10/08/2016
Çarşamba, Tire
Sabahın
altısında eşimin panik halinde seslenişi ile uyandım. Aslında onun normal
kalkış saatinden bile bir saat önce. Pencerenin kanatlarını açtık. Havada
yağmur kokusu var. Uzaklardan gök gürültüsü sesleri geliyor, şimşekler çakıyor.
“Hemen terastaki reçelleri içeri al n’olur.” Avluya çıkmak istiyorum. Gece
Zeytin’in havlamasından tedirgin olan eşim bütün ara kapıları birbirinin
üzerine kilitlemiş. Yağmur yağdı yağacak. Hemen terasa koşuyorum. Reçel
kazanlarını içeri alıyorum. Aklıma ağacın altına bıraktıkları çimento torbaları
ve yağmurdan zarar görecek malzemeler geliyor. Artık damlalar serpiştirmeye
başladı. Zeytin’in bağını çözüyorum kapalı yere kaçabilsin diye.
Beş
dakika sonra başlayan yağmur hiç de beklediğim gibi olmadı. Madem beni uykumdan
etti, bari doğru dürüst yağsaydı da biraz cevizler, kestaneler sulansaydı.
Eşimin midesi yanıyor. Reflü gibi bir rahatsızlığı var. Gidip yatağa uzanıyor.
Mutfakta kahvaltı hazırlıyorum. Bu sefer Zeytin’i de hesaba katıp üç kişilik
yapıyorum omleti. Yumurtayı çok seviyor hınzır.
Hava
yükselmeye başlıyor kısa bir süre sonra. Yağan yağmur yerleri ancak ıslattı. Fakat bu kadarı bile reçelleri
bozmaya yetecekti. İyi ki eşim hemen durumun farkına vardı.
İnci
Aral’ın öykü kitabını geçen ay bitirmiştim ama üzerinde yorum yapmaya zamanım
olmadı. Arkasından Ahmet Ümit’in bir romanına başladım. “Elveda Güzel Vatanım.”
Fazla zaman ayıramıyorum okumaya ama güzel bir kitap olduğu belli. Çarşıya
gitmeden önce biraz okudum. Eşimin börek hazırlama günü. Yaylada kalmak istedi.
İlk
işi Esnaf ve Sanatkârlar Odası sicil bölümüne gidiyorum. Harçları yatırıp
dönüyorum. Sicil kaydımı yaptıktan sonra Lokantacılar Odasına gönderiyorlar.
Mühendislik mesleğinden emekli olduktan sonra bu sene önce çiftçi olup belgemi
aldıktan sonra şimdi de resmen üçüncü mesleğime adım attım. Lokantacılık…
Görevli bayan odaya kaydımı yapıyor. Soruyorum ona. “Odaya üye oluyorum ama
bana ne faydası olacak bunun?” diye soruyorum. “Güzel bir soru” diyor görevli.
Mühendisler Odasına da kaydımı yaparken aynı soruyu sorduğumu hatırladım. O
zaman “Aylık bir dergi yayınlıyoruz, ama baskı sayısı sınırlı olduğu için eski
üyelerimize gönderebiliyoruz ancak.” dediklerini anlatıyorum. “Biz dergi de
vermiyoruz.” derken gülümsüyor. "Bari eleman konusunda yardımcı olsalar."
diyorum kendi kendime.
Çarşıda
diğer işlerimi tamamlıyorum. Muhasebeciye uğrayıp belgelerin birer kopyasını
bırakıyorum. Matbaaya gidip kartvizit ve menü kapak dizaynı üzerinde
çalışıyoruz. Oradan Ozan’a geçiyorum. Akşam yaylaya gelecekti. İnternet, kamera, müzik
düzeni için çalışma yapacaklar. İşlerim bittikten sonra birkaç parça eşya almak
üzere eve uğruyorum. Tam evden çıkarken eşim telefon ediyor. “Gelirsen iyi
olur, misafirlerimiz var.”
On
beş dakika sonra varıyorum. Verandada kalabalık bir grubu sohbet eder buluyorum.
Torbalıdan Gani Bey’ler kamptan tanıştığı Bursalı misafirleri Can Bey’leri gezdiriyorlar.
Bilgi levhalarını takip ederek demir kapıya kadar gelmişler. Kapı kapalı ama kilitli
değil. Sürmüşler kapıyı, girmişler içeri. Eşim birden karşısında görünce adamı
önce şaşırmış. Açık sanmışlar, karınlarını doyurmaya gelmişler. Eşim henüz açılmadık
demiş demesine ama Bursalı ailenin Selanik mübadili olduğunu duyar duymaz içeri
alarak buyur etmiş. Ben dönünce sohbete katıldım. Çok beğendiklerini
söylediler. Eşimin kurabiyelerinin tadına baktılar. Israrla para vermek
istediler ama kabul etmedik. Yine de giderken sandalyelerden birinin ayağına
bir miktar para sıkıştırdılar, “Siftahı bizden olsun.” diyerek.
Oğlumuzu
arıyor eşim. Uzun uzun konuşup hasret gideriyoruz. Sözleşmiş gibi arkasından kızımız
arıyor. Annesi oğluyla konuşurken ben de kızımla konuşmaya devam ediyorum.
Derken hava aniden bozuyor yine. Yağmur başlıyor. Verandaya sığınıyoruz. Zeytin
de geliyor yanımıza. Eşimin ayakkabısını kapıyor parçalamaya başlıyor. Bu
aralar en büyük eğlencesi. Ayakkabı, terlik fetişi var bizimkinin. Ayağından
alıp kaçırıyor bulduklarını, erkekler tuvaleti girişine saklıyor.
Oralara yağmur ne yakışır. Eşinize geçmiş olsun. Nasıl bir rahatsızlık şu reflü. Olmayan yok.
YanıtlaSilYağmur hayattır bu mevsim. Eşim adına teşekkür ederim. Kötü bir şey olmalı. Her şey gidip eşimi bulur zaten :(
Sil