KATEGORİLER

21 Şubat 2021 Pazar

SON DANS BÖLÜM 15

Birkaç ay süren bu beraberlikten sonra otelden ayrılmış, Esther'in tek başına kaldığı evde, onunla birlikte yaşamaya başlamıştı. İşletme ihtisasını tamamlayıp ayrılık vakti geldiğinde kesin kararını verdi. Onsuz bir hayatı düşünemezdi artık...

Annesi Lûtfiye Hanım, gelinini sevmişti sevmesine, ancak ailesini her sorduğunda usta manevralarla konuyu değiştiriyor olması, ister istemez, genç kadının geçmişiyle ilgili birtakım soru işaretleri bırakıyordu kafasında. O da her anne gibi, biricik oğlunun, bilinen ya da sonradan soruşturup öğrendiği bir ailenin kızıyla yuva kurmasını arzu ediyordu, yabancı bir geline sahip olacağı aklının ucundan bile geçmemişti. Esther'in ailesi hakkında bilgi alabilmek için kendisini de sıkıştırmaya başlamıştı annesi ilk zamanlar. Bundan da bir sonuç çıkmadığını görünce mecburen durumu kabullenmiş oğlunun gözlerindeki pırıltının hatırına Esther'le nikâh masasına oturmalarına engel olmamıştı. O müthiş gecede, bütün gözlerin Almanya’dan gelecek davetlilere çevrildiği sırada, ihtişamlı beyaz gelinliğin içinde bir peri misali güzel yüzünü göstermişti Esther. Yanında dayısı ve birkaç arkadaşından başka kimsesi yoktu. Neredeyse tamamı oğlan tarafına ait dost ve akrabalardan oluşan topluluk, gelinden çok, gelinin ailesini merak ediyordu. Davetlilerin bitmek tükenmek bilmez sorularına ne tür yalanlar uyduracağını düşünmekten bitap düşen annesi geldi aklına, içten gelen bir gülümseme esir aldı kuruyan dudaklarını.

Evlendikten hemen sonra ilk iş olarak dil derslerine başlamıştı Esther, kısa sürede, Türkçe'yi rahatlıkla konuşur hale gelmişti. Bunun dışında zamanının çoğunu kitap okumakla geçiriyor, her akşam eve döndüğünde, boynuna özlemle sarılıp kendisini ne kadar çok sevdiğini söylüyordu.  

Güzelliğinin yanı sıra Esther'in bir başka özelliği de kendisinden hiç para istememesiydi. Evlendikleri günden bu yana kıyafetlerini, makyaj malzemelerini, kuaför masraflarını ve buna benzer diğer günlük ihtiyaçlarını şahsi kredi kartlarından karşılıyordu. Genellikle alışverişe Selma’yla birlikte çıkar en ünlü markalardan giyinip kuşanırdı. Ona ne zaman para vermeyi teklif etse, Esther, teşekkür edip buna gerek olmadığını belirtirdi. Bir gün dayanamayıp değirmenin suyunun nereden geldiğini sormuştu. Esther neşeli bir kahkaha patlattıktan sonra işi şakaya vurmuş, banka soyduğunu söylemişti. Evlendiği günden beri merak ettiği ama sevgili karısından hiçbir zaman cevap alamadığı konulardan biri de buydu işte. En sıcak sohbetlerinde, söz dolaşıp iki konudan birine geldiğinde ortamın neşeli havası birden değişiyor, gizemli bir şekilde genç kadının gözleri doluyor, ağır bir hüzün çöküyordu üstüne. Güzel kadının ısrarla konuşmaktan kaçındığı konulardan biri ailesi, diğeri yaptığı harcamaların kaynağıydı. Bu iki konu dışında onun, hemen her konuda bilgi sahibi, kültürlü, açık fikirli, uyumlu, iyi kalpli ve her yönüyle mükemmel bir kadın olduğunu biliyordu.

Bu düşüncelere dalmış giderken masaya yığılmış dosyalardan en üsttekini önüne çektiği sırada çalan telefonun sesiyle irkildi. Öğlen vakti gelmiş, Nalân yemeğe çıkmak için izin istiyordu.   

***

Selma'nın bütün ısrarına rağmen hesabı ona bırakmayan Esther, garsona yüklü bir bahşiş bırakıp pardösüsünü sırtına geçirdikten sonra arkadaşıyla birlikte kafeden dışarı çıktı. Vale, kapının önüne getirdiği beyaz spor Mercedes'in anahtarını Esther'e uzattı. Selma elini tuttu arkadaşının.

- Esther, bırak arabayı ben kullanayım, seni bu durumda yalnız başına bırakmayacağımı biliyorsun.

- Peki ama senin araban ne olacak?

- Hasan'ı arar aldırırım, sorun değil, onda yedek anahtar var nasıl olsa. Hadi geç, geç otur yanıma.

Selma, ortopedik sürücü koltuğuna kurulduğunda ılık bir rüzgar yüzünü yalayıp geçti. Yıllardır araba kullanıyordu ama ilk kez böylesine lüks bir aracın direksiyonuna geçmişti, ne yapacağını bilmez bir halde acemi hareketlerle el freni, kontak düğmesinin yerlerini aramaya başladı. Esther yanına oturur oturmaz toparlanıp üzerindeki tedirginliği atmayı başardı. Caddenin trafik yoğunluğundan kurtulup sahil yoluna çıktığında iyice rahatlamıştı, araba çift şeritli asfalt yolda süzülürken başını Esther'e çevirip gülümsedi.

- Aslında, sana verecek bir sürprizim vardı bugün. Yüzünde beliren muzip ifade sırrını açığa çıkaracak derecede belirgindi. 

- Yoksa? Heyecanla ellerini kavuşturdu Esther, merakla Selma’nın vereceği cevabı bekledi. Selma neşe içinde haykırdı.

- Evet, Timur'a bir kardeş geliyor.

- O lâ lâ! Ne kadar sevindim anlatamam, tebrik ederim hayatım, bundan daha güzel bir haber olamaz.

- Darısı senin başına. Bakalım senden ne zaman alacağız böyle güzel haberleri... 

- Aslında zamanı geldi de geçiyor bile, dedi. Esther. Artık benim de oyalanacak bir şeyler bulmam lazım. Yoksa çıldıracağım. Hiçbir şeyden zevk almıyorum artık. Belki bir çocuğum olsa bağlar beni hayata yeniden. Hele bu aralar, ne kendime ne de Kemal’e bir faydam dokunuyor. 

- Boş ver, biz kendimize bakalım. Kocalarımızın keyfi yerinde, hallerinden şikâyet ettikleri yok.

- Ben öyle düşünmüyorum Selma. Hasan’ın keyfi yerinde belki ama ben Kemal’in mutlu olduğunu hiç sanmıyorum. Onun yaşadığı hayat, hayat değil. Evet, beni ihmal ediyor ama bunu bilerek, isteyerek yaptığını düşünmüyorum.

- Anlamadım şimdi, kendini mi sorumlu tutuyorsun bundan?

- Belki de. Çünkü onun iç dünyasını az çok tahmin edebiliyorum. Onu tanıyan herkes bu durumu kolaylıkla fark eder. İçine düştüğü durumun kendisi farkında değil sadece. Peynirin cazibesine kapılıp girdiği kapanın içinde sıkışan bir fare gibi, kıvrandıkça daha çok yaralıyor kendini. 

- Böyle birine ne yapabilirsin ki?

Yapılacak o kadar çok şey var ki. Kendimde o gücü bulabilsem keşke… 

- Ne yapmayı düşünüyorsun?

- Gel bu işi bırak, Berlin’e dönelim demek isterdim, mesela.

- Bunu kabul eder mi sence?

- Sorun bu işte. Buradaki düzeni biliyor, yurt dışında aynı pozisyonda bir iş bulması çok zor. Ondan vazgeçtim en azından onu mutlu edebilecek başka bir işe de razıyım. Benim ülkemde ne iş yaparsan yap çalışma saatleri bellidir. Saati gelince kalemi masaya bırakır, evinin yolunu tutarsın. Tatil günlerinde çalışmaya zorlamazlar insanı. 

- Haklısın, ülkemizde çalışma şartları çok ağır. Özel sektörde insanın canını çıkartırlar. Sadece çalışanı değil, onların ailelerinin canlarını da...

- Artık dayanacak gücüm kalmadı Selma. Sadece Kemal için geldim hiç tanımadığım bu ülkeye. Dilini öğrendim. Onsuz bir hayat asla düşünmüyorum. Birbirimize destek olacağımız yerde ne benim ona ne de onun bana faydası var şimdi. Ben derdime çare ararken o, benim varlığımdan habersiz. İşinin dışında yaşama dair bütün kapıları kapatan birinden nasıl beklerim beni görmesini...

Esther’in gözleri dolmuştu.

- Ben olsam, dedi Selma. Ben olsam, Kemal’i çeker konuşurdum. Gerekirse zorla karşıma oturtur, açık açık konuşurdum kendisiyle.

- Evet, alayım karşıma, ona kâbuslarımı, gördüğüm halüsinasyonları anlatayım. Sonra o da beni alıp doğru akıl hastanesine...

- Onu demek istemedim. Mesela kendisini yıpratmadan yapabileceği bir iş bulabileceğini söyleyebilirsin.   

- Hayır, Selma. Önce benim iyileşmem lazım. Aksi halde onu ikna edecek bir gücüm olduğunu sanmıyorum. 

Selma, anlamakta güçlük çekiyordu arkadaşını. Söyleyecek bir şey bulamadı. Eve varana dek sessiz kaldılar. Selmin kapıyı çekip çıkmıştı. Esther anahtarını çıkarıp kapıyı açtı ve arkadaşından salona geçmesini istedi. 

- Sen geç rahatına bak, ben çay suyunu koyup hemen geliyorum.

- Hiç zahmet etme, şimdi Hasan'ı arayıp beni almasını isteyeceğim, sen de bir an önce yat dinlen biraz .

- Hemen ışınlanacak değil ya, o gelene kadar birer çay içeriz, hadi geç otur. 

Esther, çay suyunu ocağa koyduktan sonra arkadaşının karşısındaki koltuğa attı kendini. Selma, yüzündeki sevecen gülümsemenin eşliğinde ortamı biraz yumuşatmak istedi. 

- Ben senin kadar kafaya takmıyorum bu işleri galiba. Aslında benim durumum da seninkinden pek farklı değil. Evet, Hasan’ın işi Kemal’inki kadar yorucu, yıpratıcı değil ama bu her şeyi güllük gülistanlık yapmaya yetmiyor. Sana anlatayım da gör. Her akşam işten çıktıktan sonra lokale gidip briç oynuyor. Sadece oyun olsa... Oyun masasına gelen atıştırmalıklarla karnını doyurduktan sonra eve gelip tok olduğunu söylüyor. Oturup birlikte yemek yemeye hasret kaldık. Tabii yediklerinin yanında birkaç kadeh yuvarlamayı da ihmal etmediğini söylememe gerek var mı bilmiyorum. Akşamları eve döndüğünde oyunun sonucu yüzünden belli oluyor zaten. Neşesi yerindeyse çenesi düşüyor, saçma sapan konuşup aklına ne geliyorsa anlatıyor. Yüzü asık geldiği zaman, anlıyorum ki, kendisi, akşamın kaybedeni. Kaybettiğine mi yansın, yoksa cebinden çıkan paraya mı? Ağzını bıçak açmıyor, içine kapanıp evin bir köşeye çekiliyor. Fanatik bir futbol hastası aynı zamanda. Tuttuğu takımın maç günleri ara ki bulasın. Timur’un bütün yükü üzerimde. Sadece briçte kazandığı ya da takımının galip geldiği günlerde Timur’u havaya atıp tutuyor oyuncak bir ayı gibi, güya sevincini paylaşıyor...

Gözlerini açmış, büyük bir dikkatle dinliyordu Esther, arkadaşının anlattıklarını. Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildi...

Devam edecek



19 yorum:

  1. Çok sürükleyici bir anlatım. Ruhsal yapıları detaylandırarak anlatım harika.
    Hani bir kitaba başlarsınız, giderek daha çok sevip ısınırsınız. Benim de öyle oldu.
    Aslında sadece Esther'in değil Kemal'in de psikolojik sorunları var. Ama ikisi de açılamıyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Doğru saptama, ikisi de sorunlu karakterler. Görünürde hiçbir sorunları yok ama sanırım bu da yetmiyor insana. Garip bir yaratık bu insanoğlu:)

      Sil
  2. Bakalım bu işin sonu nereye varacak? Hiç bir şey göründüğü gibi değil...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, maalesef. Herkes birbirini kendilerine gösterdikleri yüzlerine göre hüküm veriyor. Oysa hiçbirimiz en yakınlarımıza dahi gerçek dünyamızı açmıyoruz. Neden yapıyoruz bunu, tartışmaya açık bir konu. Bu yüzden çıkıyor bütün anlaşmazlıklar.

