Sabah kahvaltısını evde yapıyoruz birkaç gündür. Önce muhasebeye uğrayıp para bırakıyorum. Arkasından Alp'i alıyorum her zamanki buluşma yerimizden. Havaların yeniden soğuyacağı haberleri geliyor. İstanbul'da kar yağışı başlamış bile. Artık yağmasın, yollarımız kapanmasın diye dua ediyorum. Yaylaya geldiğimizde Alp'e sobayı yakmasını söylüyorum. Hemen yakarsak salonu ancak ısıtabiliriz. Hava soğuk mu soğuk.
Henüz açılış saatimiz gelmeden bir araba giriyor bahçeye. Kahvaltı servisimiz olup olmadığını soruyorlar. Salonda şömine sobayı yaktık ama daha içerisi ısınmadı henüz. Normalde hafta içi günlerde kahvaltı servisimiz yok ama geri çevirmek istemiyoruz gelenleri. Küçük bir bebekleri var yanlarında. Arabadan tonla bebek eşyası indiriyorlar. Bebek puseti, çantalar, battaniyeler ve çantalar. Yardım edip içinde uyuyan bebeğin olduğu puseti üst kata çıkarıyoruz. Aşağıdan hemen bir elektrikli ısıtıcı getirip çalıştırıyorum. Aşkın Şef hemen kahvaltı hazırlığına başlıyor. Gelenler Denizli'den misafirlerini getirmişler kahvaltı için. Kısa bir süre sonra Alp beni yukarı istediklerini söylüyor. Salonun yeterince sıcak olmadığını ileri sürüp bin bir özür dileyerek kalkmak zorunda olduklarını söylüyorlar. Bebekleri hastaymış zaten. Anlayışla karşılıyor ve yardımcı olup bebek arabasını yeniden aşağı indiriyoruz. Onca bebek eşyası da gerisin geriye arabalarına yükleniyor.
Bugünü iyi değerlendirmem gerek. Kendimi enerjik hissediyorum nedense. Depoyu açtıktan sonra içeriden ağaç testeresini alıyorum. Bu sefer mutlaka çalıştıracağımdan eminim. Öyle de oluyor. Bir iki sefer ipini çektikten sonra motor çalışıyor. Bahçede yığılı ceviz ağaçlarının üzerindeki naylon örtüyü kaldırıyorum. Ağaçlar o kadar büyük ki, nasıl yüklemişler traktöre kocaman kütükleri anlamıyorum. Motorlu testerenin boyu ufak kalıyor ağaçların kutrunun yanında. Kırk yıllık ormancı gibi bir sürü kalın ağacı şömineye sığacak büyüklükte kesip hazırlıyorum. Bıçkı zinciri yeni olduğu için testere ağacın içinde kolay ilerliyor. Ağacın enine kesilmesi gerekiyormuş. Öyle ağaç parçaları var ki enine değil boyuna kesmek zorunda kalıyorum. Nedeni bu mu bilmem ama o canavar testere birden kör bıçak gibi oluyor. Epeyce bir hazırlık yaptım nasıl olsa deyip çalışmayı kesiyorum. Kestiğim iki araba odunu depoya taşıyorum. İki araba odunu da Taş Ev'in girişinde yaptığımız odun köşesine götürüyorum.
Enerjik hissediyorum dedim ya. Defalarca rica ettiğim halde belediyenin onarmadığı, büyük tehlike arz eden yol tamiratlarını yapalım diyorum Aşkın Şef'e. Alp'i Taş Ev'de nöbetçi bırakıp ölü saatlerde bu işi kaçırmak iyi bir fikir olabilir. Depoda birkaç torba çimentoyu arabanın arkasına atıyoruz. Yol boyunca akan su da kesildiğinden taşıma suyla harç yapacağız. Sağdan soldan bulduğumuz taşlarla büyük çukurları kapatıyor, derzleri çimento harcıyla dolduruyoruz. Suyumuz, çimentomuz bittikçe gidip takviye ediyorum. Çimentomuz bitinceye kadar devam ediyoruz. esas problem yaratan çukurları kapatıyoruz. Bir iki tane daha kalıyor. Kötü durumda olan bir çukuru taş ve toprakla dolduruyoruz.
Akşamın erken saatlerinde rezervasyonlar başlıyor. Misafirler bu akşam erken gelip erken kalkacağa benziyor. Soğuğun etkisi olmalı bunda.