"Boşandığım tarihten bu yana sadece iki kez seks yaptım. Dün gece kendimi şaşırtmak istemiştim. Fakat öyle sanıyorum ki, bundan sonra rahibe gibi
yaşam sürmem gerekiyor." dedi.
"Rahibe derken?"
"Cinsel ilişkiyi çok acı verici hale getiren
bir durum bu" dedi.
Endometriozis hastası olduğundan bahsetti. İlaçlar ve bütünsel tıp dâhil
olmak üzere çeşitli tedaviler denenmiş. Hiçbiri işe yaramamış. Sonunda ameliyat
olmayı kabul etmiş ancak ameliyatın yara dokusunda sebep olduğu ağrı, daha önceki
ağrılarını aratır duruma gelmiş.
"Neden doktoru dava etmedin?" diye sordum.
"Çünkü dava etmem sorunu çözmeyecekti. Paraya da ihtiyacım
yok. Ayrıca doktorun hata yaptığını düşünmüyordum. Bilirsin, bazı insanlara piyango vurur, binde bir postoperatif komplikasyon ihtimali olan bir durumda, bin
kadından sadece bir ta-ne-si acıyı çeker. Tanrı benim numaramı çekti." dedi.
Elini tuttum.
"Bu durumumun benimle ilgili düşüncelerini ve ilişkimiz hakkında planlarını değiştirip değiştirmediğini merak ediyorum." dedi.
"Sana gelecek için plan yapmadığımı söylemiştim." dedim.
"Bu bir cevap değil." dedi.
"Tamam," dedim,
"Sana cevabımı söyleyeceğim. Seni
sevdim. Seninle gezmeyi, seninle vakit geçirmeyi seviyorum. Fakat esas sorun, bu durumda benim sana uygun olup olmamam."
"Peki, sen ne düşünüyorsun?" diye sordu.
"Bilmiyorum." dedim.
Bir ay kadar sonra tekrar yattık. Bu,
son seferdi. Daha nazik olmama rağmen çektiği acıyı içine gömmeye çalıştı fakat yine de gizleyemedi. Bunu yapmak zorunda değiliz dedim, eğilip beni öptü.
O sabah kahvaltı ederken,
"Benden ne kadar genç
olduğunun farkındasın, değil mi?" diye sordu.
Gülümsedim. "Evet," dedim, "Farkındayım."
Sonraki ay her geceyi beraber geçirdik.
Kollarımda uyudu. Seks yapmadık, ama ona karşı daha önce hiç yaşamadığım bir
yakınlık hissettim. Bir pazar günü öğlene doğru dışarıda otururken, bacaklarımızı aynı anda aşağı yukarı ahenkle sallıyorduk. Dört yabani papağan çam
ağacının tepesine tünemişti ve üç sinek kuşunun daldan sarkan özdeki şeker suyunu çekmesini
seyrediyordu.
Tieresse bana dönüp, "Ara sıra yaşıtın insanlarla birlikte olman
beni rahatsız etmez. Benim bunu bilmemin gerekli olduğunu düşünmüyorum.
Aslında, bilmek istemiyorum. Bu sayede hayatında önemli olduğunu düşündüğüm bazı şeylerden
yoksun kalman sebebiyle kendimi daha az suçlu hissedeceğim." dedi.
Şoktan kurtulmam biraz zaman aldı. Üniversitede
bazı çok eşliler tanımıştım ve yaşam tarzları beni çok şaşırtmıştı. Tieresse'ye
hiçbir şeyden yoksun olmadığımı, hayatımda sevdiğim ve ilgilendiğim biriyle
olmayı önemsediğimi, bunun dışında başka biriyle seks yapmak istemediğimi söyledim.
"Şimdi yapmasan bile, bazı şeylerin zamanla
değişebileceğini biliyorum." dedi.
Bu tartışmanın bir sonuca varmayacağını
hissetmiştim. Buna son vermek için kısaca “Her neyse” dedim ve kestirip attım.
Bu konuşmadan sonra değişen hiçbir şey olmadı. Çok
yorgun olmadığımda ya da çok fazla içki içmediğim durumlarda, ortalığı temizledikten ve iş yerini
kapattıktan sonra gece yarısı ya da saat bire doğru eve giderdim. Bazen onu yatakta
kitap okurken bulurdum; güncel haberleri, işlerin nasıl gittiğini ya da okuduğu
kitabı sevip sevmediğini konuşurduk. Bazen eve vardığımda uykuya dalmış
olurdu ve yastığımın üzerinde bana tatlı rüyalar dileyen bir not bulurdum.
Mayıs ayı başlarında bir cuma günü akşamı, on altı
yirmi kişilik bir grubun bekârlığa veda partisi vardı. Masaların yarısını dolduran bu neşeli kalabalık, kapanış saatine kadar bir yere ayrılmamışlardı. Diğer bütün masaları temizleyip yeri süpürdükten sonra bile hala oradaydılar. En sonunda içlerinde biri hariç, diğerlerinin hepsi iki geniş
limuzinle ayrıldılar. Geride kalan benimle birlikte üst kata çıktı. Onu gecenin üç
buçuğunda bir taksiye bindirirken bana kartvizitini verdi ve gece içkisi için
teşekkür etti. Yaptığımdan utanç duymuştum.
Tieresse'nin durumu anlamasından kuşkulanmıştım
çünkü saçlarım hala nemliydi ve genellikle arabamla eve gitmeden önce duş
almazdım. Onun yanında yatağa gömüldüğümde, kalbim sıkışıyordu, karnım ve
bağırsaklarım suçluluk kompleksi nedeniyle sancıyordu. Parmaklarını saçlarımın arasına geçirdi,
kendini uykuya teslim ederken “Seni seviyorum” diye mırıldandı.
Tüm günahlar gibi, bir sonraki sefer daha kolay
olmuştu. Restoran işletmeciliğinde insanlar önüne gelenle düşüp kalkarlar.
Tieresse ölmeden önce Britanny dâhil dört kadınla daha birlikte oldum. Onlara
ya da bir başkasına bu işte bana izin verildiğine dair hiçbir şey söylemedim.
Bu kimseyi alakadar etmezdi. Fakat bu beni kaba ve aykırı göstermek için haklı bir nedendi. Kendimi
hala suçlu hissediyordum. Suçlu olduğumu kabul edeceğim derken bir taraftan da yanlış
bir şey yapmadığımı düşünmekten kendimi alamıyordum. Bu paradoksun üstesinden gelmek
için yıllarımı vermiştim. Bir çözüm varsa, onu bulabilecek kadar akıllı biri hiç değildim.
Tieresse öğleden sonraları restorana gelmeyi, garsonlarla birlikte o akşamın yemeklerini hazırlamayı severdi. Müşteriler
gelmeye başlar başlamaz bara gidip birkaç yudum konyak ya da dirty martini
içerdi. Haftada iki ya da üç gece sosyal ya da hayırsever bir etkinliğe
gidiyordu. Bir keresinde bana,
"Bu korkunç akşamlarda bana eşlik etmeni teklif etmiyorum çünkü sıkılacağın ve mutsuz olacağın bir yere gitmen için seni zorlamak istemem." demişti.
"Bundan hoşlanmayacağımı nereden biliyorsun? diye
sormuştum.
Kaşlarını kaldırdı ve gülümsedi. "Beni sınamak mı
istiyorsun?
İki gece sonra onunla birlikte Missouri'deki ABD Senatosu adına
çalışan biri için para toplamak üzere bir resepsiyona gittik. Giriş ücreti bir
yıllık kazancımdan bile fazlaydı. Benimle birlikte alkol ve ordövr servisi yapan insanları
saymazsam, Asyalı bir kadın haricinde herkes beyazdı. Erkeklerin hepsi aynı yerden alışveriş yapmışçasına giyinmişlerdi: koyu renk takım
elbise, beyaz gömlek, çoğu düz kırmızı veya mavi renkli kravat, Amerikan bayrağı yaka
iğnesi...
Yaklaşık on beş dakika dudaklarımı Tieresse'nin sağ kulağının yanına dolaştırıp saçlarıyla oynadıktan sonra kulağına fısıldadım, tatlım, teslim
oluyorum, haklı çıktın.
Gülümsedi ve "Öyleyse hadi gidelim buradan" dedi.
Üzerimizdeki tuhaf kıyafetlerle Third Ward¹ ’a gittik
ve zencilerin soul-food² restoranlarından birine daldık ve orada kızarmış tavuk,
makarna, peynir ve kara lâhana gibi yeşillikler yedik. Burası benim en
sevdiğim yerdi ve onun bunu bilmesine inanamamıştım.
¹Third Ward - Houston'da zencilerin yoğun oldukları bir semt
²soul-food - Güney Amerika'da Afro-Amerikalıların geleneksel ve etnik mutfağı