KATEGORİLER

6 Kasım 2020 Cuma

İNCİ BABA'YI ÖZLÜYORUM

Hatırlar mısınız, bir zamanlar İnci Baba vardı. Mafya babasıydı! Adaletin olmadığı bir ülkede yasadışı yollardan kendi yasalarına göre adalet dağıtırdı. Suç olarak tanımlanan pek çok işe bulaştı, buna rağmen başta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olmak üzere birçok üst düzey siyasetçi ve bürokrat, iş adamıyla yakın dostluklar kurmuştu! Arkasından kötü laf eden pek yoktu, çünkü devletin işlemeyen adalet sistemine biraz olsun nefes aldırıyordu. Adını duyan herkes ondan hem korkar hem de ona hürmet ederlerdi. Aslen Urfalıydı, Ankara'da müteahhitlik yapmaya başladı. Yaptıkları yasal olmasa da hiç kimse onu kötü bir adam olarak görmezdi, siyasetçisinden bürokratına, müteahhidinden sıradan vatandaşına kadar herkes ona korkuyla karışık saygı, sevgi beslerdi.       

İnci Baba Ankara'ya geldikten sonra ihale mafyasının tartışmasız tek lideri oldu. Koca şirketler devlet ihalelerinde ondan habersiz teklif vermiyorlardı. Elinde büyük işleri olan firmalara, "Senin elinde işin var, bırak işi olmayan falanca firma alsın." der ve sözünü dinletirdi. Her ihaleden yüzde on civarında bir komisyonu vardı. Durumu iyi olmayan şirketleri, borcunu bir an önce ödemesi için sıkıştırmazdı. İki müteahhit aralarında bir anlaşmazlığa düşse İnci Baba'ya danışır, onun verdiği karara göre davranırlardı. Evinde iki panter beslerdi, erkek olanın adı JR, dişi olanın adı ise Sue Ellen idi. Espritüel bir kişiliği vardı.

Uzan'ların Star TV'sinde kendisinden "yer altı dünyasının ünlüsü" diye bahsedilmesine bozulmuş, Cem Uzan'ın babasına gönderdiği mektupta "zamanında sana teminat mektubu bulup, ihale bağlarken böyle demiyordun." diye seslenmişti. Hakkında çok şeyler söylenmiş, kitaplar yazılmış bir kişiydi İnci Baba. Dönemin Cumhurbaşkanı Washington'a gidip Meçhul Asker Anıtı'na çelenk koyması üzerine İnci Baba bu ritüeli kendi hayat görüşü doğrultusunda devam ettirmiş ve ABD'ye gidip Al Capone'un mezarına gösterişli bir çelenk bırakmıştı. Reuters'ın "Türk Robin Hood'u" olarak tanımladığı İnci Baba 4 Aralık 1993 tarihinde korumasının tabancasından çıkan bir kaza kurşunu neticesinde hayatını kaybetmişti. İşte arkasında bıraktığı bir kaç veciz sözü:

"İmansız bir toplum yaşar fakat adaletsiz bir toplum yaşayamaz."

"Dünya kurulduğundan beri bizim gibi insanlara ihtiyaç var."

"Peygamberler de bir anlamda babadır, biz halkımız için çalışıyoruz." 

"Adaletsiz bir baba olacaksam, Allah benim canımı alsın." 

İnci Baba'nın mezarına çiçek bıraktığı Al Capone'un filmlere konu olmuş hayatı ve hayat görüşü de oldukça ilginç. Fakat şu sözlerini asla unutamam:

"Çocukken her akşam yatmadan önce ve aklıma geldiği her an Tanrı'ya bana bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün Tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim ve kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce Tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim."

Eşim sordu: Şimdi niye böyle mafya babaları yok? diye. Düşündüm, gerçekten niye yok. Dünyaya adalet mi geldi yoksa dünyayı yönetenler mi mafya babalarına pabucunu ters giydirmeye başladı? Tanrım, halimize bak mafya babalarından medet umar hale geldik adalet dağıtmaları için.

Evet, konu yine deprem. Cumhuriyet'in ilanından bu yana ülke idaresinde her kademede görev alan, görevlerini menfaat karşılığı kötüye kullanan, liyakatsiz yandaş kadroları yetkili görevlere atayan, olmadık yerleri imara açan,  yanlış ve eksik projelere onay veren, inşaat esnasında denetlemeyen, kalitesiz malzeme kullanımına göz yuman, siyasal getirisini düşünerek çürük binalara imar affı çıkaran, depremde yıkılma riski taşıyan binalarda oturulmasına müsaade eden, malzemeden çalan, bütün bunları yaparken onca can kaybına rağmen birbirlerini suçlayıp aynı şekilde işlerini yürütmeye devam eden kişilere lanet olsun. 

İzmir depreminde yıkılan binalarla ilgili yedi kişi, müteahhit ve fenni sorumlu tutuklanmış! Bunun adı "toplumun gazının alınması" dır. Konu gündemden düşer düşmez hepsi delil yetersizliğinden serbest bırakılacak. Hayır, bütün suçu onlara yüklemek de doğru değil. Onlar sadece seçilen birkaç gariban. Zurnanın son delikleri... Marmara Depremi'nde 195 kişinin ölümüne sebep olmakla suçlanan ve 18 yıl 9 ay hapis cezasıyla istendikten sonra yedi buçuk yıl yatıp yine müteahhitlik işine geri dönen bugünün Veli Göçer'leri. Bu birkaç kişinin kurban seçilip bir süre hapsedilmesi deprem sorununu çözecek mi? Asla!

Süleyman Demirel'in de epey bir günahı var ama zamanında doğru bir laf etmişti:

"Fırat kıyısında, çobanın iki koyunundan biri kaybolsa sorumlusu ülkenin başbakanıdır." 

Siyasiler hiçbir bedel ödemezler. Sorumlu olduklarını söyleseler bile. Demirel yine insaflıymış, böyle bir laf çıkabilmiş ağzından. Ama diğerleri öyle mi? Birbirlerini suçlamaktan başka ne yapıyorlar? Yahu darbe oldu bu memlekette. Darbeyi yapanları en etkili devlet makamlarına siyasiler getirdiler, ben değil, siz değil. Devlet ABD'ye resmen satıldı, kozmik odalarımıza kadar girdiler. Tek bir siyasi sorumlu yok, siyasilerden tek bir gün bile ceza alan yok! Daha ne beklerim ki ben bu ülkeden. Yeminle söylüyorum, şu İnci Baba sağ olsaydı, onun cumhurbaşkanı olmasını isterdim. Al Capone diyecektim ama yerli ve milli olsun, dedim. Yöntemleri farklı olsa da, en azından adaletin ne olduğunu biliyor... Demokrasi falan bizim gibi ülkeye gelmez arkadaş. Yöneticilerimiz adil olsun, adalet sistemimiz işlesin de hangi tür idare sistemi olursa olsun...

33 yorum:

  1. heey bir formül bulduum. izmirde o bornova, manavkuyu, bayraklı da yıkılan evlerin arazileri büyük bir şirkete, izmirde var ya mesela, folkarta verilsin, onlar oraya gokdelenler diksin, nasıl olsa sağlam yapacaklar, orlarda oturanlara birer daire verilsin. vatandaş da sevinsin, şirket de :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biliyorsun Bayraklı eskiden İzmir'in en berbat semtiydi. Tabakhane deresinin körfeze boşaldığı yerdi leş gibi kokar, Karşıyaka'ya giderken burnumuzun direğine işlerdi o berbat kokular. Sonra sanırım Priştina zamanında tabakhaneler kaldırıldı. Dere ıslah edildi ve o pis kokulardan eser kalmadı. Denizin kenarında, şehrin merkezinde iki yakanın buluştuğu harika bir konumu vardı. Sonra AKP hiç olmazsa bir ilçe belediyesi kazanırım diye Bayraklı Belediyesini kurdu. Seçim kazanamasa da konumu itibarıyla kısa bir zamanda yeni bir rant sahası doğurmuş oldu. Bölgedeki tarım arazileri imara açıldı. Ancak önemli bir sorun vardı. Bayraklı yapılaşmaya zemin açısından problem arz ediyordu. Tarıma uygun alüvyon topraklar ve yüksek yer altı suyu bina temelinin oturabileceği zeminler değildi.
      Fakat her şeyin bir çaresi vardı. Yüksek katlı binalar ancak pahalı çözümler gerektiren zemin ıslahlarıyla mümkün olabilirdi. Kazıklar çakıldı, diyafram duvarlar yapıldı, drenaj ve yalıtım tedbirleri uygulandı. Yüksek katlı binalarda bu masrafların m2 maliyeti düşüyordu. Bir de oluşturulan rant sayesinde müteahhit de yatırımcı da güzel para kazanmaya başladı. Ne var ki onlar kadar para harcayıp, onlar kadar zemin iyileştirmesine önem vermeyen (gelecek depremi küçümseyen, ya da idrak edemeyen) ya da o kadar para harcamayı gereksiz bulan, belki ona herhangi bir bütçe ayırmayan müteahhit ve yatırımcılar sağlam zemine yapılan bina temelleri gibi temel attılar. Arada malzemeden çalanlar, kötü yapı malzemesi kullananlar, işi şartnamesine uygun yapmayanlar ve yanlış proje yaptıranlar oldu tabii. Denetleme sadece temsili bir denetleme. Belediyenin ve bakanlığın suçu büyük.

      Peki, senin önerine gelelim. Hadi tamam diyelim, öyle olsun. Fakat şu var. Şimdi oraya gökdelenler dikildi ver gerekli rant sağlandı. Folkart oraya gökdelen dikmeye kalkarsa devletten küçücük dairelere en az bir bir buçuk milyon ister. Bildiğim kadarıyla 15.000 kişi evsiz kaldı. Her aile ortalama beş kişi desek bile en az 3.000 daire yapar. Yani devlet dediğin planı uygulamaya kalksa en azından üç dört milyar TL para ayırması gerekir. TOKİ aynı parayla en az 25.000 adet 150 m2 lik konut yapar bu parayla. Önerin mantıklı ama hükümete gelmez. Çünkü bu kez evsiz kalan kişilerin çoğu orta gelir üstünde kişiler ve hiçbiri TOKİ binasında oturmak istemez. Hükümet ise TOKİ evlerini krediyle depremzedelere öncelik vererek satmaya çalışır. Vatandaşın sevinmesi iki şekilde mümkün bu ülkede: Ya ülkeyi kesin olarak terk ederken ya da diğer cihana giderken...

      Sil
    2. Zemin bu kadar bozukken gökdelen yapacaklarına yeşil alan olarak ayırmaları lazım :( deliye fikir vermeyin yaparlar falan...

      Sil
    3. Elbette yeşil alan olarak düzenlenmesi gereken bölgeler buraları. Ben daha kötüsünden korkuyorum, aynı bölgeye yine zemin ıslahı yapmadan Toki tarafından çok katlı binaları dikecekler. On on beş yıl sonra bir başka depremde bu yeni yapılan binalar çöktüğünde kararı verenlerin çoğu bu dünyada olmayacak bile:( Önemli olan deprem olmadan, binalar çökmeden önce felakete zemin hazırlayanların ciddi şekilde cezalandırılmasıdır. Böyle bir caydırıcılık olmadığı takdirde değişen bir şey olmaz. İnsan hayatıyla oynamak kimsenin haddine değildir. Şimdi gerekli incelemeler başlatılacak, bilir kişi raporları tutulacak, cezadan kurtulmak için parası olan rüşvetini vererek hatalarını aklayacak. Kimse o bilirkişilere, hakime ve savcıya bu binaların doğru yapılması durumunda diğer ayakta kalan binalar gibi yıkılmayacağını haykırmayacak. Türk milleti unutkandır. Türk milleti kandırılmaya müsaittir. Türk milleti felaket başına gelmedikçe hiçbir şeyi önemsemez. Türk milleti balık hafızalıdır. Ancak Türk milleti bu özelliklere sahip olmasına rağmen Türklüğünle öğünmekten kaçınmaz.

