08/08/2016
Pazartesi, Tire
Erkenden
Elektrikçi Ali’nin adamı Kamil arayıp kapıda olduklarını söyledi. “Hemen
geliyorum.” dedim. Gelmeleri çok iyi oldu. Ben de aramayı düşünüyordum onları zaten. Keşfe
gelmişler neler yapılacak diye. Öncelik içecek köşesinin evye su giriş ve gider
bağlantılarında. Ayrıca çay ocağına su tesisatı çekilecek. Mutfağa askı, ayna
için duvara dübel çakılması gibi ufak tefek işler de var tabii.
Kapıyı
açıp gelenleri içeri alıyorum. Yapılacakları anlatırken bunun son gelişleri
olmayacağını hatırlatıyorum. Bugün prefabrik binaların sevkiyatı olacak. Yaşam
ünitesi için elektrik, pis ve temiz su bağlantıları yapılacak. Yolun yanına
aydınlatma direkleri dikilecek. Direkleri ve üzerine monte edilecek fener tipi
aydınlatmaları İzmir’den ben kendim alacağım. Bir haftadır fırsatını bulup ayrılamadım
buradan.
Elektrikçi
Kamil yanındaki adamı alıp malzeme getirmek üzere döndü. Az sonra telefonum
çaldı yine. Arayan Kaplan Köyünden bir vatandaş. “Garson buldunuz mu?” diye
sorup çalışmak istediğini söylüyor. “Gel o zaman görüşelim.” diyorum. Çok
geçmeden motosikletiyle geliyor. Temiz yüzlü bir çocuk. Daha önce İngiliz
George ve geçenlerde bizi ziyaret eden İstanbullu bir arkadaşın bahçelerinde
sebzecilik yapmış. Garsonlukta tecrübesi yok fazla. Köyde oturması, ailesinin
tanıdık olması ve motoruyla gidip gelebilmesi bizim için avantaj elbette. En
azından bir denemiş oluruz. Temizliğin ve müşteriye saygılı olmanın öneminden
bahsediyoruz. İstediği ücreti soruyorum. Siz ne takdir ederseniz anlamına
gelecek birkaç kelime söylüyor. Bu da kendisine bir artı puan olarak yazılıyor.
Hüseyin
ismindeki bu garson adayının telefon numarasını alıp gönderiyoruz. Kamil iki
arkadaşını gönderiyor. Onlar çay ocağına tesisat çekmekle başlıyorlar işe. Ben
çarşıdaki işlerimi halletmek üzere fırsat kollarken yanlarına aldıkları malzeme
yeterli olmuyor. Dükkâna uğrayıp malzeme getirmemi istiyorlar. Gidin kendiniz
alın desem belki de bir hafta daha sallayacaklar. Tamam diyorum, siz yorulmayın
ben gider alırım. Onlar bu arada ayna montajı vs. işleri yapıyorlar.
Çay
ocağı çalışır duruma getiriliyor. Şansızlık peşimizi bırakmıyor. Yandaki arıtma
kutusu fena halde su kaçırıyor. Arıtmayı iptal edip çalıştırıyoruz. Koca
alameti taşımaktansa küçük arıtma kutusunu taşımak daha kolay. Aldığım yere ya
da servisine götürüp garanti kapsamında tamirini yaptırmak gerek.
Toptepe
üzerinden Elektrikçi Ali’nin dükkânına gidiyorum. Hazırlanan malzemeleri
alıp gerisin geriye yaylaya dönüyorum. O kadar işim varken onları öyle bırakıp
iki boru için bu yolu tepmek hoş değil ama ne yaparsın? Taş Ev’e gelince
İtfaiyenin istediği işleri yapacak Şükrü’yü arıyorum. Sözde dün gelecekti.
Telefona cevap vermiyor. Bir daha, bir daha arıyorum, değişen bir şey yok.
