Kitabın Adı: YÜZYILLIK YALNIZLIKYazar: Gabriel Garcia MARQUEZ
Çeviren: Seçkin SELVİ
Sayfa Sayısı: 464
Yayınevi: Can Yayınları
Türü: Roman
Nobel ödüllü yazar Gabriel Garcia Marquez Yüzyıllık Yalnızlık romanına o kadar çok şey sığdırmış ki, ne kadar anlatsam yine de eksik kalacağını düşünüyorum. Büyülü gerçekçilik deyince ilk akla gelen eserde, konuyu sadece Kolombiya'nın kurmaca bir köyündeki Buendia ailesinin, yüz yılı aşkın bir süre boyunca kuşaktan kuşağa aktarılan yaşam hikayesi olarak sınırlarsak yazara büyük haksızlık etmiş oluruz. Zira birbirini takip eden olayların içinde toplumun akraba evliliğine bakış açısı, büyücülük, falcılık, sosyal yaşam, kültür, tarih, insan ilişkileri, siyaset, sömürü, dini inançlar, aşk, evlilik, felsefe, toplumsal eleştiri gibi daha pek çok konu yeri geldiğinde semboller kullanılarak, mizah yoluyla, fantastik öğelerle bazen de gerçekliğin tüm çıplaklığıyla ustalıkla işlenmiş.
Seçkin Selvi'nin çevirisinden büyük bir zevkle okuduğum romanın üslûbu muhteşem. Ancak çok sayıda karakterin yer aldığı eserde birbirine benzer şahıs isimlerinin kullanılması kafa karıştırıcı. Yazarın bunu bilinçli olarak tercih ettiğini düşünüyorum. Çünkü ailenin ilk kuşak erkek çocukları, Aureliano ve Arcadio, birbirinden farklı karakterlere sahip ve devam eden kuşaklarda doğan çocuklara verilen benzer isimler, benzer karakter özelliklerini temsil ediyor aynı zamanda. Kitabın başına eklenen Buendia ailesinin soy ağacı şeması, romanda yer alan ana karakterlerin birbirleri arasındaki ilişkiyi çözmek bakımından büyük kolaylık sağlıyor. Şüphesiz o olmasaydı, kitapta karşılaştığımız yeni karakterleri tanımak, kimin nesi olduğunu kavramak çok zorlaşacaktı.
Kitabı anlamakta zorlanıp yarım bırakanlar, devam edip anlamadan bitirenler, sıkıcı bulanlar, over-rated olduğunu düşünenlerin sayısı az değil. Bunun ilk nedeni karakter sayısının fazlalığı ve isim benzerliklerinden ötürü yaşanan zorluklar. Diğer taraftan kitabı olumsuz yönde eleştiren bazı insanların büyülü gerçekçilik tarzını yeterince anlayamadıklarını, sevmediklerini ya da benimseyemediklerini düşünüyorum. Aslında inanılmaz bir hayal gücüyle yazılmış ve bitmek tükenmek bilmeyen olayların sergilendiği, okuru içine alıp peşinde sürükleyen bir kitaptan bahsediyorum. Sıkıcı asla değil ancak karakterlerin çokluğu nedeniyle sık sık soyağacı şemasına göz atmak zorunda kalmalar, verilen örtülü mesajlarla birlikte insanı düşünmeye sevk eden kavramlar, aynı cümlelerin tekrar tekrar okunmasını zorunlu kılıyor bazen. Bu bakımdan yorucu denebilir belki. Zira iki bölüm okuduktan sonra kısa bir ara verip olayları sakin kafayla değerlendirmek, içine düştüğümüz hareketli ortamın etkisinden kendimizi bir süreliğine kurtarıp biraz soluklanmak, okuduklarımızı sindirmek gerekiyor.
Kitapta yer alan karakterle ailemizden ya da tanıdıklarımızdan benzerlikler yakalıyor, bazen bugün hâlâ şahit olduğumuz sömürü düzenine, devletin toplum üzerinde estirdiği teröre şahitlik ediyoruz. Yazar yaşanan bu tür olayları bazen doğrudan, bazen ince bir mizah yoluyla ya da metaforlar kullanarak okurun dikkatini çekmesini biliyor.
Yüzyıllık Yalnızlık kısa sürede okunması gereken bir kitap. Süre uzadığı takdirde bütünlüğünü kaybetme riski var. Ancak kitaplığın bir köşesinde tekrar tekrar okunmak üzere muhafaza edilmeli. Netflix ile anlaşılmış, dizi filmi yapılacakmış. Kanaatimce bu kitabın filme çekilmesi hayli zor ve aynı tadı asla veremez. Mesela aşağıdaki paragraf filme nasıl çekilebilir, bilemiyorum.
"Jose Arcadio, yatak odasının kapısını kapar kapamaz evde bir silah sesi çınladı. Kan, kapının altından süzüldü, oturma odasına geçti, sokağa çıktı, inişli çıkışlı yoldan karşıya ulaştı, kaldırımları indi çıktı, Türkler Sokağı'nı geçti, önce sağa, sonra sola saptı. Buendiaların evinin tam karşısına geldi, kapalı kapının altından sızdı, halıları kirletmemek için duvar diplerinden dolanarak salona geçti, oturma odasına girdi, yemek masasının çevresinde geniş bir kavis çizdi, begonyalı terasa uzandı, Aureliano Jose'ye, matematik dersi veren Amaranta'nın sandalyesinin altından ona görünmeden süzüldü, kileri geçti, ekmek pişirmek için tam otuz altı yumurta kırmak üzere olan Ursula'nın bulunduğu mutfağa girdi."
Görüyor musunuz kanın yaptıklarını?
Yüzyıllık Yalnızlık bir ailenin değil, bir kıtanın, belki tüm insanlığın yalnızlığını masalsı bir dille anlatıyor. Romanın bir yerinde, Macando köyünde bir salgın baş gösterir, herkes unutkanlık hastalığına yakalanmıştır!
"Bataklığa açılan yolun başına Macondo yazılı bir levha diktiler. Ana caddeye "TANRI VARDIR" yazan bir tabela astılar. Bütün evlere, nesneleri ve duyguları hatırlatmaya yarayacak yazılar yazıldı."
Aslında kitabın adında yer alan "yalnızlık" kelimesini romanın içeriğiyle örtüştürme konusunda hayli zorlandığımı söylemek isterim. Bu konuda, insanın nasıl bir hayat sürerse sürsün, sonunda yalnız başına kalacağı ve vakti geldiğinde her şeyin anlamını yitireceği mesajı verilmek isteniyor sanırım. Kitabın işlediği o kadar konu arasında yalnızlığın öne çıkarılmasını yadırgadım. Bu nedenle İspanyolca "soledad" sözcüğünün diğer anlamlarını araştırdım. "Soledad" yalnızlık anlamının yanı sıra, bir kişinin yokluğu ve ölümü halinde üzüntü ve melankoli duygusu anlamına da geliyor. Kitabın adı Yüzyıllık Trajedi ya da Yüzyıllık Melankoli olabilirdi bence. Güzel bir alıntıyla sözlerimi bitirirken kitabı yazarı sevenlere ve türün meraklılarına şiddetle öneririm.
"Bir gece (Albay Aureliano Buendia), Albay Gerineldo Marquez'e,
- Sana bir şey soracağım, arkadaş, dedi. Niçin savaşıyorsun?
Albay Gerineldo Marquez,
- Niçin olacak? diye karşılık verdi. Yüce Liberal Parti için tabii.
- Niçin savaştığını bildiğin için şanslısın doğrusu. Bana gelince, ancak şimdi kafama dank etti: Ben yiğitliğe kara çaldırmamak için savaşıyorum.
Albay Gerineldo Marquez,
- Bu kötü işte, dedi.
Albay Aureliano Buendia, onun bu tavrından hoşlanmamıştı.
- Doğru, dedi. Ama yine de, niçin dövüştüğünü bilmemekten iyidir. Arkadaşının gözlerinin içine baktı ve gülümseyerek sözünü tamamladı: Ya da senin yaptığın gibi, hiç kimse için anlam taşımayan bir şey adına savaşmaktan iyidir."