Saat
sekizde kalktım bu sabah. Yarım saat sonra ekip gelecek. Çay suyunu koyduktan
sonra ilk işim Zeytin’in zincirini çözüp bahçenin demir kapısını açmak
oldu. Zeytin türlü maskaralıklar yapıyor önümde. Belli ki dünkü kırgınlığını
unutmuş.
Hemen
kahvaltı sofrasını hazırlıyorum. Dündarlı'dan aldığımız katıksız sütle
yaptığımız yoğurt o kadar güzel oldu ki eşim de benimle birlikte sabah akşam bir kâse yoğurt yemeye başladı.
Veranda sabah güneşini alıyor. Bu nedenle avlu tarafında yapıyoruz kahvaltıyı.
Kahvaltıdan
sonra ekibin sesleri duyuldu. Hemen işe koyuldular. Traktör kepçe filler
malzemesini kilit parke taşlarının altına ustalıkla sererken bir yandan
ustalara beton parkeleri taşıyor.
Reklamcıya
telefon ediyorum. Bilgi tabelalarını monte etmek üzere yola çıkmışlar. Onları Kaplan
köy girişinde karşılıyorum. İlk tabelanın yerini gösterdikten sonra temel
çukurunu kazıyorlar. Çukura beton dökmeden önce beş yüz metre ilerideki diğer
tabelanın yerini gösteriyorum. Yolun çatallaştığı noktadaki mevcut iki levhayı
kapatmayacak şekilde ikisinin arasına temel çukurunu kazmaya başlıyorlar.
Levhalardan sol tarafta karayollarının hız sınırını gösteren ikaz levhası, sağ
tarafta ise Dağ Restoranı gösteren bilgi levhası bulunuyor.
Ekibi
tabelalarıyla baş başa bırakıp çarşıya iniyorum. Biraz alışveriş yaptıktan
sonra araya öğlen tatilinin girmesi nedeniyle yaylaya geri dönüyorum. Sekiz
kişilik ekibe menemen hazırlayacağım. Gelir gelmez kolları sıvıyorum. Eşim de
bir yandan pişi hazırlıyor. Tam düşündüğüm saatte yemekler hazır oluyor.
Yemekten
sonra tekrar çarşıya iniyor, itfaiye müdürlüğüne gidiyorum. Oldukça iyi
karşılıyorlar. Bir haftaya kadar Taş Ev’i görmeye gelecekler. Meslek odasına
kayıt olmak için vergi kaydını soruyorlar. Vergi Dairesine gidip müracaat
dilekçesini alıyor, oradan muhasebecimize uğruyorum. Maliyeye müracaat etmeden önce
ruhsat işlemlerine başlayın demişti muhasebeci. İşyerine dönüşümde problem
olmadığını görünce hemen vergi dairesine kayıt yaptıralım.” diyor Sema Hanım.
Belediye
emlak servisinden emlak emsal değerini alacakmışız. Benimle eşim arasında
yapılacak kira sözleşme bedeli emlak emsal değerinin yüzde beşinden az
olmayacakmış. Komediye bakar mısınız? Ben eşimin kiracısı oluyorum. “Kirayı
ödemezsem beni mahkemeye verir misin?” diye takılıyorum eşime. TMMOB
üyeliğimden sonra bu sene resmen çiftçilik belgemi almıştım. Ruhsat işlemleri
kapsamında bir de esnaf olacağım şimdi. Hadi bakalım hayırlısı. Komik geliyor
bazen bu işler bana.
Muhasebeci
Sema hanıma son durumu anlattıktan sonra tekrar yaylaya çıkıyorum. Ekip
çalışmasını bitirmiş gibi ama bir terslik seziyorum. Parke taşı kalmamış. Bütün
ekip yatıyor. Ali Usta parke taş getiren TIR’ın kaza yaptığını söylüyor. İlk
defa işler tıkır tıkır giderken bu aksilik olmasaydı keşke diyorum. Ekip
avludaki masaya oturup çay içerken operatör Ferhat’ı alıp yukarı yaylaya
çıkarıyor ona tesviye edeceği yolu gösteriyorum. Oğlum yaşında olmasına rağmen
sigara içtiği için kesiliyor. Yukarı yaylada kazacağı pınar gözünü gösteriyorum
daha sonra.
Aynı
yolu takip ederek aşağı yaylaya iniyoruz. Önce Yakup Ustayı arıyorum. İşim var
gelemem diyor. Ben onun zorunu çok iyi biliyorum. Eğer
parkeyi ve filleri alıp bir de makine kiralasaydım, Yakup Usta yanına iki işçi
alıp döşemesini yapacaktı. Bu durumda
yüzde elli daha fazla para harcamış olacaktım. Ama kimin umurunda? Ben işi
götürü olarak bir inşaat mühendisi meslektaşıma verdiğim için bozuldu efendi.
Salih
Ustayı arıyorum. Acaba o da diğerleri gibi mi? Yakup Ustaya da iyi diyordum bir
zamanlar. Ama buranın suyunu içenlerin hepsi kişilik erozyonuna uğruyorlar
sanki. Bu yüzden işletme ve eleman konusu canımı sıkıyor. Salih Usta iki kişi
ile konuşuyor ama pınarın kapitaja alınması işine yarın zaman ayıracak bir usta
yok. Yarın sabah makinenin patlattığı borunun tamiri için ekip gönderecek.
Yukarı yayladan dönüyoruz. TIR önündeki otomobil aniden durunca arkadan çarpmış. Bugün gelmesi mümkün değilmiş. Operatör bir bardak çay içtikten sonra hep birlikte kalkıyorlar. Kapıyı onların arkasından kilitleyip
Taş Ev’e dönüyorum. Eşim biberleri közlemek için ızgarayı yakmamı istiyor.
Ayağa kalktığımda telefonum çalıyor. Arayan geçen sene tanıştığım İstanbullu
Levent Bey. Kaplan köyüne yerleşmiş, hayata farklı bir açıdan bakan bir arkadaş. Bodrum Yalıkavak dahil
birçok yerde yaşadıktan sonra en çok yaşanılası yer olarak seçmiş Kaplan
köyünü. Arkadaşı İngiliz George’a da bir taş ev aldırmış buradan.
İkametgâhlarını bile buraya aldırmışlar. Kapıyı kapalı görünce içerde
olmadığımızı düşünerek köye inmiş. Telefonum cevap vermemiş. Arayıp kendisini
buyur ettim. Gidip kilitlediğim kapıyı yeniden açtım. Arabasını kapıda bırakıp
içeri geldi. Verandada oturup hoşça vakit geçirmeye ve sohbet etmeye başladık.
On dakika geçmemişti ki TIR’ın şoförü girdi bahçeye. Manevra yapabilmesi için
misafir aracının alınmasını istiyor. Levent Bey kalkıp arabayı bahçe içine
aldı. Uzunca bir süre sohbet ediyoruz, kahvelerimizi içiyoruz. Geç vakit
olmasına rağmen o gittikten sonra ızgarayı yakıyorum. Biberleri közlerken sucuk
ekmek yapıp yiyoruz. Hayat bize güzel… Biber işi bittikten sonra terasta
kuruyan domatesleri ızgaralardan topluyorum. Üç kasa domatesten o kadar az kuru
domates oluyor ki…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder