KATEGORİLER

22 Ağustos 2021 Pazar

GÜNAHKÂR - TESS GERRITSEN

 


Kitabın Adı: Günahkâr

Yazar: Tess Gerritsen

Çeviren: Güneş Becerik Demirel

Sayfa Sayısı: 361

Yayınevi: Doğan Kitap

Türü: Roman (Polisiye-Gerilim)

ABD'li yazar Tess Gerritsen'in adli tabip Maura Isles ve dedektif Jane Rizzoli karakterlerine yer verdiği üçlü roman serisinin sonuncusu olan "Günahkâr", tıbbi polisiye türünü seven okurların hoşlanacağı, sürükleyici bir roman. Serinin önceki iki kitabı "Cerrah" ve "Çırak" ı okumadım ama kitaplar birbirinin devamı niteliğini taşımadığından ötürü sorun teşkil etmiyor. Gerritsen, dahiliye uzmanı bir doktor ancak bir süre sonra kendini tamamen yazarlığa vermiş. Almış olduğu tıp eğitimi sebebiyle özellikle tıbbi konulara oldukça hakim görünüyor. 

Kitaba ilişkin değerlendirmemi yapmadan önce romanı İngilizce aslından dilimize çeviren Güneş Becerik Demirel'i başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Özellikle tıbbi terim ve otopsi konularında yaptığı güzel çevirilerle gönülleri fethetmiş. Daha önce Martı Yayınlarından piyasaya sürülen kitap hakkında bazı olumsuz eleştiriler duydum ama benim okuduğum Doğan Kitap baskısında ciddi bir hataya rastlamadım.

Roman, Graystore Manastırında yaşayan iki rahibenin feci şekilde dövülerek birinin öldürülmesi, diğerinin de yaralanması üzerine adli tabip Maura Isles'ın olay yerine gelmesiyle başlar. Maura, yakın çalışma arkadaşı, dedektif Jane Rizzoli ile birlikte cinayetleri çözmeye çalışırken başka bir yerde iki cinayet daha meydana gelir. Ağır yaralanan rahibe Ursula'nın olaydan kısa bir süre önce doğum yaptığı ve bebeğini manastırın bahçesindeki havuza attığının anlaşılması üzerine şüpheler bir yöne doğru çekilirken sonraki cinayetlerle bağlantılı olabileceğinin ortaya çıkması, soruşturmanın seyrini değiştirir. Sürpriz bir şekilde çözülen cinayet dosyasında karakterler oldukça başarılı bir şekilde aktarılmış, kurgu güzel. Ayrıca Maura ve ve Jane'in özel yaşamlarına yer vermek suretiyle yazar, romana romantizm ve psikolojik öğeler kazandırmış.

Polisiye, genellikle hoş zaman geçirmek, özellikle tatillerde kafa dağıtmak için tercih edilen bir roman türü. Salt zaman geçirme fikrine karşı olduğum için Günahkâr romanına başlamamın tek nedeni değişik türde bir kitap okumak isteyişim. Kitabın ilerleyen sayfalarında gerilim ivme kazanınca romana kendini kaptırıyor insan ve gerçekten güzel vakit geçirebiliyorsunuz. Ancak bu kitap bana ne verdi, yeni ne öğrendim diye kendi kendime sorduğumda, pek bir cevap alamadım. Adli tıp, otopsi konularına ilgisi olanlar elbette ilginç şeyler bulabilir ama bu tür konular benim ilgi alanıma girmediği için bana biraz fazla detaylı geldi. Maura ve Jane'nin karşı cinsle ilişkilerine de yer veren roman, bu sayede yer yer salt polisiye tarzından uzaklaşmış. Bu benim açımdan olumlu bir nokta. Bütün polisiye roman yazarlarının yaptığı gibi, Gerritsen de, olaya gerilim ve sürükleyicilik kazandırmak için (şüpheler özellikle bir yöne çekilirken okurun yanıltılması ve daha sonra olayın tamamen farklı yöne sürüklenip katilin beklenmedik bir şekilde ortaya çıkması) aynı rotayı izlemiş doğal olarak. Olayın kurgusu, diyaloglar, duyguların verilmesi, şüphesiz son derece başarılı. Ancak bu tür romanlar, insanın hafızasından sabun köpüğü misali kısa zamanda uçup gidiyor. Belki birkaç ay sonra kitabın konusunu dahi hatırlayamayacağım. Okuduğum kitaplar hakkında hemen oturup bir değerlendirme yapmamı bu yüzden önemsiyorum. Yeri geldiğinde dönüp bloga bakıyor ve kitap hakkındaki düşüncelerimi tazeliyorum. Türü sevenler için kitabı öneririm fakat kendi açımdan Jane Rizzoli ve Maura' Isles'ın yer aldığı üçlü roman serisinin üçüncü kitabı, "Günahkar" dan sonra yeni bir polisiye romana başlamak için belli bir süre geçmesi gerekecek sanırım.     

25 yorum:

  1. Jane Rizzoli, Maura Isles ikilisini severek izlerdim, farklı, daha insana dokunan bir polisiye olarak... Ancak yazınızı okuyana kadar kitap kahramanları olduklarını bilmiyordum.:) Sıkı bir polisiye okuru olmasam da arka planı sağlam, eleştirel, Paris'in sosyolojisine de dokunan bir polisiye tavsiye edebilirim; bir polisiye okumaya düşündüğünüzde yine de bir göz atmadan almamanız uyarısı ile: Dominique Manotti- Teşkilatın Gözdesi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rizzoli&Isles, yazımda sözünü ettiğim roman serisinden uyarlanmış bir Amerikan dizisi. Genellikle bu tip uyarlamalar ticari nedenlerle, çok satan kitapları beyaz perdeye aktarıp daha fazla gelir elde etmek için yapılıyor. Bizde Gülseren Budayıcıoğlu'nun Kırmızı Oda ve diğerleri örneğinde görüldüğü gibi. Aralarında bazı başarılı yapımlar olmasıyla birlikte genel olarak bunlar romanın yerini tutmuyor tabii. Romandan filme uyarlama oldukça bilindik bir uygulama. Ancak bizde pek bilinmeyen ve cesaret edip denenmeyen tam aksi bir tür de mevcut. Novalisation ya da "romanlaştırma" adındaki bu çalışmada film, dizi gibi ortamlarda görsel olarak sunulan yapıtlar bu kez bir yazar tarafından romana dönüşüyor. Bazen film çekilmeden önce senaryodan bu tür bir roman yazılabiliyor. Halen üzerinde çalıştığım benzer bir girişimim var. Sanırım blogta bölümler halinde paylaşacağım yakında:)
      Eğer okuduğum kitabın bana bir şeyler kattığına inanıyorsam türüne pek aldırmam. Ancak dediğim gibi polisiye bilerek ve isteyerek yazarların okuru özellikle bir yöne çekip aldatması, yani sağı gösterip sol vurması:) bana nedense basit geliyor. Yine de alt yapısı kuvvetli, düşünce ürünü, nitelikli kurguya sahip polisiye ve macera romanlarını severim. Örneğin Gerittsen bu bakımdan Jean-Christophe Grangé'ın yerini tutmadı benim gözümde. Dominique Manotti'nin Teşkilâtın Gözdesi'ni kulağıma yabancı gelmedi. Önerinizi dikkate alacağım, çok teşekkürler.

      Sil
  2. Polisiye gerilim severim. Yazarın doktor olması iyiymiş. Bazı kişiler hakim olmadığı alanda yazınca yazılanlar biraz sırıtabiliyor.
    Unutma konusuna gelince ben önemli, değerli kitapları bile unutabiliyorum. Türle ilgili olduğunu düşünmüyorum. Vakit geçerse unuturum çoğu şeyi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, yazarlar bazen özel konularda dışarıdan profesyonel destek de alabiliyor. Yazarın doktor olması polisiye türünde kendisine avantaj sağlıyor. Örneğin bu konuda dışarıdan ne kadar destek alsam benzer bir roman yazamam sanırım:) Türden ziyade belki konunun okuru etkilemesi önemli sanırım. Sözgelimi yıllar önce bir solukta okuduğum Glenn Meade'nin Buz Kapanı adlı romanı unutamadığım bir roman. Fakat çoğu zaman elime aldığım kitabı eşime sorarım, ben bu kitabı okudum mu diye:)) Çünkü okurken etkilendiğim bazı kitapları yaşadığımı biliyorum. Bu tür kitaplar akılda kalıcı oluyor. Ama diğerleri dediğim gibi sabun köpüğü. Yine de en kötü kitabın bile insana bir şeyler kazandırabileceğini düşündüğüm için sorun değil:) Teşekkürler.

      Sil
  3. tess abla çok tatlı yaaa, istanbul kitap fuarında sohbet ettim onunla, hep gülen, şeker gibi bir yazar, o canileri nasıl yazıyon diye sordum ona hehehe :) tess, gerilim yazarı, polisiye değil, polisiye çok farklı bir tür, rizzoli isles detektif olsalar da tess in tarzı gerilim, cerrah, çırak daha iyi tabii, cerrah çok vahşi bir katil, gerilimde önemli olan katilin vahşiliği, gerilim severler ne kadar vahşi cinayet olurdsa o kadar sever, gerilim yazarları da hep en fena öldürme yöntemlerini buluyor. tess gibi yazan tami hoag ve patricia cornwell var, bu üçü bu türün hemen hemen en iyileri, kadın yazarlar gerilimde iyiler, cornwell de adli tıp yazıyor, gerilim türü genelde suç, korku, aksiyon türlerine yakın, grange de gerilim örneğin, grange ilk dört romanı dışında çok fena yazıyor artık, iyice bozdu, yumuşadı, tess abla da ilk romanlarında daha vahşiydi, o da şimdi daha yumuşak yazıyor :) polisiye tür ise daha farklı, genelde olay çözümüne dayanıyor, onda gerilim unsurları olmuyor, polisiyenin iyi olması zekasına bağlı romanın. bu konuda amerikalılar kötü, kuzey avrupa şu anda polisiye romanda lider, polisiye okumak istersen örneğin arnaldur indridason tipik polisiye yazıyor, kuzeyli camilla lackberg, jo nesbo da fena değiller, nesbo da amerikan tarzına kaydı biraz, nesbo nun romanları film oluyor genelde, ingilizler iyi tabi polisiyede, ingiliz polisiyesinde şimdilerde yeni yazarlardan jane casey yıldız, onbeş romanı filan çevrildi türkçeye, tipik polisiye onun romanları, ülkemizde de var iyilar, celil oker gibi, eski polis remzi ünal kahramanı onun. tipik polisiye olarak eskilerden georges simenon var, onu da öğütlerim, dört yüz adet roman yazdı, türkçeye de bayağı bir çevrildi. bunlar polisiye tarzı. gerilimde de dean koontz var, oldukça iyi. genelde bilim adamları ve sanatçılar, bilim ve sanatları dışında iki türde kitap okuyorlar. polisiye ve bilimkurgu. bu iki türün okurları ayrıdır. bilimkurgu okurları ayrıca fantastik de okuyabilir, yakın tür, polisiye severler de yan tür olarak gerilim, korku, suç türlerini okuyabilir. bu türlerde yazıp da iyi edebiyatçı olan da çok, ursula le guin, dashiel hammet gibi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Deep, çok hoş bir hanım:) Peki, nasıl yazıyormuş canileri, sana söyledi mi?:) Roman genel olarak gerilim türüne yakın durduğu halde polisiye unsurlar, ikili ve sosyal ilişkiler de var. Mesela rahibe Ursula, herkesten gizli doğurduğu bebeğini havuza attığı ortaya çıkınca katilin onu hamile bırakan biri olduğunu düşünmüştüm. Sonra bir de baktım, adam sapık çıktı:) Üç yıl aradan sonra Maura'nın eski kocası ortaya çıktığında şüpheler onun üzerine çekildi. Bana göre romanda en zayıf nokta sonradan öldürülüp arabanın bagajına konulan adam ve cüzzamlı kadının vahşi şekilde öldürülmesi olaylarıyla rahibe cinayetleri arasında kurulan ilişki. Bu biraz tepeden inme olmuş. Dolayısıyla iş kalkıp Hindistan'da bir köye kadar uzanıyor. Şimdi bilgisayar ağı var elbette. Bu tür cinayetlerin adli tıp raporları arasında olası ortak noktalardan yola çıkılarak birbirleriyle ilinti kurulabiliyor mu bilmiyorum. Eğer böyle bir teknoloji varsa iyi tabii. Muhtemelen burada bağlantıyı sağlayan gazete ve tv haberleri ama yine de söz konusu medyadan elde edilebilecek cinayet detayları oldukça sınırlı.

      Gerilim ve polisiye romanlar konusunda verdiğin detaylı bilgiler için teşekkür ederim. Gerilim romanlarını yazımda bahsettiğim nedenden ötürü polisiye romanlara kıyasla daha çok seviyorum diyebilirim. Eşim de tam aksine polisiye romanları tercih ediyor. Gerilim onu geriyor. Öğretmen olmasaydı, iyi bir dedektif olabilirdi muhtemelen:)

      Bahsettiğin yazarların bir kısmını duymuştum ama pek çoğunu okuma fırsatım olmadı. Sağlam bilim kurgu romanlardan da hoşlanırım ama sanırım en uzak durduğum senin ve Duygu Emanet'in sevdiği fantastik öykü ve romanlar. Duygu'nun ilk öyküsünü zevkle okumuş, hayal gücüyle birlikte ifade tarzını çok beğenmiştim. Keşke başka türleri de deneyebilse...:)

      Sil
    2. Derin çocuğum benim söylemek istediklerimi aynen yazmış, ellerine sağlık. Daha da var bir sürü yazar ama siz çok sevmediğiniz için bahsetmeye gerek yok. Ben çok okurum polisiye, macera, gerilim, siyasi komplo, casusluk vb, yolculukta, tatilde falan çok iyi gider. Ancak dediğiniz gibi, asla akılda kalmaz. Hatta bazen elimde kitap kalmadığında eskilerden okurum ve hayrete düşerim, Allah Allah, ben bu kitabı okumamış mıyım ki diye 😂😂. Bir şey kazandırıp kazandırmama konusu tartışmalı bence, okurken iyi vakit geçirmek de bir kazanç 🤗. Çok selamlar bay Kaplan, kızınıza da mutluluklar dilerim 🧿

      Sil
    3. Polisiye ve cinayet romanı kurgularında beni rahatsız eden husus, yazarın şüpheleri özellikle başka noktalara çekerek okurla oynaması. Pek çok kişinin sevebileceği bu durum bende aldatılmışlık hissi uyandırıyor. Gerçek bir olaydan esinlenilse muhtemelen değerlendirmem farklı olurdu. Sözgelimi yukarıda bahsettiğim romanda cinayete kurban giden rahibenin çarpık bir ilişki sonunda istenmeyen bir bebek doğurması ve bebeği havuza atması bir yan olaydan ziyade sadece okurun dikkatini ve şüphelerini o olaya yöneltmesine sebep oluyor. Bu arada damdan düşer gibi diğer iki cinayetle ilişki kurulması bana çok gerçekçi gelmedi. Yazarın ifade tarzına diyecek sözüm yok. Diğer taraftan polisiye ya da bahsettiğiniz edebiyat türleri de olsa içeriği tarih, coğrafya, sosyo-kültürel durum, psikoloji, siyaset, bilim, felsefe vb. yan faktörlerle zenginleştirilmiş olsa inanıyorum ki daha faydalı olur. Eğer roman sadece basit bir cinayeti konu alır ve bahsettiğim öğelere yer vermeksizin olayı çözümlerse benim nazarımda bulmaca çözmekten farkı kalmaz. Bulmaca çözerken kelime hazinemiz gelişiyor ama niteliksiz bir polisiye dediğiniz gibi bir süre sonra unutulup gidiyor. Evet, okunması kolay, güzel vakit geçiriyor. Özellikle tatilde kafa dağıtmak için bire bir:)

      Ahmet Ümit'in romanlarından severek okuduklarım var meselâ. Polisiyenin yanında tarih, sosyoloji, psikoloji konularına yer veriyor. Doğru diyorsunuz, bir şey kazandırıp kazandırmama konusu tartışmalı. Ben şahsen boşuna vakit geçirmeyi iyi bir şey olarak nitelemiyorum. Elbette bu tür romanlar eğlence olarak görülüyorsa bunu boş vakit değerlendirmesi olarak düşünemem. Sonuç olarak tamamen kişisel bir tercih tabii.
      Bu arada sizden haber almak sevindirdi beni. Bloglara eskisi kadar yoğun bakamıyorum. Çok teşekkür ederim:)

      Sil
  4. Fantastik kötü değildir ya. :)) İşleniş tarzını güzel bulduğum için seviyorum. Güzel değerlendirmen için teşekkür ederim. :) Eskiden suç türünde kısa roman da yazmıştım ama kurguda açıklar var o yüzden yayınlamıyorum. Ben daha çok hislerimle ilerleyince kurguyu çok takmamışım. :) Farklı türler denemek isterim ama anlatım tarzıma uymayınca güzel yazamadığımı düşünüp devam edemiyorum bir türlü.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fantastik kötüdür asla diyemem:) Belki yaşla ilgisi vardır, bilemiyorum. Ama küçüklüğümden beri o süper güçlü karakterler ilgimi çekmedi. Senin kalemin kuvvetli, hayal gücün inanılmaz. Diğer türlerde de başarılı olacağından eminim. Gerçeklerden kaçamazsın:))) Hayatın gerçeklerine ulaşmayı dene bence. Bak, edebiyatçı olan eşim o Müge Anlı'nın programlarından müthiş öyküler çıkabilir diyor. Fantastik türünde yazmaya devam et tabii, o konuda sınıfı çoktan geçtin bana göre:)

      Sil
    2. Fantastiğin sevilmeme nedeni süper kahraman filmleri olabilir. Eskiden izlerdim, artık izlemiyorum. Sırf aksiyon var duygu yok, psikoloji yok, düzgün bir karakter gelişimi yok; o tarz ben de sevmiyorum. :)
      Gerçeklerden kaçılmaz da normal bir şey düşüneyim dersem kurgu bulamıyorum ve yazarken sıkılıyorum. Sen çok güzel yazıyorsun mesela. Karakterler gerçekçi, olay akışı güzel, her şey yerli yerinde. Başka roman var mı yazdığın? :)

      Sil
    3. Fantastik sevilmiyor diye bir şey yok. Seveni çok. Ama dediğiniz tarzdaki filmlerle benim de aram yok:) Sanırım gençler ve kendini genç hissedenler daha çok seviyor bu tür filmleri:)

      Evet halen novalizasyon yani romanlaştırma tarzında bir çalışmam var. Son Dans da ona yakın bir romandı ama yazarken konudan epey saptım. Bu tür kısaca film ya da dizinin roman şeklinde yazılması şeklinde. Hani gördüğün ya da yaşadığın bir olayı yazıya dökersin ya bu da görsel ağırlıklı tanımlanmış bir sinema filminin ya da dizinin roman tarzında yazıya dökülmesi. Dünyada ses getiren örnekleri var ama ülkemizde bildiğim kadarıyla henüz bu türü deneyen olmamış. Ben bu kez 1922 yılında savaş nedeniyle yoksullaşan Anadolu ve Ege adalarından Amerika'ya bir göç hikayesini yazacağım. Romandan esinlenip filmi çekilen örnek çok. Benim yapmaya çalıştığım tam tersi:) Bahse konu film bir Yunan filmi. Film izlerken pek çok detayı kaçırabiliyoruz. Roman bu bakımdan daha akılda kalıcı. Bakalım ne çıkacak:) Bu arada filmin ana konusu dışında bazı değişiklikler yapıyorum. Ay sonunda kızımın düğünü var, sanırım Eylül başından itibaren bölümler halinde yayınlamaya başlarım:)

      Sil
    4. Güzel fikirmiş, merakla bekliyorum. İyi çalışmalar. Kızına mutluluklar dilerim. :)

      Sil
  5. Dedektif deyince aklıma hemen Agatha Christie'nin Poirot'su geliyor :) Hiç kitap sevmeyen birine bile çatır çatır kitap okutur dedektif romanları. Kardeşim tam öyleydi ve Sherlock serisi ile kitap okumaya başladı. Bu yüzden en sevdiğim türlerden biri dedektiflik hikayeleri :) Rizoli&Isles dizisini izlemiştim, kitabı daha da güzeldir eminim. Listeme ekleyeyim. Teşekkürler Mr. Kaplan :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Agatha Christie bir marka tabii:) Serinin diğer iki kitabından başlayabilirsiniz. Benim okuduğum "Günahkâr" üçüncü ve sonuncusu. Rizzoli&Isles dizisini izlemedim. Aslında film ve roman birbirinden tamamen ayrı iki sanat dalı. Konusu bire bir aynı olsa bile bazen film bazen de roman daha başarılı olabiliyor. Ben teşekkür ederim:)

      Sil
  6. heeyi geçen yıl aktiftin blogda, bu yıl koptun blogdan iyice, blog okuma yönünden de yazma yönünden de iyice uzaklaştın, döncen mi yine bir gün bloguna :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın Deep:( Bir haller var üstümde nedenini bir bulabilsem düzeltmeye çalışacağım. Ağaç Ev Sohbetleri benim can simidim oldu bu aralar. Oysa sen ve diğer arkadaşlar çok güzel yazılar yazıyorsunuz. Bende bir hımbıllık sorma:)) Duygu'ya söylediğim gibi ay sonunda Adana'da kızımın düğünü var. Eylül ayı yeni bir başlangıç olur inşallah:) İlgin için ayrıca teşekkürler.

      Sil
  7. Yazarın birkaç kitabını okumuştum. Rahat okunan, keyifli bir yazar. Tam tatillik aslında. Ben bu tatil yanıma çok ağır bir kitap almışım bir türlü gitmedi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, okunması kolay ve sürükleyici. Ağır kitaplar da sıkıcı oluyor ama akılda kalması bakımından daha üstün sanırım. Zamanı bol olan okusun tabii:)

      Sil
  8. Böyle önerileri seviyorum :))
    Polisiye okuması çok zevkli bir tür.

    Blog'umda önerdiğim diziye bir bakın derim :))

    Bu arada benim kitabımı okursanız yorumlarınızı merakla beklerim! :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Arada bir okumak benim de hoşuma gidiyor işte. Bu konuda sohbet o kadar güzel oldu ki, oturup bir de polisiye roman mı yazsam diye düşündüm:)) Madem bu kadar çok seviliyor:)
      Bakacağım, teşekkürler. İnşallah:)

      Sil
  9. Ben dizisini izliyordum bir ara bu kitabın. Keyifliydi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu tür konuları sevenler için kaçırılmaz tabii:)

      Sil