Koridorda ayaküstü konuşmanın konusu Esther’in hastaneden çıkış planıydı. Doktor Cevdet Bey, el kol hareketleriyle nasıl bir durumla karşılaşabileceklerini Kemal'e anlatıyordu.
- Şimdi şöyle düşünelim: Esther Hanım’ı şaşırtacak neler olabilir? Asansör, ilk göreceği şey; ama onu kısa süreliğine bekleme odası gibi algılayabilir. Gerekirse bir iki sandalye bırakırız asansör kabinine. Bu işin en kolay tarafı. Sen arabayı bodrum katındaki garaja, asansörün önüne getirirsin. Ancak trafikte onca arabayı birden görünce çok şaşıracak. Nasıl tepki verir, kestiremiyorum. Nasıl yapsak acaba, gözünü kapatsak yanlış anlayabilir. Kadın ilk kez arabaya binecek ve etrafında bir sürü motorlu araç görecek...
- Aklıma bir şey geliyor ama işe yarar mı bilmiyorum dedi, Kemal. Şirketin havaalanından misafirleri getirdiğimiz bir minibüsü var, şoför mahalli ile arka koltuklar arasında bölme olduğundan ön tarafı göremez. Diğer bütün camlardaki kumaş perdeleri de çekersek aracın içi kapalı bir kutu haline gelir.
- Harika! Tamam öyleyse, sanırım o işimizi görecektir. Siz hemen isteyin aracı göndersinler. Martin'in yanımızda olması en büyük şansımız. Dışarıdan gelen seslerden falan huylanırsa o bir şeyler uydurur.
Kemal şoförü aradıktan yarım saat sonra minibüs, garaj katına indirilmiş, özel konuğuna hazırlanıyordu.
Necdet, Vito marka siyah minibüsün sürgülü kapısını çekerken bütün perdelerin kapatılmak istenmesine anlam verememişti. Aracın yolcu mahallinde açılır kapanır masanın solundaki rahat koltuklardan sol tarafa Martin, onun yanına da Esther oturdu. Pencerenin perdesini aralayıp dışarı bakmasını önlemek için Martin'in onu sürekli lafa tutması plânın bir parçasıydı. Onların tam karşısındaki koltuklara oturan Cevdet Bey ve Kemal çaktırmadan Esther’i gözlerken ikisinin de gerginlikleri yüzlerinden okunuyordu.
Vito minibüs yolcularını alıp hareket eder etmez Esther irkilerek koltuğun kolçaklarını kavradı. Gözlerinde korkunun izleri belirdi. Martin ara vermeksizin konuşmaya ona bir şeyler anlatmaya devam ediyordu. Yol boyunca ikisi arasında kesintisiz devam eden sohbet, içinde bulundukları araç kırmızı ışıkta durunca kesiliyor, Esther’in şaşkın bakışları Martin’e dönüyor, Martin bir şeyler söyledikten sonra yine kaldığı yerden devam ediyordu. Kemal’in konuşmaları anlayabilmek için ağızlarından çıkacak tanıdık bir kelime arayışları hep sonuçsuz kalıyordu. Yine bir olay çıkmasın diye merakını bastırmaya, sessiz kalmaya çalışıyor, bir an önce kazasız belasız eve ulaşmanın hayalini kuruyordu.
Eve iyice yaklaşmış olmalıydılar. Esther, yanındaki genç
adamı merakla dinlemeye devam ederken sonunda dayanamadı Kemal.
- Martin, nelerden bahsediyorsun sorabilir miyim?
Esther dik dik baktı, Kemal’e. Nereden çıktı bu görgüsüz adam dermişçesine bir türlü kabullenemediği adamın yaptığı kabalığı yüzüne vuran kibirli bir ifade seziliyordu yüz hatlarında.
Martin başını Kemal’e doğru çevirirken ağız dolusu bir
kahkaha attı.
- Neden mi bahsediyorum? diye tekrarladı Kemal’in sorusunu. Beluga havyarlı buharda levreğin tarifini veriyordum Nora’ya.
Doktor gülmemek için kendini zor tutarken, Kemal onun gerçekten balık tarifi mi verdiğini yoksa kendisiyle dalga mı geçtiğini çözmekle meşgul olurken şoför mahallini ayıran ara bölmenin aralığından garaj kapısının kumandasını uzattı ön tarafa doğru.
- Necdet al bunu, doğrudan garaja sok arabayı.
Kimseyi beklemediği bir saatte çalan zilin sesini duyar
duymaz merakla kapıya koştu Selmin. Göz deliğinden bakmaya çalışırken ışıkların
sönmesiyle kimin geldiğini anlayamadı. Kim o demeye hazırlanırken bir
kez daha uzun uzun zile basılınca ister istemez araladı kapıyı. Kemal Bey ve Esther Hanım
dışında yanlarındaki iki adamı ilk kez görüyordu. Hemen toparlanıp açtı
kapıyı sonuna kadar, neşeyle.
