KATEGORİLER

2 Ağustos 2021 Pazartesi

VEBA GECELERİ - ORHAN PAMUK

Kitabın Adı: Veba Geceleri

Yazar: Orhan Pamuk

Sayfa Sayısı: 537

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Türü: Üst kurgu tarihi roman

Veba Geceleri, basılmadan yıllar önce kitapseverler tarafından ilgi, merak ve özlemle beklenen piyasaya arz edildiği tarihten itibaren de hakkında nice değerlendirmeler yapılan farklı bir roman. Nobel Edebiyat ödüllü yazarımız Orhan Pamuk'un son kitabı Veba Geceleri, kendi ifadesiyle otuz beş yıldır yazmayı düşündüğü ve son beş yıldır büyük emek harcayıp birçok kitap, resim ve muhtelif kaynaklardan yararlanmak suretiyle ortaya koyduğu bir eser. Ünlü yazar ve kitabı Veba Geceleri hakkında olumlu ya da olumsuz pek çok eleştiri yapılmış ancak ben bunlar hakkında bilgi sahibi olmadan önce ve önyargısız kitabı okuyup bitirdim. Daha sonra kitabın tanıtımlarıyla ilgili röportajlara, film ve eleştiri yazılarına yoğunlaştım. Romanın tamamını okumamla birlikte hafızamda yer eden düşünceleri, başkalarının kitap hakkındaki değerlendirmeleriyle mukayese etme konusunda şaşırtıcı bir isteğe kapıldım. Epey zaman harcadığım bu yolculuğum esnasında Veba Geceleri hakkındaki incelemelerin, olumlu ve olumsuz eleştirilerin bazılarına katılırken aralarında katılmadıklarım da az değildi.

Öncelikle romanda diğer önemli yazarların da eserlerinde tercih ettiği üzere yenilik ve üslûp arayışı adına birtakım sıra dışı özellikler görüyoruz. Belki de bu, onları önemli yapan bir özellik. Dikkatimi çeken ilk husus, tarihsel gerçeklerle kurguyu mekân ve karakter ayırt etmeksizin harmanlamış olması sebebiyle okuduğum her cümleye gerçek mi yoksa kurgu mu diye bakmam ve bunun sonucunda romana kendimi yeterince adapte edemeyişim oldu.  Evet, tarihi romanlar bir takım olaylar yazıldığı dönemin sosyoekonomik ve kültürel öğelerine bağlı kalarak kurgulanabilir ancak Orhan Pamuk Minger Adası gibi var olmayan bir adaya sokakları, dükkânları ve insanlarıyla hayat veriyor ve bu ada Osmanlı İmparatorluğunun çöküş döneminde bağımsızlığını yedi düvele ilan ediyor! Resme olan ilgisi sayesinde yazar, önce hayalindeki Minger Adasını sokak sokak plânını çizmiş, çizdiği bu plan üzerinde cami ve kiliseleri, resmi kurumları, kaleyi, limanı ve saat kulesini göstermiş. Bu tarz bir çalışma, sonuçta, yazarın romanı yazarken ayağını yere basarak yol almasına, adanın doğru bir şekilde tasvir ve betimlemesine yardımcı olmuş. 

Romanın anlatım bozukluklarını Nobel ödüllü bir yazara yakıştıramadım. Onu da geçtim, kitabın editörü ve YKY Orhan Pamuk'tan çekindikleri için midir bilinmez bu konuda yeterince hassas davranmamışlar. Bu hataların aşağıda açıklayacağım Tarih profesörü Mina Mingerli'ye yapışacağını düşünmek mi gerek yoksa yazarın "bu benim tarzım" deyip çevresindekileri susturma ihtimali üzerinde durmak mı lâzım bilemiyorum. Daha da önemlisi akıcı bir özelliği yok romanın, aynı yer ve karakter tasvirlerini bezdirecek seviyede tekrar etmesi okuru sıkıp bunaltıyor, kitabın bir an önce bitirmek için aşırı çaba göstermek zorunda kalıyor insan. Bir yandan tekrarlar lüzumsuz yere (ticari kaygıların etkisi altında) kitabın sayfa sayısını arttırırken diğer yandan bazı olayları ve karakterleri derinlemesine işlemediği için bir türlü romanın içine giremiyor, duyguları alamıyor, adeta tarihi bir belgesel izlermiş hissine kapılıyor okur.

Spoiler *** 1901 yılında Osmanlı İmparatorluğuna bağlı Minger Adasında ortaya çıkan veba salgınında padişah II. Abdülhamit tarafından adaya gönderilen Sağlık Müfettişi Bonkowski Paşa esrarengiz bir şekilde cinayete kurban gider. Bunun üzerine padişahın yeğeni Pakize Sultanın eşi Dr. Nuri Minger Adasındaki salgını kontrol altına almak ve cinayeti aydınlatmak amacıyla padişahın emriyle görevlendirilir. Minger Adasını yöneten Vali Sami Paşa ve Pakize Sultanın koruması, Kolağası Kamil, romandaki diğer önemli figürler. Adanın yarısı Müslüman Türkler, diğer yarısı, ağırlığını Rumların oluşturduğu Ortodoks Hristiyanlardan oluşmakta. Salgınla mücadele genellikle din eksenli hurafeleri savunan tekke şeyhleri ve bilimsel yollardan karantina kurallarını benimseyen Dr. Nuri arasında geçer. Romanda yüzeysel olarak konu edilen Mingerli Zeynep ile Kolağası Kamil'in aşkından ve Vali Sami Paşa'nın metresi Marika'dan bahsetmemek olmaz. Kısa süre içinde akıl almaz bir şekilde Minger Adasının yönetimi kanlı kansız darbelerle elden ele dolaşır ve sonunda Minger Adası milliyetçilik rüzgârını arkasına alıp bağımsızlığını ilân eder. Karantina nedeniyle etrafı yedi düvel ve Osmanlı savaş gemileriyle kuşatılmış adada "Minger Mingerlilerindir" sloganıyla başlatılan istiklâl mücadelesinin kime karşı yapıldığı belirsiz! Önce Kolağası Kamil cumhurbaşkanlığına, daha sonra Dr. Nuri başbakanlığa getirilir. İkisinin arasında yönetim kısa bir süre Şeyh Hamdullah ve taraftarlarının eline geçip Vali Sami Paşa darağacına gönderilse de Şeyhin vebaya yakalanması ve salgını kontrol etmedeki başarısızlığı sebebiyle yobaz takımı iktidarda fazla kalıcı olmaz. Kolağası Kâmil'in vebadan ölmesinden sonra Dr. Nuri'nin yönetiminde Pakize Sultan adanın kraliçesi olur ve ilerleyen zaman içerisinde kendi istekleriyle İngilizler tarafından sömürge ülkesi, Hindistan'a kaçırılır. Kitabın başından sonuna dek Abdülhamit'in acımasız idare tarzına, muhafazakarlığına ve iktidardan indirilip canına kastedileceği düşüncesiyle kapıldığı vehimlere değinilir. Çünkü kendisi de Pakize Sultan'ın babası, batı yanlısı ilerici düşüncelere sahip V. Murat'ı devirerek iktidara gelmiştir. Pakize Sultan ve Doktor Nuri'nin İstanbul'a dönme hayalleri iyice suya düşmüş olduğundan hayatlarını Avrupa kentlerinde sürdürürler. *** 

Diğer bir husus da, Veba Geceleri romanının, Pakize Sultan'ın torunu tarih profesörü Mina Mingerli tarafından ve özellikle Pakize Sultan'ın büyük ablası Hatice Sultan'a göndermiş olduğu çok sayıda mektuptan faydalanmak suretiyle yazıldığına dikkat çekilmesidir. Orhan Pamuk bu şekilde yazarlıktan sıyrılarak kendini izleyici konumuna getirmiş ve belki de romanın yazımına ilişkin olumsuz eleştirileri savuşturacağını hayal etmiş olabilir. Ne var ki bu tür anlatım tarzı, yer yer anlatıcının devreye girip geleceğe dair bilgiler vermesi, falanca olayın diğer tarihi kaynaklar veya gazetelerden alındığının belirtilmesi, daha da önemlisi anlatıcının aşırıya kaçan yorumlarda bulunması okurun okuma zevkinin azalmasına sebep olmakta.

Sonuç olarak gerek pazarlama kampanyaları bakımından gerekse yazarının Nobel ödüllü olması sebebiyle büyük tartışmalara konu olan Veba Geceleri romanı bir başka yazarın kaleminden çıkmış olsa lâfı dahi edilmez, sıradan bir roman olarak rafları süslerdi. Fakat yazarı Orhan Pamuk olunca yok efendim, Kolağası Kamil bey Mustafa Kemal'le ilişkilendirilmiş (ismindeki sessiz harfleri bile aynı!), yok efendim Şeyh Hamdullah Fetö'yü çağrıştırıyormuş, Abdülhamit'i seven bir kesimi karşısına almış gibi bir sürü bağlantının peşine düşülüyor. Bu gözle bakıldığında gerçekten de hem tarihe hem de günümüze çok sayıda göndermelerde bulunulduğu doğru. Ama yine de ben Veba Gecelerini gerek kurgu gerekse yazarın denediği farklı anlatım tarzı olarak vasat bulduğumu söyleyebilirim. Edebiyat dünyasında bu kadar ses getirmesi bir yana, romanın sonunu gördüğüm için kendimi mutlu hissettiğimi söyleyebilirim. Tavsiye eder miyim? Herkesin farklı gözle baktığı bu eseri merak ediyor, bir de sonuna kadar okumaya çalışırken sıkılmayı göze alıyorsanız okuyun elbette ki sizin de bu konuda bir fikriniz olsun. Lâkin iyi bir edebi eser okumak istiyorum diyorsanız emin olun çok daha iyileri var.  

12 yorum:

  1. yazın orhan pamuk okumak mı amaniiin :)

    YanıtlaSil
  2. Bir röportajında Pamuk " Kendimi döverek yazar yaptım. " Demişti. Disiplin ve çalışma anlamında söylüyordu elbet ama son kitaplarına bakınca başka bir türlü düşünüyorum bu cümlesini:)))
    Güzel ifade etmişsiniz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anlaşılan Sayın Pamuk kendini fazla hırpalamış:)) Bence güzel bir eseri ortaya koymak sadece çalışmakla olmaz. Eseri ortaya koyanın ruh haliyle ve yaratıcılığıyla daha çok ilgili bir husus. Şair duvara yaslanır, olmadık yerde şahane dizeler dökülür kaleminden. Fakat uğraşır didinir, güzel bir şey çıkarmaya çalışırsın, bir şeye benzemez. Orhan Pamuk kötü bir yazar asla değil. Gel gelelim kim olursa olsun şimdi oturup güzel bir kitap yazayım demekle olmuyor işte. Landoya bindi, landodan indiyle olmuyor. Aşktan bahsediyor, Zeynep'le Kolağası Kamil iki kez sevişiyor, adı aşk oluyor. Orhan Pamuk güzel bir eser yazmak istiyorsa kendini bu kadar germemeli bence. Benim dediğim gibi bir önyargım ve beklentim yoktu ancak Veba Geceleri romanına ilişkin edebiyat camiasında büyük bir beklenti oluşturulmuştu ve bu da büyük bir hayal kırıklığı getirdi. Diğer taraftan yazarın çabası roman yayınlandıktan sonra bitmedi ve sürekli olarak verdiği röportajlar, mülakatlarda romanın vermek istediği konuları yılmadan anlatmaya devam etti. Bunu da ben ticari kaygılardan öte, romanda eksik kalmış ya da anlaşılamamış pek çok şeyi tamamlama arzusu olarak gördüm. Çok teşekkür ederim:)

      Sil
  3. Ben de sizin gibi öncesinde iyi kötü hiç bir eleştiri okumadan okudum kitabı ve o benzerlikler çok dikkatimi çekti ama ben ince mizahı sevdim yani Kolağasını anlatırken aslında biraz da tiye alıyor o dönemin milliyetçilik şimdinin diktatörlük anlayışını ya da evet Fetö olayına bence çok gönderme vardı, bence inceden iyi laflar sokulmuştu aydınların durumuna, bunları yakalamak hoşuma gitti. Üstü kapalı giydirmeleri seviyorum Pamuk ve bu akımdan yazarlarda..
    Ben de cümle düşüklüklerinin kulağı çok tırmaladığını hissettim hatta ara sıra (kitabı okutken hep yana not alırım) “bu ne biçim cümle ya” bile yazdığım oldu yanına. Pamuk’un bunu özellikle yaptığını düşünüyorum çünkü biraz Mina’nın “kendini beğendirme” hisleri de girmişti romana, bence ona atacaktır topu, ilk roman duygusal yazılır diyecektir diye düşündüm ama bu konuda ağzını bıçak açmadı sanırım böyle muğlak kalmadını istiyor o konunun. Bence bir sonraki romanda anlarız :) yazarımız yaşlanıyor mu yoksa bizimle oynamayı mı seviyor…
    Ben sevdim ama en sevdiğim romanı değil. Ben Pamuk’un 2000 öncesi hatta haydi nobel öncesi romanlarını daha çok seviyorum danki bir “nobeli aldım ama salmadım kendimi” zorlaması var ve isteristemez popüler roman yazmaya itiyor sanki bu onu… Ama Pamuk romanlarını bize asıl sevdiren sanırım o sinistik gizemli serin ve karanlık atmosferse, bence yakalanmış..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben dahil pek çok okurda bir eksiklik hissi uyandırıyor roman ama bunu net olarak ifade edemiyor insan. Sizin de bu romanı bir ayda okuduğunuzu biliyorum. Evet, yine de Orhan Pamuk sonuçta.
      Sanki bana Nobel ödülünün baskısı altında kendini değişik bir şeyler yapmaya zorluyor gibi geldi yazar. Romanın kendisinden çok daha fazla üzerinde yorum yapılması da ayrı bir başarı tabii:)
      Doğru, daha güzel romanları var, bu bana biraz karmaşık biraz eksik geldi. Üstelik okurken çekmedi fazla bu nedenle elime yapıştı. Umarım bir sonraki romanında kendini daha fazla özgür hisseder:) Teşekkürler.

      Sil
  4. Bayağı detaylı bir tanıtım olmuş. Kitabı bilmiyordum, çok kalınmış. Kurgu yönü ağır basıyor sanırım ama eleştirdiğin noktalardan ötürü okumaya değer mi diye düşündüm. Çoğu kişinin sevdiği bazı kitaplar bile beni sıkıyor, okumakta zorlanıyorum ya da diğer okurların okuduğu gibi hissedemiyorum hiç. Sanırım ilgi alanımız ve kendi ruh halimizle alakalı. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim size Orhan Pamuk romanları arasında önereceğim son kitap olur bu. Mesela ilk romanını bundan neredeyse otuz beş yıl önce okumuş ve hayran kalmıştım. Cevdet Bey ve Oğulları adlı romanında kendini ve ailesini anlatıyor. Veba Geceleri'nin kurgu yanı ağır basıyor. Dönemin tarihi olayları ve kişileri yer alsa da kurgu ile gerçek birbirine karışmış. Bunları ayırmak okurun tarih bilgisine kalmış:)

      Sil
  5. Katıldığım bir eleştiri yazısı. Çok iyi toparlamışsınız. Fazla tekrar benim de okuma zevkimi, ritmimi bozdu. Birtakım anlatım bozuklukları benim de dikkatimi çekti ancak bunun anlatıcı karakterin özelliği olduğu fikrine bağladım ve öyleyse bu bir başarı, zira inandırıcı olmuş:) Kolağası Kamil ile Atatürk'e değiniyor eleştirilerine ne katıldım, ne katılmadım. Önce "Bu karikatürize tipin Atatürk'le kıyaslanması düşünülemez bile, bunu konuşup Orhan Pamuk'a prim yaptırmamak lâzım" diye düşündüm, sinirlendim. Sonra sonra biraz yatıştım, kitabın sonunda kahramanlara yönelik -ve gerçekten samimi bulduğum- olumlu sözleri işi toparladığını düşündürttü. Orhan Pamuk bunu seviyor, konuşulmayı seviyor. "Kâmil Atatürk'ü hatırlatıyor mu, hatırlatmıyor mu?" konusunun konuşulacağını bal gibi biliyordu:)
    Romanının takdir ettiğim kısmı Minger gibi bir adaya oldukça inandırıcı bir tarih yazılmış olması. Resmen bir ülkeye siyasi bir tarih yazmış. Ve şunu kastetmiş: "Acaba ülkelere dair okuduğunuz ve inandığınız şeyler ne kadar gerçek? Abartı var mı?" Mantıklı her insan, binlerce yıldır her dönemde, her coğrafyada tarihin kimi zaman duygusal veya çıkara dayanan nedenlere eğilip büküldüğünü bilir. O yüzden beni olumlu ya da olumsuz anlamda etkilemedi, istediği uyandırmayı yaşatmadı:) Minger tarihini ilgiyle izlediğim keyifli bir roman olarak kaldı. Asla en sevdiğim romanı olamaz. En sevdiğim "Benim Adım Kırmızı":)

    YanıtlaSil
  6. Teşekkür ederim:) Anlatıcı karaktere yazım hatalarını yüklemek sanırım doğru bir yol değil. Yöresel konuşma değil ki bu! Yazarın kahramanları kanalıyla bazı mesajlar verdiği doğru. Ancak iyi bir eser ortaya çıkartmak için kendini iyice strese sokmuş yazar. Nobel ödülünün yazarın uzerinde baskı yarattığını düşünüyorum. Açıkçası kurgu da olsa masal havasından çıkıp romana biraz duygu vermesi, karakterlerle okuru içselleştirmesi gerekirdi diye düşünüyorum. "Benim Adım Kırmızı" yı ben de okudum. İkisi arasında dağlar kadar fark var. Teşekkürler:)

    YanıtlaSil
  7. Elinize sağlık, çok detaylı bir yazı yazmışsınız. Bir kitapta tahammül edemediğim şeydir anlatım bozuklukları. Orhan Pamuk' u okuduğum kitaplarıyla hatırlasam daha iyi olacak sanırım. :) Teşekkürler

    YanıtlaSil