KATEGORİLER

9 Temmuz 2016 Cumartesi

YAYLADA KIRAAT

08/07/2016 Cuma, Tire
Bayram sarhoşluğuyla kalktım sabah yataktan. Devlet memurları için bayram tatili pazar akşamına kadar devam edecek. Özel sektör o kadar yatırmaz insanı. Bir de esnaf kesimi var ki en çok muhatap olduğum kesimdir kendileri, tatili uzatırlar mı yoksa işlerinin başına mı dönerler hiç belli olmaz. Sarhoşluğum da bu yüzden zaten. Benim durumum da esnaftan farksız. Tatil bitti mi?







Bugün tezgah tipi soğutucu için servis gelecekti. Sabahtan İzmir Bölgesinin servis elemanın aradı.
- Abi digital göstergenin bulunduğu panoyu açtınız mı?
Neden açalım ki panoyu? Açmaya kalksak üzerimizde kalacak, garanti kapsamının dışında kalacağız.
- Yok, açmadık.
- Abi, şu an yazlıktayım. Tek servis yetkilisi de benim ama pazartesi gününden önce gelemem. Belki digital göstergenin bulunduğu panonun kablolarından biri çıkmıştır. Yerine takarsanız sorun kendiliğinden hallolmuş olur. Hayır, yanlış anlamayın. Ben gerekirse pazartesi yine gelirim.
- İnşallah dediğiniz gibidir. Ama şu anda işyerinde değilim ben. Yukarı çıktığımda sizi ararım. İsminiz neydi, ben de kaydedeyim numaranızı.
- Selçuk benim adım.
- Tamam Selçuk Bey, yukarı çıkınca sizi arayacağım.

Cep telefonlarından gönderilen bayram mesajlarına cevap vermiyorum. Telefon rehberim silindikten sonra hangi mesajı kim gönderdi, anlamak zaten mümkün değil. Aksi gibi her bayram arayan sevdiğim dostlarımdan bazıları bu sefer aramadı. Çocukluk arkadaşım Mustafa bunlardan biri mesela. Eşi Filiz sayesinde ulaştım kendisine. Çok misafirleri varmış bu bayram. O yüzden arayamamış.

Ben gönül koymam kimseye aramadı diye. Bana da gönül koysunlar istemem aramazsam eğer. Çünkü gönül işidir arayıp sormak. Ya da ihtiyacın olduğunda ararsın birilerini. Birden aklına düşer, hiç beklemedikleri bir zaman ararsın. Benim için budur makbul olan.

Salih Usta başlamış mıdır çalışmaya bugün? Telefon ettim. Pazartesi günü bana döneceklermiş. Pazartesi gününün çok geç olacağını, fidanların susuz kaldığını, başladığı işi yarım bırakamayacağını  söyledim. Israrımdan sonra yarın saat üç dört arası gelmeyi kabul etti.

Taş Ev'in soğutucularında yaşanan problemlerden sonra eşim reçel hazırlıklarına evde devam ediyor. Kilolarca şeker ve diğer malzemeleri taşımak ise benim görevim. Reçel kazanları kaynamaya başladı yine. Bugün yaylaya çıkmak gibi bir niyeti yok ama benim mutlaka çıkmam lazım. Kızım bana eşlik edecek.

Yaylaya çıkışımız saat beşi buldu. İlk olarak mutfaktaki tezgah tipi soğutucunun gösterge panosunu söktüm, yerinden çıkan bir kablo olup olmadığına baktım. Boşlukta bir kablo görünmüyordu. Selçuk Beyi aradım. Telefonla söylediği bazı tuşlara basmamı istedi. Motor devreye girmiyormuş. Parçanın değişmesi gerektiğini, pazartesi sipariş geçeceğini, bu yüzden salıdan önce gelmesinin mümkün olamayacağını söyledi.

Ben servisle konuşurken kızım çay suyunu koydu. Verandaya masa ve sandalyeleri çıkardık. Tatlı tatlı esen rüzgarın eşliğinde ceviz kırmak terapi gibi gelmeye başladı bana artık. Kızıma da bir okuma aşkı geldi ki hiç sormayın. Yanında getirdiği kitabı yüksek sesle okurken ben de okumuş kadar oldum. Arada yapılan çay ve tatlı servisi de iyiydi. Ben iki kilo ceviz kırıp kabuklarını ayıklayana kadar kitap bitti.

Yukarı yaylaya çıkmak istiyordu kızım spor niyetine. Ancak vakit artık çok geçti. "Hemen toparlanabilirsek belki zeytinliğe gideriz." dedim. Köyü geçtikten sonra sağa yanaştık. Hava kararmaya başlamıştı. Zeytinlikte bir kaç tane armut ağacı vardı. "Eğer şansımız varsa biraz armut toplarız." dedim. Ne yazık ki hiç armut kalmamış ağaçlarda. İnsan ya da hayvan, belli ki birileri bizden önce davranmış (!) Geçen sene epey armut toplamıştık buradan.

Geçen sene diktiğimiz fidanların sulanması gerekiyor. Bahçe girişindeki birkaç tanesi kurumuş ne yazık ki. Zeytinliğin en büyük eksikliği suyunun olmaması. Erişkin zeytinler su istemiyor ama yeni diktiğimiz fidanlar bu yıl da düzenli olarak sulanmak ister. Geçen yıl suyu köy çeşmesini besleyen pınardan hortumla almıştım da, bazı fenalık küpleri muhtara şikayet etmişti. Bu yıl da biraz zaman ayırmak lazım bu işe.

8 Temmuz 2016 Cuma

YUKARI YAYLA GÜN BATIMI

07/07/2016 Perşembe, Tire

Geç kalktım bugün. Ara sıra iyi oluyor vücudu böyle dinlendirmek. Öğlene yakın oturduk kahvaltıya. Uzun zamandır yumurtasız kahvaltıya kahvaltı demezdim. Ekmek neredeyse çıkmıştı hayatımızdan. Bu sefer  "İstersen nohut mayalı ekmek ile yapalım kahvaltıyı." diyen eşimin önerisine uydum. Bugün yumurta yemesek, karaciğerimiz dinlense nasıl olur...

Bir dilim kızarmış nohut mayalı ekmeğin üzerine tereyağı sürdüm. Hayatın akışında ara sıra yapılan basit değişiklikler bazen iyi oluyor. Kızım bugün evde kalmayı tercih etti. Tez hazırlığı yapacakmış. Bizim yaylaya çıkışımız ise öğleden sonrayı buldu.

Bahçe kapısının önünde yabancı bir araba park etmiş. Arkasına iyice yanaştım. Arka koltuktan bir adam çıktı dışarı ve eliyle işaret ederek sürücü koltuğuna geçti. Onun çıkabilmesi için on metre kadar geri gittim. Arabanın arka koltuğunda yüzünü gizleyen biri vardı. İstemeden de olsa mutlu bir anı bölmüş olduk.

Demir kapıyı açıp içeri girdik. Her zaman olduğu gibi Taş Ev'in verandasına yerleştik. Cevizler kırıldı. Çaylar içildi. "Trileçe" ler yendi. Akşama doğru reçellik meyve toplamayı düşündük. Armutların biraz daha zamanı vardı ama geç kalınca kuşlara kaptırıyorduk. Geç vakit yukarı yaylaya çıktım.  Orman içi patika yolu tırmanırken güneş batmak üzereydi. Bir sepet armut topladım. En güzel reçellerden biri armuttan yapılandı.  Elimi çabuk tutmazsam karanlığa kalacaktım. Yukarı yayladan güneşin batışını izlemek harika bir şey. Aşağı indiğimde hava kararmaya başlamıştı. Gece yarısını bulmadan vardık evimize bu kez.     

7 Temmuz 2016 Perşembe

KEŞKEK

06/07/2016 Çarşamba, Tire



Bazı günler çabuk geçer. Akşam olup sabahına baktığınızda anlatacak çok şey bulamazsınız. Esas ilginç olanı bu sadeliğin tersine yoğun bir tempo vardır ve ardından yorgun düşmüştür vücudunuz. Üstelik işler biraz tersine gitmiş moraliniz bozulmuştur. Ne kadar kapatmak isteseniz de böyle bir günü, gece geç saatlere kadar kurtaramazsınız kendinizi. Ne yazacak ne de okuyacak mecal kalmıştır artık...

Bayramın ilk iki günü yavaş yavaş alışmaya başlamıştık yayla hayatına. Sabah iş kaçırmak için daha erken çıkmamızı istiyordu eşim. Çarşıdan bir iki alınacak şey vardı. Dün cevizin kırdığı ceviz kıracağını yenilememiz gerekiyordu mesela. Değişik mezeler için malzeme ve ekmek. Şehirde ne kadar market, AVM, bakkal, fırın dolaştık ama hiç birisinde ekmek bulamadık. Sadece paket içinde satılanlardan vardı marketin birinde. Demek ki bayramda ekmek bulunmuyormuş bu memlekette.

Kızım siz gidin ben daha sonra geleceğim deyip sattı bizi bugün. Verandada mutat düzenimize geçtik. Bir masa geç kahvaltı için düzenlenirken diğeri ceviz kırma masası oldu... Eşim itiraz etti. "Ne cevizi? Misafir gelecek, ben istemem bugün ceviz pisliği..." Sabah ilk iş olarak verandanın yerleri yıkanıp silinmiş, misafire hazırlanmıştı zaten. Ben de tam tersine gelenlerin yaşadığımız ortamı görmesinden yanayım. Orada her gün ceviz kırıyorsam eğer gelen kim olursa olsun beni ceviz kırarken görsün isterim. Hatta gelenlerle bir yandan sohbet ederken  isterlerse onlar da geçsinler karşıma ayıklasınlar biraz... Doğal olarak ceviz işi yattı bugün... Canım başka bir şey yapmak istemiyor. Ceviz kırmak bir anda dünyada en çok istediğim şey haline geliyor.

Eşim mutfakta. Bir sürü şeyler deniyor. Yoruluyor, önemsemiyor... Hem yaptıklarına hem de gelecek misafire kilitlenmiş. Bu gibi durumları iyi bilirim. Ayağının altında fazla dolaşmayacaksın. Tam aksi gibi ceviz kırma işi olmayınca ortalarda dolanıyorum. Verandada yerler kurudu. Masa ve sandalyeleri çıkarıyorum. Kızım olmayınca kahvaltı hazırlama işi bana kalıyor. Mutfağın bir köşesinde hazırlığa başlıyorum. Tezgah tipi buzdolabını çalıştıramadığımızdan dolayı içine bir şey koyamıyoruz. Elimizde ne var ne yoksa vitrin tipi buzdolabına yığdık. Bu dolabın da ayarını yapamadığımızdan mı yoksa sıkış tepiş malzeme yığdığımızdan mıdır bilinmez bir garip çalışıyor. Sabah söğüş için çıkardığım domateslerin yarısı tam anlamıyla donmuş. Moralim bozuluyor...  

Kahvaltıdan sonra keyif çayları içiliyor. Kızım evden çıkmış, bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını soruyor. O gelecek diye masayı toplamadık. Derken mutfakta yeni bir hazırlık başlıyor. Buraların yöresel bir düğün yemeği olan keşkeği deneyecek eşim. Kızım gedikten sonra kahvaltı masasına oturuyor. Hepsi bahçe malı, ev yapımı ve organik elma, kızılcık ve kayısı reçellerinden çıkarıyorum ona.

Telefonum çalıyor. Önder Bey arayan. "Abi ben geldim İstikbal Yatakları'nın önündeki üst geçidin altındayım."
"Tamam oradan ayrılma seni almaya geliyorum." diyorum.

Kızım kahvaltıdan yeni kalkmış. "Senin arabanla gidelim." diyorum. Önder Bey'i söylediği yerde buluyoruz. Onu ailesiyle birlikte beklerken yalnız olduğunu görüyorum. Yıllarca birlikte çalıştığım ve sevdiğim bir iş arkadaşım. Dört beş yıl oldu görüşmeyeli.  Biz önde o arkada yaylaya çıkıyoruz. Yollarda bayram nedeniyle yoğun bir trafik var.

Manzaraya hayran kalıyor. Taş Ev'i ve bahçeyi gezdiriyorum. Verandada oturuyoruz. Birer soğuk bira açıp sohbete dalıyoruz. Masa mezelerle donatılıyor. "Ben ilk müşteri oluyorum galiba?" diyor gülümseyerek. "Yok, sen ilk misafirimizsin." diyoruz. İşten güçten, arkadaşlardan konuşuyoruz... Birkaç saat sonra müsaade istiyor, uğurluyoruz.

Akşam yemeği yiyecek halim yok artık. Devamlı bir şeyler atıştırıyoruz. Kızım yine de ızgarayı yakıyor. Et ve tavuk mamullerini ağzına koymadığından balık almış kendine. Masalardan biri açık büfe gibi. Boşalan tabakların yerine yenisi geliyor. Hepsi birbirinden nefis. Günün yemeği elbette keşkek. Tereyağlı ev yapımı salça sosu ilavesi ile dumanı üzerinde mis gibi kokuyor. Yapımı oldukça zahmetli ama yemesi de bir o kadar keyifli. Keşkek yememiştim ben evlenene kadar. Çok geç kalmışım... 

Keşkek keyfinden sonra toparlanmaya başlıyoruz. Saat epey ilerlemiş. Bir yandan bulaşıklar yıkanırken buzdolabı boşaltılıyor. Servis gelene kadar dolaptakileri eve taşıyacağız. Saatlerin koşturduğu bir zaman dilimi. Verandanın ışıkları ne kadar uçan nesne varsa topluyor üzerine. Buradaki ışıkları kapatıp avludakileri yakıyorum. Böylelikle veranda loş ama rahat bir ortam sunuyor. Gece kuşları ve ağustos böceklerinin sesini dinliyoruz. Ben ağustos böceklerinin hep gündüz saz çaldığını bilirdim.  Hiç kimsenin bu huzurlu ortamı terk etmeye niyeti yok. Bugün hiçbir şey yapmamışım gibi geliyor. Ceviz kırmadığım için mi acaba? Çok yorgunum. Bir an önce kalkıp gitmek istiyorum eşim, kızım keyif çaylarını yudumlarken. Zoraki bozuyorum keyiflerini. Masalar sandalyeler taşınıyor içeri. Defalarca arabaya malzeme taşıyorum. Yine gece yarısı olmuş. Sabah kahvaltıyı evde yapıp çıkacağız. 

6 Temmuz 2016 Çarşamba

TAŞ EV'DEN GECE MANZARASI

05/07/2016 Salı, Tire

Bugün bayramın birinci günü. Gece boyunca sıcaktan bunaldık. Sabah alışverişinden sonra çıktık yine yaylamıza. Bayram boyunca devam edecek bu sıcaklarda yapacak daha güzel bir şey gelmiyor aklımıza. Yaylaya günü birlik turlarımız bunaltıcı sıcaklardan kaçmamızı sağlarken Taş Ev'de geçireceğimiz hayata alıştırıyor bizleri. Her geçen gün daha da çok ısınıyoruz bu yeni mekanımıza. Burada eksiklerimizi görüyor, türlü hayaller kuruyoruz. 

Öğleni bulmuş olsa da vakit, masayı serpme kahvaltı tarzında döşemek niyetimiz. Peynir ve reçel çeşitleri, zeytinyağı ve kekik soslu domates ve salatalık söğüş, tereyağı, bal, zeytin, okma salatası (Çingen pilavına benzeyen yöresel bir peynir salatası), karpuz ve menemenden oluşan menü, hayli güzel bir sunumla morallerimizi yükseltiyor. Gerek hazırlık gerek sunum safhalarında kızım yine başrolde. 

Veranda her zamankinden daha çok esiyor bugün. Üşütmeyen, insanın tenini tatlı tatlı okşayan, rahatlatıcı bir rüzgar. Bir yandan cevizler kırılırken hamak kurulabilecek yer arayışlarına giriyoruz. "Ne güzel uyku çekilir bu havada." iç çekişleri karışıyor ceviz tıkırtılarına.

Şöyle iki saatte bir gidip buz gibi kaynak suyu getiriyorum. Kızım bir ara gözden kayboluyor. Ona gösterdiğim yerde biten kekikleri toplamaya gitmiş. Oluşturduğu iki sebze bahçesini güneş çekildikten sonra sulamayı unutmayalım diye bizi sıkı sıkıya tembihliyor. Akşama doğru onunla birlikte yukarı yaylaya çıkıyoruz.

Genellikle orman içi patika yolu üzerinden gitmek daha kestirme ama bu sefer kızım yeni yoldan gitmemizi istiyor. Geçen yıl açtırdığım bu yoldan arabamla çıkabiliyordum ancak geçen kış mevsiminde bozulmuş. Yolun üzerini yabani otlar bürümüş. Geçen yıl buradan topladığımız yabani semizotlarını arıyor gözlerim. Sanırım henüz zamanı değil. Yukarı yayla girişindeki ağaçlarından erik topluyoruz. Çekirdeği etinden kolaylıkla ayrılan güzel bir cins. Mürdüm eriğine benziyorlar ama değil. Aslında armut ve kayısı toplamaktı geliş amacımız. Yarım sepet erik topladıktan sonra havuz başına doğru ilerliyoruz.

Havuz başında bizi bir sürpriz bekliyor. Üzeri meyve dolu kayısı ağacında yine meyve kalmamış. O yetişemediğimiz yüksek dallar bile bomboş. Sincaplar mı yedi kuşlar mı belli değil. Yabancı biri gelip toplamış olabilir mi? Belki, ama düşük bir ihtimal. Ağacın yüksek dallarında birkaç tane kalırdı öyle olsa. Buna benzer bir durum aşağı yayladaki kayısı ağacında gelmişti başımıza. Üzeri meyve dolu koca ağacın bir gün içinde bütün meyveleri yok olmuştu.

Armuttan yana da çok şanslı sayılmazdık. Olgunlaşan armutları kuşlar yemiş, diğerleri ise henüz toplanacak kıvama gelmemiş. Havuzun üzerinde iki büyük kızılcık ağacı var. Yukarı doğru tırmanıyoruz. Ağaçların bulunduğu yere geldiğimizde yerlere düşen kırmızı renkli kızılcık meyvelerini arıyor, göremeyince ağaçların yanına doğru çıkıyorum. Ağacın eteklerine dökülen az sayıda kızılcık var ama ağaçlar meyve dolu. Bu ağaçları arada kontrol edip kurda kuşa yem etmemeli... Geçen sene bu iki ağaçtan topladığım meyvelerle yaptığımız marmelat harika olmuştu.

Geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz. Yayla yoluna yaklaşınca orta yaylada toplama zamanı gelmiş elma ağaçları ilişiyor gözüme. Hava kararmak üzere olduğu için burada oyalanmamayı tercih ediyoruz.

Telefon rehberim yanlışlıkla silindiğinden dolayı gelen bayram mesajlarının kimin tarafından gönderildiğini çözemiyorum. Zaten bu tür mesajlara robot mesaj diyorum ben. Seçilen mesajı bir tuşa basarak rehberinde kayıtlı kim varsa hepsine birden tek hareketle gönderebiliyorsun artık. Bu mesajların dışında telefonumu çaldıran bir numarayı tanıyamadım. Çalıştığım dönemdeki iş arkadaşlarımdan Önder Bey'miş. Altınoluk'ta kalıyorlarmış. Yarın bize gelmeyi düşündüklerini söyledi. Memnuniyetle davet ettik. Eşim trileçe yapmaya koyuldu. Mutfakta ilk kez kullanacağımız tezgah tipi buzdolabını çalıştıramadık. Bayramın sürprizlerinden biriydi bu. Bildiğimiz buzdolapları soğutur. Bu dolap tam tersine ısıtıyor. Bayramdan sonra servis gelecek.

Gece Tire manzarası ayrı güzel. Resmini çekiyorum ceviz ve kestane ağaçları arasındaki bu güzelliğin. Yeni şeyler deniyor eşim mutfakta. Damak çatlatan son tatlarından biri de "muhammara". Akşam masamızı süsleyen güzelliklerden biri oldu. Kendi bahçemizin sızma zeytinyağı ve cevizi ile pek güzeldi. Kızımın spesiyali ise özenle hazırladığı cacık.  Aramızda kalsın buraların meşhur keşkeğini deneyeceğiz yarın... 

5 Temmuz 2016 Salı

KAPLAN TAŞ EV FUN

04/07/2016 Pazartesi, Tire

Sabahları artık Taş Ev'de yapıyoruz kahvaltıyı. Kızım hazırlıkların yapılması ve masanın donatılmasında bana pek iş bırakmıyor. Bugün hazırladığı menemen pek bir beğenildi. Benim pabucumu da dama atmış oldu. Gerçekten de hakkını teslim etmek gerekirse benim yaptıklarımdan daha güzel olmuş. Annesi bu lafıma çok bozulacak ama e, ne de olsa babasının kızı... 

Ben de kalkıp eşime yardım edeyim bari  dedim. Önce üst kattaki salon elektrik süpürgesi ile süpürülecek. Masa ve sandalyeler yerleştirildikten sonra daha zor oluyor temizlik. Zaman ahşap döşemelerin çalışmasına ve yer yer aralarının açılmasına sebep olmuş. Ünal Usta'nın adamları bayram ertesi açılan ve çizilen yerleri doldurup elden geçirecek.

Üst katta masaların tozunu alıyorum. Koyu renk ahşap aşırı toz gösteriyor. Pencereleri açınca havada uçuşan ne kadar toz varsa usulca gelip masaya konuyor. Buradaki işim bittikten sonra verandada ceviz kırmaya başlıyorum. Geniş veranda kapı kasasının üst kısmına astığımız düşey metalik borulardan oluşan alet, hafif rüzgar esintileriyle birlikte egzotik sesler çıkarıyor. Singapur'dan hatıra olsun diye aldığımız aleti burada kullanacağımızı düşünemezdik. Oldukça ilginç bir prensiple çalışan basit bir şey bu aslında. En hafif rüzgar ortada, ipin ucundaki kalp şeklindeki yassı levhayı hareketlendiriyor. Hareketlenen levha ipi, ip de levhanın bir karış üzerindeki kristal görünümlü bir taşı sallamaya başlıyor. Nispeten ağır taş, etrafında düşey konumdaki ince metal borulara değdikçe boruların her birinden ayrı melodik sesler çıkıyor. Bazen bu alet Viyana'da sıklıkla gördüğümüz gibi dükkan kapılarının tavanlarından sarkıtılır, kapı her açıldığında çıkan sesler dükkandan içeri müşteri girdiğini haber verir. Dükkan sahibi bu sesi duyana kadar içeride rahatlıkla kitabını okur ya da başka bir işle meşgul olur.

Ceviz kırmaya ara verip, giriş salonunun halı desenli taş karolarını süpürüyorum. Eşim tepsi tepsi kurabiyeler hazırlıyor mutfakta. Dönüp tekrar ceviz kırıyorum. Yanımda oturan kızım Susanna Tamaro'nun "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" romanını yüksek sesle okuyor.

Ağaçların arasında yürümek iyi geliyor bazen. Bu bahaneyle gidip kaynak suyu dolduruyorum. Buz gibi kaynak suyu şeker gibi tatlı. Buradakine benzer bir suyu, iki yüz metre derinlikteki kanyonlara sahip Yahyalı yaylalarında içmiştim. Sürülerini otlatmaya gelen Yörüklerin konakladığı bölgelerdeki çeşmelerden akan su aynı lezzete sahipti. Bu suları ne kadar içsen zerre şişkinlik yaratmaz. Tadı ise emsalsizdir bu suların.

Dönüşte süpürdüğüm giriş salonunu deterjan ve çamaşır suyu karışımı ile siliyorum. Eşim hala mutfakta... Deterjan ve çamaşır suyunun terkibi, hangi kovayı, hangi bezi nerede kullanacağım tamamen eşimin kontrolünde. Her bölgenin terkibi ve kullanılacak enstrümanları ayrı. Eşim ve temizlik. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının ahengine sahip olmalı. Aradan çıkan bir yanlış ses, nota bütün konseri rezil edebilir. Bazen buna benzer şeyler yaşanabiliyor eşimle. Yok bazenden biraz daha fazla galiba. "O bezle değil bu bezle (!)" "Değiştir artık o kovanın suyunu kirlendi görmüyor musun?"

Bu akşam erken kalkmaktı niyetimiz. Ne kadar niyetlensek de bu güzel havayı bırakmaya hiç birimiz razı değiliz aslına bakılırsa.  Kapıları kapatıp yola çıkar çıkmaz bir kurt düşüyor içimize . Acaba çay ocağının fişini prizden çekmiş miydik? Kaplan köyünden gerisin geriye dönüp kapılar açıldı, kontroller yapıldı, kapılar tekrar kapandı. Eve dönüşümüz yine gece yarısını buldu.         

4 Temmuz 2016 Pazartesi

KAPLAN

03/07/2016 Pazar, Tire
Bugün ustalardan uzak bir gün. Her zamankinden daha geç kalkıyorum bu sabah. Yaylaya çıkışımız öğleden sonrayı buluyor.

Kızım maydanoz, roka, ıspanak tohumları almış. Eline ameliyat eldivenlerini geçirdikten sonra çapayı, küreği alıp işe koyuluyor. Ben de veranda kapısını açıp masa ve sandalyeleri dışarı çıkarıyorum.

Bahçeyi baştan başa dolaştım. Damlama borularını kontrol ettim. Vanaları açtığım halde bazı hatlara su gitmiyordu. Belli ki bir yerlerde tıkanıklık var. Yukarıda, havuzun yakınlarındaki iki ceviz fidanına daha hat çekilmemiş.  Salih Usta işi teslim ederken bu eksiklikleri düzeltmesini isteyeceğim. Bahçe turundan sonra toprağı çapalayan kızıma yardım ettim.

Şehir merkezleri sıcaktan kavrulurken yaylanın tatlı esintisi ferahlatıyor insanı. Ağaçların arasına kuracağım bir hamakta uyumayı hayal ediyorum. Kızım dönünce masaların donatılması başlıyor. Ben ceviz kırmaya devam ediyorum. Yeni sezon ceviz hasadına kadar her gün iki kilo ceviz kırmalıyım. Yazılarımı okuyanların böyle bir yaşamı hayal ettiklerini biliyorum. Düne kadar bir hayaldi bu benim için de.

Eşim mutfakta durmadan hazırlık yapıyor. Çok sevdiğim tahinli ve susamlı kurabiyelerden tepsiler dolusu hazırladı  Bu arada fırını da test etmiş oldu. Ben bir yandan ceviz kırarken o fırına tepsileri sürüyor. Bana söylediği saate göre saatimi kuruyor, alarm çalınca tepsileri fırından çıkarıyordu.

Barbekünün hazırlanması görevini kızım üstlendi. Cevizler kırılmış ve kurabiyeler fırından çıkarılmıştı. Manzaraya nazır masamıza kurulduk. Keyifli bir akşam yemeğinden sonra çay eşliğinde kurabiyelerin tadına baktık. Sohbet eşliğinde zaman o kadar hızlı aktı ki saatin gece yarısını buluşu çok çabuk oldu. Tadımızı biraz kaçıran husus ışığa gelen türlü cins uçan böceklerdi. Belki zamanla onlara da alışacağız. Rüzgarın hızını yitirdiği zamanlar sahneye çıkan sivrisinekler bana fazla dokunmasa da bana gösterdiği toleransı diğerlerine göstermiyor. Haşere konusunu acilen çözmek gerekecek... 

3 Temmuz 2016 Pazar

TAŞ EV: İLK VERANDA KEYFİ

02/07/2016 Cumartesi, Tire

Sabah sekiz buçuğa doğru Ahmet Usta aradı ve yola çıktıklarını haber verdi. Kızımla birlikte aceleyle evden çıktık. Yaylanın dar ve virajlı yokuşlarını tırmanıp bahçe kapısına vardığımızda ustaları bekler bulduk. Hemen kapıları açtım. Dünden yarım kalan tuvalet kapılarının montajına başladılar.

Bahçe kapısından Taş Ev'e kadar ağaçların arasında bir yol açmıştım. Bir kaç kamyon çakıl sermiştim arabalar batmasın diye. Yağmur ve zaman zaman taşan havuzdan akan sular derin kanallar oluşturmuştu yolun üzerinde. Diz boyuna kadar uzayan yabani otlar kuruyup odunlaşmaya başlamıştı. Alçak arabaların altı sürtüyordu artık. Geçen hafta ilk iş olarak yolun üzerindeki otları biçtirdim. Bu yola tabiatla uyum sağlayabilecek ne yapmalıydım? Arabalar için park yerleri hazırlamalıydım. Kışın arabalar çamur içinde kalacağından bu şekilde bırakamazdım. İnsanlar için de istenen bir durum değildi ayrıca. Ancak beton arazinin mevcut doğal yapısını bozacaktı. Beton kilit taşları döşetsem betondan ne farkı olacaktı ki?

Bir arkadaşım bahsetmişti Ogün Bey'den. Belediyeye beton kilit parke taşı işleri yapıyormuş. Dün telefonla görüşmüş, bugün için yeri görmeye gelebileceğini söylemişti. Tam yukarı yaylaya çıkacaktık ki o aradı. On beş dakika sonra yanımıza gelebileceğini söyledi. İlk intiba önemlidir ya, benim onun hakkında ilk intibaım hiç iyi olmadı. Gelir gelmez "Buraya yedi metre genişliğinde bir yol yaparız." dedikten sonra vermiştim kararımı. Otoyol mu yapacaksın buraya kardeşim? Şerit genişliği üç buçuk metre olan çift şeritli yol (!) "Ne gereği var burası otoyol olmayacak." dediğimde "İki araba karşılıklı gelmeyecekler mi?" diye salaklığı ya da salak yerine koyması devam etmişti. Yayla yolumuzun mevcut genişliği dört metre iken bahçe yolumuz yedi metre genişliğinde olacakmış... Ortaya bir yağmur oluğu, kenarlara bordür, sol taraftaki alana oto park, ağaçların altına kameriyeler çok iyi olurmuş (!) Taş evi görmek istedi, gezdirdim. Hızını alamayıp devam etti. Verandayı manzara tarafına doğru genişletmek güzel olur. Alttan çelik konstrüksiyon üzerine bir döşeme yapılırsa... Ayrıldıktan sonra yanımızdan kendi kendime düşündüm. Belki birkaç kamyon kırma taş serilmesi en uygun çözüm olacak, yaya için bir buçuk metre genişliğinde kilit taşından bir yürüyüş yolu işimi fazlasıyla görecekti.

Ahmet Usta'ya daha ne kadar işleri olduğunu sordum. "En az bir buçuk iki saat sürer." dedi. Kızımla birlikte orman içi patika yolundan yukarı yaylaya çıktık. Yaklaşık iki yüz metrelik bu yolun yokuşu gerçek bir efor testi. Geçen yıl durup dinlenmeksizin yukarı çıkmam mümkün değilken şimdi bir solukta rahatlıkla çıkıyorum. Kızım bile bana ayak uydurmakta zorlandı. Yukarı yaylanın ağaçlarını büyük ölçüde tanıdım ama hala arada yeni keşfettiklerim var. Geçen yıl don nedeniyle bölgede erik ve kayısı hiç olmamıştı. Bu sene bol meyve verdi bu ağaçlar. Buradaki arazi aşağı yaylanın iki katı. Her tarafı ot bürümüş. Giriş kısmındaki otları biçtirmiş ve damla sulama hatları onartmıştım. Bu bölge geçen yıl muhtelif meyve ağaçları diktirdiğim yerdi. İncir fidanlarını diktiğimiz yukarı kısımda devam eden ot biçme işleri daha acil olan alt kısma kaydırdım. Alt kısımda yüz elli kadar ceviz fidanı diktirmiştik. Otlar biçildikten sonra burasının da damlama su hatlarının elden geçirilmesi lazım.

İki armut ağacının yanından geçtik. Toplamak için daha zamanı var bu armutların. Bahçe içi yolun solundaki armut ağacının meyveleri kıvamına gelmiş. Yanımızda getirdiğimiz sepetlere doldurmaya başlıyoruz. Ağacın yüksek dallarına erişmek mümkün değil. Yol tarafında dik yamacın ucuna yaklaştığımda ayağımın altındaki toprak çözülüyor birden. Hop, aşağı kayıyorum, kızım feryadı basıyor bir tarafımı kırdım endişesiyle. Ben yamacın ortasında takılıp kalmış, gülmeye başlamışken. "Yaylada düşmek kadar doğal bir şey yok, endişelenecek bir şey yok" diyorum. Düştüğüm yer yumuşak toprak. Dikenlere rast gelmezsem problem değil.

Armut ağacını bırakıp havuz başına gidiyoruz. Aşağı yayladaki havuzunun bir buçuk katı su alan havuz ağzına kadar dolmuş durumda. Hemen yanı başındaki ağacın dalları kayısı dolu. Dalların bir kısmı havuza doğru eğilmiş. Ağaçtan düşen meyveler havuzda yüzüyor. Yerlerde de çok meyve var. Sincaplar talan etmiş burayı da. Çekirdeklerini alıp dışlarını bırakmışlar. Yine de çok meyve var ağacın üstünde. Olgun meyveleri sepete doldurmaya başlıyoruz. Kısa bir süre sonra telefon çalıyor. Arayan Ahmet Usta. İşlerinin bittiğini söylüyor. "Hemen geliyoruz" diyorum.

Ahmet Usta'nın yaptığı işleri teslim alıp onu uğurluyor, arkasından kapıları kapatıp biz de şehre iniyoruz. Bir kaç saat evde hazırlık yapılıyor. Akşam yemeğini Taş Ev'de yapacağız bugün. Hazırlıklar bitince hep birlikte çıkıyoruz yukarı. Eşim ve kızım hevesli bir şekilde bir sürü meze hazırlıyorlar. Ben verandaya iki masa ve sandalye çıkarıyorum.

Kızımla birlikte geçen yıl aldığımız büyük ızgaranın montajına başlıyoruz. Ambalajının içinden çıkan montaj planına göre yüze yakın vidayı kullanarak ızgarayı kuruyoruz. Kızım mutfağa dönerken ben iki kilo kadar ceviz kırıyorum. Bu bölgedeki cevizlerinin rengi biraz koyu ama lezzeti muhteşem. Ceviz kırma işi bitince yeni kurduğumuz mangalı yakıyorum.

Gün batımında hafif esen rüzgar yüzümü okşarken kuş seslerine kulak kesiliyorum. İlk veranda keyfimiz bütün yorgunluklarımı almak, ustaların tahrip ettiği sinir sistemimi tedavi etmek için bire bir iyi geldi. Mangal tutuştu, ateşin közlerini dağıttım. İki parçadan oluşan büyük ızgara telini ateşin üzerine yerleştirdim. En azından kırk kişinin aynı anda karnını doyurabileceği koca ızgaranın küçük bir bölümü yeterli olmuştu bize.

Masalar kuruldu mezeler dizildi. Taş Ev ilk sınavını başarıyla vermiş oldu. İki saat içinde bir sürü mezenin hazırlanması benim için şaşırtıcıydı. Kaşık salatası, fava, cevizli kırmızı köz biber, sirken otu salatası, patlıcan salatası, barbunya pilaki, atom, patates salatası, pancar turşusu, En çok hoşuma giden cevizli kırmızı köz biber oldu.

Kızımın fikriydi bir anket oluşturmak. Bir site varmış SurveyMonkey adında. İzmir Tire Kaplan'a ne yemek için çıkılır? diye bir soru yöneltti. Ücretsiz versiyonu yüz kişi ile sınırlı bu sitenin. Şimdilik yöresel kahvaltı ve ot yemekleri başı çekiyor. Üçüncü sırada kiremitte alabalık var. Arzu eden herkes katılabilir bu ankete. TIK Anketin sonucunu paylaşacağım ileride. Gece yarısına kadar oturup çaylar içildi, tatlı tatlı sohbet ettik.