"Alışveriş merkezlerine alışverişe mi gidiyoruz, zaman geçirmeye mi?"
Kendimi bildim bileli alışveriş merkezlerini sevmiyorum. Acil bir şeye ihtiyacım olduğunda ve aradığım şey sadece orada bulunuyorsa uğrarım. Hani gidip bir kolaçan edeyim, ucuz ya da beğendiğim bir şey var mıdır diyerek bütün günümü harcamam o devasa alışveriş mekânlarında. Klostrofobik değilim ama büyük AVM lerde biraz fazla kalınca ruhum daralır, nefes alamaz hale gelirim, tansiyonum düşer. Yıllar önce Ankara'daki IKEA mağazasına gitmiştik eşimle birlikte. Bildiğiniz gibi mağazanın sinir bozucu bir özelliği var. İçeri adım atar atmaz ziyaretçilerin oklarla yönlendirildiği ve tüm ürünleri gösterebilmek için adeta açık bir tüneli andıran yılankavi güzergâh boyunca uzun bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Sıkıldım döneyim deseniz trafik tek yönlü olduğu için geriye dönmek yok. Metazori tüm ürünleri görmeden çıkış izni alamıyorsunuz. Yolun sonunda bir kafeterya var, İsveç Köftesi güzel. Ama köfte yemek için zorlu parkuru başarıyla tamamlamanız şart. Yaşadığım o anı hiç unutamam, yolun yarısında hafakanlar basmış ve çıkarın beni buradan diye bas bas bağırasım gelmişti. O gün bugündür IKEA'yı her gördüğümde yolumu değiştiririm.
Alışveriş konusunda insanlar ikiye ayrılır. Birinci grup aklında hiçbir şey olmasa da AVM, çarşı, pazar dolaşır. İhtiyacı olup olmadığına aldırmaksızın canının çektiği ya da piyasa şartlarına göre ucuz gördüğü ne varsa satın alıp evine kucak dolusu eşya ile döner. Hele bir de karnı açken çıkarsa alışverişe, durum daha vahim bir hal alır. Bu gruba dahil insanların bir kısmı evlerine döndüğünde cazibesine kapılıp yüksek bedeller ödeyip satın aldığı bazı eşyaları gereksiz olduğu fark edip kendi kendine kızar. Benim de içinde bulunduğum ikinci grup insan türü ise alışverişten pek hoşlanmaz. Bir şeye ihtiyacı mı var, bekler bekler, ihtiyaç kaçınılmaz boyuta geldiği zaman en kısa yoldan bir dükkân bulup sorununu giderir. Bu yerin AVM, çarşı ya da cadde üzerinde bir mekân olmasının önemi yoktur. Hedefe odaklı bir yol izleyerek genellikle ilk gördüğü yerden süratle ihtiyacını karşılar ve evine döner.
Anlayacağınız üzere AVM'ler benim uğrak mekânım olamaz. Mecbur kalmadıkça (yani eşimden dolayı maruz kaldığım haller dışında), ne kafesi, ne kahvesi cezbetmez beni. Bazen alışveriş için eşimin peşine takılıp gittiğimde mağaza mağaza dolaştıktan sonra fast food katına uğramamız züğürt tesellisi olur benim için. Bunun yanı sıra AVM'ler piyasanın çok üzerinde pahalı yerlerdir. Aynı ürünü başka bir yerden çok daha ucuza temin etmek varken binanın güzelliğine aldanıp para saçmak sabit gelirliler için akılla bağdaşmaz. AVM'ler müthiş bir rant kapısıdır. Dükkân kiraları aşırı derecede yüksektir. AVM'den alışveriş yapanlar yüksek kira bedellerini satın aldıkları ürüne ekstra bedel ödeyerek karşılamış olurlar.
Zaman geçirmek için AVM'ye gitmeyi düşünenleri hep merak ederim. Bunların başka işleri ya da zamanlarını harcayacak başka aktiviteleri yok mudur? Bir de işin felsefi boyutu var zamanın. Zaman geçirmek bizim elimizde mi? Zaman dediğin isteseniz de istemeseniz de geçer gider zaten. Zaman bir türlü geçmek bilmiyor deyip şikayet edenleri, boş vakti olduğunu dile getirenleri anlayamıyorum. Tam aksine, zaman bana göre ışık hızında geçiyor. Hiçbir şey yapamıyorum diye bir his kaplıyor içimi bu hız karşısında. Sonra kısacık ömürleriyle gerilerinde büyük eserler bırakmış besteciler, bilim insanları, yazarlar geliyor gözümün önüne. Yaşamın anlamını düşünüp bir garip hüzün çöküyor üstüme.