09/08/2016 Salı,
Tire
Kamyonun
sesini duyduğumda kahvaltıdan yeni kalkmıştık. Hemen bahçe kapısına doğru
yürüdüm. Koca kamyonun boyu yetmemiş hidrolik bir piston yardımıyla kasanın
üzerindeki tabla geriye doğru uzatılmıştı. Kamyonun kupası hariç en az dokuz
metre vardı uzatılmış kasasının boyu. Kasanın önünde kamyona monte yirmi tonluk
bir de vinç düşünün. Bir anda kapının
önünde kocaman bir TIR görmüş oldum.
Demir
kapının genişliği beş metreydi ama giriş ve çıkışlarda yol dönüyordu. Girişteki
sağlı sollu kestane ağaçları başlı başına bir engeldi. Bir ara bu araç
geçmeyecek kapıdan diye korkmaya başladım. Şoför usta adammış. Dikiz aynalarını
kapatıp demir kapının yanındaki taş duvarları yalayarak bahçeye girdi.
Yılankavi yolda virajı alabilmek için yol dışına çıktığı yerlerde bir gün önce
dökülmüş bordür betonları dayanamadı.
Güzel
yurdumda sözlerin tutulmamasına alışmıştık alışmasına ama yazılı sözleşmeler de
hikâyeymiş. Her bir konteynır için altı çelik ayak yapacağı sözleşmeye konduğu
halde yapmamışlar. Yerler ağaç desenli laminat olacağı yerde muşambayla
kaplanmış. “Şimdi siz kusursuz olarak teslim aldığıma dair bir yazı
imzalatacaksınız bana değil mi?” diye soracak oluyorum. Şoförler şaşkın
şaşkın bakıyorlar bana. “Yok, hayır. Size bir şey imzalatmayacağız.” diyor
bir tanesi.
Konteynırlardan
bir tanesini zor belan yerine yerleştirdikten sonra ikincisini almak üzere Kaplan köy meydanına
gidiyorlar. Vinç arkasında yedi metre uzunluğundaki konteynır olduğu halde tam
ezemediği bordürleri iyice parçalıyor bu sefer. Hâlbuki cumartesi günü kesin
olarak getirmeye söz vermişlerdi. Ben de bordür betonlarını Pazar günü
döktüreceğimden zarar görmeyeceklerdi. Neyse, olan oldu. Bundan daha kötüsü de olabilir, kapıdan
geçmiyor vinç deyip ikisini de dışarıda bırakıp gidebilirlerdi.
Bu
iş olmasaydı erken çıkacaktık bugün. Şoförlerin işinin bitirmesini bekledik.
Önce eve uğradık eşim biraz ütü yaptı. Sonra salı pazarına çıktık. Her zaman
arabayı park edebildiğim yerler hınca hınç doluydu bu sefer. Bir sokak ileride yer
bulabildim.
Bir
sürü iş yaptık çarşıda. Karadut imalatçısı ile anlaşmaya vardık. Kurutmalık bir
çuval biberin yanında hani eleman bulur da hizmete açarız diye kahvaltıda
vermek üzere domates, biber, salatalık falan aldık. Geçen gün görüşmeye gelen
Hüseyin’i arayıp garson olarak işe aldık. Cumartesi günü başlayacak.
Mutfağa yardımcı bir bayan bakıyoruz şimdi.
Eşim eleman konusu geciktikçe iyice geriliyor. Olmazsa mesai saatini azaltırız kadro tamamlanıncaya kadar diye bir öneri getiriyorum. Sabah onda başlar mesela, öğleden sonra saat iki olunca kahvaltı servisi biter. Saat ikiden sonra çay, kahve, tost, börek, tatlı ve dondurma servisimiz başlar. Saat sekizde servisimiz biter. Bu rahatlatıyor biraz eşimi.
İtfaiye
Müdürlüğü tarafından istenen ışıklı yön levhaları, ışıldak ve ikinci yangım
tüpünü alıyoruz. Yarın Esnaf ve Sanatkârlar Odasına kayıt yaptıracağım. Sadece
Çarşamba günleri açık olduğundan İzmir işi yatıyor yine. Yarın akşam Ozan
gelecek kamera ve internet konusunu görüşmek üzere.
Çarşıda
dolaşırken giyim eşyası satan pazarcıların astıkları bir tişört üzerindeki
İngilizce yazı çekti dikkatimi. "Hayat bisiklet gibidir, dengeyi kaybetmemek için ilerlemek gerekir." diyordu.
Albert Einstein'ın sözüymüş. Hoşuma gitti. Yaşamında hareket olmazsa bir ölüsün.
Bizde hareket biraz fazla gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder