KATEGORİLER

27 Ağustos 2016 Cumartesi

HABER TİRE

26/08/2016 Cuma, Tire

Sabahları habersiz gelen misafirlerimizi bekletmemek için hazırlık yapıyoruz. İkinci haftamızda herkesin görevi aşağı yukarı belli. Kadro tamamlanıncaya kadar eşimle boşluğu doldurmaya çalışıyoruz. Kahvaltı tabaklarının hazırlanması işi eşimin. O benim aksime son dakika işlerini pek sevmez. Eşimin hazırladığı serpme kahvaltı tabaklarının üzerinin streçlenmesi benim işim. Misafir geldiğinde ekmeklerin kesilmesi ve salatalık, domates söğüşlerin hazırlanması, peynir tabaklarının ceviz ve maydanozla süslenmesi, lor peynirinin üzerine karadut reçeli dökülmesi işleri de bende. Eşim bu esnada sıcak sıcak servis edilecek peynirli pişiyi hazırlamaya başlıyor. Hüseyin'i mutfaktan içeri pek sokmuyoruz. Onun görevi sabah temizliği ile başlıyor. Masalar, sandalyeler siliniyor. Misafirden sipariş alınması, masaya servis açılması, su, çay ve meşrubat servisi onda.

Sabah hazırlığını tamamlayıp kahvaltı tepsisini havuzun kenarındaki masaya koyana kadar Hüseyin geliyor. O gelmeden Zeytin'in sabah kahvaltısını ve suyunu hazırlamış, bir ara gidip demir kapıyı açmıştım. Hemen gidip taze ekmek alıyorum. Bugün küçük pazardan alacaklarım var. Bana öyle geliyor ki en fazla tüketilecek meze atom olacak. İzmir'in bazı yerlerinde bu mezeye eroin de diyorlar. Çocukluk arkadaşımın marketinde bir meze reyonu var. Müşterilerden biri gelip "Bana biraz eroin ver Mustafa Bey" deyince çok şaşırmıştım. Atom ya da eroin zehir gibi acı kurutulmuş kırmızı biber, süzme yoğurt ve tereyağı ile yapılan bir tür meze. Şimdiye kadar aldıklarım yetmiyor yine gidip bir çuval kırmızı biber alıyorum.

Öğlene doğru Haber Tire gazetesinin sahibi arayıp ziyaret etmek istediğini söylüyor. Daha önce tanıştığımızı söylüyor. Fen Lisesi öğrencilerinin botanik çalışması yapmak üzere yaylamıza yaptıkları ziyaretleri esnasında tanışmış olduğumuzu hatırlıyorum. Yarım saat sonra geldiğinde misafirimi verandaya alıyorum. Gazeteden ve şehir yaşamından bahsediyor. Ben de Taş Ev'i anlatıyorum. Taş Ev'imizin tanıtımını yapabileceğini söylüyor. Gazetede köşe yazarlığı teklif ediyor. Memnuniyetle karşılıyorum. Gazetede köşe yazıları yayınlanan kişileri tanıtıyor. Uzun bir sohbet oluyor. Web site çalışması yaptıklarını ve Taş Ev için birlikte çalışma yapabileceğimizi söylüyor, daha önce yapmış olduğu çalışmalardan örnekler gösteriyor. Öğlen yemeğini yedikten sonra ayrılıyor yanımızdan.

Zeytin bugün çok sevimli. Hoplayıp zıplıyor etrafımızda. Sonunda yorgun düşüp uyuyor. Oynadığı kestane kozalağı burnunun dibinde. Yanına eğilip fotoğrafını çekiyorum. Artık bize o kadar güveniyor ki gözünü bile açmıyor.

Akşam saatlerinde yukarı yaylanın üzerindeki bölgede ceviz yetiştiriciliği yapan ve geçenlerde bizi ziyaret eden Galip Bey, yanında biri öğretim üyesi olmak üzere Ankara'dan gelen üç misafiri ile birlikte Taş Ev'e geldiler. Onları Taş Ev'i gezdirdik bir kez daha. Hiç bir şey yapmayıp müze olarak değerlendirsek Taş Ev'i daha mı karlı olacak acaba?

Onlar gittikten sonra demir kapıyı kilitliyorum. Akşam yemeğinden sonra eşim verandada pazardan aldığım acı kırmızı biberleri ipe dizmeye başlıyor. Ben de yanında ceviz kırıyorum. Yeni sezon cevizler piyasaya çıkmak üzereyken geçen sezonun cevizleri oldukça iyi durumda. Birkaçı dışında bozuk çıkmıyor.

Rüzgar bu tarafa estikçe şehrin düğün salonlarından oyun havası sesleri geliyor. Gece kuşu seslerine baykuş sesleri karışıyor. Serin ama üşütmeyen bir hava. Eşim benden bu kadar deyip içeri giriyor. Ben tertemiz havayı içime çekiyor gecenin sessizliğinde kayboluyorum.