- Aa hanımım, hoş geldiniz, geçmiş olsun, sizi öyle merak
ettim ki, şükürler olsun döndünüz.
Kemal, işaret parmağını dudaklarına götürdü.
- Sakin olun Selmin Hanım, hele bir içeri girelim.
Selmin mahcup bir şekilde öne eğdi başını. Koridorun salona açılan kapısından ürkek adımlarla içeri giren Esther, meraklı gözlerle etrafına bakınmaya başladı. Martin, işlemeli beyaz önlüğü ve firketeyle tutturduğu beyaz bir fiyonkla saçlarını süsleyen Selmin'i kapının yanına sinmiş halde görünce, yanına yaklaşıp yanağından bir makas aldı ve neşeyle ellerini havaya kaldırdı.
- Sıkma canını, bugün büyük bir gün, eveeet, Prenses Nora’nın dönüşü! diyerek bağırdı. Bütün komşulara rezil edecek bu adam bizi diye geçirdi aklından Selmin. Martin'in yaptığı harekete fena halde bozulmuştu ama sesini çıkarmadı, arkasını dönüp sertçe kapattı kapıyı.
- Neyse, dedi Doktor, salonda Kemal’in gösterdiği koltuğa
otururken. Şansımız varmış yine kolay atlattık sayılır bugünü. Selmin, Martin’in yardımıyla
yatak odasını ve ebeveyn banyosundaki muslukların sıcak, soğuk ayarlarını,
havlu ve çamaşırların yerlerini gösterdi Esther’e.
Salonda ne yapacağını bilmez halde dolanan Kemal’e bir şeyler söyleme ihtiyacını hisseden Cevdet Bey,
- Biraz sabırlı olmamız gerekecek Kemal
Bey dedi. Bundan sonra yapılacak tek şey beklemek, sabırla beklemek… Bir
süre duraksadıktan sonra devam etti. Bu arada, dediğim gibi onu yalnız
bırakmamak... İsteklerini mümkün mertebe yerine getirebilirseniz adaptasyon süreci hızlanacaktır.
- Bundan hiç kuşkunuz olmasın Doktor Bey, elimizden geleni
yapacağız dedi, Kemal. Üzerine aldığı görev her ne kadar basit gibi görünse de karısının kendisine karşı tavırları hâlâ gözünü korkutmaya devam ediyordu.
Saatine bakıp birden hareketlendi Doktor.
- O zaman ben
müsaadenizi istiyorum. Herhangi bir bir şey olursa ararsınız.
Doktoru yolcu etmeye hazırlanan Kemal, lâf olsun diye Selmin size
bir kahve yapsaydı bari derken Esther'le bu geceyi nasıl geçireceğini kara kara düşünüyordu.
- Yok, çok sağ olun, şuradan hemen bir taksi çevirip kliniğe dönmem lâzım dedi Doktor, kararlılıkla kapıya doğru ilerledi.
Cesaretini toplayıp giremediği kendi yatak odasında Martin’in serbestçe dolaşması içini acıtıyordu Kemal’in. Diğer taraftan Selmin’e Esther’in durumunu nasıl izah edeceğine bir türlü karar veremiyordu. Karısının başına gelen bu olayı gizli tutmaya çalışırken Selmin'den bunu saklamanın mümkün olmadığının bilincindeydi. Şimdiye kadar açıkça onunla konuşmadığına pişman olmuştu. Gözleri masaya fırlattığı klasörü aradı. Selmin'in salonu toplarken bir yerlere koymuş olabileceğini düşündü. Etrafına baktı, evet, büfenin altındaki konsolun üst rafındaydı. Bugünkü toplantıya katılmamıştı. Feridun Bey bu tür önemli toplantıları kaçırmazdı. Kemal'in gelmediğini öğrenince çıldırmış olmalıydı. Kendine hiç yakıştıramadığı bir şey yapmış, gelemeyeceğini bile haber vermemişti. En azından sekreteri arayıp toplantıya katılamayacağını söyleseydi keşke. Kim bilir kaç kez aramışlardı? Telefonu sessize aldığı için kimin kaç kez aradığını bilmiyordu. Cebinden telefonu çıkarıp arayanlara bakmak üzereydi ki, Esther ve Martin’i yatak odasında yalnız bırakan Selmin dışarı çıkıp yanına geldi.
- Kemal Bey, neyi var Esther hanımın, bana daha önce hiç görmemiş gibi bakıyor. Dediklerimi de anlamıyor, sadece o tuhaf adamla konuşuyor.
Neler olduğuna anlam veremiyor, meraktan çatlıyordu Selmin. Başını öne eğip tereddütle kekeledi.
- Beni affedin Kemal Bey ama Esther Hanım'dan şey, yani kor..korkmaya başladım. Şu halime bakın dedi, titreyen ellerini gösterdi.