      Sil
  2. Düşündüm de , şu andaki toplumsal düzenimizde sorunları çözümlemeye bir İnci Baba yeter miydi acaba?
    Beden sağlığı bozulan bir toplumun bir de akıl ve ruh sağlığı bozulduğunda kimlerden yardım isteyeceğiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En azından bir umut olur, bir kötüye cezasını kestiğinde halkı mutlu ederdi diye düşünüyorum. Bakın, Urfa'dan bağımsız milletvekili adaylığını koymuş zamanında. 27.000 oy almış ama Anap usulsüzlük yapıldığını iddia edip toplam yedi milletvekilliğini üzerine almış. İnsan başımızdaki kişilerden umudunu kestikten sonra muhalefetin haline bir bakıp iyice karamsarlaşıyor. Adalet mevzuu, eğitim, ekonomi hatta sağlıktan da önemli. Sonra kalkıp mafya babalarından medet umar hale geliyoruz.

      Sil
  3. İnci baba ne kadar adil olursa olsun sempatik gelmedi bana. Mafyadan korkarım:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben yıllardır birbirini suçlayıp, ülkeyi cahil bırakan, adalet diyerek insanları süründüren, hiç bir dünya ülkesinde rastlanmayacak seviyede karşılaşılan doğal afetlerde yüzlerce masum vatandaşın hayatını kaybetmesine rağmen gerekli önlemleri almayan, liyakat yerine yandaşları önceleyen ve bizleri örnek alınacak bir milletin mensubu olmaktan utanılacak bir duruma getiren gelmiş geçmiş tüm siyasetçilerden çok daha fazla korkuyorum.

      Sil
  4. Ramiz Dayı olsa olmaz mı:) sağlam racon kesiyordu.

    Dizi-film iyi hoş da isin gelip devlet yönetmekle mükellef olanların sempatisine varıyor olması facia.

    Kenar-ı Dicle’de Bir Kurt Aşırsa Koyunu, Gelir de Adl-i İlahi Sorar Ömer’den Onu” dizesini uyarlamışlar ama uyarlamak başka inanıp hakkını vermek başka (kişiden bağımsız genele ithafen)

    Adalet yeryüzünden alıp başını gideli çok oldu.Biz de arkasından teneke çalıyoruz işte.


    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçi diziyi izlemedim ama olur tabii, niye olmasın. Eşkıya filmindeki Şener Şen'i de sayabiliriz. Aslında her bakanlığa bakan yerine birer adaletten yana, mert, dürüst bir baba atasalar bu iş mis:) Eskiden fetönün imamları vardı zaten. Ama onların amacı memleketi ABD ye satmaktı. İnci Baba ihale işlerinde bir adalet unsuruydu. Başka konularda da bir haksızlık görse ayarını çekerdi elbette.

      2019 yılında adalet sıralamasında (Rule of Law Index) ülke olarak 126 ülke arasında 109. sıradayız. Danimarka ve Norveç gibi olamasak da hiç olmasa Nijerya'dan ve İran'dan daha iyi olabilseydik.

      Sil
  5. Yaşımda genç değil ama hiç duymadım bu ismi.
    Film gibi bir dünya imiş.
    Halen de öyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnci Baba, ihale mafyasını yöneten zamanın en meşhur lideriydi. Aslında filmi çekilmesi lazım, çok güzel bir film olurdu, niye kimsenin aklına gelmemiş ki?

