KATEGORİLER

22 Ağustos 2016 Pazartesi

TAŞ EV KAYMAKAM BEYİ AĞIRLADI

21/08/2016 Pazar, Tire

Ticareti cazip kılan onun sürprizlere açık özelliği mi acaba? Belki. En iyisi rezervasyonlu çalışmak. "Adam gelmiş kapıya, geri mi çevireceksin?" diye soruyor eşim. Haklılık payı yok değil. Özellikle ilk günlerimizde insanlardan bunu isteyemeyiz. İnsanlar arabalarına atlayıp dere tepe geziyorlar. Biz de eskiden Tesadüfen tabelanız ilgilerini gezerdik hiç görmediğimiz yerleri. "Rezervasyonsuz kabul etmiyoruz kardeşim." demek ne kadar uygun.  Hiç beklenmeyen bir anda sekiz on kişilik grupların geldiğini düşünün. Zamana karşı yarış içinde küçük küçük kaplarda yirmi çeşit kahvaltılık hazırlamak ne de zormuş. Önceden hazırlamaya kalksan bu sefer gelen olmaz onca malzemeyi çöpe atmak zorunda kalırsın. Bunun üzerine bir de eleman eksikliğini koyduğunuzda durumun vahameti daha da iyi anlaşılacaktır.

Bugün günlerden pazar. Yoğun bir gün olmasını bekliyoruz. Dün Necla Ablalar üç kişilik rezervasyon yaptırdılar. Yanlış anlaşılmasın, Taş Ev'in misafirleri sadece tanıdıklar, akrabalar değil. Ancak Tire ile bağı olan herkes eşimle yaptığı bir iki sohbetten sonra akraba çıkmasalar bile komşu ya da ahbap çıkıyorlar. Yazımın ileriki kısmında böyle bir durumdan bahsedeceğim.

Sabahleyin gecenin yorgunluğunu atamamış bir halde sürünerek kalkıyorum yataktan. Alelacele yaptığımız kahvaltıdan sonra gidip taze ekmek almaya hazırlanıyorum. Telefonum çalıyor. Arayan saygı duyduğum bir dost. Kaymakam bey ve eşleri ile birlikte kahvaltı etmeye geleceklermiş. Eşime yetiştiriyorum hemen haberi. Tatlı bir heyecan başlıyor. Taş Ev kaymakam ağırlayacak. Ne şeref ne şeref. Daha önce tanışmamıştım Kaymakam Bey ile ama herkesin onun hakkında olumlu konuştuğunu biliyorum.  

Hemen ekmek almak için fırlıyorum. Ekmeği aldığım market sahibi kartımı istiyor. Herkes Taş Ev'i soruyormuş. Birkaç tane kartvizit bırakıyorum. Ekmekleri alıp aynı hızla yaylaya çıkıyorum. Henüz gelen giden olmadığına seviniyorum. Veranda sabah güneşini alıyor. Bu saatlerde avlu Taş Ev'in gölgesinde kaldığı için havuzun çevresi daha serin. Kaymakam Bey ve onunla birlikte gelecekler için iki masayı birleştiriyor ve masalara serpme kahvaltı çeşitlerini diziyoruz. İlk gelen onlar oluyor. Arkasından Necla Ablalar ama üç kişi yerine dört kişi.

Ondan sonrası rüya gibi. Rezervasyonsuz gelen kalabalık aileler için yapılan hazırlıklar, çaylar, kahveleri Taş Ev'i gezmek görmek isteyenleri gezdirmeler... Üst kattaki salon ve oradaki manzara bir başka güzel. Taş Ev, Kaymakam Bey ve diğer misafirlerin beğenisini kazanıyor.

