KATEGORİLER

10 Ağustos 2021 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 103

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimizin 103. Haftasına girmiş bulunuyoruz. Daha önceki haftaların sohbet konularını ve konuları öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Son zamanlarda blog dünyasına biraz uzak kaldığımın farkındayım. Ağaç Ev Sohbetleri beni bloga bağlayan tek etkinlik bu aralar. Bu haftanın konusunu sevgili DeepTone belirledi. Her zaman olduğu gibi popülist bir yazı olmayacak. Elbette farklı düşünebilir herkes, fakat burada ben kendi bakış açımı ortaya koydum. Haftanın konusu şöyle:

"Ülkemizin durumundan şikayet ediyoruz. Düzeltmek için ne yapıyoruz, okumak, izlemek, düşünmek, konuşmak, yazmak dışında, aktif eylem olarak?"

Bu soruya şahsi cevabım net! Hiçbir şey. Zira ülkemizin durumunu düzeltmek benim görevim olmadığı gibi yetkimde ve sorumluluğumda olan bir konu da değil. Sorumlu değilim, çünkü ülkemizi bu hallere düşüren partili başkanı ve onun atadığı memurlara ben seçmedim. Eğer oyumla onu tercih etmiş olsaydım, sorumluluğu üzerime alıp "Allah'ım beni affetsin" der miydim? Sanmıyorum.   Çektiğim vicdan azabı yeterince yakardı beni.

Bütün ormanlarımız yandı, ciğerlerimiz yandı, ağaçlarla beraber, canlı hayat, arıcılık bitti, geleceğimiz yok oldu. Envanterimizde yangına müdahale edecek tek uçak yokmuş! Siyasal İslâm'ı ayakta tutan yardım kültürüdür. Doğal afetler ve milli felâketlere karşı gerekli önlemleri almak seçilmiş iktidarın ve yöneticilerin görevi. Konu yardım etmek ise, şimdiye kadar yaptığım gibi bundan sonra da sadece tanıdığım ve gerçekten ihtiyacı olduğuna inandığım kişilere aracı kullanmaksızın yaparım yardımımı. Çünkü insanlara ve kurumlara inancım kalmadı artık.

Aktif eylem mi? Yapanları takdir ediyorum. Ancak hukukun olmadığı ülkemizde, bırakın eylemi, yazdığı twitter mesajı sebebiyle hapsi boyluyor insanlar. Ağaçlarını koruyan köylünün üzerine jandarmayı süren bir diktatörlük yönetiminde aktif eylem yapmak için yürek ister.  

Pandemi dünyayı alt üst etti. Avrupa ülkelerinde hükümetler ellerindeki kaynakları sonuna kadar kullanarak geçim sıkıntısı çeken vatandaşlarına yardım elini uzattı. Bizim halkımız karnını doyurmak için yiyeceklerini çöpten topladı.

Peki ne yapmak lâzım? Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerinde İstanbul, İtilâf devletleri tarafından işgal edilmişti. Bu duruma karşı halk arasında üç farklı görüş belirdi. Birinci görüş sahipleri, kaderlerine razı olup başa gelen çekilir diyor, yabancı askerlerin eziyetlerini, hakaretlerini, onlar tarafından aşağılanmayı seyrediyorlardı. İkinci görüştekiler "Biraz bekleyelim, zamanı gelince harekete geçer, İstanbul'u kurtarmak için mücadeleye başlarız." şeklinde düşünüyorlardı. Üçüncü görüşe sahip olanlar ise son derece sabırsızdı. İşgal altındaki toprakları kurtarmak için Mustafa Kemal Paşa'nın yanında onun başlattığı kurtuluş mücadelesine zaman kaybetmeden katılmanın doğru olacağına inanıyorlardı. Bugünkü durumumuzu o günlerden daha vahim görüyorum. Halihazırda Atatürk gibi bir kurtarıcımız da yok ne yazık ki. Yapmamız gereken tek şey gerçek demokrasinin diktatörlük olmadığı hususunda vatandaşı ikna etmek! Adaletin tam olarak tesis edildiği bir ülkede, iktidar görevini yapar, hiçbir denetlemeden rahatsız olmaz, Sayıştay yapılan devlet harcamalarını çekinmeden sorgular, üniversiteler özgürce bilim üretir, sivil toplum ve diğer yardım örgütleri üzerine düşen görevi yaparlar. İşte o zaman bu tür örgütlere korkmadan, seve seve katılımcı olurum.  

22 yorum:

  1. bizim gibi ülkelerde kendimiz ve ailemiz dışındaki insanlara mutlaka yardım etmeli. bizler şanslıyız, eğitim, ekonomi filan, karnımız doyuyor, ama şanssızlar çok. şanssızlara yardım etmeli. bir dolu aç yoksul aile insan var, onlara düzenli olarak gıda ve para yardımı yapabiliriz, aciz üniversite öğrencilerinin okul ve yurt paralarını ödeyebiliriz. devleti, hükümeti, siyaseti bir kenara bırakıp ihtiyacı olan insanlara yardım edebiliriz. en azından gelirimizin bir kısmı ile okul yurt masrafı gibi, yoksullara, sokaktaki insanlara yardım edebiliriz. bunun dışında, canla başla örneğin şiddet gören kadınlar, işsiz insanlara iş sağlayan projeler ve benzeri ilgi alanları olan sivil toplum kuruluşlarında aktif çalışıp ayrıca ekonomik yardım da yapabiliriz. kendimiz dışındaki insanlara yardım etmek, bir kişinin bile hayatını kurtarmak bizim gibi insanların birinci görevi bencesi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hélder Camara; 1999 yılında ölen Brezilyalı piskoposun meşhur sözü şöyle: "Yoksulları kollayıp gözettiğimde, yardıma ihtiyacı olanlara gereken her türlü desteği verdiğimde bana Aziz dediler; neden yoksul bırakıldıklarını, onlara niçin gerekli destek vermediklerini sorduğumda ise terörist!" Bu çerçevede Aziz olmaktansa terörist olmayı tercih edenlerdenim:)

      Masum bir canlının hayatını kurtarmak için sonuna kadar mücadele ederim. Ancak bu benim vicdani sorumluluğumdur. Devlet vatandaşlarının canını, malını korumak, onların refah düzeyini yükseltmek için vardır. Bu söylediklerim siyaset üstü şeyler. Yardım etmek kolay ama çare değil. Düşün ki her yoldan geçen sokaktaki dilenciye para yardımı yapıyor. Ülkemizde ertesi gün sokaklar dilenciden geçilmez. Dünyanın her yerinde ülkenin idaresini ele geçirenler, vergilerimizi ve ülke kaynaklarını kullanarak zevk ve sefa içindeyken sıradan vatandaşların birbirlerine yardım etmesi gerektiğini önermek ne yaman bir çelişki?

      Evet, bu ülkede yaşayan her üç kişiden biri, (yoksul kesimin belki de çok daha fazlası) kendilerini bu hale getiren diktatörü destekliyor. İnancımla değil aklımla hareket ediyorum. Yardıma ihtiyacı olanlara ve yoksul insanlara destek yönetimin başarısızlığını örten bir örtü sadece. Yoksul olan bir öğrenciyi okutmak ilk bakışta çok insani geliyor insana. Plânlaması olmayan bir ülkeye ihtiyaç dışı bir meslekte diplomalı yeni bir işsiz kazandırmak ve bunun için hem zamanın hem ülke kaynaklarını seferber etmek ne kadar doğru? Her şeye rağmen herhangi bir konuda seninle aynı fikre sahip olacağıma dair ümidimi koruyorum:))

      Sil
    2. yani, sadece şikayet eden eleştiren bütün türk yetişkinleri gibisin :) gençlere örnek olamayan :) neyse ki z kuşağı böyle değil, daha duyarlılar :)

      Sil
    3. Eleştiririm, çünkü bir vatandaş olarak bu benim hakkım. Çevremi bilinçlendirmeye çalışırım. Asla şikayet etmem. Kimi kime şikayet edeceğim ki? Bu ülkeyi diktatöre teslim etmediğim için gururluyum. Yaşadığımız dönem Hitler'in Nazi Almanya'sını hatırlatoyor.

      Bağış kampanyalarında “mahalle baskısı” başvurulan başat araçlardan biriydi: Hitler Gençliği ve Alman Genç Kızlar Birliği[7] üyesi gençler (bağışları büyük ölçüde onlar topluyordu) kapı kapı dolaşıp bağış yapanlara plaka veriyor, bu plakalar duvarlara asılıyor, evinde plaka bulunmayanlar ayıplanıyordu.[8] Dört bir yana, “Ben Nasyonal Sosyalist Refah Örgütü üyesiyim, ya sen?” yazılı afişler asılıyordu. Nazilerin yerel Refah Örgütü şubelerinde de, toplanan bağış rakamları listeleniyor, böylece yeterli bağış toplayamayanların “düşük performansı” ifşa ediliyordu.[9] Halktan toplanan bu bağışlar dışında, memurların da maaşlarından kesinti yapılıyordu.

      Umarım z kuşağı biraz tarih okur. Duyarlılık kime göre neye göre? :))

      Sil
    4. duyarlılık, örneğin, ölmekte olan bir hastayı hayata döndürmek için ameliyat masraflarını karşılamak gibi. bunun için derneğe, ibana gerek yok, direk olarak bir hastane bahçesine gidip yoksul, kimsesiz kişileri hayata döndürebilirsin. veya çevrende yaşadığın yerde yoksul mahallelere gidebilirsin, ben böyle yapıyorum, açlıktan ölenler var, evlerinde, kırk kilonun altına düşüp iskelet gibi olup ölme aşamasına gelenler var, böyle kişilere yardım edebilirsin, bunun için internete de gerek yok, yani kendi ayaklarınla gidip bulacaksın, ihtiyacı olanları, veya aile baskısı, parasızlık gibi nedenlerle okula gerçekten de gidemeyen insanlar, özellikle ergen kızlar var, bir insanın hayalini gerçekleştirmek büyük mutluluk, kendi hayalini değil, yetimhanelere gidebilirsin, bir kaç kişinin eğitim masraflarını karşılayabilirsin, bunu da çevrenden başlayarak iyi bir araştırma ile daha uzaklara giderek, örneğin, köyden şehire gelip okuyamayan kızları bulabilirsin, veya parasız insanları bulup onlara ücretsiz dersler verebilirsin, bunların siyassetle, ülkeyle ilgisi yok, bunu türkiyede değil dışardakiler için de yapabilirsin yani, afrika için gibi, bu dünyadan çok şey aldık bizler, alıyoruz, alamayanlara da vermeli, böyle duyarlılık diyorum. ırk siyaset her şeyin dışında bu. yoksulluğun siyaseti olmaz ki, üniversite hayali kurup hayatını kurtarmak isteyen bir köylü kızının ne siyaseti olcak. kişisel eylemlerimiz bunlar. derneklerle ibanla ilgisi yok :)

      Sil
    5. Çok güzel ve etkileyici sözler. Maalesef ülkemizde resmini çizdiğin olaylar fazlasıyla mevcut. Lâkin bütün bu saydıkların sosyal devletin görevleri. Elbette birey olarak devletin yetişemediği, acil durumlarda, sessiz kalamayız. Sağlık, eğitim, yoksullara, kimsesiz ve yardıma muhtaç olan vatandaşlara gerekli hizmeti sunmak devletin sorumluluğunda. Benim burada yardıma ihtiyacı olan kişilere nasıl yardım yaptığımı anlatmam abes. Herkes vicdanı ve maddi durumu çerçevesinde elinden geleni yapıyor. Ancak ülkedeki vergi kaçaklarının önünü alıp üzerinden geçmediğimiz köprü ve yollara ödenen milyonlarca doların bu insanlara harcanması sorunu büyük ölçüde giderecektir. Önerilerin sadece pansuman tedavisi. Sorunu gerçek manada asgariye indirmenin yolu başka. Ha bu doğrultuda mantıklı önerilerin varsa o başka. O zaman belki siyasete gir diyeceksin. Bak o konuda haklı olabilirsin:)

