte edilmiş yağmur oluğunun gideri zemine kadar indirilmediğinden dolayı oradan akan sular doğrudan servis kapısının üzerine akmıştı. Bu işin tek çaresi her üç kapıya da geniş saçaklar yaptırıp onları yağmurun olumsuz etkilerinden korumaktı.
Teras kapısından dışarı çıktım. Gider ağaç yaprakları ile tamamen tıkanmış, geniş bbir alanda on cm derinliğinde su birikmişti. Az değil yaklaşık 5,5 ton su demek bu. Ayakkabılarımın içine su girmesi pahasına gidip en uzak köşedeki giderin kapağında birikmiş yaprakları temizledim. Filtre kapağını kaldırmamla beraber yağmur borusundan olanca şiddetiyle sular fışkırmaya başladı. Yağmurun altında suyun akışını ve terasın sudan arınmasını izledim.
Onca sert rüzgara ve rüzgarı arkasına alıp olanca şiddetiyle cephesine çarpan yağmur damlalarına karşı başarıyla direnen cam balkon kendisinden bekleneni başarıyla yapmış, içeriye bir damla bile yağmur girmemişti. Binanın en fazla övgü alan ahşap çatı da yağmura karşı kendisini başarıyla korumuştu. Geçen sefer ahşap pencere kanatlarını kapattığım çok yerinde olmuş. Bu sayede yağmur ve fırtına pencerelere de bir zarar veremedi.
Onca sert rüzgara ve rüzgarı arkasına alıp olanca şiddetiyle cephesine çarpan yağmur damlalarına karşı başarıyla direnen cam balkon kendisinden bekleneni başarıyla yapmış, içeriye bir damla bile yağmur girmemişti. Binanın en fazla övgü alan ahşap çatı da yağmura karşı kendisini başarıyla korumuştu. Geçen sefer ahşap pencere kanatlarını kapattığım çok yerinde olmuş. Bu sayede yağmur ve fırtına pencerelere de bir zarar veremedi.
Ayrılmak üzere mutfak servis kapısına yöneldim. Anahtarı kilide yerleştirip iki kez çevirdim. Dışarıdan denediğimde olduğu gibi içeriden de anahtar kilit içinde sorunsuz döndü. Bu sefer sıkışmış kapıyı kendime doğru çekerek kuvvetle asıldım. Bir kaç denemeden sonra zor bela açtım açmasına da, kapıyı açık bırakamayacağıma göre kapanması da en az açılması kadar önemliydi. Buna karşılık ne kadar gayret göstersem de kapı ne içerden ne de dışardan bir türlü kasasına oturmadı. Yağmur aynı şiddette aralıksız devam ediyordu. Ünal Usta'yı aradım. «Yukarıda mahsur kaldım hemen birini gönder» dedim. Yaklaşık çeyrek saat geçtikten sonra bir daha aradım.
Neyse ki yarım saat sonra iki kişi gelip kapıyı söktüler ve onu kapanır hale getirdiler. Ben de boşuna harcadığım bir günün verdiği sıkıntılı ifadeyi selfi'leyip yayladan ayrıldım.
Jack London'ım Benim
Bugün fazla uzattığımın farkındayım. Aslında günce dışında güzel bir şeyler yazmak istiyordum. Ne yapmak istersek isteyelim bazen hayatımız başka kanallardan akıyor. Jack London en sevdiğim yazarlardan biri. Ne zaman bir romanını okusam yaşadıklarını yaşar, adeta başka alemlere transfer olurum. Bir anda onunla bütünleşirim. Öyle ki, kızım bile beni Jack diye çağırmaya başlar o dönemlerde. Son olarak "Yıldız Gezgini" adlı romanını okumuştum. Bu romanında London, San Quentin hapishanesinin bir hücresine atılan roman kahramanının sineklerle oynadığı oyunu anlatmak için birkaç sayfa ayırmıştı romanında. Benim yaylada yaşadıklarımın bir sinek kadar değeri yok mu yani.
Bu akşam eşimin arkadaşlarıyla buluşması da benim yazmam için bir fırsat doğuracaktı. Mamafih evde yalnız kalmayayım diye halime acıdığını sandığım bir dostumu kıramayıp onun ev davetine icabet ettim. Çaydan hiç de hoşlanmayan ben, bir yandan arka arkaya tam üç bardak çay içerken, yıllar sonra TV'de iki buçuk futbol maçı seyrettim, Neyse ki, Fenerbahçe-Giresun maçının son yirmi dakikası kalmıştı. Bu biter bitmez ilk kez duyduğum "Vetaren Turnuvası" başladı. Neymiş efendim "Vetaren" in anlamı, kıdemli, emektar, tecrübeliymiş. Dört büyüklerin katıldığı bu turnuvanın maçları, halı sahalara benzer minyatür futbol sahalarında, daha az sayıda futbolcu ile ve 25'er dakikalık iki yarı olarak oynanıyor. Hasan Şaş, İlhan Mansız gibi eski tüfekler şişmiş göbekleriyle top koşturuyorlar. Fenerbahçe ve Galatasaray finale kaldılar sonunda. Yaşasın son dakikada bir şey öğrendim bugün de.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder