KATEGORİLER

1 Ekim 2022 Cumartesi

BLOGGER KİTAP KULÜBÜ (BKK) - EYLÜL (1. AY)

 FRANZ KAFKA - ŞATO


Çeviren: Regaip Minareci

Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Sayfa Sayısı: 351

Blogger Kitap Kulübünün saygıdeğer üyeleri, değerli okurlar. Sevgili "she is the man" arkadaşımızın kurduğu Blogger Kitap Kulübünün eylül ayı ev sahibi olarak önerdiğim Franz Kafka'nın Şato romanı üzerinde değerlendirmelerde bulunmak üzere ilk oturumu açıyorum. Ekim ayının BKK ev sahibi, sevgili "Okuma Günlüğüm", arkadaşımızın seçtiği kitap ise, Ruth Ware'nin "Bayan Westaway'in Ölümü". Kulüp üyelerine ve bütün kitapseverlere iyi okumalar dilerim.  

Franz Kafka (1883-1924), nev'ine münhasır üslubu ve kurgusuyla dünya edebiyatında özel konuma sahip bir yazar. Baskıcı bir ailede geçirdiği çocukluk dönemi, ileriki yıllarda karşılaştığı adaletsiz iş ortamı ile toplumdaki ahlaki çöküşün bir sonucu olarak ezik, çaresiz ve yalnızlığa itilmiş karakter yapısını bütün eserlerinde görmek mümkün. Şato romanının protagonisti (ana kahramanı) K.'da bir ölçüde yazarla bütünleşiyor. Kafka'nın eserlerinde kullandığı tasvirler, anlatım tarzı, hayatın genel akışında yarattığı tehditkâr, korkutucu karakterler, mizahı da içine alan öğelerle okurda gerçeküstü bir algı yaratıyor zaman zaman.

İtiraf etmem gerekir ki, seçtiğin roman pek çok okur için zorlayıcı ve sıkıcı gelebilir. Bu bakımdan BKK'nın ilk kitabı olarak zorlu bir başlangıç yaptığımı kabul ediyorum. Belki ilk ay için doğru bir seçim değildi. Bu bakımdan kitaptan sıkılıp yarım bırakanlar olabilir. Genellikle okurun merak duygusunu gölgeleyeceğinden ötürü spoiler vermekten kaçınır insanlar. Bense tam aksine spoiler metinlerden yararlanmayı okumaya bir ön hazırlık olarak değerlendirirken kitabı daha iyi anlamak hususunda katkı sağladığını düşünürüm. Fakat Şato romanını okumadan önce kitap hakkında yapılan yorumlara ve eleştirilere bakmadım. Okumam bittikten sonra yazılanları okudum ve bir kısım görüşlere katılırken yapılan yorumların bazılarından farklı düşündüğümü gördüm. Yazarın daha önce okuduğum Dönüşüm, Milena'ya Mektuplar ve Dava romanlarında kendini gösteren Kafkaesk anlatım tarzını sevmeme rağmen okumakta en zorlandığım Kafka eseri oldu Şato. Anlaması oldukça zor böyle bir romanı Almanca aslından çeviren Regaip Minareci gerçekten büyük iş başarmış. Yazarın kullandığı uzun cümlelerin daha sonuna gelmeden başını unutuyor insan ve tek bir cümleyi tekrar tekrar okumak zorunda kalıyor. Bu durum benim gibi sıradan bir okur için zaman alıcı, bazen sıkıcı bir süreç oldu. Normalde bir haftada bitirebileceğim kitabın okumasını iki haftada tamamlayabildim bu yüzden. Ancak cümlelerin hepsi sağlam, sözcükler yerli yerinde. İşte bunu yakaladığında ve yazarın vermek istediğini anladığında mutlu oluyor insan. Romanı basit bir masal gibi okumak mümkün ancak o zaman eseri hak ettiği değerden yoksun kılmış oluruz. Yazarın kullandığı metaforlarla hayatın gerçeklerini bir alt metin olarak satır aralarına gizlediğini fark eden okur, çok katmanlı anlatım özelliklerine sahip bu romandan büyük haz alacaktır. İşin bu yönü zevkli olduğu kadar yorucudur da. Fakat her okumada yeni şeyler keşfettiğini ve her cümlesinden yeni anlamlar çıkardığını gören okuru içine çeken tatlı bir yorgunluktur bu.

Şato'nun konusu ilk bakışta son derece basit görünmesine rağmen sayfalar dolusu anlatacak detay bulmuş yazar. Öte yandan bugüne kadar roman üzerinde muhtelif tartışmalar, değerlendirmeler yapılmış ve daha uzun yıllar yapılmaya devam edilecek. Kitabın konusu ve verdiği mesajlara ilişkin ne kadar detaylı yazarsam yazayım farklı görüşlerin yanı sıra geride anlatılmayan pek çok husus kalacağından eminim.

Şizofren hastası olan Kafka, yazmış olduğu pek çok kitabı yarım bırakmış ya da yaktırmış. Ölümünden iki yıl sonra ilk kez 1926 yılında yayınlanan Şato, yazarın sıkılıp yarım bıraktığı onlarca kitabından sadece bir tanesi.

"K. köye ulaştığında akşamın geç saatleriydi." cümlesiyle başlıyor roman. Öncelikle böylesine etkileyici bir başlangıç cümlesi romanın başında okuru çekiyor içine. K. kimdir? Ona gelmeden önce kitaba adını veren "Şato" dan bahsetmek istiyorum biraz. Ben bahsetmek istiyorum istemesine fakat enteresan bir şekilde şatonun ne içinden, ne de dışından bahsedilmiş romanda!  Şato'nun sahibi Kont Westwest'in adı sadece bir kez geçiyor kitapta. Her şey esrarengiz bir sır perdesinin arkasına gizlenmiş! Romanın satır aralarında Şato hakkında bildiklerimiz sadece şunlar: Yukarılarda bir yer, herkesin korktuğu, cezalandırıcı, saygı uyandıran, kapısından içeri sadece ayrıcalıklı kişilerin girebildiği söylenen (sadece söylenen! bu yüzden, bundan bile emin olamadığımız), büyük saygı ve korku uyandıran memurları ve ulaklarıyla sade vatandaşların yaşadığı köye haberler ileten, sözde düzeni sağlayan, eleştirilemez, sorgulanamaz bir yer bu Şato. Kont Westwest'le birlikte Şato, onca saygınlığına ve terör estirmesine rağmen köydeki hayatın akışına pek de müdahale etmeyen, adaletin işlemediği, sınırsız güce sahip olduğuna inanılan fakat hangi dolapların çevrildiğine dair kimsenin fikir sahibi olmadığı kapalı bir kutu. En büyük otorite! Şato böyle bir yer ve böyle bir otoritenin sahibi Kont hakkında ise zerre kadar bir bilgi yok! 

Kitap hakkında yapılan yorum ve değerlendirmeler, romanda, genel olarak, yabancılaşma, bürokrasinin vurdumduymazlığı, şeffaflıktan yoksun, keyfi uygulamalarla işlerin yokuşa sürülmesi ve otoriter bir devletle birey arasındaki iletişimsizlik temalarını işlendiği yönünde. Bütün bunları kabul etmekle birlikte şimdiye kadar hiç rastlamadığım, radikal bir yorumda bulunacağım burada. Bilindiği üzere Yahudi bir aileye mensup yazar, bir süre sonra ateist olmuştur. Buradan yola çıkarak Şato'nun gökyüzünde bir Tanrı katı, Kont Westwest'in Tanrı, Şato'ya girip çıkan beylerin Tanrı'nın emirlerini insanlara aktaran peygamberler, Şato'da görevli memurların ise günah ve sevapları kaydeden melekleri, havarileri, ermişleri çağrıştırdığını düşündüm. Gerçekten de romanın tamamında bu yönde yakıştırmalar hiç de anlamsız değil bence. Bütün insanlar ne olduğunu bilmedikleri, ayrıca kendisinden asla fayda görmedikleri bir güce kayıtsız şartsız teslim olmuşlar. Duaları çağrıştıran dilekçelerin cevapsız kalmasından, kaybolmasından bahsedilirken hak, adalet, hiçbir zaman yerini bulmuyor. İşler öylesine birbirinin içine giriyor ki, günlerden bir gün, Barnabas adlı bir ulak, Şato'nun yüksek dereceli bir memuru ya da beyi olan Klamn'dan K.ya bir mektup getiriyor. Kadastrocu olarak atandığı köyde muhatap bulamadığı için henüz işe başlamadığı ve yardımcılarının ise haylazlık dışında bir iş yapmadığı halde mektupta şunlar yazıyor:

"Brückenhof Hanı'ndaki Sayın Kadastrocu'ya! Şimdiye kadar gerçekleştirmiş olduğunuz kadastro işlerini takdirle karşılıyorum. Yardımcıların çalışmaları da övgüyü hak ediyor. Onları çalıştırmayı çok iyi biliyorsunuz. Bu gayreti elden bırakmayın! İşleri iyi bir şekilde sonuçlandırın. Olası bir yarıda bırakman beni çok kızdırır. Ayrıca tasalanmayın, ücret konusu en kısa zamanda karara bağlanacak. Gözüm üzerinizde."

Bildiğiniz üzere Kadastrocu Bey, henüz işe başlamamış! Yardımcıları deseniz, haylazlıktan başka bir şey yaptıkları yok. Fakat yukarıdaki makam tarafından takdir, övgü alıyorlar. Tam bir ilahi adalet! 

Gelelim K.'ya. Kendisine köylülerin Kadastrocu Bey, diye hitap ettikleri bir adamcağız bu K. Muhtemelen yüzünde şeytan tüyü olan yakışıklı bir beyefendi. Bunu hem romanın önemli karakterlerinden biri olan Klamn'ın metresi Freida hem de ulak Barnabas'ın kız kardeşi Olga'nın K.'yı görür görmez aşık olmalarından anlıyoruz. Roman hakkında yukarıda belirttiğim üzere birbirinin benzeri binlerce yorum bulabilirsiniz. Ben burada Şato metaforunda yapmış olduğum alternatif bir bakış açısıyla ilerlemeye devam edeceğim. K.'nın yani Kadastrocu Bey'in köye gelmesini doğum, köyü dünya olarak düşündüm. Adamcağız ne iş yapacağını bilmediği gibi, köyün muhtarından kadastro işine de gerek olmadığını öğreniyor. Varoluş sancılarına bir atıf yapılıyor sanki. Neden geldik dünyaya, bize gerçekten ihtiyaç var mıydı? Romanda Şato'ya kayıtsız şartsız biat edenlerin aksine hareket eden iki farklı karakterden biri K. ise, diğeri de Barnabas ve Olga'nın küçük kız kardeşi Amalia'yı görüyoruz. Amalia'dan daha sonra bahsedeceğim. K. köye gelen bir yabancıdır. Köylüler tarafından kendisine şüpheyle yaklaşılır. Kimse ona yol göstermez, yapılacak ve yapılmaması gereken her işe Şato karar verir çünkü. Şato'ya ulaşmak ise imkânsızdır. Şato'nun sahibi ile köylü arasında irtibatı sağlayan Klamn'ı görebilen nadir kişiler dahi onu hep farklı şekilde anlatırlar. K. köyde kendisine görev verilmesini istediğinde aracılar adres olarak Şato'yu gösterirler fakat beylere dahi ulaşamaz bir türlü. Kaderine razı olan ve çabuk vazgeçen biri değildir K. Israrla Şato'ya ulaşmanın ve oradan işinin ne olduğunu öğrenmenin peşindedir. Köylülerin ve Şato ile bağlantısı olan sekreterlerin aksine meraklı bir kişiliğe sahip K., aklına yatmayan her konuyu cesaretle ve ısrarla sormaya, sorgulamaya devam eder. Şato'ya çıkmak için her yolu denemiş, bu konuda kendisine yardımcı olabilecek her kapıyı çalmıştır. Şato'nun tepkisini alıp toplumun dışına itilen bir ailenin evine gitmeye cüret edebilen bir yapıya sahiptir. Roman yarım bırakıldığı için sonunda hedefine ulaşıp ulaşamayacağı meçhul olmakla birlikte yakın dostu ve aynı zamanda biyografisini yazan Max Brod, yazardan aldığı bilgiye dayanarak, eğer roman tamamlanabilseydi; K.'nın ölümüne kadar köyde kalmaya devam edeceğini, ayrıca Şato'nun ölüm döşeğindeki K.'ya, köyde yaşamak hususunda yasal iddiasının geçerli olmadığını, ancak bazı faktörleri dikkate alarak orada yaşamasına ve çalışmasına izin verildiği hususunu ileteceğini iddia etmiş. 

Diğer bir karakter Frieda, Beyler Han'ında garson olarak çalışmakta aynı zamanda Şato'nun üst düzey beylerinden biri olan Klamn'ın metresi olduğunu söylemektedir. Klamn'a ulaşmaya çalışan K. ile karşılaşır karşılaşmaz ona aşık olur ve birlikte Beyler Han'ını terk ederler. Frieda, kaçalım bu köyden başka yere gidelim dese de, Klamn'a ulaşmayı kafasına koyan K.yı ikna edemez. K. esas hedefinin peşine düşüp Barnabas'ın evine vardığında Olga ve Amalia ile konuşur. Bunu öğrenen Frieda Olga'yı kıskandığı gerekçesiyle K.yı terk ederek Beyler Han'ına geri döner. Beyler Hanı'na Şato görevlileri dışında kimse alınmamaktadır. Bunun dışındakiler kurallar gereği ancak bar kısmına kabul edilir. Frieda bence burada şeytan rolünü üstlenmektedir. Esas niyeti K.yı ayartmak ve onu Klamn'a ulaşmak arayışından vazgeçirmek. Amacına ulaşamayınca Olga'yı bahane ederek K. yı terk ediyor ve Beyler Hanı'na geri dönüyor. 

Klamn'ın adı geçse de kendisinden fazla bahsetmedim. Aslında Kont Westwest gibi o da ulaşılmaz, esrarengiz bir karakter. Şato'nun otoritesini temsil eden anlaşılması güç bir Şato görevlisi. Diğer görevliler gibi onun da gerçek bir uzmanlık alanından bahsedilmiyor romanda. Bir süre sonra K.'yı sorgulayacak olan Erlanger ve Momus adında iki sekreteri var. Çekçe "klam" sözcüğü illüzyon manasına geliyor. Burada Klamn, Kont Westwest'in temsilcisi ve onun emirlerini köy halkına ileten yüksek düzey bir memur. Benim yorumuma göre, alt metinde, kendisi gibi ulaşılamaz, saygın, kutsallık atfedilmiş peygamberi temsil eden bir karakter. Frieda olan ilişkisi söylenti olabilir. Ya da gerçekten ilişkiye girmiştir. Bu durumda peygamber şeytana uymuş denebilir, ki neden olmasın? Fakat anlaşılıyor ki, Frieda'nın K.'ya gitmesi Klamn'ın hiç umurunda değil, bunu kıskançlık vesilesi yapmıyor. Oysa Frieda ile birlikte olması K.'nın Şato tarafından sorgulanmasına sebep oluşturuyor.

Amalia'dan bahsetmeden önce iki şirin karakterimiz daha var. Bunlar Şato tarafından K.'ya gönderilen Arthur ve Jeremiah adındaki yardımcılar. Kuklaya benzeyen fantastik gerçeküstü karakterler. K. nın gözünün önünde nişanlısı Frieda'ya sarkıntılık edecek kadar cüretkârlar. Bence yazar bu ikiliyi İsa'ya karşı şeytanın yanında savaşan ve Yeni Ahitte adı geçen Gog ile Magog'a (Kur'anda Ye'cüc ile Me'cüc) benzetmiş olabilir. Gerçekten de son derece komik bir ikili bunlar. K.'nın nişanlısı Frida'yı gözetliyorlar durmaksızın, K. bunları kapı dışarı ediyor, kapıyı yumrukluyorlar, K. dövüyor, kovuyor. Fakat Frieda tuhaf bir şekilde büyük şefkatle kucaklıyor onları. Klamn'ın görevlendirdiği sekreter Erlanger tarafından K.'nın sorgulanmak istenmesinin arkasında hangi sebep yatıyor? Yardımcılarına kötü muamele edip işten atması mı, Klamn'a rağmen Frieda'yı ayartıp, Beyler Hanı'ndan alıp götürmesi mi, yoksa K.'nın Frieda'nın oyununa mı gelmesi?