      Sil
  2. Deep'in yorumuna da, sizin yazınıza da hak veriyorum. Adaletin işlemediği bir yerde fikir beyan etmekten korkutulduk. Tamamen yalnız bıraktıkları halktan çıkan cılız seslere bile tahammül edemiyorlar. Tüm inançlarımız yerle bir oldu.

    Bunlara karşın halkın içinde öyle bir çoğunluk var ki, dayanak ve birlik içinde olabiliyor kötü günlerde. Deep yazmış ya "tek bir kişinin hayatını kurtarmak" diye evet katılıyorum. Depremde, pandemide, yangınlarda uzakta olsak bile klavye başından madden gönderdiklerimizle en azından destek olmaya çalıştık, çalışıyoruz.

    Sorunun cevabı aktif bir gruba, derneğe katılımcı değilim, daha çok bireyselciyim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dediğiniz gibi yardımın bireyselliği önemli bence. Yapılan pek çok yardım gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmıyor. Eğer tanıdığınız ve gerçekten ihtiyacı olan bir yakınınız varsa yapacağınız her tür yardım ve destek anlamlı olacaktır. Ödediğimiz dolaylı dolaysız vergiler, yoksulluğun giderilmesine, halkın her kesiminde refah düzeyinin arttırılmasına, doğal felaketler ve kazalara karşı önlem alınmasına, mağduriyetlerin giderilmesine kullanılsa kimin itirazı olabilir. Vergi cenneti ülkemizde varlıklı kesim ile alt tabaka arasında fark her geçen gün açılırken yapacağımız yardımlar soruna ne kadar katkı sunabilir? Bunun yerine halkı bu konularda bilinçlendirmek çok daha insani bir görev bana göre.

      Sil
  3. Az önce Deep'in bloguna yazdıklarımı bir kez daha paylaşmak istiyorum.

    İlk olarak ben şikayet edip durmuyorum. Çoktan geçtim şikayet aşamasını. Kabullendim. Mevzu açılınca ortamdan uzaklaşıyorum. Bunun dışında yaptıklarım şöyle: Anlatmaya, göstermeye, öğretmeye çalışıyorum. İngilizce öğretmeniyim malum; dünyanın sadece ülkemizden ibaret olmadığını, başka ülkeler, bambaşka hayatlar da olduğunu anlatıyorum. Başka ülkeleri, dilleri, kültürleri anlatıyorum ama en başta Atatürk'ü ve ülkemiz için yaptıklarını anlatıyorum öğrencilere. Sadece İngilizce öğretip geçmiyorum. En ufak fırsatı bile kullanıp iyiyi, güzeli, doğruyu anlatmaya çalışıyorum. Okumanın önemini anlatıyorum ve okula her daim kitapla gidip öğrencilerime okuduğum kitaplardan bahsediyorum.

    Bağış yapıyorum. Hem ulusal hem de uluslararası yardım kuruluşlarına düzenli bağış yapıyorum. Güvenip bağış yaptığım kuruluşlar Unicef, Lösev, Koruncuk ve Ahbap. Elimden gelenler bunlar maalesef. Bu bağışların konuyla alakası ne diye soranlar olabilir. Aslında çok alakalı. Ülkenin halinden şikayet etmekle hiçbir şey değişmiyor. Değişmesi için, koşulların iyileşmesi için elimizi taşın altına koymamız gerekiyor. İnsanlar ne halde, kimse yardım etmiyor demek ne kadar saçma! Kimse etmiyorsa sen et, ben edeyim, biz olalım, hep beraber yardım edelim ihtiyacı olanlara.

    Twitter gibi mecralarda körler sağırlar birbirini ağırlar modunda tartışmalara girmekten özellikle kaçınıyorum çünkü çok manasız buluyorum. Yapılacak başka şeyler de vardır elbet ama bu noktada biraz da sizin gibi düşğnüyorum Mr. Kaplan. Ülkeyi bu hale ben getirmedim ve tek başıma ben düzeltemem diyorum. Benim yapabileceğim en iyi şey bilinçli nesillerin yetişmesine elimden geldikçe destek vermek ve yardıma ihtiyacı olanlara az da olsa yardım etmeye çalışmak sadece.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah Mrs. Kedi. Ahbap ile ilgili yazınızı okumuştum ama yorum yazıp güzel duygularınızı kirletmek istemedim. Deep ve sizin gibi düşünen insanları takdir ediyorum. Ne var ki yardım konusunda sanırım farklı düşünüyoruz. Haluk Levent'i tanıyorum, iyi niyetinden hiçbir şüphem yok. Yazınızı okuduktan sonra Ahbap sitesine girdim. Haberler kısmını incelerken sözü geçen derneğin İçişleri Bakanlığına bağlı AFAD yardım kuruluşu ile işbirliği protokolü imzaladığını öğrendim. Birden kafam karıştı tabii. Belki de şöyle olabilirdi. Yapılan her yardım, kuruşu kuruşuna ve kimin tarafından yapıldığı web sitelerinde yayınlanırken bunun kimlere harcandığı da aynı yerde açıklanabilir diye düşündüm. O zaman yapılan yardımın neye, kime harcandığını takip etmek mümkün. Lâkin, yardım edilen kişilerin afişe edilmemesi gibi bir zorunluk da çıkıyor ortaya bu durumda. Öncelikle güven sorunu elbette.

      Elimizi taşın altına koyma meselesine gelince sanırım farklı düşünüyoruz. İlk paragrafta yazdıklarınız bana göre yaptığınız yardımlardan daha faydalı. Devletin yapmadıklarını benim yapmam bana ters geliyor. Yaptıkları ise yardım amaçlı değil, sadece siyasal propaganda. Ülkemizin o kadar büyük sorunları var ki. Halka neden felaketler karşısında devletin aciz kaldığını, ülke kaynaklarının nerelere harcandığını, ülkenin kimlere peşkeş çekilip halkın yoksulluğa mahkum edildiğini anlatmak bence daha doğru. Hayal dünyasındayım gibi geliyor bana. Kaliforniya yangını videosunu izledim. Devlet, tam teçhizatlı itfaiye erleri, araçları, uçakları, helikopterleri ile yangına müdahale ediyor. Ne halk desteği var ne yardımı! Gerekli tahliye işlemlerini büyük bir düzen içinde yapıyorlar. Hepsi belli bir plân dahilinde. Önceden hazırlıkları tam. Ya, bir uçağımız bile yok yangını söndürecek! Bu ülke vatandaşların birbirlerine yaptıkları yardımlarla ayakta duruyor. Yani yardımlar olmasa isyan çıkacak, o zaman belki de bu yeni bir başlangıç olur. Yardım kültürü diktatörün can suyu. Yardım edeceğim kişiden emin olmalıyım. Emin olmalıyım ki bu diktatörü yine başa getirmesin. Bu bindiğim dalı kesmekle eşdeğer.
      Ha dara düşmüş komşuna, tanıdığına, arkadaşına, akrabana istediğin yardımı yap. Ama öncelikle IBAN gönderip yardım toplamaya kalkan devlet kurumlarına asla. Her tarafta yolsuzluk diz boyu. Saray suç çetelerinin yuvası olmuş. Milyarlarca dolar elden ele dolaşıyor. Halkımızın bunu öğrenmesi lâzım. Allah devletimize zeval vermesin devri çoktan geçti. Devlet halkı halktan aldığı güçle ezerken bizim halka yardım etmemiz halkı aydınlatmak kadar hayırlı değil.
      Siz ve sizler gibilere minnet borçlu bu ülke. Bilinçli nesiller yetişmesine katkı sunanlar gerçek hayırseverlerdir.