- Tamam, tamam, dedi Kemal. Gel otur şuraya. Çalışma masasının önündeki sandalyelerden birini gösterdi. Sana anlatmam gereken bazı şeyler var fakat bunlar aramızda kalacak, anlaştık mı? Esther Hanım, ciddi bir rahatsızlık geçiriyor, geçmişini hatırlamakta zorluk çekiyor, tabii bu geçici bir durum. Duraksadı bir süre. Problemin anlattığı gibi olmadığını düşündü. Belki de geçmişinden başka bir şey hatırlamıyor demesi daha doğruydu. Hangi geçmişi? Jale'ye göre önceki hayatına ait geçmişini gayet iyi hatırlıyordu. Ağzından çıkacak sözcükler zihninde birbirinin içine girmişti. Düzelterek daha fazla kafasını karıştırmak istemedi kadının. Kaldığı yerden devam etmesi daha iyi olacaktı. Bir süreliğine ona Esther Hanım diye hitap etmemeye çalış, dedi. Kendisine Matmazel Nora ya da Prenses Nora denilmesini istiyor. Sıra en zor yere gelmişti. Yutkundu, bunu nasıl anlatacaktı şimdi, öksürdü, tıksırdı, zaman kazanmaya çalıştı fazla zamanı olmadığını bildiği halde. Evet, maalesef dedi, durum bu. Esasen kendini orta çağda yaşayan bir prenses zannediyor!
Selmin şaşırarak gözlerini açtı.
- Ne diyorsunuz siz Kemal
Bey? Hiç böyle bir şey mümkün olabilir mi?
- Bilmiyorum, işte dedi, içini çekerek. Az önce ayrılan yaşlı adam Esther
Hanım’ın doktoru Profesör Cevdet Bey bile bu işin içinden çıkamıyor. Söylediği, sadece sabır etmemiz ve hanımının dediklerini mümkün olduğu kadar yerine
getirmemiz.
- İyileşecek değil mi Kemal Bey, hep böyle kalmayacak Esther Hanım değil
mi? diye sordu heyecanla.
Kemal’in yüzüne yansıyan sıkıntılı halinden durumun vahameti okunuyordu. Ne var ki ümitsizliğe kapılmak işleri daha da zora
sokacaktı. Moral, Esther’e kavuşmanın tek yoluydu ve bunda en büyük rolü Martin üstlenmişti.
- Elbette iyileşecek dedi, Kemal, ciddi görünmeye çalışarak. Sadece seni değil, beni bile tanımıyor,
tanımamasından geçtim, ilk gördüğünde onu kaçırdığımı sanıp üzerime bile yürümüştü.
Ama şimdi o tepkileri vermiyor. Artık bu duruma bile seviniyorum.
- Peki, yabancı bir dille konuşuyor benim anlamadığım, nasıl anlaşacağız, siz yine Almanca biliyorsunuz ama
ben… derken sözünü kesti Kemal.
- O da ayrı bir sorun. Ben de anlamıyorum söylediklerini. Çünkü konuştuğu dil Almanca değil. Esther’in
yanındaki adamın adı Martin, kendisi Macar. Esther onun dilini konuşuyor sadece. Ha, bir de Doktor Cevdet Beyin Almanca konuşmasını da biraz anlıyormuş her nasıl oluyorsa. Onu da bugün gelmeden önce
söyledi doktor. Şimdiden söyleyeyim, Martin, Esther iyileşene kadar bir süreliğine bize yardımcı olacak. Durdu, başını kaşıdı suratını asarak. Bir an aklı başka taraflara kaydı. Dediğim gibi antika bir
adam Martin, dedi. Arabasına attığı çiziği düşündü, canı yanmıyordu artık, hatta
komik buluyordu, gülümsedi. Ayrıca, dedi. Çok komik. Bu yüzden özellikle
söylüyorum sana, ciddiye alınacak biri değil bu adam. Gülüp geçeceksin
lâflarına, yaptıklarına. Selmin gibi ciddi bir kadının, Martin’in en ufak
kabalığını affetmeyeceğini, çekip gideceğini iyi biliyordu Kemal ve asla onu kaybetmek istemiyordu.
- Burada mı kalacak o bahsettiğiniz kişi? diye sordu Selmin. Esther’in
korkusundan sonra Martin’in korkusu sarmıştı şimdi de.
- Hayır, seninle aynı saatte gelip aynı saatte gidecek.
Aslında büyük bir otelin şefi kendisi, evli ve bir de çocuğu var.
Selmin, Martin’in Esther’le geceyi geçirmeyecek olmasına
sevinirken evli olduğunu duyunca daha da rahatlamış oldu. Kemal ise tam aksine Esther'in bu haliyle yalnız başına kalacağı geceleri düşündükçe geriliyordu.
Devam edecek