      Sil
  6. Hiç bilmiyordum, araştıracağım, ilginç bir kişilikmiş! Fakat eskinin mafyası bile böyleyse... hey gidi hey.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ekşi sözlükten başlayabilirsiniz mesela:) Evet, nerede o eski mafya babaları. Şimdi devletlerin mafyalaştığı bir çağda yaşıyoruz ama eski mafya babalarının adalet ve vicdan anlayışı yok bunlarda.

      Sil
  7. "İmansız bir toplum yaşar fakat adaletsiz bir toplum yaşayamaz."

    YanıtlaSil
  8. İnci baba yı duydum ama hakkında bu kadar ayrıntı bilmiyordum. Şimdi böyle mafya babaları dizilerde var. ''İyi mafya babaları'' .Hatta iyi mafya babaları, kötü mafya babalarına karşı..Şimdikilerin derdi para,para,para..Türkler hakkında söylediklerinize katılıyorum, aynen öyleyiz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok fazla dizi izleyemiyorum. Ancak biliyorum ki, ahlaklı ve bilgili yöneticilerimiz olsa mafyaya gerek kalmaz. Maalesef öyle:(

      Sil
  9. Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz'daki ''Varilcioğlu'' geldi aklıma. İnci Baba da onun gibi çok çok adil biriymiş. İsmi bildiğim halde pek çok detaydan haberim yoktu. Bisiklet çalıp Tanrı'ya günahı için dua etmek ile ilgili alıntının ona ait olmasına şaşırdım. Çünkü başka isimlerle paylaşılıyordu. Aforizmaları da harikaymış. Nurlar içinde yatsın diyorum. Yazınızı büyük bir ilgiyle okudum. Ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eskiden beri ihalelerin nasıl yapıldığını iyi bilen biri olarak İnci Baba gerçekten saygıyı hak eden bir şahsiyetti. Nitekim dönemin yolsuzluklarını düzeltmekle yükümlü birçok siyasetçi ve bürokrattan hürmet görürdü. Sadece onlarla değil, Yaşar Kemal, Yılmaz Güney gibi yazar ve sanatçılarla yakın dostluklar kurdu. Yoksullara yardım ediyordu. Cesurdu, siyasete girmeyi denedi, bağımsız milletvekili adayı oldu. Eğer buna engel olmasalardı meclis epey şenlenirdi sanırım:)
      Bisiklet çalma hikayesi Al Capone'a ait. Fakat İnci Baba'nın hayata bakış açısı da Al Capone'dan pek farklı değildi. Rica ederim, sağ olun:)

      Sil
    2. Mafya ama aynı zamanda müteahhit. Bu kadar tanıyor olmanız o yüzden. Nette biraz bakındım da, 55 yaşında ölmüş. Bence ölümü şaibeli. Siyasete girememesi de tabii. Böylesi renkli ve de detaylı bir hayatın diğer detaylarını da öğrenme isteğiyle doldum. Keşke yaşıyor olsaydı, belki de düzen daha değişik olurdu sayesinde. Bisiklet çalma hikayesinde özne karmaşası yaşamışım, kusura bakmayın:) Hayatını okumaya devam o halde...
      Teşekkürlerimi bıraktım:)

      Sil
    3. * Düzeltme
      Sayfanızı çok meşgul ettim ama rahatsız oldum, yazmak zorundayım. İlk yorumumda aklıma gelen ''Varilcioğlu'' adil olan kişi değil. Sandıkçı Şükrü demek istemiştim. Varicioğlu ona tuzak kuran hain biri. Bugün öznelerle sorunum var. Hayırlara vesile olsun:)

      Sil
    4. Evet, aslında devlet ihalelerini organize ediyordu! Kendisi darphane binasının müteahhitliğini yapmış. Çok enteresan bir kişilik. Devlet vergilerini tahsil edemiyor diye zamanın başbakanı Tansu Çiller'e "bu işi bana bırakın, ben hallederim" demiş:))
      Evet ölümü şaibeli. Ayrıca, milletvekili seçilecekken söylentiye göre Kenan Evren ve Özal engellemiş. Ölümünde kasığından vurdurttuğu Filiz Akın'ın eşi MİT Müsteşarı'nın parmağı olabileceğinden bahsediliyor.

      Sayfamı canınız ne kadar isterse meşgul edebilirsiniz:) Ben yorumlarımı ve onlar üzerinden tartışmayı en azından yazılarım kadar seviyorum:)

      Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz filmini izlemediğim için fark etmedim bile:)

      Sil
  10. Bir inci baba daha lazım bu hayata kendi toplumun adaletten uzaklaşıyorsa birinin önünü kesmesi gerekiyor bugün İzmir de olan bu felaketlerin hepsi ülkenin her yerinde olacak kadar fazla çünkü bilinçsiz yapılan evler ve cahillik öldürüyor oda bizim ülkemizde maalesef çok fazla var sonumuz hayır olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keşke devlet yetkilileri İnci Baba kadar cesur ve adaletli olsalar. Bilinçsizlikten, cahillikten ziyade para ve iktidar hırsı ülkeye her türlü felaketi getiriyor sanırım. Bir ülkede adalet yoksa, yöneten adalet benim diyorsa yandı gülüm keten helva...

      Sil
  11. İnci Baba'yı sanki duydum ben ama nedense aklımda ilk çağrıştırdığı tanım bir Allah dostu olabileceği. Gerçi anlattıklarınıza bakılırsa Allah dostu imiş bu muhterem de.

    Bir de Süleyman DEMİREL o sözü Hz. Ömer'den araklamış sanki.

    Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,
    Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendi usullerine göre adalet dağıttığı için halkına zulmeden zalim yöneticileri gördükçe onun bir Allah dostu olduğunu söyleyebilirim ben de:)

      Doğrudur. Aslında o sözü bir siyasetçinin ağzına yakıştıramıyorum. Bir siyasetçi bunu söylese söylese yine kendisine oy kazandıracağını hesap ederek söylemiştir. Ancak ilah-i adalet bu tür kişilere nedense her daim öbür dünyada tecelli ediyor!

      Sil
  12. Armağan Çağlayan bugün kanalında ondan bahsetmiş göz atmak isterseniz.
    https://www.youtube.com/watch?v=mgUh5BJPqWM&ab_channel=196Sekiz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şimdi izledim:))
      Daha çok hikâyesi var anlatılacak. Teşekkürler:)

      Sil
  13. Geçenlerde ben de Eski Ankara fotoğrafları paylaşan bir instagram hesabında ilk defa karşılaşmıştım İnci Baba ile. Hayli ilginç ve gerçekten Robin Hood vari bir hayat. Yine de keşke heer şey yolunca ilerlese ve Robin Hoodlara ihtiyaç filan olmasa.....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazı insanlar kendilerini iyi gösterip yüreklerinde kötülük taşıyorlar, bazıları kötü görünüp yüreklerini sevgi ve iyilikle dolduruyorlar. Elbette keşke her şey iyilik olsa insanların içi dışı bir olsa. Lâkin fıtratımızda var kötülük, korkak olanlar içinde saklıyor, cesurlar saklamaya lüzum görmüyor.

      Sil
  14. O bölgede adliye civarındaki bazı gökdelenlerin yavaş yavaş bttığı söyleniyor. Bunu diyen meslek odaları ama gündem olmuyor tabiki. Gökdelen işi sakat bence. Yeşil alan, spor tesisi, halı saha falan diyeceğim kimsenin işine gelmez. Bence de unutulacak, yeniden apartman dikilecek. Adliye olduğu için ciddi kira geliri olan bir bölge. İşimiz düştü orada notere girelim dedik, kalabalıktan kapıdan bile giremedik.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili adadenizi,
      Maalesef unvanı ne olursa olsun bazı medyatik bilim adamları, oda temsilcileri doğru ve yanlış birçok şey söylüyorlar. Covid-19 henüz ne olduğu bile anlaşılmadan bir sürü bilim adamı, profesör ahkam kestiler tv'lerde. Ben mesleğimle ilgili konularda bazen hayretle izliyorum bu insanları.
      Öncelikle şunu söyleyeyim; zemin iyileştirmesi (ıslahı) yapılan ve hesabı doğru yapılmış, standartlara uygun malzeme kullanılmış ve teknik şartnamesine uygun bir şekilde inşa edilmiş betonarme binalarda kat yüksekliği ne olursa olsun depreme maruz kalınması halinde, ana yapısal elemanlarda bir hasar oluşmaz.

      Adliye civarındaki gökdelenlerin hepsi kazıklı temel üzerine oturtulduğunu düşünüyorum. Öncelikle kazıkların sağlam zemine oturtulması tercih edilir fakat bazen yumuşak katman kalınlığı fazla olması durumunda sürtünmeye çalışan kazıklar düşünülebilir. Fazla tekniğe girmeden, hepsi hesap kitap meselesi bunların yani. Kazık çapı, kazık adedi, kazıkların derinliği doğru hesaplanmalıdır. Hesaba esas değerler önceden yapılan zemin testleri ve/veya tecrübeye dayalı bazı kabullere dayanır. Şimdi burada bir hesap hatası yapıldıysa dediğiniz olabilir ve herhangi bir çökme olması halinde mikron seviyesinde dahi olsa ölçülebilir. Umarım böyle bir hata söz konusu değildir. Meslek odalarının söyleminin bir teste veya bir bilgiye dayandığını düşünmüyorum. Biliyorsunuz, farklı amaçlarla ellerinde yeterli bilgi olmadan konuşan çok kişi var memleketimizde.

      Size kısa bir şey daha söyleyeyim. Yanlış hatırlamıyorsam yedi büyüklüğünün üzerinde meydana gelen son Meksika depreminde yıkılan binaların çoğu sekiz-on katlı binalarmış. Dört beş katlı binalara ve gökdelenler sapasağlam depremi atlatmışlar. Deprem anında binanın sallanması kötü bir şey değil, tam aksine elastik bir özellik göstermesinden dolayıdır. Elastik olmayan bir malzeme kırılgandır ve bu durum yapıda ani çökmelere neden olur. İzmir depreminde de zemin sorununun yanı sıra dikkatimi çeken hususlardan biri de buydu benim için. Bildiğim kadarıyla çöken ve ağır hasarlı binaların tamamı sekiz-on katlı. Onca gecekondu ve gökdelen ciddi bir hasar görmezken hem de. Muhtemelen karşılaşılan bu felaket İzmir örneğinde proje hatalarından, kalitesiz malzeme kullanımından ya da işçilik kusurlarından kaynaklanmış olabilir. Elbette zeminin olumsuz etkisi de bu hataları su yüzüne çıkarmış olabilir.

      Yine maalesef diğer şehirlerimizde olduğu gibi yeterli bir denetim olmadığı gibi hiçbir şehir planlaması yoktur İzmir'de. Rant sağlamak için gelişigüzel imara açılan sahalarda her boşluk binayla doldurulmuştur. Şehir planlamasını sadece belli nüfusa belli cami ve okuldan ibaret gören bir anlayış ne yazık ki cumhuriyet kurulalı beri (siyasi parti gözetmeksizin) iktidardadır.

      Evet, unutulacak hepsi maalesef. Gidenler gittiğiyle kalacak, ateşin düştüğü yerler acıtacak canları. Ne yapmak lazım bilmiyorum:(

      Sil