Kahvaltıdan sonra güneş almaya başlıyor avlu. Misafirler güneşin tamamen terk ettiği verandayı dolduruyorlar. Kahveler içiliyor. Selçuk'tan genç bir çift geliyor arabalarıyla. Verandada yer yok. Avluda ağaç altında bir yer hazırlamak istiyoruz ama yine de bir miktar güneş alıyor. "Yukarı çıkabilir miyiz?" diye soruyorlar. Biz gezmek istediklerini düşünüyoruz. Ama onların düşünceleri farklı (!) Cam kenarındaki masalardan birine oturuyorlar. Böylece biz de yukarı salona ilk kez misafir kabul etmiş oluyoruz.

Masalarla özel olarak ilgileniyorum bu arada. Bir otomobil daha yanaşıyor. İlginçtir, onlar da yukarıyı görmek istiyor ve köşedeki masaya oturuyorlar. Arabalarının plakası ilgimi çekiyor. Yukarı çıkıp soruyorum. "Edineli misiniz?" "Hayır," diyorlar. "Arabayı Edirne'den aldık." Bozuntuya vermeden devam ediyorum. "Ben de sizi göçmen falan sanmıştım." diyorum. Evet, ben Selanik göçmeniyim." diyor, yanındaki genç hanım. Daha sonra Söke'de göz doktorluğu yaptığını öğrendiğim genç adam "Biz de Dimetokalıyız." diyor. Birden kanımız ısınıyor. Masalarına davet ediyorlar ve koyu bir sohbet başlıyor. Doktorun babası eski Halk Bankası müdürüymüş burada yıllar önce. Eşime haber veriyor, tanıştırıyorum. Bir anda hayret nidaları, bağrışmalar kahkahalar birbirine karışıyor. Doktorun yine kendisi gibi doktor olan ablası eşimin çocukluk arkadaşıymış meğerse. Hemen telefon ediyor İstanbul'da oturan ablasına. Eşimle konuşturuyor. Kırk yıldan fazla bir zaman geçmiş. Doktor duygulanıyor. Sen Söke'den kalk gel öylesine. Aşağıda birileri yolun en sonunda bir Taş Ev var. "Oraya gidin mutlaka" desin. Ve kırk yıldan fazla dostluklar canlansın. İşte budur. Seviyorum bu işi bu yüzden.

Kızım arıyor bir ara. Amcası ve Ece ile birlikte Çeşme'delermiş. Blog yazımı okumuşlar. "Elveda Güzel Vatanım" ın yazarı kim? diye soruyor. "Ahmet Ümit" diyorum saf bir şekilde. "Peki bloğunda niye Orhan Pamuk yazdın o zaman?" diye soruyor. O zaman anlıyorum yaptığım hatayı. Aklım başka düşünürken elim başka yazmış. Niyazi facebook'ta yorum bırakmış. "Sanırım Ahmet Ümit olacak yazarı Elveda Canım Vatanım'ın." demesine rağmen ayılmıyorum. Biliyoruz herhalde diye geçiyor aklımdan. Meğerse ben "Orhan Pamuk" yazmışım da adam beni düzeltmeye çalışıyor. Neden oluyor bu hatalar biliyor musunuz? Uykusuzluktan, yorgunluktan...Umarım okurlarım kusuruma bakmazlar bu dönem. Zira yayımlayamadığım bir sürü günlüğüm var daha.

Zeytin'den bahsetmeden olmaz. Misafirler rahatsız olmasın diye hep bağlı kaldı akşam vaktine kadar. Ortalık biraz sakinleyince çözüyorum bağını. Bir garip hareketlerle saldırıyor üzerime. Seviniyor mu, yoksa onu gün boyu bağlı tuttuğumdan dolayı bana kızıyor mu anlayamıyorum. Bir de o hengamede atladığım en önemli husus kaymakam dahil gelen misafirlerden en az bir kare fotoğraf almayışım...

4 yorum:

  1. Hayırlı olsun. Ağırlamalar başladığına göre Taş Ev artık hazır...Size ve eşinize kolaylıklar dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Taş Ev hazır. Ancak eleman arayışımız sürüyor. Şimdilik eşim aşçı ben yamak bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Yoruluyoruz ama eğleniyoruz da :)
      Teşekkürler...

      Sil