KATEGORİLER

2 Ekim 2020 Cuma

TEŞEKKÜR...


Evet, 25 Temmuz'da başladığım maraton sona erdi. "Masum Bir Adamın İtirafları" adlı ilk çevirimin ardından ikinci roman çevirimi 85 bölümde tamamlamış oldum. Aslında kitabın tamamının çevirisi yaklaşık otuz beş günümü aldı. Geriye sadece editörlük kısmı kalmıştı.  Onu da bölümleri yayınlamadan önce peyderpey yaptım. Şimdi, "Anadolu'nun Hayaletleri" gibi bir romanı dilimize kazandırmış olmanın huzurunu yaşıyorum. Büyük bir keyifle yaptığım bu çevirinin nihayet bulmasına üzüldüğümü söyleyebilirim. Oysa insan başladığı bir işi sonuçlandırdığında bir huzur, bir rahatlama hisseder genellikle. Ben bu romanın içine öyle girdim, karakter ve olaylarla öyle bütünleştim ki, bitmesini hiç istemedim. 

Öncelikle her bölümü dikkatle takip eden ve yeri geldiğinde samimi eleştirilerde bulunan üç blogger dostuma (alfabetik sırayla) Deeptone/Sade ve Derin, Manxcat/Kuyruksuz Kedi, Sadece C./Denize Bakan Ev'e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca Yankım ve Gölgem ve isimlerini sayamadığım diğer blogger dostlarımın katkıları için kendilerine minnettarım. Eşimin bilgi ve tecrübesiyle yaptığı katkılar, adını zikrettiğim ya da etmediğim diğer arkadaşlardan aldığım cesaretlendirici sözler motivasyonumu arttırdı. Hepsine ayrı ayrı teşekkürü borç bilirim.

Her bölümün altında yapılan yorumlar benim için çok değerliydi. Yorumlarda roman karakterleri ve olaylar hakkındaki görüşlerimizi uzun uzun paylaştık ve keyifli tartışmalar yaptık.

Ben bu çeviri işini sevdim. Eşimle bu konuda her fırsatta tartışıyoruz. Eşim, çevirmenliğin yazarlığın yanında fazla bir değerinin olmadığını düşünüyor. Değerin ölçüsü nedir bu konuda emin değilim. Evet, çok ünlü yazarlar var herkesçe bilinen. Ancak kaç çevirmen tanıyoruz. Ünlü olmak mı amacım, para kazanmak mı? İkisi de değil. Benim için önemli ve değerli olan şey, yaptığım işten zevk almam ve inandığım işi yapmamdı. Çevirmenlik kolay değil. Dil bilen herkesin bu işi yapabileceğini sanmıyorum. Nasıl ki müzik iyi bir kulak ister, bence çeviri işi de öyle. Cümleler okurun kulağını tırmalamadan su gibi akıp gitmeli, yazarın verdiği detayı en ince ayrıntısına kadar yansıtmalıdır. Bana göre çeviri işi, en az yazmak kadar önemli ve değerli. En uygun kelimeyi bulmak, onu yerli yerinde kullanmak, bir ressamın fırçasını kullanması kadar sanatsal bir iştir. Hayır, ben kendimden bahsetmiyorum, daha gidilecek çok yolumun olduğunu biliyor, istediğim yere varmak için ömrümün yetip yetemeyeceğinden bile emin değilim. Cümle içinde kelimeleri dans ettirmek harika bir duygu. Aynı kelimelerle noktalama işaretlerinin de yardımıyla değişik anlamlar çıkartmak mümkün. Yazının aslını okuduğunuzda yazarın ne demek istediğini tam olarak algılamış olsanız bile kullandığı sözcüklerin sözlük karşılıklarıyla okura aktarmanız neredeyse imkansız. Yabancı dilde bazı sözcüklerin yüze yakın farklı anlamı var. Gafil avlanmamak için konuyu çok iyi kavramanız şart. Aksi takdirde gülünç duruma düşebilirsiniz. Gerçek okurun dikkatinden hiçbir şey kaçmıyor. Yazdığınız bir yazıyı beş yüz sefer okusanız bile en basit hatayı gözden kaçırmanız mümkün. Çünkü belli bir noktadan sonra beyniniz artık o yanlışı size göstermiyor. Kelime tekrarlarından, birbirinin ardına aynı yüklemleri kullanmaktan mümkün olduğunca kaçındım. Bu esnada bir şey fark ettim. İngilizce kelime hazinesi Türkçeye göre çok daha geniş! Türetme konusunda oldukça büyük imkanlara sahip bir dilimiz var, bu açıdan bakıldığında sorun yok ama bizim yan sözcüklerle tarif etmekte zorlandığımız eylem ve tanımlamalar, İngilizcede çoğu kez tek kelimede karşılığını bulabiliyor. Türkçeye ortalama bir Türk vatandaşından daha hakim olduğumu iddia edebilirim ama yine de emin olamıyorum. Belki de benim Türk dili hakkında öğrenmem gereken daha çok şey var. Dikkatimi çeken diğer bir husus, İngilizcede "ve" bağlacının aşırı derecede kullanımı. Çeviri yaparken mümkün olduğunca bu bağlacı daha az kullanmaya çalıştım. Çeviri ile tercüme arasındaki farkı pek çoğumuz algılamaz. Tercüme konuşmaların bir başka dile aktarılmasıyken çeviri yazılı kaynakların başka bir dile aktarılmasıdır. Konuşma dilinde bunun gibi anlamını bilmeden pek çok sözcüğü karıştırabiliyor ve bunu hiç önemsemiyoruz. Ancak yazım dilinde bu konu hayli önem kazanıyor. Biri görmezse öbürü fark edebiliyor. Bu yüzden çeviri insanın dilleri doğru anlamasına ve kullanmasına da yardımcı oluyor.

