Sabah dalgınlıkla Alparslan'ı almaya gittiğimde jeton düştü. Doğru ya, onun "büt" ü vardı bugün. Evdeki hazırlıkları alıp çıktım yukarı. Hava oldukça mülayim, hafif yağmur atıştırıyor. Aşkın Şef biraz gecikince trileçenin karamelini dökme işi bana kaldı. Tam işe başlayacaktım ki verandada birilerinin dolaştığını fark ettim. Çalışma saatimizin başlamasına henüz on beş dakika kala gelip Taş Ev'in etrafında fotoğraf çekiyorlar. İçlerinden biri tanıdık geliyor gözüme. Daha önce defalarca konuk ettiğimiz bir hanım. Bu sefer Antalya'dan abilerini alıp gelmiş ve Taş Ev'i göstermek istemişler. Aşkın Şef çoktan gelmiş olmalıydı. Bu kez ben ve misafirler Taş Ev'de tek başımayım. Salona buyur ediyorum. Kahve içmek istiyorlar. O kadarsa sorun değil. Hemen trileçeyi dolaba kaldırıyorum. Kahve makinesini kullanmaya başladım artık ama yine de elim çok alışkın değil. Bütün kahvelerin sade olması işimi kolaylaştırıyor.
Kahveler içildikten sonra dışarı avluya çıkıyorlar. Fotoğraf çekimleri devam ediyor. Bütün ailenin fotoğrafını çekmek bana düşüyor. Arabalarına binip ayrılırlarken motosikletiyle Aşkın Şef görünüyor. Nerede kaldığını soruyorum. Bilemek için yanına aldığı bıçakları gelirken getirmeyi unutup geri dönmüş.
Öğleden sonra Alparslan arıyor. "Büt" ünden çıkmış. Onu almak üzere yeniden şehre iniyorum. Döndüğüm andan itibaren hava soğumaya başlıyor. Bu sefer soğuk havanın geldiği yer Balkanlar. Sibirya'dan gelen soğuk hava dalgasına kıyasla daha insaflı olacaktır mutlaka. Ben de kısaltma işine dahil olup Alparslan'a Alp demeye başlıyorum. Sabah temizlediğim şömine sobayı yakıyor hemen. Hava gittikçe soğumaya devam ediyor. Ateşi canlı tutmak ve salonu ısıtmak için mütemadiyen sobayı besliyoruz kestane ve ceviz odunlarıyla. Güme Dağını tamamen kaplayan sis akşama doğru dağılmaya başlıyor.
Akşam saatlerinde kadim dostlarımızla birlikteyiz yine. Memleketin halinden dem vuruyoruz. Ülke Evet'çiler, Hayır'cılar olarak karpuz gibi ortadan ikiye bölünmüş. Her tarafta her ortamda referandum konuşuluyor. Aklıma 12 Eylül darbesinden sonra eski siyasetçi yasaklarının kaldırılması üzerine yapılan referandum geliyor. Turgut Özal'ın bakanlarından Güneş Taner üzerinde "No" yazan tişört giymiş meydanlarda dolaşıyor. Tarafsız kalması gereken dönemimin darbeci Cumhur Reisi ise "Hayır'da hayır var." diyor. O zaman Demirel'in ya da Ecevit'in siyasete dönüp dönmemesi o kadar da önemli değildi belki. Ancak bu sefer ülkenin geleceği referandumun sonucuna bağlı. Bu adam Hitler'in yolundan gidiyor. Yasa kural tanımadan aklına geleni yapabildiği halde hâlâ yetkisinin artmasını istiyor. Türkiye demokratik yoldan bir diktatörü seçecek bu referandumda. Yandaş medya basit propaganda yöntemleriyle cahil halkı avlıyor. Berber koltuğunda oturan çocuk yaşta biri kafasını kazıtarak "Ülkem için Evet" diye yazdırmış. Kıyasıya eleştirdiğim bir yönetim sistemi olan demokrasinin bizim gibi eğitim seviyesi düşük, sorgulamaktan aciz toplumlarda seçimle diktatör seçeceğini hep söyler dururdum.