KATEGORİLER

3 Kasım 2020 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 63

Sevgili Deeptone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetlerinin 63. Hafta konusunu sevgili Andromeda belirlemiş. Güncelliğinin yanı sıra mesleğim gereği konu hakkında söyleyecek sözlerimin bulunması ve en azından birkaç kişiyle düşüncelerimi paylaşma imkanı bulmam beni bir nebze olsun rahatlatacağını umuyorum. 

DEPREM KONUSUNDA NE KADAR BİLGİLİYİZ ve NE DERECE HAZIRLIKLIYIZ?   

Deprem konusunda (mesleğim itibarıyla) ahkam kesecek seviyede bilgi ve tecrübe sahibi olduğumu ifade etmem ukalalık olmayacaktır umarım. Ancak toplumun geneli söz konusu olduğunda deprem, sel, heyelan gibi doğal afetlerin yeterince bilgi sahibi olunduğunu söyleyemem mümkün değil maalesef. Şimdi, teknik konulara fazla girmeden düşüncelerimi paylaşmaya çalışayım. Her şeyden önce deprem ve diğer afetler toplumun genelinin beynine kazındığı gibi bir kader ya da takdir-i ilahi DEĞİLDİR. Dünyamız var olduğundan bu yana, depremlerin olduğu, meydana geliş nedenleri ve depreme karşı hassas bölgeler bilim insanları tarafından apaçık ortaya çıkarılmıştır. Riskin yüksek olduğu yerler, fayların konumu, hareketleri detaylı ölçüm ve gözlemler sonucunda belirlenmiştir. Mevcut teknolojik imkanlar dahilinde bilinemeyen tek şey, depremin ne zaman olacağıdır. Basit bir anlatımla, elinize aldığınız bir ambalaj lastiğini yavaş yavaş gerdiğinizde kopacağını bilirsiniz ama bunun ne zaman olacağını saniyesi saniyesine kestiremezsiniz. Kilometrelerce uzunluğunda ve kilometrelerce derinlik ve genişliğe sahip bir katmanın gerildiğini, ne yönde ilerlediğini bilmiş olsak bile onun da aynı lastik örneğinde olduğu gibi ne zaman kırılacağını tahmin etmek neredeyse imkansızdır. Bu konuda henüz hiç kimse bir tahmin yürütemez. Olası bir depremin azami büyüklüğü muhtemel lokasyonu hakkında fikir sahibi olsak bile depremin zamanı hakkında herhangi bir kehanette bulunmak şarlatanlıktan başka bir şey değildir.  

Deprem dalgalar halinde yayılır. Sağlam bir kaya kütlesinde yayılma hızı saatte 28.800 km'dir. (Işık hızının neredeyse yüzde onu). Yani on beş kilometre derinliğinde bir fay kırığının oluşturduğu sarsıntının yeryüzüne ulaşması için sadece 1-2 saniyelik bir zaman yeterlidir. Tsunami dalgaları deprem dalgalarına kıyasla ortalama 200 kat daha yavaş hareket eder. Bu 100 km açıkta meydana gelen bir depremde oluşabilecek Tsunami dalgalarının beş dakika içinde kıyıya ulaşacağını gösterir. Elbette açık denizde oluşan her deprem Tsunami yaratacak diye bir kural yoktur.       

Depremin zamanını bilmek bize ne kazandırabilir? Aslında bu da ayrı bir sorun. Diyelim ki bilim insanları İzmir depremini bir hafta önceden haber vermeyi başardılar. 7 şiddetinde bir deprem falanca gün falanca saatte meydana gelecek dediler, diyelim. Deprem korkusunun bile emniyetsiz yapılar üretmekten bizleri alıkoymayacağını düşündüğümüzde depremin zamanını bildiğimiz takdirde nasıl olsa canımızı kurtarabiliriz düşüncesi içinde yapılar daha da çürük inşa edilmesi kuvvetle muhtemeledir. Bu durumda insanlar canını büyük ölçüde kurtarabilir ama binaların büyük bölümü muhtemelen yıkılacaktır ve altından kalkamayacağımız büyük maddi kayıplarımız oluşacaktır.

Diğer taraftan bugünün teknolojisiyle depremin büyüklüğü ne olursa olsun ona dayanabilecek dirençte emniyetli yapılar oluşturmak mümkün. Yapılması gereken de bu zaten. Betonarme (demirli beton) toplu yaşama imkan veren en büyük buluşlarından biri. Ne kadar ömrü olacağına dair bilinen bir zaman sınırı yok. Çünkü beton zamana bağlı mukavemeti gittikçe artan ve çelikle birlikte müthiş uyum sağlayan bir malzeme. Ülkemizde ilk çok katlı betonarme bina, yangınzedelere verilmek üzere 1922 yılında inşaatı tamamlanan ancak daha sonra Türk Hava Kurumuna devredilen Tayyare apartmanlarıymış. Yıllar öncesinin teknolojisi olmasına rağmen yüz yıldır dimdik ayakta kalan bu bina halen Crowne Plaza İstanbul-Old City olarak hizmet etmekte. Demek istediğim, doğru yapılan bir bina, yaşı fazla diye depremden yıkılmaz. Yeni bazı hesap yöntemleri ve buna bağlı revize edilen deprem yönetmelikleri yapıları daha da emniyetli bir hale getirmektedir. Unutmamak gerekir ki betonarme yapıların ülkemizde sadece yüz yıllık bir geçmişi vardır. 

Depreme dayanıklı yapı deyince birkaç husus aklımıza gelir: 1. Zemin etüdü ve ıslahı, 2. Projelendirme, 3. Uygun malzeme seçimi, 4. İşçilik, 5. Denetim. Bunların hepsinin içinde insan faktörü olduğu  eğitim ve liyakatin önemi açıktır. 

Bu satırları yazdığım esnada, 30 Ekim İzmir Depreminden 91 saat sonra, Ayda Bebek enkazın altından çıkarılıyordu. Annesinin dizinin dibindeymiş. Ne yazık ki annesi Ayda Bebek kadar şanslı değildi. Demek istediğim depremde betonarme bir bina çöktüğünde içinde yaşayanların hayatta kalabilmesi tamamen şans eseri. Yaşam üçgeni gibi öyle algılar yaratılıyor ki, sanki  enkazdan her sağ çıkan deprem esnasında oturmuş kendi yaşam üçgenini oluşturmuş. Oturduğunuz binaya güveniyorsanız ne ala, paniğe gerek yok, hareketli eşyadan kendinizi koruyun, hatta onları daha önceden sabitleyin yeter. Ama binanın kolon ve kirişlerinin çatlamaya başlayıp üzerinize yığıldığı, hangi kirişin başınıza çarpıp hangi kolona sıkışacağınızı, hangi döşemenin altında kalacağınızı bilmediğiniz, korkunun tavan yaptığı birkaç saniyede hiç kimsenin deprem esnasında yapılacak şeyleri düşüneceğini sanmıyorum. Dün kurtarma ekibinden bir hanımefendi herkesin yanından ayırmamasını önerdiği deprem çantasında bulunması gerekenleri sıralıyordu. Birçok şeyin yanı sıra, devam etti, diş fırçası, diş macunu, kalem, kağıt. Nedir bunlar ya, enkazın altında büzülüp kalmışsın, günlük mü tutacaksın vaktini geçirmek için. 

Depreme ne kadar hazırlıklıyız? Bu da yine algı yaratan bir soru! Deprem bölgesindeyiz, deprem olacak ve kaçınılmaz bir şekilde, takdir-i ilahi gereği binalar yıkılacak ve alt yapı tesisleri zarar görecek, hayatını kaybedenler olacak. Eğer yeterince hazırlıklıysak yaralıları enkazdan çıkarırız, hasar gören binalarda yaşayan insanlara çadır kentler kurarız ve gıda yardımı yapabiliriz. Hazırlıktan kasıt bu değil mi? Ya da bu anlaşılıyor değil mi?. Başta trafik ve haberleşme sorunu olmak üzere depremden sonra yapılması gereken işlerde eksiklerimiz olduğunu biliyoruz. Fakat depreme ilişkin esas sorulması gereken soru "Depremde can ve mal kayıplarının önüne nasıl geçebiliriz?" olmalıdır. 

Her ne kadar alakasız görünse de bu işin çözümü de yine "Adalet" in sağlanmasından geçer. Bayraklı Belediyesi, ben üzerime düşen görevi yaptım, yıkılan binalara çürük raporu verdim, gerisi bakanlığın işi, diyor. Bakanlık ise evet, bizim görevimiz ama bize yapılan resmi bir başvuru yok diyor. Binaların zemin raporları var mı? Var ise uygun olmayan zemin ıslah edilmiş mi? Raporu kim imzalamış? Kim böyle bir zemine ıslah edilmeksizin sekiz kat vermiş? Kullanılan yapı malzemeleri standartları sağlıyor mu? Projesi doğru mu? Doğruysa sahaya doğru aktarıldı mı? Projeyi onaylayan, inşaat ruhsatını veren, inşaatı denetleyen kimler? Yani bu soruların ardı arkası kesilmez, kesilmemelidir. Soruları daha da genele yayarak, bu bölgenin imara açılması zemin ve şehirleşme planı açısından doğru bir karar mı? Yeni imar sahaları açarak yeni rantlar yaratmak sonucunda kimler haksız kazanç sağlamıştır? 

Bu işin siyasetini yapmıyorum. Ayırt etmeden bütün siyasi partilerin kurduğu hükümetler, görev aldıkları belediyelerin hepsi suçlu ve sorumludur. Madem durum böyle neden onlara oy verdin diye vatandaşın sorguya çekilmesi anlamsızdır. Çünkü adaletin olmadığı bir toplumda böylesine hayati sorunlara çözüm getirecek bir siyasi parti alternatifinden bahsedilmez. O değil de bir başka parti yönetimde olsa yine aynı sorumsuzluk ve aymazlığın devam edeceğini biliyorum. 

Türkiye'de parası olan herkes diş hekimi, doktor, mühendis, avukat olamaz ama müteahhit olmak manav olmaktan kolaydır. Memleketin anasına küfreden ve aslen kamyon şoförlüğünden gelen Laz müteahhitlerin yanında bu işin eğitimini almış mühendislerin şansı pek yoktur ülkemizde. Depreme hazırlıklı olmak, etkili yasaları çıkararak yapılaşmayı gerekli kurallara bağlamak ve bunlara uymayan sorumluları en sert şekilde cezalandıran bağımsız yargı mensuplarına sahip olmak demektir. Her önemli sorunda olduğu gibi ülkeyi pislikten temizleyecek ve gelişmemizi sağlayacak yegane organ bağımsız yargıdır. Bağımsız yargının olmadığı bir ülkede kazasız belasız yaşanan her gün birer şanstır. Elbette yargının da kirlendiği bir ülke, tuzun koktuğu bir durumdur. Yine de vatanını ve milletini seven yargı mensuplarının halkın desteğini alarak doğal afetlerde yapı emniyeti ve diğer konularda, hiç kimseden korkmadan İtalya'dakine benzer bir temiz eller operasyon yapmasını büyük bir özlemle bekliyorum. Aksi takdirde ufukta değişebilecek bir şey görmüyorum maalesef. Bu durum da benim takdir-i ilahim olmaya aday. 

18 yorum:

  1. Yargıda korkmadan karar alabileceklerin sayısı çok azdır sanırım. Öyle bir sindirdiler ki son yıllarda. Hele Ankara'dan sonra kimse sesini çıkaramaz oldu. Hala gökdelenlerin yapıldığı bir bölge Bayraklı. Müteahhitleri bir biçimde o yapıları tamamlar, birileri de ruhsatı verir. Nasıl çözülür, nasıl engellenir bilmem.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Az da olsa vardır mutlaka. Fakat bazı iyi insanlar başlarına gelecekler kötülüklere katlanmayı göze alsalar bile bir iftiraya uğramalarını ve bundan ailelerinin zarar görmesini kabullenemiyorlar.

      Bildiğim kadarıyla Bayraklı'daki mevcut ve inşa halindeki gökdelenlerin temel ve taşıyıcı sistemlerinde görünen bir sorun yok. Şehir plânlaması açısından eleştirilebilir ama muhtemelen kazık çakılarak uçları sağlam zemine sabitlenmiş. Mühendislik hesapları da düzgün yapılmış, yedi büyüklüğünde bir depremden etkilenmediği göz önüne alındığında.
      Geçen gün sosyal medyada kadının biri Folkart gökdelenlerindeki dairesinin içinde deprem nedeniyle oluşan hasarı gösterip, dünya kadar para döktük, evin haline bakın diyerek ver yansın ediyordu. Bu hiç de haklı olmadığı bir serzeniş. Ana taşıyıcı sisteminde bir problem yok ama tuğla duvarlar çatlamış, sıvaları dökülmüş. Biz inşaat mühendislerinin deprem olayında hedefi budur zaten. Bina şiddetli bir depremde hasar görecek ama ayakta kalacak! Hanımefendi için ödediği bedelin hiç de mühim sayılmayacak bir miktarını tamirat için seve seve ayırmalı, çünkü kendisi enkazdan çıkarılmadı. Daha fazlasını istiyorsa evini sigortalattırabilir.

      Engellenmesi gereken devletin denetleme görevini yapmasından geçer. Ne yazık ki bu işi hem bilgi, tecrübe hem de ahlâki açıdan hakkını vererek yapacak devlet memuru sayısı çok az. Beğenmediğimiz Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde Avrupalı müşavir tutup projenin hakkını veriyorlar. Proje bedelinun % 15'i civarında bir maliyeti olan bu hizmeti fazla görüp işleri % 500 lere varan keşif artışlarıyla otuz otuz beş senede bitiriyorduk. Hangi birini anlatayım?

      Sil
  2. vatanını milletini seven yargı mensupları ne yazık ki görevlerinden alındılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız. Eğer vatanına ve milletine aşk ile bağlı hakim ve savcılar bulamaz, adaleti özgür bırakamazsak maalesef hiçbir işte başarı şansımız olmaz.

      Sil
  3. bizim ülkenin hazırlıklı olması olanaksız bencesi :) bu deprem zaten fay hattı ile ilgili değilmiş. nette mühendisler diyodu, suyun altında bişiler işte bilmiyom, yani hep fay hattı ile ilgili olurmuş eskiden. bu yıl dünyada olan yaklaşık 10 büyük depremde, hepsi 7 nin üzerinde, sadece bizim ülkede kayıp var yaa :) bizim ülkenin ıq ortalaması 88 miş, yani zor işte bizde :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sana katılıyorum Deep:) O nette gördüğün mühendisler dünyayı düz ve öküzlerin boynuzu üzerinde zannediyorlar:)

      Deep, bu yaşadığımız deprem değil, bir terör saldırısı! Özel ve cesur bir savcı görevlendirilip bu bölgeyi imara açandan başlayıp projeyi onaylayan, inşaatları yapan, denetleyenler arasında kendine menfaat sağlamak için görevini kötüye kullananları, görevini ihmal edenleri en kısa zamanda ortaya çıkarmalı ve kasten birden fazla kişinin ölümüne sebep olmak suçuyla mahkemeye sevk etmeli. Yine özel ve cesur bir hakim, Elif'i ve Ayda'yı gözünün önüne getirip cezaları üst sınırdan uygulayacak şekilde karar vermeli. Böyle bir göreve uzman bilirkişi olarak herhangi bir maddi çıkar beklemeden hazırım. Fakat takdir-i ilahi felsefesini başımızdan atmadan bu önerilerim sadece bir hayal olarak kalacaktır. Atatürk'ün "Ne mutlu Türk'üm diyene!" dediği zamandan bu yana köprünün altından çok sular geçti. Bizi yönete-meye-nler Türk olduklarını iddia ediyorlarsa benim Türk olmaktan gurur duyacak, bundan mutlu olacak bir halim kalmadı artık...

      Sil
    2. okudum biraz da iki suçlu var. mütahitin suçu yok anladığım kadarıyla. bu tür zeminlerde iki üç türlü işlem varmış. isimlerini unuttum. bu durumda ilk suçlu, projeyi onaylayan belediye mühendisleri. ikinci suçlu da onay veren inşaat mühendisleri odası. zemin sulu veya tarla olunca zeminde yapılması gerekenleri göz ardı etmişler :)