Anadolu'nun Hayaletleri, bize nefretin en yalın halini, savaşın kötü yanlarını, aile bağlarını, sevgiyi, dostluğu, aşkı, merhameti, kısaca iyiyi ve kötüyü en gerçekçi biçimde gösterdi. Yeri geldi acıdık, öfkelendik, yeri geldi umutlandık, üzüldük. Her bölümde ayrı bir duygunun heyecanına kapıldık. Hiç beklemediğim kadar tarafsız bir şekilde gerçekleri ortaya koyan ve insanlığın bazı yüce değerlerini öne çıkaran bir eserdi bu okuyup çevirdiğim. Evet, nefretin sadece acı ve üzüntü getirdiğini affetmenin ise insana mutluluk verdiğini bir kez daha görmüş olduk.

Yeni bir çeviri için beni böylesine etkileyebilecek başka bir roman bulabilecek miyim, bilmiyorum. 1915 yılında Ermeni ve Müslüman olmayan diğer halkların yaşadıklarıyla yüzleşmekten niçin kaçıyoruz? O büyük acıları çekenler de çektirenler de çoktan toprak olmuşlar. Niçin tarihten ders almak, hatalarımızı görmek yerine tarihi keyfimize göre eğip büküyoruz? Bir yandan çeviri yaparken diğer yandan bu konularda araştırmalarım devam etti. Yabancı haber kanallarının röportajlarını ve belgeselleri izledim. Onların arasında, Hrant Dink suikastını yapan Ogün Samast'ın ailesiyle yabancı bir medya grubunun yaptığı bir söyleşi vardı. Yoksul bir ailenin çocuğu olduğu belli, annesi ve babası suçu neyse çeksin ama ona bunu azmettirenler de cezasız kalmasın, diyorlardı. "Hrant'ı niçin öldürdün" sorusuna Samast'ın verdiği cevap, "O bir Türk düşmanıydı, bu yüzden öldürdüm." olmuş. Peki Hırant'ın hiçbir yazısını okudun mu, ya da onu dinledin mi diye sorulduğunda, "Hayır." demiş. Onu bu işe azmettiren Yasin Hayal ile birlikte Ogün Samast'ın avukatlığını üstlenen bir şahısın sözleri tüylerimi diken diken etmişti. "Hrant öldürüldüğünde ayakkabısını altı delikti, siz onun öldürüldüğüne üzülmediniz mi?" sorusu karşısında, "Üzüldüm desem, size yalan söylemiş olurum." diyebiliyordu. Evet bunu söyleyen barolarımızda kayıtlı bir avukat. Şimdi bu dava da diğer suçlarla birlikte günah keçisi ilan edilen Fetö'ye mal edildi ve asıl aktörler kendini gizlemeyi başardı, ne yazık ki!

Şimdi bu ülkede Anadolu'nun Hayaletleri roman çevirimi kitap olarak basabilecek bir yayınevi bulabilecek miyim, o da meçhul. Ben de şimşekleri üzerime çeker miyim? Bana da Ermeni dostu, Türk düşmanı derler mi? Bilmezler ki kötüler ve iyiler her milletin içinde var. İyiyi kötüyü ayırmak toplumu birbirine düşürmekten insanların arasına nefret tohumları ekmekten daha mı zor? Neyse, bakalım gelecek bize ne gösterecek.

Sözlerimi bitirmeden önce, Anadolu'nun Hayaletleri roman çevirimin seksen beş bölümünü de üç gün daha yayında bırakmayı düşünüyorum. Daha sonra yayından kaldıracağım. Arzu eden arkadaşlara daha sonra hepsini ayrıca göndermeye çalışırım. Kalın sağlıcakla,         

8 yorum:

  1. Hemen bu gece kaldığım yerden, son 10 bölümü de okumayı iple çekiyorum. Ellerinize sağlık, gerçekten güzel bir çeviri oldu ve dili de bence çok profesyonelceydi!
    Çeviri bence yazarlığın ilk ve en öğretici adımıdır! Bence hiç ara vermeden iyi yaptığınız bu işe devam etmelisiniz. Bu kitabı isterseniz bastırabileceğinizi düşünüyorum ben, Türk Ermenilerine ait aktif çalışan cemiyetler ve yayınevleri var, dergiler var, belki onların editörleri ile iletişime geçerseniz yol gösterici ve bilgilendirici olabilir. Bence emeğiniz kesinlikle bir baskıyı hak ediyor! Tekrar ellerinize sağlık :) bakalım yeni kitabımız ne olacak :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten anlam veremediğim bir hüzün çöktü içime. İlk kez bir işimin bittiğine üzülüyorum sanırım. Hani bazılarına olur, film ya da dizi ilerlerken ya da güzel bir roman okurken. Keşke derler, bitmeseydi. Aynı duyguları yaşıyor, sanki bu işi yıllarca yapmış gibi, şimdi kendimi boşlukta hissediyorum:)
      İltifatlarınız ve güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. Ben bunların çok azına layığım, biliyorum:)
      Çeviri, yazarlığın ilk adımıdır sözünüze yürekten katılıyorum. Sanırım devam edeceğim çeviri işine. Ancak bu kadar güzel bir konu ve roman geçer mi elime bir daha, emin değilim. Bu tam bir şanstı benim için.
      Haklısınız, eminim ki onlar en büyük desteği verirler. Ancak bu çeviri yayınlanırsa, bir Türk'e mal edilmesi sanırım daha uygun olur. Diğer türlü, bir takım fenalık kumkumaları işin altında mutlaka bir şeyler ararlar. İnsan sınıfının bu olaylardan mutlaka alacağı dersler var. Ne yazık ki, ülkemizde her sınıftan insan yaşıyor.
      Benim adımla olmasa bile bu kitabın Türkçe olarak yayınlanmasını o kadar çok istiyorum ki...

      Sil
  2. Esas ben teşekkür ederim Mr. Kaplan :) Yazdıklarınızın hepsine katılıyorum. Özellikle 4. paragrafa ve aşağıdaki kısma gözüm kapalı imzamı atarım. Samimiyetle söylüyorum ki siz bunu başardınız bence :)

    "Çevirmenlik kolay değil. Dil bilen herkesin bu işi yapabileceğini sanmıyorum. Nasıl ki müzik iyi bir kulak ister, bence çeviri işi de öyle. Cümleler okurun kulağını tırmalamadan su gibi akıp gitmeli, yazarın verdiği detayı en ince ayrıntısına kadar yansıtmalıdır. Bana göre çeviri işi, en az yazmak kadar önemli ve değerli. En uygun kelimeyi bulmak, onu yerli yerinde kullanmak, bir ressamın fırçasını kullanması kadar sanatsal bir iştir."

    Bence çevirmen çok çok önemli. Kötü çeviri yazarın tüm emeğinin yazık olması demektir. Orjinali aşık olunası eserler, kötü çeviriler yüzünden okunmadan yarım bırakılan kitaplar kulesine yapı taşı olmaya mahkum olurlar. İyi çevirmen hem kitap için hem de okur için büyük bir şanstır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tekrar teşekkürler Mrs. Kedi. Sizinle aynı düşünce ve duyguları paylaşmak ne güzel:)
      Çevirmen en azından yazar kadar önemli. Büyük bir sorumluluk yazara karşı hem de. En çok dikkat ettiğim şey yazdığımın çeviri olduğunun anlaşılmamasıydı. Bazen çeviri o kadar kendini belli ediyor ki. O zaman berbat bir şey çıkıyor ortaya. Bunun nedeni olarak bilgisizliğin yanı sıra özensizliği görüyorum.

      Sil
  3. çevirin iyiydi veya iyi. bunu anlayabilirim yani. ingilizcesine bakmadan da sadece türkçesini okuyarak çeviri iyi mi anlarım. akıcılıkta belli olur hatalar. ses uyumu retorik filan işte, hemen batar. sende var fluency. imgilizcenin iyi olmasını mantıklı buluyorum ben de, dediğin gibi. biz de teşekkür ederiz. ne güzel roman okuduk işte :) hımm şimdi bu konuda eşini haklı bulmadım. çeviri de yazarlık kadar değerli ve önemli. çeviri iki türlü oluyor. translation ve trans creation. yani bir romanı dilimizde yeniden yaratmak. bu türde çalışabilirsin bak yani :) çeviri yap bence. ama ilk iki romandan tamamen farklı bir konu bul. suç ve tarih politika değil de başka bişi bul. örneğin edebi bir eser dene. çünkü popüler eserler kolay. ama bir gerilim korku aşk da olabilir ki her tür çeviriye alış yani. bastırmayı bilemedim. ermeni türk asala o konular ilgimi çekmiyor zaten. yani bu romanda da o konu değil ilişkileri sevdim zaten. keşke flora nın hayatı da bir roman olsaymış :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep'çiğim diyesim geldi birden:) Kızmazsın umarım:) Senden bu sözleri duymak harika!
      Her şey için teşekkürler. Evet, benim de kafama trans creation daha çok yatıyor. Yazar izin verdiği ölçüde çeviride biraz daha serbest olmak. Önemli olan yazarın vermek istediğini verebilmek. Bunu çevirdiğin dile has farklı cümlelerle yapmanın mümkün olduğunu düşünüyorum, hatta bana göre doğrusu da bu. Bence hiç kullanmadığımız ve kulağımızı tırmalayan cümle kalıpları yerine bunlara karşılık gelen dilimize uygun cümleleri kullanmak daha iyi sonuç verecektir.
      Psikolojik roman çevirmeyi düşündüm bir ara. Edebi eserlerin çoğu çevrilmiştir sanırım. Benim aradığım daha önce hiç çevrilmemiş bir roman olması. Gerilim de olabilir, önerilerini dikkate alacağım:)
      Elbette herkesin farklı ilgi alanları var. Benim için duyguların yanı sıra romanda öğretici öğelerin de olması, bilmediğim konulara temas etmesi. Yani okuduktan sonra kafada bir şey kalmayan romanları pek sevmiyorum. Aşk romanının içinde tarih, polisiyenin içinde coğrafya ve kültür ya da bilimsel bir takım bilgiler serpiştirilmesi lazım. Yoksa sıradan bir hayatın anlatıldığı biyografik bir roman benim için pek dikkate değer değil.
      Sana Flora'lı başka bir roman bulayım o zaman:)

      Sil
  4. Tebrik ederim çeviri hem keyifli hem zordur 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, tam da istediğim gibi, hem zor, hem de keyifli:)

      Sil