      Sil
    2. Yardım/bağış konusundaki düşüncelerinizi anlıyorum. Kısmen hak da veriyorum ama işte ortada bir ama var. Maalesef hayat herkese adil bir başlangıç sunmuyor. Her birimiz bambaşka koşullarda merhaba diyoruz hayata ve benim kadar şanslı olmayan bireylerin sefalet çekip sonunda isyan etmesiyle ortaya çıkacak bir yeni düzeni elim kolum bağlı izleyemiyorum ben bazen. Özellikle söz konusu olan çocuklarsa elimden gelen desteği yapmaktan yanayım. "Anne babasının cehaleti, yanlış seçimleri ya da imkansızlıkları ile boğuşan çocuklara devlet yardım eli uzatmıyorsa ben de uzatmam, akıllanıp isyan etsinler de düzen depişsin" diye bir köşede bekleyemiyorum. Her çocuk uzanacak bir yardım elini hak ediyor bence. Bahsettiğim yardım kuruluşları temelde hep çocuklara yardım eden kuruluşlar. Sadece Ahbap daha geniş bir alanda çalışıyor. Ama dediğim gibi sizi anlıyor ve teorik düzlemde haklı olduğunuzu kabul ediyorum.

      Sil
    3. Hayat adil değil. Hiçbir canlı için adil değil. Bu yaşamın bir gerçeği. Adil olmayan bir dünyayı adil hale getirmek kudretine sahip değiliz. Evet, şanslı taraftayız, olmayabilirdik de. Şanslı olmayan bireylerin durumuna ben de üzülüyorum. Ancak onları bireysel çabalarımızla içinde bulundukları durumdan kurtarmak ancak devlet desteği ile olur. Biz devlete vergilerimizle, emeğimizle gereken desteği fazlasıyla veriyoruz zaten. Devlet bütün vatandaşlarını olduğu gibi çocukları da eğitip korumak zorunda. Bildiğim kadarıyla Almanya gibi gelişmiş ülkeler bu konuda çok duyarlı. Gerekirse aileden çocuğu alıp devlet koruyor. Bizim çocuk esirgeme kurumlarında ise her türlü pislik mevcut. Her vatandaş, çocuk ya da daha genel anlamda canlı türü kendilerine uzanacak yardım elini hak eder. Bunda sorun yok. Farklı düşünmemizin sebebi şu sanırım. Ben yakın çevremizde tanıdığımız yardıma muhtaç insanlara yardım etmeyi, ister tanıdık olsun isterse yabancı yardıma muhtaç her kişiye yardım elinizi uzatmayı doğru buluyorsunuz. Yani ben ilkini insan olmanın gerektirdiği bir davranış, ikincisini de devletlerin görev ve sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Bunun için halkı bilinçlendirmek ve görev ve sorumluluğunu bilen yöneticileri başa getirmek vatandaş olarak yapmamız gereken tek şey. Elbette yaptığınız yardımlar sizi vicdanen rahatlatıyorsa sorun yok ama benim vicdanımı rahatlamak için yaratıcıya da bazı görevler düşüyor:)

      Sil
    4. eveet ben de kaplandan rica ediyorum, lütfen yoksul aç insanlara özellikle öğrencilere yardım etsin, ekonomik yardım tabi, kendi gidip elden versin parayı, ihtiyaç sahiplerini bulup :)

      Sil
    5. Tamam deep, birlikte hareket edersek dünyayı değiştirebiliriz:)

      Sil
    6. Evet devletin görevini yapması gerekiyor. Bu konuda sizinle aynı düşüncelerimiz. Ama işte bir olması gereken ideal durum var bir de acı gerçekler.

      Eşimin ailesinde gözlemlediğim bir "idealism syndrome" var. Nasıl anlatsam?.. Her şey için kafalarında bir standart belirliyorlar. Mesela X model bir araba en fazla 100bin eder diyorlar ama piyasada o araç en ucuz 150bin TL. Eder mi? Etmez ama işte o fiyat biçilmiş ve bunu değiştiremiyoruz. O zaman onların kafasındaki değer manasız. Yani anlatmak istediğim bir olması gereken var bir de halihazırda olan mevcut durum var. Olması gerekeni bilmek, istemek vs. olanı, mevcudu değiştirmiyor. Bu durumda ben mevcuda göre konum alıp ihtiyaca göre hareket etmeyi seçiyorum. O arabayı almam gerekiyorsa alıyorum çünkü aksi halde tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış. Ben arabayı almadığım için fiyatı düşmez ama ben işlerinden geri kalırım. Yardım konusu da böyle bence ben, siz, o.. Birileri yardım ediyor ya da etmiyor diye ülkenin düzeni bir gecede değişmez.

      Bu haftaki soruyu eşime sordum. Cevabı şuydu: "Vergi veriyorum." yani aynen sizin gibi ben üzerime düşen yapıyorum, gerisi devletin sorumluluğunda diyor. Daha önce de dediğim gibi teoride size katılıyorum ama pratikte işler öyle yürümüyor. Keşke öyle olsa. Keşke bir anda tüm insanlık bilinçlense de tüm devletler üzerlerine düşeni yapsa hatta tüm dünya eşit koşullara kavuşsa, sınırlar ortadan kalksa... Ütopik hayaller gerçek olsa :)

      Sil
    7. Haklısınız, ideal olanı beklemek mevcut dünya düzeninde hayal. Ancak bu kadar kötüsünü kabullenmek zor. Hani devlet elinden geleni yapar da kaynaklar yetersizdir. Aynı Kurtuluş Savaşında yaşanan günler gibi. İnsanlar bilezikleriniz bozdular, ellerinde avuçlarında ne varsa devlete destek çıktılar. Oysa biz hiç bir hakkımız olmadığı halde Suriye batağına girdik. Vergilerimizle toplanan paraları sanki savaştaymışız gibi silaha mermiye harcıyorlar. Yetmezmiş gibi hayatlarının baharında onca vatan evladının can vermesine (şehit demiyorum, onlar ancak kurban çünkü) sebep oluyorlar, milyonlarca göçmen yanlış politikalar yüzünden geleceğimizi tehdit ediyor. Bunu da bize insanlık görevimiz, bir hayırsever milletiz diye yutturuyorlar.
      Yani bu ahval ve şerait içinde, şehitlerimize yardım, yoksula yardım, kazazedeye yardım diyerek insanları en hassas yerinden vuruyorlar. Evet yardım güzel şey, benim bunu yaşamam lazım. Başkasına para gönderip yapacağım hayırda taşeron kullanmam. Yardım yapacaksam bu kişisel, yaşadığım, bizzat gördüğüm, emin olduğum ihtiyaç sahiplerine olmalı. Milleti kurtarmaya gücüm yetmeyeceği gibi bu benin işim de değil.

      Eşinizi tebrik ediyorum:) Bugün arabama yakıt aldım 455,00 TL, 106 km ile radara girdim, 335,00 TL de oradan. Yakıtta ödenen vergi yüzde elliden fazla, diğeri zaten doğrudan. Yani benim bugün devlete verdiğim diğer harcamalarındaki ÖTV, KDV yi saymasam bile en az 560,00 TL. Ayrıca yolda trafik ceza keserken Urfalı bir baba kız geldi. Mevsimlik işçi olarak günlüğü 100,00 TL den biber, salatalık topluyorlarmış. Hastaneye gitmek istiyorlardı. Arabama aldım, yaklaşık 20 km ilerideki hastaneye götürdüm. Bir teşekkür ettiler ki, görmelisin. Karşıma onlar çıktı, her kimin karşısına çıkarlarsa çıksın, eğer imkanları varsa normal insanların yapacağı iş bu. Ancak yola çıkıp hastaneye gidecek ve imkanı olmayan kişileri arayacak değilim elbette:)
      Farklı görüştekilere saygım sonsuz ancak aşağıda Sadece C. nin yorumundan da etkilenmedim değil. Şu yardım konusu çoğu zaman çevrenin gözünü boyamak için de bolca kullanılıyor. Teşekkürler:)

      Sil
  4. Çok hızlı “kendi reklamını yapma”ya dönüşebilecek bir konuyu bence güzel tartışıyorsunuz..
    Sağ elin verdiğini sol el bilmesin diye şahane bir lafı vardır Hz. Ali’nin.. O nedenle susma hakkımı kullanıyorum :)
    Elbet herkes vicdanı ve maddi olanakları çerçevesinde bir şeyler yapıyor. Büyük resmin değişmesi içinse tamamen kendi küçük dünyamıza odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum ve insan gibi insan yetiştirmeye çalışıyorum, kendime yapılmasını iatemediğimi kimseye yapmıyorum ve ikilemde kaldığımda “dünya genelinde herkes böyle davranırsa sonuç ne olurdu” sorusunu sorarak karar alıyorum. Benden de böyle..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok güzel bir tespit:) İnsan ister istemez tuzağa düşüyor. Ben de kaçtım kaçtım, sonunda yukarıda Mrs. Kedi'ye yazdığım cevapta yakalandım:))

      Doğrusu yapılması gerekeni gayet net ifade etmişsiniz. Dünyada herkes böyle davranırsa zaten kimsenin yardıma ihtiyacı kalmaz.

      Sil
  5. Baştaki partiye oy vermedik, memurlarının seçiminden sorumlu değiliz ama yaşattıkları sorunlardan etkileniyoruz. Ve onları seçenler hala inanıyorlar. "götünün kılı olayım" diyen insanların ülkesi olduk. Her ne kadar onlar gibi düşünmesek de aynı havayı soluyoruz. Son 20 yılda insanların beyni mi yıkandı, sindirildiler mi bilemiyorum. Ama tüm ekonomik sıkıntılara tüm alay eder gibi yapılan açıklamalara karşın hala inanıyorlar. İnsanın saçını başını yolası geliyor bazen.
    Ülke çıkmaz sokak gibi; Bir kesimi mevcut yönetimin ne olduğu ülkeyi nasıy mahfettiğine inandıramıyorsunuz, bir kesim "aman benden uzak dursunlar, benim keyfim tıkırında" modunda, bir kesim zaten bunlardan nemalanıyor. Küçük bir azınlık da mücadele edip içeri giriyor, dayak yiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tırnak içinde yazdığınız cümle her zaman kafamda çınlıyor. Bu yüzden sebebi baştaki Reis dedikleri mafya lideri (Aman Reisleri karıştırmayın) olan her konuda benim de sinir tepeme vuruyor. Belki daha da acısı onca yapılana rağmen ortada karşısına çıkacak, güven veren bir alternatif de yok. Ne olacak bilmiyorum, böyle giderse biz görebilir miyiz bilemem ama bu devletin sonu geldi.

      Sil
  6. Bugün iyi insan olarak değerlendirdiğimiz kişilerin yapabileceği en iyi şey maddi yardım yapmaktan öteye pek kolay gitmeyecektir... Ama yine de yazmak, konuşmak da önemli şey olmaya devam ediyor. Bugün dediğiniz gibi eylem yapmak, normal ve standart bir hayatı, düzeni olan insanlar için çok kolay değil:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi insan tanımında anlaşmak lâzım önce sanırım:) Ben bir yandan devleti dolandırırken diğer yandan kazancımın cüzi bir kısmını (o da vergiden muaf sayılmak için) maddi yardıma ayırıyorsam sanırım pek de makbul bir iş yapmış olmam. Eylem yapmak ancak gerçek demokrasinin var olduğu ülkelerde mümkün. Her şeye rağmen yapılan yolsuzluklara, baskılara ve adaletsizliğe karşı kendini feda eden cesur insanlara saygı duyuyorum. Onların büyük bir kısmı bu uğurda can verdi, işkence gördü, haksız yere hapislerde çürüdü. Bu insanların yeri bizim gibi sessiz kalanlardan çok daha yukarı seviyede.

      Sil