Kamil
yerine Ali isminde bir çocuk ve yanında bir çırak çalışıyorlar tesisat
işinde. Çay ocağının montajı bitince su deposuna giren, Kamil’in üstünkörü
yaptığı boru bağlantısını yeniliyorlar. Son olarak üst kata çıkan ahşap
merdivenlerin başındaki duvara aynayı monte ediyorlar. Erkeklerin aynayla pek
bir işleri olmasa da hanımlar yukarı çıkarken illa ki şöyle bir bakmalılar
güzelliklerine…
Öğleden
sonraya kalıyorum. Vergi levhasını almam lazım bugün en azından. Ona bağlı
işlere bir start vermem gerek. Muhasebeciye telefon ediyorum. “Vergi Dairesinde
sicile uğra oradan size bir şifre verecekler, onu alıp yanıma gelin.” diyor.
Denileni yapıyorum. Çalışanlar meraklı. Durum tespitine gelen eleman Taş Ev’in
reklamını iyi yapmış. Yapacağını da söylemişti zaten. Herkes çok heyecanlı.
“Açılsın da gelelim.” diyorlar.
Şifre
ve yoklama belgesini alıp muhasebecinin yolunu tutuyorum. Vergi levhamız
hazırlanmış. Bazı formlar doldurtuyor. Birkaç imza atıyorum. Bir aya kadar
yazar kasa almam gerekiyormuş. “Zaten bizde var, Ankara’dan getirmiştik.”
diyorum. “Tamam o zaman onu hallederiz.” diyor. Fatura basılması gerekiyor
matbaadan. Tanıdık bir matbaacı varmış. Yerini söylüyor. “Menü falan da basıyor
mu?” diye soruyorum. “Tabii,” diyor. “Onu da yapar.” “Ama siz önce siz Esnaf ve
Sanatkârlar Odasından başlayın.” diyor.
Geçen
gün gittiğimde benden vergi levhası isteyip onsuz bir şey yapamayacağını
söyleyen kız yok ortada. Kapı ve demir parmaklıklar kapalı. Cama iliştirilmiş
bir kâğıtta sadece çarşamba günleri açık oldukları yazıyor. Oldukça ilginç bir
uygulama. Nasıl olur da böyle bir kurum haftada bir gün hizmet eder? Aynı
binanın ikinci katında Esnaf ve Sanatkârlar Odası var. Bilgi ve yön levhalarını
takip ederek odaya ulaşıyorum. Kapıyı araladığımda içeride iki kocaman masa
görünmesine rağmen hiçbir Allahın kulu yok. Adeta terk edilmiş bir durumda. Koridorda
söylenip giderken karşıma orta yaşlı bir bayan çıkıyor. “Buyurun ben
bakıyorum.” deyince peşine takılıyorum. Olayı anlatıp sicil bölümünün haftada
bir hizmet vermesinin sebebini soruyorum. “Mesleğiniz ne?” diye soruyor.
Muziplik olsun diye “İnşaat Mühendisi” diyorum. “Ya öylemi?” deyip çakılıyor.
Sonra duruma açıklık getirip rahatlatıyorum biraz. “İşte, emekli olduktan sonra
böyle böyle bir yer işleteceğiz falan” diyorum. Meğerse sicildeki görevli kız
izne çıkmış. Çarşamba günleri Ödemiş’ten bir eleman geliyormuş. Acilse işimiz
Ödemiş’e gidebilirmişiz. Yarından sonra Çarşamba. “O zaman bekleriz.” diyorum.
Sicilden sonra Lokantacılar Odasına kayıt yaptıracakmışız.
Gülüyorum kendi kendime.
Tarım
İlçe Müdürlüğü’ne gidiyorum sağlık raporu için. Çalışanlar yine çok ilgili. “Ne
kadar güzel, kahvaltı vermeniz de çok iyi, çok sevindik, mutlaka geleceğiz.”
Haftaya herhangi bir gün raporunuz hazır diyorlar. Belediyeden sağlık raporu
istendiğinde ben farklı düşünmüştüm oysa. İşveren olarak gidip bir sağlık
kurumundan rapor alacaktım. İşyerinin sağlığa uygunluğuymuş mesele. Belediye
bir de hijyen kurs sertifikası istiyor. Bürokrasi çok fazla ama ben on katı da
olsa sabırla işimi takip ediyorum. Prosedürlerden her gün birini veya daha
fazlasını bitirmek büyük mutluluk veriyor. Hijyen kursunu İlçe Halk Eğitim
veriyormuş. Daha önceden yerini biliyordum. Hemen gidip müracaat etmek istedim.
Kalabalık bir odaya girdiğimde bir kadın carcar bir şeyler anlatıyordu
görevliye. Görevli dediğim ya müdür ya da şef olmalı. Yok, kalorifer ateşçi
belgesi almış da, belgeyi çıraklık eğitimi verdikleri yerden mi alacaklarmış
da… Kesmek zorunda kalıyorum. Müdüre ya da şefe kendimi tanıttıktan sonra
durumu anlatıyorum. Hemen bir yazı veriyor. “Belediyede bu işinizi görür, kurs
yeterli sayısına ulaşınca sizi arayacağız, o zaman akşam saatlerindeki kursa
katılırsınız.” diyor. En kısa zamanda eşiyle birlikte kahvaltıya geleceğini söylüyor.
Tarım
İlçe Müdürlüğünden çıkıp matbaaya gidiyorum. Menü konusunda istediğim çalışmayı
yapacak. Fiyat üzerinde de anlaşıyoruz. Buralarda kimse menü sunmuyor
müşteriye. Gelen hesap kafaya göre. Yabancı iseniz farklı yerli iseniz farklı. Bizim
menümüz olacak mutlaka. Fatura basımını da ona veriyorum. Hediye olarak bin
adet kartvizit basacak.
Dönüşte
Ozan’a uğruyorum. Taş Ev’e kuracağımız kamera sistemini ve internet
bağlantısını konuşmak istiyorum onunla. Oldukça yoğun bir saatine denk geldiğim
için fazla vaktini almıyorum. Daha sonra telefon edip konuyu anlatıyorum.
Çarşamba günü akşamı keşfe geleceğini söylüyor.
Yaylaya
çıktıktan sonra Şükrü’ye telefon ediyorum yine. Bu sefer açıyor telefonu. Çok
yoğunmuş. Akşama geleceğini söylüyor. Saat altıdan sonra bir kez daha arıyorum.
Yarım saate kadar oradayım diyor.
Zeytini
ağaca bağlıyorum. Motosikletli iki kişi geliyor. Biri Torbalı’dan birisi de
Şelale Restoranın şef garsonuymuş. Açıldığımızı sanmışlar. “Henüz açılmadık.”
diyorum. Biraz bilgi alıyorlar. Torbalı’dan gelenle fikirlerimiz daha uyum
sağlıyor. Diğeri bana ters geliyor ama dinliyorum yine.
Prefabrik
üniteler kamyonlara yüklenmiş geliyorlarmış. Gecenin karanlığında ne bu
yollardan geçebilir ne de yerine indirilebilir. Ama dinleyen kim? Yolda şoför
arıyor. Yirmi kilometre kalmış Tire’ye. Anca gelirsiniz diyorum içimden. Köye
vardıklarında arıyorlar. Arabaya atlayıp köye iniyorum. Köy meydanında iki
devasa kamyon sağa park etmiş bekliyor. Çam restoranın önü çift sıra araba.
Zaten arabaların arasından geçemezler. Yanıma alıp yaylaya çıkarıyorum keşif
yapsınlar diye. En sonunda bu işin gece olamayacağına kanaat getiriyorlar.
Karınları da acıkmış. Çarşıya inip birer şiş köfte ısmarlıyorum. Yemeklerimizi
yerken biri daha arıyor. Açılıp açılmadığımızı soruyor. Köy meydanında,
kamyonların yanında bırakıyorum onları. Sabah saat sekiz buçukta geleceklerini
söylüyorlar.
Eleman
konusunda kadro hala eksik. Akşam dönerken hafta arası olmasına rağmen
restoranların hınca hınç dolu olması korkutuyor beni. Eksik kadroyla bu işe
başlarsak baştan kaybederiz. Eleman arayışına hız vermemiz lazım. Eşimle oturup
menüyü bir kez daha gözden geçiriyoruz. Türlü senaryolar üzerinde fikir
tartışması yapıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder