Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz tüm heyecanıyla devam ediyor. Önceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu haftanın konusunu sevgili DeepTone belirledi: "Sadece çok para kazanan insanlar mı başarılıdırlar?"
Başarı hayatımızın en göreceli kavramlarından biri. İlk anda başarı deyince kısa zamanda büyük paralar kazanma becerisi geliyor insanın aklına. Biraz düşününce başarıdan ne anladığımız ve bunun ölçüsünün ne olduğu gibi her birimizin farklı şekilde cevaplandırabileceği sorular canlanıyor zihnimde. Aynı dilden konuşabilmek adına, öncelikle, başarının tanımı üzerinde anlaşmak gerektiğini düşünüyorum.
TDK sözlüğünde başarı şöyle tarif ediliyor: "Kişinin yetenek ve yetişmeye bağlı olarak gösterdiği ansal ya da eylemsel etkinliklerinin olumlu ürünü, bir işi istenilen biçimde bitirmek, elde etmek, istediğini bulmak."
Bu tanımdan yola çıkıp "başarılı olma" kriterlerini belirleyecek olursak;
1. Başarı, yetenekle doğrudan ilgilidir. Milli piyangodan yıllarca bilet alıp sonunda büyük ikramiyeyi kazanan birine "Helâl olsun, sonunda başardı." diyemeyiz. Fakat sadece bu kriter baz alındığında şu cümleleri kurmak mümkün. "Ömür boyu hapse mahkûm azılı bir soyguncu kaldığı hücreden iki yüz metre uzunluğunda bir tünel kazarak kaçmayı başardı." "Kurduğu saadet zinciriyle yüzlerce kişiyi dolandırmayı başardı."
2. Yetişmeye bağlıdır başarı. Eğitim, çaba göstermek ve kabiliyet yetişmenin alt unsurlarıdır. Yani cahil, tembel, beceriksiz insanlar asla başarıya ulaşamazlar.
3. Başarı, anlık olabilir ya da bir eylemin sonucunda elde edilebilir. Bir futbolcunun final maçında son dakika golü atarak takımını şampiyon yapması anlık bir başarıdır. Anlık başarı ya da başarısızlıkları bazıları kadere bağlar ama bunlar aslında şans ya da tesadüften başka bir şey değildir. Burada önemli bir hususun altını çizmek gerekiyor. Başarının sözlük tanımına göre diğer bir kural, hedeflenen ya da elde edilen ürünün ya da varılan son noktanın "olumlu" olması. Ancak bu, kişinin bakış açısına, toplumun kültür ve ahlak anlayışına, yer ve zamana göre değişebilen göreceli bir kavram. Shakespeare, iyi ya da kötü bir şey olmadığını, yalnızca düşüncelerimizin onları öyle yaptığını söyler. Benzer şekilde toplumun değer yargılarının "olumlu" ya da "olumsuz" kavramına yüklediği anlamları da göz ardı etmemek lâzım.
4. Bir işi istenilen biçimde bitirmek, elde etmek, istediğini bulmak TDK sözlüğüne göre başarı olarak tanımlanıyor. Bunların hepsine birden ulaşmak sınırsız hırs ve talepleri olan günümüz insanı için hayli zor.
Yukarıda anlatıldığı üzere sözlük tanımında başarının parayla en ufak bir ilgisi bulunmuyor. Ne yazık ki toplumun bakış açısıyla, ahlâk anlayışı ve değer yargılarıyla örtüşmeyen bir durum bu.
Basit bir örnekle meramımı anlatmaya çalışayım. Ahmet, yoksul bir ailenin zeki, yetenekli bir çocuğu ama şanssız. Bu yüzden elinden tutacak biri çıkmamış karşısına, şanssız olduğu için anlık başarı elde etme ihtimalinden uzak. İmkânlarını zorlayarak çalışmış, çabalamış, borç harç kabiliyetini sergileyebileceği bir dalda eğitimini tamamlamış. TDK sözlüğünü açıp bakmış. Başarılı olmak için gereken bütün özelliklere sahip olduğunu görmüş. Hedefini belirlemiş, tek gayesi doğduğu bu topraklarda vatanına, milletine faydalı işler yaparak örnek bir insan olmak. Ülkenin en iyi üniversitelerinden birini yüksek dereceyle bitirmiş. Mesleğinde yükselip büyük işler başarmak hayaliyle sınavlara girmiş ve en yüksek puanı almış. Mülâkata çağırmışlar Ahmet'i. "Size göre dünyanın gelmiş geçmiş en büyük insanı kimdir?" diye sormuş heyetten sakallı biri. Ahmet, bütün saflığıyla, bir an bile düşünmeden "Mustafa Kemal Atatürk" demiş. Kısa bir süre sonra mülâkatta elendiği haberi ulaşmış kendisine.
Ahmet'in ilkokuldan bir arkadaşı var, adı Mehmet. Uyuzun teki. Orta düzey bir zekâya sahip. Liseyi zor belâ bitiriyor ama üniversite giriş sınavında çakıyor. Aileden yana şanslı ama. Babasının çok parası var, üstelik partide sözü geçen "başarılı" bir işadamı kendisi. Gayrimeşru işlerden elde ettikleriyle partiye büyük para yardımı yapıyor, parti de ona çok para kazanacağı büyük işler veriyor. Al gülüm, ver gülüm güzel bir ilişki! Mehmet sınavı kazanamayınca babası onu ABD'ye gönderiyor. Genellikle birahanelerde kızlarla eğlenirken ara sıra sıkıcı bulduğu derslere katılıyor. Birkaç yıl sonra eline tutuşturulan sıradan bir "college" diplomasıyla dönüyor ülkeye. Hedefini çoktan belirlemiş, babası gibi çok para kazanan, başarılı bürokrat olacak. Arkadaşı Ahmet'le aynı KPSS sınavına giriyor, aldığı puan Ahmet'in aldığı puanın yarısı bile değil. Ahmet gibi onu da çağırıyorlar mülâkata ayıp olmasın diye. Çok geçmeden müjdeli haberi geliyor. Basit bir memurluktan başlayıp yıldırım hızıyla yükseliyor. Birkaç sene sonra genel müdür oluyor, aynı zamanda birkaç kurumun yönetim kurulu üyeliği veriliyor kendisine. "Başarısını" büyük bir cesaret gösterip sorgusuz sualsiz iktidarın istediği kararların altına imza atmaya, özel sektörden aldığı rüşvetleri adil bir şekilde amirleriyle paylaşmasına borçlu.
Ahmet'i soracak olursanız, o hâlâ işsiz. Birkaç yere asgari ücretle giriyor ama sen fazla dürüstsün, bizim işimize yaramazsın diyerek kapının önüne koyuyorlar adamı. Ahmet hergün soruyor kendine. Benim neyim eksik, neden Mehmet gibi başarılı bir insan olamadım. Oysa ondan daha yetenekliyim, daha fazla çalıştım, çaba gösterdim, tek bir hayalim vardı, sadece memlekete hizmet etmek. Çok istese de evlenemezdi, kendisine yuva kuracak , ev geçindirecek parası yoktu çünkü. Bir gün kalktı, kitaplıktan TDK sözlüğünü aldı eline. Önce "B" harfini arayıp buldu. Sonra "başarı" sözcüğünün ne anlama geldiğini dikkatle okudu bir kez daha.
"Kişinin yetenek ve yetişmeye bağlı olarak gösterdiği ansal ya da eylemsel etkinliklerinin olumlu ürünü, bir işi istenilen biçimde bitirmek, elde etmek, istediğini bulmak."
Bunun insanları yanıltan eksik bir tanım olduğunu fark etti. İş bulamıyordu, evlenip yuva kuramıyor, hiçbir isteğini yerine getiremiyordu. Kalemi aline alıp sözlüğe bir şeyler karaladı. Sonra yaptığı değişiklikle başarının tarifini yeniden okudu.
"Kişinin yetenek ve yetişmeye GEREKSİNİM DUYMAKSIZIN, SAHİP OLDUĞU PARAYA ve İKTİDARA OLAN YAKINLIĞINA bağlı olarak gösterdiği ansal ya da eylemsel etkinliklerinin olumlu YA DA OLUMSUZ ürünü, bir işi istenilen biçimde bitirmek, elde etmek, istediğini bulmak.
Şimdi tam da istediği gibi olmuştu. Sözlüğü kucağına alıp sıkıca sardı, gözlerini kapattı, biraz düşünüp derin bir nefes aldı ve oturduğu apartmanın yedinci katından kendini boşluğa saldı. Arkasında bıraktığı beyaz bir A4 sayfasında büyük harflerle "BAŞARAMADIM" yazılıydı. Mesajı okuyanlar Ahmet'in neyi başaramadığını bir türlü anlayamadılar. Sağlıklı, zeki, çalışkan, ahlâklı, yardımsever, iyi bir üniversite bitirmiş, hayatının baharında, yakışıklı bir genç! Neyin eksikti be çocuk? Ahmet'in kucağındaki TDK sözlüğünün "B" harfine bakmış olsalardı bir ihtimal anlayabilirlerdi Ahmet'in neden başaramadığını, neyin eksik olduğunu...
En büyük başarı hayatta kalmaktır. Hayatta kalmanın tek yolu ise para kazanmak. Çok para kazanan her zaman başarılı bir insan mıdır? Mevcut dünya düzeninde evet, maalesef. Parası olmayan biri başarılı olabilir mi? Parası olmayan birinin en azından şansının olması lâzım. Peki başarılı bir insan her zaman para kazanır mı? Yine mevcut dünya düzenine göre biraz zor. Bazı insanların değeri, yaptıkları başarılı işler, sonradan, hatta ölümlerinin ardından anlaşılır. Onlardan bazıları sefil bir hayat sürseler de çoğu kez ardından gelenler için iyi birer kazanç kapısı olmuşlardır.