      Sil
  3. Çok akıcı anlatmışsınız. Hiçbir şey göründüğü gibi değil.Sonrasını merak ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah, çok teşekkür ederim:) Devamı gelecek, merak etmeyin:)

      Sil
  4. Aslında herkesin cephesinde farklı şeyler yaşanmakta.. hani derler ya, dağına göre kar diye, o hesap.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle. Esther gibi hassas bir karakter olmasaydı, romanın gidişatı tamamen değişirdi.

      Sil
  5. Hay Allah, "Son Dans" ismini hep sezon finali ya da final gibi düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  6. Hahaha ilahi Kaystros, Kemâl'in annesi gelini araştırıyor ya, bakın ne anlatacağım. Biz F. ile evlenmeye karar verince teyzemin şaşkınlıkla ilk tepkisi "aaa kimlerdenmiş bu F" olmuştu, ben de "Doğu Saksonya Hanslarından teyzecim bildin mi" demiş kızdırmıştım onu :)))) Türk annelerinin içinde genetik olarak kodlu bu cümle, ne kadar baskılansa da şaşırtıcı bir anda fışkırıyor demek ki....
    Bu arada kontak anahtarı yerine düğmesi ;) çok ince bir ayrıntı.
    Keyifle okuyorum, kendi hayatımdan çok fazla benzerlik de buluyorum, malum bizim bey de işkolik ama neyse ki dediğiniz gibi Alman tipi işkolik en azından haftasonları evde ;) evet kesinlikle acilen kendini oyalayacak bir şeyler bulması lazım Esther'in. Çocuk yerine keşke bir iş bir uğraş edinse... Madem parası var, gönüllü çalışmalar yapsa, kendini ne iyi hissederdi.. (romana kaptırdım ben galiba iyice yahu, karaktere akıl vermek de nedir hahaha)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizinki de bayağı ilginçmiş:))) Doğu Saksonya Hanslarından, çok güldüm:)) Sanırım son zamanlarda biraz durumlar değişti ama eskiden bu konu çok önemliydi. Gençler birbirlerini ne kadar severse sevsin, ne kadar anlaşırsa anlaşsınlar, ailelerin uyumu hepsinin üzerinde bir değere sahipti. Ailesinin onayına alamayan kaçardı çoğu kez. Şimdilerde ailelerin karşısına söz yüzüklerini taktıktan sonra geliyorlar. Ailelere onay şartı kalmıyor artık:))
      Esther, bence kelimenin tam manasıyla eşine aşık. Normal biri, benzer durumda sorun çıkartır, ya da dediğiniz gibi kendi yoluna gider, oyalanacak bir şey bulur ya da bir işe girer çalışır. Esther, yabancı dil konusunda her zaman iş bulabilir kendine. Ama o kafayı takmış bir kere Kemal'e. Onsuz bir hayat yok onun için. Ne yaparsa yapsın, mutlaka bir haklı sebep uydurmak zorunda. Esther, bunu yapıyor ve yapmaya devam edecek. Aşık olan biri hastadır, demiyorum boşuna:) Kemal ise gerçek manada seviyor eşini ama onun sorunu da başka. İşkoliklik tedavi edilmesi gereken ciddi bir hastalık, kendimden biliyorum:) Derine inildiğinde ne çıkar? Muhtemelen laf yeme korkusu diyebilirim, parayla pulla alakası yok yani. Teşekkürler:)

      Sil
  7. Sizin hikayeniz özelinde değil ama çocuğu bir oyalanma ya da evlilği kurtarma yolu olarak görmek bana hep ters gelmiştir. Oysa ne kadar sık bir durum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katılıyorum, çocuk pansuman tedavi ve ancak kadının oyalanabileceği bir husus. Evlilik bambaşka bir müessese. Dediğiniz gibi, pek çok insanda bu düşünce hakim. Çocuk olunca evlilik kurtuluyormuş. Eğer çocuğun evliliği kurtaracağı gerçekten düşünülüyorsa, o evlilik çoktan bitmiştir zaten.

      Sil
  8. nolcak bu estherle kemalin hali :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında birbirlerinin ilacı durumundalar ama çözümü başka yerlerde arıyorlar. Umarım bunun farkına varırlar bir an önce:)

      Sil