26 Ağustos 2016 Cuma

BOLONEZ SOSLU MANTARLI TAGLIATELLE

25/08/2016 Perşembe, Tire

Karşımda jandarma aracını gördüğümde avludaki havuzun kenarındaki masaya kahvaltı tepsisini daha yeni koyuyordum. Hüseyin içeri girebilsin diye demir kapıyı az önce açmıştım. Hüseyin gelmeden evvel Doğan Başçavuş ile yanındaki iki asker Taş Ev'in önüne kadar gelmişlerdi bile.

"Telefonun cevap vermedi" diyor başçavuş. Ben kapıyı açmaya giderken aramış olmalı. Odaya gidip telefonuma bakıyorum. Gerçekten arayalı beri tam on altı dakika olmuş.

"Yollarınız kötü ama manzaranız iyi." diye başlıyor anlatmaya. Yanındaki uzman çavuş son derece saygılı ve gözlerinin içi gülüyor. "Aç mısınız?" diye soruyorum. Hani bekliyorum ki, "Kahvaltınızı yarıda kesmeyin, lütfen devam edin." demesini, en azından nezaketen. Özenip bezenerek bakır sahanda hazırladığım peynirli menemen göz göre göre soğuyor. Hemen yandaki masaya oturuyoruz. Kimliğimi istiyor uzman, çıkarıp veriyorum. Çantasından çıkardığı kağıda bir şeyler yazıyor. Eşim çay suyu henüz ısınmadığından kahve yapıyor hepsine. Kahveler içildikten sonra üst salona çıkıyoruz merdivenlerden. Hayranlıkları gözlerinden okunuyor. "Epey masraf etmişsin buraya." deyip devam ediyor. "Ne gitti şimdiye kadar?" Son zamanlarda Taş Ev'e gelip de bu soruyu sormayan yok gibi. "Elimizde avucumuzda ne varsa hepsi gitti." diyorum şakayla karışık. Olumsuz bir durum yok denetlemenin sonunda. "Raporu ne zaman yazarsınız?" diye soruyorum. Basit bir soru sormuşum gibi cevap veriyor. "Yarın yazarız yaa."

Bu aralar maliyetlerin yüksek olması normal. Örneğin ekmeği kapımıza getirmiyorlar, getirsinler de istemiyoruz zaten. Tesis oturana kadar günde kaç ekmek ihtiyacımız olacak, hafta sonu ne kadar arttıracağız belli değil. Sırası geliyor ikinci kez ekmek almaya gidiyorum. Sırası geliyor sabah aldığımız elimizde kalıyor. Jandarmayı yalnız bırakamadığım için ekmek almaya da gidemiyorum. Hüseyin "Amca, ben gider alıp gelirim." diyor ama ileride bunu bize kullanmasın diye kabul etmiyorum. Neyse ki sabahın erken saatinde gelen giden de olmuyor.

Aşağı inmeden önce itfaiyeyi arıyorum. Ya birinci ya da ikinci sırada bize geleceklerini söylüyorlar. İlk ziyaretlerinde istedikleri her şeyi yaptığım için içim rahat. Onlar gelmeden ekmek işini halletmek üzere fırlıyorum. Ekmekle birlikte acil birkaç şeyi alıp dönmeye hazırlanırken eşim telefon ediyor. "İtfaiyeden geldiler, bekliyorlar."

Bu sefer sadece iki kişi gelmiş, verandada oturuyor. Rapor olumlu çıksın diye eşim ekibe benden sakladığı kahkeleri, tahinli kurabiyeleri ikram ediyor. Bir an itfaiyeci olmak için büyük bir arzu doğuyor içimde.

"Her şey güzel olmuş ancak..." diye başlayınca tadım kaçıyor. Şimdi neler isteyecekler acaba? Söylemişlerdi zaten. İtfaiyeden uygun görüş almak için aylarca uğraşıyorlarmış. Bana niye bir haftada versinler raporu? "Kaçak gaz detektörü koymuşsunuz ancak selenoid valf olması lazım bir de." "O ne oluyor?" diye soruyorum merakla. "Gaz kaçağı olması durumunda detektör sesli sinyal verirken selenoid valfe giden ikaz gazı otomatik olarak kesecek" Şaşkın vaziyette soruyorum. "Peki, geçen ziyaretinizde niçin sadece kaçak gaz detektörü istediniz de bu valfi istemediniz?" Biri diyor "Ben siyah bir şey görmüştüm, onu selenoid valf sandım ama şimdi yok." Bir diğeri "Bunu yazan arkadaş yeni, yazmayı atlamış." diyor. Soruyorum, "Başka?"

"Eşiniz sizin inşaat mühendisi olduğunuzu söyledi, bu çok iyi." Bakalım ne çıkacak arkasından diye bekliyorum. "Kat planlarını gösterir bir kroki üzerinde yangın söndürme tüplerinin, ışıldakların ve yönlendirme levhalarının yerlerini gösterip açık ve kapalı alanları yazdıktan sonra kaşeleyip imzalamanız yeterli olacak." İtfaiyecileri yolcu ediyoruz.

Hemen oturup sıcağı sıcağına krokiyi hazırlıyorum. Kaşem kim bilir nerede? Arabama atlayıp çarşıya iniyorum tekrar. Mühürcüden acil olarak bir kaşe hazırlamasını istiyorum. Bir saate hazırlayabileceğini söylüyor. Belediyeye gidiyor, jandarma ve itfaiye raporları dışında her şeyi tamamladığımı söylüyorum. Kontrol ediyorlar. Yan taraftan çevre temizlik vergi borcu yoktur yazısı almamı istiyorlar. Hemen alıp getireceğimi düşünürken memur alakasız bina alanları söylüyor. İtiraz ediyor, bir yanlışlık yaptıklarını söylüyorum. "O zaman size bilgi vermemiz mümkün değil, pazartesi arkadaşları gönderip ölçtüreceğiz." diyorlar.

Belli ki ruhsat işi önümüzdeki haftaya kaldı. Neyse ki zaman kaybı dışında olumsuz bir durum yok. Yaylaya dönüyorum. Eşime güzel bir Bolonez Soslu Tagliatelle hazırlıyor, yanına da soğuk bir bira açıyorum. Biramı yudumlarken bir ses geliyor kulağıma. Motosikletiyle Şükrü çıkageliyor. Bugün gelmem mümkün değil demişti oysa. Hemen selenoid valf montajına başlıyor.

Oğlum arıyor Umman'dan. Geliş tarihi yaklaştıkça ailecek heyecanlanıyoruz. Onunla uzun uzun konuşuyoruz. Bu arada Şükrü işini bitirip verandaya geliyor. Hava o kadar güzel ki, hiç kalksın istemiyor. İki çay içtikten sonra onu da yolcu ediyoruz. Artık iyice karanlık bastı. Kapıyı kapatmaya hazırlanırken bir başka motosiklet içeri giriyor. Gelen yeni bir sıcakçı adayı. Zamansız bir geliş bu ama hayırdır deyip buyur ediyoruz. Komşu restoranlardan birinin sahibi bizimle konuşmasını önermiş. Görüşme olumlu geçiyor.

Geç saate kadar eşimin uykusu gelmiyor. Sıra dışı bir durum. Sohbet ediyor, hayaller kuruyoruz. Bir şeyin farkına varıyorum. Bazı anların fotoğraflarını çekmeyi unutuyorum. Mesela Bolonez Soslu Tagliatelle'nin bir fotoğrafını çekebilseydim ne iyi olurdu. Böylece benim yaptığıma en çok benzer olanı google amcadan aramazdım. 

24 Ağustos 2016 Çarşamba

TAŞ FIRIN


05/08/2016 Cuma, Tire



Zaman çabuk geçiyor bu aralar. Hiç boş kalmıyoruz. Her günün ardından bazı işlerin yapılmış olması mutlu ediyor insanı. Benzer bir muhasebeyi emekli olmadan önce de yapardım. Günün sonunda hiçbir işin sahibi olamamışsam eğer içime bir sıkıntı düşerdi. Genel olarak işler düzgün gidiyor diyebilirim. Geriye kalan tek sorunumuz eleman. Belki de sorunların en büyüğü…

Sabahın yedisinde haber vermelerini bekliyordum. Yukarı yaylaya çıkıp su şebekesinin nasıl çalıştığını, hangi vananın nereye hizmet ettiğini gösterecektim Fikret Beyin adamlarına. Geçen sene sular bol iken su vereceğimize dair söz verdiğim bir arkadaş. Kendi arazisine bir tank yaptırmıştı suyu depolamak için. Benden habersiz ana vanayı açınca depolarına su gitmeyince boruların tıkandığına hükmetmişler. Oysa arada bilmedikleri bir başka vana vardı. Sorsalar söyleyeceğim. Elemanlar kafalarına göre gidince hem kendilerine hem bana zarar veriyorlar.

Saat dokuz buçuğu geçiyordu aradıklarında. Hemen geliyorum dedim. İlk kez dün reglajını yaptırdığım yoldan arabayla çıkacağım. Orta yaylanın girişinde inip demir kapının asma kilidini açıyorum. Yol güzel olmuş ama satıh oldukça gevşek. Sağa ilk virajda arabanın tekerleği boşluğa düşüyor. Geri gelip sağlama oturmayı düşünüyorum ama kalkış için yaptığım her hamle boşa çıkıyor. Patinaj yapan teker altında çukur açıyor. Camdan geriye bakıyorum. Arka tarafta yol kenarına iyice yaklaşmışım. Endişelenmemek için bir neden kalmıyor. Son kez şansımı deniyorum. Araç sarsılarak dikiş tutturuyor bu kez. Durmaksızın virajı alıyorum. Yukarı yaylaya kadar oldukça dik yokuşlar ve keskin dönüşlerde başka sorun yaşamıyorum.

Yukarı çıktığımda havuz başında Fikret Beyin iki adamı görünüyor. Sistemi anlatıyorum onlara. Ana vana ve bir tali vanayı kırmışlar. Kırılanları değiştirmek için malzeme bekliyorlar. Bir daha müdahale etmeden beni aramaları konusunda ikaz ediyorum.

Aynı yoldan aşağı iniyorum. Niyetimiz bir an önce pazara gitmek. Bugün küçük pazar kuruluyor. Zeytin’i veterinere götürüp aşılarını yaptırmak istiyoruz. İşin içine pazar alışverişi ve diğer işler girince o kadar saat arabada duramayacağını düşünüyoruz, vazgeçiyoruz. Kapı pencereyi kapatıp çıkıyoruz yola. Yarı yoldan geri dönüp şarjda unuttuğum telefonumu alıyorum.

Pazar alışverişimizi yapıyoruz. Közlemek için bir çuval kapya biber daha alıyoruz. Eşimdeki hazırlık hevesine şapka çıkartıyorum. Yorulmaması için engel olmaya çalışıyorum.

Önce belediye emlak servisinden Taş Ev’in emlak değerini gösterir belgeyi alıyor daha sonra muhasebecimize uğrayıp eşimle yaptığım sözleşmeyi veriyoruz. Bugün itibarıyla eşimin resmen kiracısı oluyorum. Maliyeden bir görevliyi alıp durum tespiti için yaylaya çıkıyoruz. Taş Ev’e o da bayılıyor. Mutfak ekipmanlarının faturasını soruyor. Bulamıyoruz. Belki de fatura kesmeyi unuttu şirket. Yarın muhasebecileri ile yine görüşeceğiz. Maliyeci bol bol resim çekip Taş Ev’i arkadaşlarına tavsiye ediyor.

Burak Beyin ustası arıyor. Yarın öğleden sonra havuzun cam mozaiği için geleceğini söylüyor. Bugün beklediğimiz prefabrik binalar vinç ayarlayamadıkları için yarına kalıyor. Çay ocağının davlumbazı için Torbalı’dan gelen Yücel Usta yarın sabah ölçü almaya gelecekmiş. Son olarak İtfaiye tarafından istenen bakır boru tadilatı ve gaz detektörü montajı işini yapacak Şükrü’yü arıyorum. Pazar günü gelip işleri yapacağını söylüyor.

Tabelacıya uğrayıp menü, broşür, kartvizit, bilgi levhalarını görüşüyoruz. Pazar günü onlar da yaylaya gelip fotoğraf çekecekler.  

Dönerken Kadir’in dedesi Cambaz Ali’nin bahçesine uğruyoruz. Cambaz Ali’den başka annesi ve anneannesi var bahçelerinde. Üç gün önce askerliğini yapmak üzere Mardin’e gitmişti Kadir. Bir yönden “Allah kavuştursun” a gitmişken diğer niyetimiz köy tipi taş fırında tavuk pişirmesini öğretmelerini istemek. Kadir bunu yapıyorsa dedesi daha güzelini yapar herhalde. Pazartesi gününe taş fırında yapılacak öğle yemeği için sözleşiyoruz.

YOL İNŞAATINA DEVAM


04/08/2016 Perşembe, Tire

Bugün verandada kahvaltı yaparken geldi taş ekibi. Biraz geç kalktığım için Zeytin’i çözüp girişteki demir kapıyı açmıştım. Dün geç vakit gelen TIR beton kilit taşlarını kapının önündeki alana boşaltmıştı. Dolayısıyla ekibin dün kaldıkları yerden işe başlamaları için hiçbir engel kalmamıştı.

Prefabrik üniteler için bir miktar daha dolgu yapmak gerekiyor. Ayrıca giriş kapısının önü ve yukarı yayla yolu tesviye edilecek. Çarşıda işim olduğu halde makinenin başından ayrılamıyorum.

Dün istendiği gibi İtfaiye Müdürlüğünü arıyorum. Telefona cevap veren kişi bugün programlarında bizim olmadığımızı söylüyor. Kaplan suyu almaya giderken eşim arkamdan sesleniyor. “Telefon”

Açıp cevap vermesini rica ediyorum. Arayan İtfaiye Müdürlüğüymüş. Az önce programda olmadığımızı söyledikleri halde bu kez yola çıktıklarını ve az sonra yanımızda olacaklarını söylemişler. Beş kişilik bir ekip geldi. Ufak tefek bazı eksiklikleri söylediler. Genelde tavırları yapıcıydı. Teşekkür edip gönderdik. 

Öğlen oldu ama parke döşeme işi bitmedi. Yol gerçekten Taş Ev’e çok yakıştı. Eşimle parke sınırlarını genişletmeyi tartışıyoruz. Eğer ellerinde fazla parke taşı kalırsa Taş Ev’in önündeki yaklaşık otuz metrekarelik bir alanı da kapatsınlar istiyoruz. Hatta giriş kapısının önündeki alanı da sayarsak en azından bir TIR yükü parke taşı daha gerekecek. Ne yazık ki mevcut taş ancak yola yetti. Bu vakitten sonra yeni iş ilavesi yüklenicinin de pek hoşuna gitmeyecektir.

Öğlen yemeği veriyoruz ekibe. Yemekten sonra hemen çarşıya inip muhasebecinin açılış için istediği belgeleri veriyorum. Resmi açılış yarın olacak. Maliyeden iş yerini görmeye geleceklermiş. Hala eleman konusunda bir gelişme yok. Herkes vergi levhasını soruyor.

İşlerim bitince yanıma bir tanıdığı alıp yaylaya dönüyorum. Kepçe prefabrik ünitelerin yerleştirileceği alanı düzenlemiş. Yukarı yayla yolunun reglajına başlıyor.

Kepçe yukarı yayla yolunu da bitirdikten sonra girişi düzenlemeye başlıyor. Eğer zamanında çakıl ve kum gelseydi akşama kadar bir eksik kalmayacaktı. Ama öyle olmuyor. Malzemeyi getiren traktörün lastiği patlamış. Ekip uzun bir süre traktör bekliyor. Ali Usta yarın ve yarından sonra gelemeyeceklerini ama pazar günü işi tamamlayacaklarını söylüyor

Elif Hanımı arıyor, prefabrikleri gönderebileceklerini söylüyorum. Yarınki programa koyabilirse haber vereceğini söylüyor.

Ekip mesaiden sonra ayrılıyor. Misafirimizle verandada oturuyor, biraz sohbet ediyoruz. Hava kararmadan yukarı yaylaya çıkıp vanayı açmak istiyorum. Daha yeni taktırdığım koca vanayı kırmışlar. Aşağıda su verdiğim komşumun elemanlarından biri yapmış olmalı. Yarın sabah erkenden tamirat için ekip gelecekmiş. "Bana haber verirseniz ben de yanınızda bulunmak istiyorum." diyorum. Borunun tıkandığını söylüyorlar. Aslında tıkanan boru değil. Aşağıda ikinci bir vana olduğunu bilmiyorlar. Bu durumda sadece ana vanayı açmanın hiçbir önemi yok.

Dönüşüme Zeytin çok seviniyor. Bir ara üzerime sıçrayor. Pantolonuma dişi takılıp cırt diye bir delik açıyor. Bir tuhaf davranıyor bugün. Alıp ağacın dibine bağlıyorum.

İNSANCIKLAR

03/08/2016 Çarşamba, Tire


Saat sekizde kalktım bu sabah. Yarım saat sonra ekip gelecek. Çay suyunu koyduktan sonra ilk işim Zeytin’in zincirini çözüp bahçenin demir kapısını açmak oldu. Zeytin türlü maskaralıklar yapıyor önümde. Belli ki dünkü kırgınlığını unutmuş.

Hemen kahvaltı sofrasını hazırlıyorum. Dündarlı'dan aldığımız katıksız sütle yaptığımız yoğurt o kadar güzel oldu ki eşim de benimle birlikte sabah akşam bir kâse yoğurt yemeye başladı. Veranda sabah güneşini alıyor. Bu nedenle avlu tarafında yapıyoruz kahvaltıyı.
Kahvaltıdan sonra ekibin sesleri duyuldu. Hemen işe koyuldular. Traktör kepçe filler malzemesini kilit parke taşlarının altına ustalıkla sererken bir yandan ustalara beton parkeleri taşıyor.
Reklamcıya telefon ediyorum. Bilgi tabelalarını monte etmek üzere yola çıkmışlar. Onları Kaplan köy girişinde karşılıyorum. İlk tabelanın yerini gösterdikten sonra temel çukurunu kazıyorlar. Çukura beton dökmeden önce beş yüz metre ilerideki diğer tabelanın yerini gösteriyorum. Yolun çatallaştığı noktadaki mevcut iki levhayı kapatmayacak şekilde ikisinin arasına temel çukurunu kazmaya başlıyorlar. Levhalardan sol tarafta karayollarının hız sınırını gösteren ikaz levhası, sağ tarafta ise Dağ Restoranı gösteren bilgi levhası bulunuyor.
Ekibi tabelalarıyla baş başa bırakıp çarşıya iniyorum. Biraz alışveriş yaptıktan sonra araya öğlen tatilinin girmesi nedeniyle yaylaya geri dönüyorum. Sekiz kişilik ekibe menemen hazırlayacağım. Gelir gelmez kolları sıvıyorum. Eşim de bir yandan pişi hazırlıyor. Tam düşündüğüm saatte yemekler hazır oluyor.

Yemekten sonra tekrar çarşıya iniyor, itfaiye müdürlüğüne gidiyorum. Oldukça iyi karşılıyorlar. Bir haftaya kadar Taş Ev’i görmeye gelecekler. Meslek odasına kayıt olmak için vergi kaydını soruyorlar. Vergi Dairesine gidip müracaat dilekçesini alıyor, oradan muhasebecimize uğruyorum. Maliyeye müracaat etmeden önce ruhsat işlemlerine başlayın demişti muhasebeci. İşyerine dönüşümde problem olmadığını görünce hemen vergi dairesine kayıt yaptıralım.” diyor Sema Hanım.

Belediye emlak servisinden emlak emsal değerini alacakmışız. Benimle eşim arasında yapılacak kira sözleşme bedeli emlak emsal değerinin yüzde beşinden az olmayacakmış. Komediye bakar mısınız? Ben eşimin kiracısı oluyorum. “Kirayı ödemezsem beni mahkemeye verir misin?” diye takılıyorum eşime. TMMOB üyeliğimden sonra bu sene resmen çiftçilik belgemi almıştım. Ruhsat işlemleri kapsamında bir de esnaf olacağım şimdi. Hadi bakalım hayırlısı. Komik geliyor bazen bu işler bana.
Muhasebeci Sema hanıma son durumu anlattıktan sonra tekrar yaylaya çıkıyorum. Ekip çalışmasını bitirmiş gibi ama bir terslik seziyorum. Parke taşı kalmamış. Bütün ekip yatıyor. Ali Usta parke taş getiren TIR’ın kaza yaptığını söylüyor. İlk defa işler tıkır tıkır giderken bu aksilik olmasaydı keşke diyorum. Ekip avludaki masaya oturup çay içerken operatör Ferhat’ı alıp yukarı yaylaya çıkarıyor ona tesviye edeceği yolu gösteriyorum. Oğlum yaşında olmasına rağmen sigara içtiği için kesiliyor. Yukarı yaylada kazacağı pınar gözünü gösteriyorum daha sonra.

Aynı yolu takip ederek aşağı yaylaya iniyoruz. Önce Yakup Ustayı arıyorum. İşim var gelemem diyor. Ben onun zorunu çok iyi biliyorum. Eğer parkeyi ve filleri alıp bir de makine kiralasaydım, Yakup Usta yanına iki işçi alıp döşemesini yapacaktı.  Bu durumda yüzde elli daha fazla para harcamış olacaktım. Ama kimin umurunda? Ben işi götürü olarak bir inşaat mühendisi meslektaşıma verdiğim için bozuldu efendi.

Salih Ustayı arıyorum. Acaba o da diğerleri gibi mi? Yakup Ustaya da iyi diyordum bir zamanlar. Ama buranın suyunu içenlerin hepsi kişilik erozyonuna uğruyorlar sanki. Bu yüzden işletme ve eleman konusu canımı sıkıyor. Salih Usta iki kişi ile konuşuyor ama pınarın kapitaja alınması işine yarın zaman ayıracak bir usta yok. Yarın sabah makinenin patlattığı borunun tamiri için ekip gönderecek.

Yukarı yayladan dönüyoruz.  TIR önündeki otomobil aniden durunca arkadan çarpmış. Bugün gelmesi mümkün değilmiş. Operatör bir bardak çay içtikten sonra hep birlikte kalkıyorlar. Kapıyı onların arkasından kilitleyip Taş Ev’e dönüyorum. Eşim biberleri közlemek için ızgarayı yakmamı istiyor. Ayağa kalktığımda telefonum çalıyor. Arayan geçen sene tanıştığım İstanbullu Levent Bey. Kaplan köyüne yerleşmiş, hayata farklı bir açıdan bakan bir arkadaş. Bodrum Yalıkavak dahil birçok yerde yaşadıktan sonra en çok yaşanılası yer olarak seçmiş Kaplan köyünü. Arkadaşı İngiliz George’a da bir taş ev aldırmış buradan. İkametgâhlarını bile buraya aldırmışlar. Kapıyı kapalı görünce içerde olmadığımızı düşünerek köye inmiş. Telefonum cevap vermemiş. Arayıp kendisini buyur ettim. Gidip kilitlediğim kapıyı yeniden açtım. Arabasını kapıda bırakıp içeri geldi. Verandada oturup hoşça vakit geçirmeye ve sohbet etmeye başladık. On dakika geçmemişti ki TIR’ın şoförü girdi bahçeye. Manevra yapabilmesi için misafir aracının alınmasını istiyor. Levent Bey kalkıp arabayı bahçe içine aldı. Uzunca bir süre sohbet ediyoruz, kahvelerimizi içiyoruz. Geç vakit olmasına rağmen o gittikten sonra ızgarayı yakıyorum. Biberleri közlerken sucuk ekmek yapıp yiyoruz. Hayat bize güzel… Biber işi bittikten sonra terasta kuruyan domatesleri ızgaralardan topluyorum. Üç kasa domatesten o kadar az kuru domates oluyor ki…

TATİL GÜNÜMÜZ

24/08/2016 Çarşamba, Tire

Taş Ev'in tatil günü bugün. Haftada bir güne ihtiyacımız var. Neden çarşamba derseniz şöyle anlatayım; pazartesi ve perşembe Kaplan köyünde kaliteli hizmet veren komşu restoranların tatil günleri, hafta sonları yani cumartesi ve pazar özellikle dışarıdan gelen misafirlerimiz için en fazla tercih edilen günler, salı günü yurdumuzun sayılı pazarlarından biri kuruluyor burada, sadece pazarı görmek için turlar düzenleniyor ki bugünlerde Kaplan'da bir öğlen yemeği turistler için iyi bir alternatif sunuyor. Geriye çarşamba ve cuma günleri kalıyor. Cuma gününü hafta sonuna hazırlık için çalışma günü olmak zorunda. Böylelikle sadece geriye kalan bir gün yani çarşambaları Kaystros Taş Ev ailesinin dinlenmesine kalıyor.

Yaylada kaldığımız günden bu yana ilk kez bu sabah saat dokuzda kalktık. Önce Zeytin'e baktım. Dün akşam kabına koyduğum mamayı bitirememiş. Muhtemel odur ki yaylaya geldiğinden beri hazır gıdaya o da mesafeli yaklaşıyor. Su kabını devirmiş hemen gidip suyunu yeniledim.

Tatil günümüz olmasına rağmen boş durmuyoruz elbette. İlk olarak şehre inip et mamullerini alacağımız yerle anlaşma sağlıyoruz. Evde bir takım işlere koyuluyor eşim. Keyfimiz yerinde. Çocukluk arkadaşım Mustafa'yı arıyor ve bu keyifli hallerimizden bahsediyorum ona. Ozan arıyor bir ara. Elemanlarının müsait olduğundan bahsederek ses sistemini öğleden sonra kurabileceklerini söylüyor. Ona bugün tatil günümüz olduğunu bildiriyorum.

Akşam üzeri yaylaya döndüğümüzde hava kararmaya başlıyor. Gök gürültüleri ve şimşekler aklımıza terasta güneşe bıraktığımız biberleri getiriyor. Hemen çıkıp biberleri içeri alıyoruz. İlk yağmur damlaları düştüğünde şansın bizimle birlikte olduğunu düşünüyoruz.

Hava gittikçe kararıyor ancak yine beklediğim kadar yağış düşmüyor. Sadece beş dakika yağan yağmurun yaprakların üzerine düşerken çıkarttığı yoğun sesi dinliyor ve ardından ortaya çıkan buram buram toprak kokusunu ciğerlerimize çekiyoruz. İşte bu anlarda veranda bir başka güzel oluyor. Yağmur bulutlarının rüzgarı arkasına alıp Bayındır üzerine doğru ilerlediği net bir şekilde gözleniyor buradan. Veranda kapısında asılı rüzgar çanı hiç susmadı. Eşim üşüyünce içeri kaçıyor.

Yarın yoğun bir gün olacak. Hem jandarmadan hem de itfaiyeden denetlemeye gelecekler. Şehirde Taş Ev'i duymayan kalmamış. Kaliteyi yüksek kılmak için kalifiye eleman çalıştırmalıyız. Her şeyden önemlisi temiz olmalı, ahlaklı olmalı ailemize katılacak olanlar. Arandığı zaman cevap verecek, cevap vermez durumda ise en kısa zamanda geri dönmesini bilecek...  

MENEMEN DE KAYSTROS

23/08/2016 Salı, Tire

Kahvaltı sonrası itfaiyeye telefon ediyorum. Bugün gelmeyeceklerini, ekibin Tire dışına gideceğini söylüyor karşımdaki ses. "Yarın gelme durumu var mı?" diye soruyorum. Yarın da İzmir'de toplantıları varmış. Buna seviniyorum doğrusu. Çarşamba günlerini kendimize ayırmaya karar vermiştik eşimle çünkü. Ya perşembe ya da Cuma geleceklermiş.

Sabah ekmeğini almak üzere arabayla aşağı süzülürken yolun solunda motorundan inip sigarasından derin nefesler çeken birini görüyorum. Bu bizim Hüseyin olmalı. Dikilmiş manzarayı seyrediyor. Derin düşüncelere dalmış görünüyor. Dün yediği fırçadan sonra yolun yarısında durmuş gitsem mi yoksa dönsem mi muhasebesini yapıyor gibi. Görmeyip yanından geçseydim belki de geri dönecekti. Zira işe başlama saatini çoktan geçirmiş olduğunun farkında olmadığını söylemek aşırı iyimserlik olurdu. . Yanında durdum.  "Uykunu alamadın galiba Hüseyin." diye seslendim. Beni görünce önce şaşırdı sonra elindeki sigarayı atıp motosikletine atladı. "Ben de şimdi gidiyordum." Çalışanların eğitimi yapacağımız işin en önemli bölümü.

Belediye binasının önünde kocaman bir park yeri görünce gözlerime inanamadım. Hiç bir şeyi düşünmeden araya girip park ettim arabayı. O zaman ilk olarak belediyeden başlayalım bari. Ruhsat Müdürü yerinde yok ama diğer memurlar ilgilerini esirgemiyorlar. "İtfaiye raporu dışında her şey tamam ruhsat için." diyorum. Aslında o da tamam ama raporu eksik, sadece gelip görecekler istedikleri işlerin yapıldığını. Jandarmaya yazdıkları yazıyı soruyorum. Memurlardan biri "Oradan cevap geç gelir her zaman." diyor. Kaymakamla mı yoksa komutanla mı konuşsam daha iyi diye soruyorum. Önce komutanla konuşmamın daha iyi olacağını söylüyorlar.