      Sil
    3. Deprem fayların kırılması, kıvrılmasıyla oluşur. Bu bizim kontrolümüzde olan bir şey değildir. Milyonlarca yıldır süregelen bu hareketler denizlerin, dağların, göllerin ve ovaların oluşmasını sağlar. Her çeşit zemin ıslah edilebilir. Alüvyon ve taşıma gücü zayıf zeminlerde ıslah yapılmaksızın üzerine oturtulan bina ne kadar sağlam inşa edilirse edilsin şiddetli bir deprem vukuunda çöker. Bana göre zemin ıslah projesi olmadan projeye inşaat ruhsatı veren ve inşaatı denetlemeyen bina bittikten sonra ona oturma ruhsatı veren bütün imza sahipleri suçludur. Çünkü işler usulüne uygun yapıldığında depremin yıkacağı hiçbir bina olamaz. Ayrıca zemin bakımından özel önlem alınması gereken bir bölgeyi imara açanlar ayrıca hesap vermelidir.
      Sözün özü: Mevzuat, yönetmelikler, şartnameler, standartlar hepsi var ama bunlara riayet eden, denetleyen yok. Aynı kanunlarımız gibi. Ekmek çalan çocuk bilmem kaç yıl hapis cezası yerken devleti trilyonlarca soyanlar elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Terörist bomba koyuyor, birkaç kişi ölüyor, ömür boyu hapis. Kendine menfaat sağlamak için görevini suiistimal ederek depremde onlarca kişinin ölmesine sebep olan... İşte bu da yapıda denetimsizlik terörizmi.
      Denetleme devletin görevi. İnşaat Mühendisleri Odası, yapı denetim şirketleri, özel kalite kontrol laboratuvarları, yapı güçlendirme şirketleri hepsi hikaye... Paranın satın almayacağı kaç kişi var devlette. Ben biliyorum, var yüzde beşi geçmez. Onlar da pek etkili görevlerde değiller zaten.

      Sil
  4. Noktasi virgülüne okudum. Izmirde yaşayan ve deprem fobisi olan bir anne olarak. Zaten bu konuları kendimce araştıran biriyim ama maalesef çareler çaresiz. Yapilar boyle olduktan sonra tevekkül Allah demekten başka çaremiz kalmıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaderimiz kötü insanların elinde olmamalı. Sanırım bunu Allah da istemez. Biliyorum ki sorumlu kişiler menfaat karşılığı görevlerini kötüye kullanmasalar kimsenin canı böyle yanmayacak. Tarlada çalışırken başına yıldırım düşer, evet buna bir şey yapamazsın. Tevekkeltü teala'l-lah der kabullenirsin. Ancak bu deprem afetinde çürük binalar yapmak veya yapılmasın göz yummak gibi insan canına mal olan olaylarda Allah'ı sorumlu tutmak en basitinden katilleri korumak, yaratana haksızlık ve iftira etmektir.

      Sil
  5. Gerçek fikirlerimiz yazsam başıma bir iş gelir diye korkuyorum...Ama sen anla işte :((

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de yazmamak için zor tutuyorum aslında... Belki de yazabildiğim kadarını yazarım bugün. Olup biteni bilip de korkudan dillendirmemek ve elden bir şey gelmemesi korkunç. Ayda'nın Elif'in masum bakışları çok şey anlatıyor ve kendimizi sorgulamamızı gerektiriyor
      :(((

      Sil
  6. Her önüne gelen, parası olan müteahhit
    oluyor bu ülkede. Aslına bakarsanız bu konuda o kadar çok söylemek istediğim şey var ki anlatamam. Giden sadece masum insanlar oldu. Çok üzücü çok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sistem o kadar iğrenç hale geldi ki, çalmayan, işini kaliteli bir şekilde yapan müteahhidin yaşama ihtimali yok. Mühendisin iyisi bilgili, çalışkan kişi değil devlette rüşvet yiyen amirinin suç ortağı, özel sektörde patronuna çok para kazandıran ve onun devleti soymasına göz yuman kişi olmuş. İşin üzücü yanı bu durum bilinmesine rağmen görmezden geliniyor.

      Sil
  7. Benim bulabildiğim ve bilebildiğim tek çözüm herkesin değişim için sesini çıkartarak görünür olması. Yabiri caizse bağırması. Tabii Timur ile Nasreddin hoca hikayesine dönmemeli bu iş. Yeni nesil insanca yaşamak için hakkını arayacak mı, bir de bunu düşünüyorum bir süredir. Yani umut var mı...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Demokratik bir ülkede çözümünüz mutlaka işe yarar ancak demokrasiyi içselleştirememiş ülkelerde bağırmak işe yaramıyor, ya terörist oluyorsunuz ya da vatan haini. İşin ironik kısmı vatana ihanet suçunu iktidar sahipleri tarafından işlenmesi. Yeni nesilden umutlu olmak istiyorum. İşleri her zamankinden daha zor maalesef:(

      Sil
  8. Depremler elbette olacak ama gerekli tedbirleri alırsak bu kadar insan ölmeyecek keşke evler en doğru şekilde yapılsa

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evler doğru şekilde yapsa kimse ölmez. Birilerinin daha çok kazanması için birilerinin ölmesi gerekiyor. Dünyanın düzeni bu. Hırs ve bencillikte sınır tanımıyor insanlık, maalesef...

      Sil