Yan taraftaki ilan bürosuna uğrayıp "Eleman aranıyor" anonsunu belediye hoparlörlerinde tekrarlamalarını rica ediyorum. Ama bu kez anonsa sıcakçı aradığımızı da ilave ettiriyorum.

Belediyeden çıkıp pazar meydanına doğru ilerlerken Ozan'a uğruyorum. Dün yazar kasa ve pos cihazını alabileceğimizi söylemişti. Ozan yerinde yok. Elemanlarından biri ona telefon ediyor. Konuşma bittikten sonra eleman pos cihazını teslim ediyor.

Arabamın yanına gidip jandarmaya doğru yola çıkıyorum. Yolun karşı tarafında park edip yaya olarak karşı tarafa geçiyorum. Cephedeki büyük kapı kapalı görünüyor. Dikkatli bakınca ziyaretçi girişlerinin yan taraftan yapılacağının yazıldığı bir not okuyorum.  Yan taraf da hangi yan taraf. İlk kez geldiğim bu binanın girişini bulmak üzere sağ tarafa doğru yürüyorum. Uzun bir duvar boyunca yürüdükten sonra tercihimin yanlış olduğunu anlıyorum. Meğerse girişler sol yandaymış. Nefes nefese bahçeye giriyorum. Nöbetçi asker hemen yanıma koşuyor. Üzerimde kesici alet olup olmadığını soruyor, istediği cevabı alınca önce başçavuşla görüşürsün, yeri şurası diye yol gösteriyor.

Başçavuş müracaatımızı hatırlıyor hemen. Ancak dilekçe ellerine daha dün geçmiş. Yarın geliriz diyor ama kapalı olduğumuzu söylüyorum. Gelişleri perşembe gününe kalıyor.

Yukarı çıkıyorum. Eşim bütün hazırlıkları tamamladığı için çok rahat. Dün geç vakit beni arayan bir kadın tekrar arıyor. Adres sorup işyerinde olup olmadığımı soruyor. Köye geldikten sonra bir daha arıyor. Hüseyin'le yukarı yaylaya çıkacağız ama kadını bekliyorum. Bu sefer ben arıyorum beni aradıkları numaradan. Köyde mola verdik kusura bakmayın, geliyoruz diyorlar. Bekle bekle yine yok. Sinirleniyorum. Bunlardan gelecek hayır olmaz olsun. Tekrar arıyorum. Bu sefer telefona çıkmıyor.

Hüseyin'e dün söz vermiştim ona menemen pişireceğim diye. Yanına şöyle bol zeytinyağlı ve limonlu bir de çoban salatası yapıyorum. Yemeği yerken dünkü kırgınlığını üzerinden atıyor.  "Hadi gidiyoruz."  diyorum. Motorla gidelim diyor. Arkasına binip yokuş yukarı toprak yolda tırmanıyoruz. En dik kısımda motorun gücü ikimizi taşımayınca yirmi metre kadar yürüyorum. Havuz yarıya kadar bile dolmamış. Yukarıdaki kaynağı göstermek istiyorum. Telefonum çalıyor. Genç bir ses, eşiyle Taş Ev'e gelmek istediklerini söylüyor yarım saate kadar. Beklediğimizi söylüyorum. Toprak yolda motorun arkasına binme cesaretim yok. Ben patikadan inerken Hüseyin yoldan motorla iniyor. Henüz gelen kimse yok.

Pırıl pırıl genç bir çift geliyor az sonra. Yemekler söyleniyor. Eşime mutfakta yardım ediyorum. Hüseyin servis açıyor. Kısa zamanda yemekler masaya geliyor. Gençlerle sohbete başlıyorum. Çocuk bana laf yetiştirecek diye yemeğini zor yiyor. Eşim gelip beni kaldırıyor yanlarından usulca. Haklı da. Onlar genç belki baş başa yemek yemek istiyorlar... Ama onlar davet etti masalarına. Dönüp yanlarına açıklama yapıyorum. Size afiyet olsun ben fırçamı yedim siz yemeklerinizi rahatça yiyin. Gülüyorlar. Yalnız bırakıyoruz çifte kumruları. Yemek faslından sonra çaylar içilirken sohbet koyulaşıyor. Eşim burada yaşayan hemen herkesle bir bağlantı yakalıyor.

Misafirler kalkınca Hüseyin'le Zeytin'i şampuanlarla bir güzel yıkıyoruz. Telefonum yine çalıyor. Arayan kişi aşçı namzediymiş. Muhtemelen belediye anonsunu duymuş. Az sonra eşiyle geliyor. Uzun uzun konuşuyoruz. Aşçıyı bulduk gibi. Akşamın sürprizi oluyor bu. Yarın tatil günümüz. Bunca yorgunluktan sonra iyi gelecek.