Ve benim en çok takdir ettiğim karakter Amalia. Barnabas'ın ve Olga'nın küçük kız kardeşi. Babaları hali vakti yerinde bir ayakkabıcı ve aynı zamanda itfaiyede üst düzey görev üstlenen köyün önemli şahsiyetlerden biri. İtfaiyeciler için düzenlenen bir şenlikte Şato'ya çalışan Sortini adındaki bir bey güzel Amalia'ya aşık olur ve hemen bir ulak vasıtasıyla mesaj gönderip genç kızı Beyler Hanı'nda beklediğini iletir. Mesaj son derece kaba ve saygısızdır. Bunun üzerine Amalia, mesajı yırtıp ulağın yüzüne fırlatır. Bu olay Beyler Han'ında garson olarak çalışmakta olan Freida tarafından öğrenilir öğrenilmez hızla bütün köyde yayılır. Şato'ya karşı yapılan büyük bir hakarettir Amalia'nın bu tavrı. Bütün köy aileyle olan ilişkisini keser ve onları yalnızlığa iterler. Baba itfaiyedeki görevini ve ayakkabıcılık işini kaybetmiştir. Barnabas'ın babası, Şato yolunda günlerce Sortini'nin yolunu gözler af dilemek için. Nafile bir çabadır bu. Aile cüzzamlı gibi toplumdan dışlanır, köyün dışında başka bir yere taşınır. K. bu hikayeyi Amalia'dan değil, Olga'nın ağzından uzun uzadıya dinler. Amalia Şato'ya, orada görevli bir beyin isteğini geri çevirmek suretiyle büyük bir günâh işlemiştir ve bunun cezasını çekecektir. Aslında ortada resmi bir suçlama yok! Cezayı kesen Şato'ya taparcasına bağlı olan köy halkından başkası değil. Günümüz inanç dünyasına ne kadar benziyor değil mi? Tanrı katından resmi bir bildirim olmamasına rağmen yöneticiler ve peşinde sürükledikleri halk kafalarına uymayan vatandaşları Tanrı adına cezalandırabiliyor.  

Evet, kıymetli Blogger Kitap Kulübü üyelerimiz ve saygıdeğer blog dostları. Eğer siz de Franz Kafka'nın Şato adlı romanını okuduysanız, yorumlarınızda görüşlerinizi belirtebilirsiniz. Bu benim katıldığım ilk kitap kulübü. Eksik ya da hatalı bir şeyler yaptıysam affedin lütfen. Bildiğiniz üzere her türlü eleştiriye açığım. Güzel ve verimli bir tartışma olmasını dilerim. Saygılarımla,     

34 yorum:

  1. Muhteşem bir yorum olmuş, elinize sağlık, okuduğum kitaba sayenizde bambaşka bir gözle baktım ve şu an kitap benim için çok daha ilginç hale geldi, Şato'nun Tanrı katını temsil ettiği yorumunuz da çok ilginç, neden olmasın? Doğrusu ben okurken metaforlara çok kafa yormadım, ki aslında dediğiniz gibi yazar romanı tamamen metaforlar üzerine kurmuş neredeyse. Yardımcıları ben Alice Harikalar Diyarında'daki Humpty Dumpty yumurta kardeşlere benzettim...Sayenizde bu kitabı okuduğuma çok memnunum, yeni kitaplarda görüşmek üzere:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Size cevap yazdığımı sanıyordum. Şimdi fark ettim, çok özür diliyorum. Metaforları göz ardı edip okuyunca basit bir masal gibi geliyor bana aslında. Sonuçta otokrat yönetimler ve özellikle bu yönetimlerin başı olacak kişiler kendilerini Tanrı'nın yerine ya da onun temsilcisi yerine koyuyorlar. Bu yüzden pek bir şey fark etmiyor aslında.
      Şimdi hatırladım, siz Humpty Dumpty yumurta kardeşlerden bahsedince onları araştırmıştım epey, demek ki sonra cevap yazmayı unutmuşum. Kusura bakmayın. Görüşmek üzere, teşekkür ederim:)

      Sil
  2. Valla muhteşem bir değerlendirme olmuş her satırından keyif aldım. ✌️✌️✌️
    Öncelikle kulübe geç katıldığım,elimde ki kitabı öğrencime hediye ettiğim için kitabı sipariş vermeme rağmen eylül on beşinden sonra elime ulaştığı,önce gıda zehirlenmesi ardından da grip olduğum ve okulun ilk ayı da deli yoğun geçtiği için(hem müfettiş gelecek harul hurul çalışıyoruz🤭) ben kitabı okuyamadım.
    İki sene önceydi okumuştum , kötü bir çeviriydide, amma anksiyete ilaçları da beni unutkan yaptı🙈valla hiç hatırlamıyorum 😂Ama o kadar muhteşem bir yazı olmuş ki hemencecik okuyo bitirmek istiyorum👍👍👍👍

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sevindim, teşekkürler:)) Size büyük geçmiş olsun, umarım şimdi her şey yolundadır. Özellikle İş Bankası yayınlarının kitabını aldım, çevrisi düzgündür diye. Bazı kitapları çevirmek maharet ister, ruhuna girmek gerekir yazarın. Kafka kitapları da öyle. Çeviri bakımından rahatsız edici bir yönü yoktu benim okuduğum kitabın. Kafka kendine özgü bir yazar. Okuduğunuz kitabın özetini çıkar deseniz, metaforlar kullanarak çoğu kişi kendine göre farklı yorumlar ve onun anlattığı dilde bir değerlendirme yapmakta zorlanırsınız. Fakat akılda kalıcı bir etkisi vardır. Dönüşümde olduğu gibi, Şato romanı da okuru etkisi altına alan ve hafızalarda yer bırakan bir eser. Konstantin Seliverstov'un, The Castle adında bir sanat filmi var. Kafka'nın Şato kitabını filme aktarmış yönetmen. İzlemeye başladım fakat işim çıktı, sonun getiremedim, en kısa zamanda izleyeceğim. Eğer İngilizce biliyorsanız https://www.youtube.com/watch?v=Hm-yd7fCJ1U adresinden İngilizce alt yazılı olarak izleyebilirsiniz. Otomatik Türkçe seçeneği de var fakat çeviri çok kötü geldi bana.
      Kitap ya da herhangi bir sanat eseri hakkında ön bilgi sahibi olunca benim daha çok hoşuma gidiyor. İlk okumada insan biraz zorlansa da tekrar tekrar okunması gereken bir kitap Şato. Bir kez daha teşekkürler:)

      Sil
    2. Bende ön bilgi seviyorum yaa:)) bazen gider kitabın sonunu önceden okurum🙈olayların o noktaya nasıl geldiğini daha çok merak ederim mesela🤭😂ama bir filmi izlemeden,bir kitabı okumadan önce araştırıp taraştırmayı da pek bi severim🤭🙈😂
      Merak kumkumalarıyız desene:))))

      Sil
    3. Meraktan ziyade kitap ya da filmi daha iyi anlamak için yapıyorum bunu. Gerek kitap okurken gerekse film izlerken pek çok detayı kaçırabiliyoruz gözümüzden. Aldığım ön bilgiler daha uyanık olmamı sağlıyor. Ayrıca spoiler okuduktan sonra kitap ya da filmden alacağım heyecanın azaldığına şahit olmadım henüz:))

      Sil
  3. Ben yazarın hastalığınin çok ilerlemiş durumdayken kitabı yazdığını düşündüm her sayfada. Özellikle asistanlar bence kendi halüsinasyonlari. Sen Gog ve Magog a benzetmissin gerçi de ben hayal ürünü diye düşünüyorum. Amalia konusunda tamamen sana katılıyorum. Romanın en muhteşem düzgün karakteri. Ama itiraf etmeliyim ben de çok zor okudum. Bitse ee gitsek dedim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olabilir:) Ünlü yazarlardan hatta sanatçılardan pek çoğu psikolojik sorunlarla boğuşurken harika işler çıkartmış. Normal kabul ettiğimiz bir insan onlar kadar başarılı olamaz zaten. Asistanlar şaka gibi. Fakat kimin aklına gelir ki, o kadar ciddi bir romanın içinde bu tür fantastik öğelere yer vermek... Bakın bütün romanda en çok ilgi çeken bu yardımcılar oluyor. Bence ince bir zekânın ürünü. Amalia gururlu bir genç kız, dik duruşuyla kalplerimizi fethetti. Bunun yanı sıra ailesi de (babası hariç, çünkü beyden özür dilemek için aylarca yoluna pusu kurdu) özellikle kız kardeşi onun yanında durarak destek oldu kendisine. Evet, uzun cümleler, özellikle Olga'nın Amalia'nın başından geçenleri bir seferde uzun uzun anlatıldığı bölümde ben de yoruldum. Belki tek seferde değil de olayların arasında bölüm bölüm geçmişten kesitler verilebilirdi:) Teşekkürler:)

      Sil
  4. Çok güzel irdelemişsin kitabı, okurken (haddim olmayarak) takdir ettim. Şato , okurken en fazla zorlandığım ve bitirdiğimde iyi duygularla ayrılmadığım iki kitaptan biridir. Benim amaca hasıl olamamam kitabı kötü kılmıyor elbette ama ben ulvi duygularla bahseden grup içinde yer alamayacağım ne yazık ki..sinir etmişti beni sinir :-)

    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) Estağfurullah ne demek, birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var. Diğer kitabı merak ettim:) Kitabı seçerken çok fazla araştırma yapmadım. Okumak istediğim kitaplardan biriydi. Yazarı Kafka'ydı ve ben yazarın anlatım tarzını diğer kitaplarında çok sevmiştim. Sinir olmanızı gayet doğal buluyorum. Zira yazarın amacı okuru sinir etmekti zaten. Evet, bu bir kurgu, lakin metaforlarla gerçek hayattan izler bulabiliyorsunuz. Gerçek hayatta karşılaştığımız, romanda anlatılanlara benzeyen pek çok şeye sinir olmuyor muyuz? Karşınızda ne olduğunu bilemediğiniz bir güç; bir yönetici, iktidarı elinde tutan bir şahıs, ya da grup, benim yorumuma göre Tanrı... Yaptıklarına bir türlü anlam veremiyorsunuz. Bir yandan durumu daha da kötüleştirmemek için karşı koyamıyorsunuz. Her şey bir sır perdesinin arkasına gizlenmiş. Herkes saygı duyuyor, belki duymak zorunda, daha çok korkuyor da aynı zamanda. Diğer taraftan işler kendiliğinde kör topal ilerliyor. Diyorsunuz ki, eğer bu kadar gücü elinde toplamış, her sorunu çözebilir. Fakat çözmüyor. Ama insanlar sabırla peşinden koşmaya devam ediyor. Çünkü inanmışlar bir kere. Başka bir çözüm akıllarına gelmiyor. O olmasa hayat duracak, işler sarpa saracak diye düşünüyorlar. Buna inanmayan, sorgulayıp düşünen insanlar toplum tarafından dışlanıyor, işleri rast gitmiyor. Ve bu gidişe sinir oluyoruz... Neticede katlanmak zorunda kalıyoruz. Çünkü yapacak başka bir şey yok. Yaşamak için biz de onlar gibi olmak ya da onlar gibi görünmek zorundayız. Kim onlar? Bizim yarattıklarımız...

      Sil
    2. Hermann Hesse -Boncuk Oyunu. Hatta bitiremediğim tek kitaptır o ama dur şimdi kendimi gaza getirdim yeniden başlamayı deneyecğeim elimdeki kitap bittiğinde.

      Bu arada anlatımını, izahını,analitik tespitlerini gerçekten çok beğeniyorum.

      Sil
    3. Bahsettiğiniz kitabı ve yazarı bilmiyordum. Fakat kısa bir araştırma neticesinde hem yazar, hem Boncuk Oyunu kitabı ilgimi çekti. Yazara Nobel ödülü kazandıran bir kitapmış. Okuması zormuş, iki yüzüncü sayfayı geçince biraz daha kolay ilerliyormuş. Bazı çevirilerinde aşırı öz Türkçe kullanımı sıkıntı yaratıyormuş. Özellikle felsefi konulara ağırlık veren kitaplarda çevri de çok önemli. Boncuk Oyunu, savaş karşıtı yazarın batı ve doğu felsefelerini birleştirip bireyselliği öne çıkaran ütopik bir eseriymiş. Evet, benim fazlasıyla ilgimi çekti:) Genellikle kitap ne kadar kötü, ne kadar anlaşılmaz olursa olsun başladım mı bitiririm ben. Bunun tek istisnası yıllar önce başlayıp bitiremediğim Milan Kunderra'nın Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği'ydi. Bugün okumaya kalksam muhtemelen sonuç farklı olur, kesin bir şey diyemeyeceğim.
      Bu arada, güzel sözleriniz beni çok mutlu etti, güzel bir hafta diliyorum size:)

      Sil
  5. Kafka'nın sonu gelmez kitaplarından illallah dediğim ve kendisiyle yıldızım barışmadığı için kitabı okumadım ama açıklamalarınız eşliğinde yorum çok mantıklı geldi bana. Demek bu kitabın da dibi yoktu. Bu sonu gelmemiş kitaplar beni deli ediyor :) Hele okuduğum bir kitabı hepten eskizlerden ibaretti, piyasaya sadece para kazanmak amacıyla mı çıkartılmış, yazarın adı üzerinden ne kadar sömürebilirsek o kadar olsun diye mi düşündüler anlamadım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kafka'nın yakın arkadaşı Max Brod olmasaydı bugün Kafka diye birini tanıyor olmayacaktık. Çünkü yazar, bütün kitaplarının yakılmasını istemiş, pek çoğu da yakılmış eserlerinin zaten. Kafka yazdığı Şato romanından da sıkılmış ve yarım bırakmış! Aslında vermek istediği mesajda bir eksik taraf kalmamış bence. Eğer devam etseydi kitap daha da sıkıcı ve sinir bozucu bir hal alırdı muhtemelen. Amacı ne olursa olsun kitaplarının edebiyat dünyasına kazandırılması kanaatimce iyi olmuş. Yazar, öldüğü zaman tanınan, sevilen bir yazar değildi. Değeri sonradan anlaşılan pek çok yazardan biri. Zor okunan kitaplar hafızada daha çok iz bırakıyor sanki. Kolay okunan kitaplar boş zamanları doldururken kısa sürede unutulmakta. İnsanın içinde bulunduğu ruh hali de önemli tabii. Kafka okumak kafada önemli bir sorunun bulunmadığı sakin bir dönem için uygun bir tercih olabilir. Yazarın zaman zaman kullandığı uzun cümleler ve uzayıp giden anlatımları okuru kitabın içine çekse de yoruyor da aynı zamanda. Ayrıcı çevirinin de önemini yadsımamak lazım geldiğini düşünüyorum. Teşekkürler:)

      Sil
  6. Benim ilk Kafka deneyimimdi, doğru kitaptan başlamış mıyım bilmiyorum açıkçası. Tüm kitaplarında dili böyleyse elimde olan Dönüşüm'ü de okuduktan sonra Kafka almam gibi geliyor.
    Kitaptaki anlatım dilini sevmedim. Yalın ve açık bir dildi ancak kitabın yazılış biçimi çok konuşan birini dinlemeye benziyordu. Bir konunun ele alınacak dört yüzü varsa dördünü de anlatıyordu. Bir sus be adam bizde azıcık düşünelim, birazını da bize bırak deme ihtiyacı hissettim içimde resmen. :)

    Aynı yorumu tüm BKK yazılarına yapıştırıyorum, umarım kimse kızmaz. :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sondan başlayayım, aynı yorumu tüm BKK yazılarına yapıştırmanız beni kızdırmaz:) Ancak şöyle düşünüyorum: Kendi düşüncelerinizi BKK yazılarına yapıştırdıktan sonra okuduğunuz BKK yazılarında dile getirilen görüşleri, izlenimleri, katılıp katılmadığınız yönleri ve bunun gibi değerlendirmeleri ekleyebilirseniz BKK'nın amacına daha çok hizmet edeceğini düşünüyorum:)
      Kitap hakkında dürüstçe fikir yürütmenizi takdir ettim. Yazımda belirttiğim üzere zor bir kitap seçmişim:) Şato'dan sonra Dönüşüm size çerez gibi gelecektir muhtemelen. Ben sizin aksinize yazarın üslubunu sevenler arasındaki yerimi muhafaza ediyorum. Kitapta sıkıcı bölümler olduğu fikrine katılıyorum. Evet, biraz uzattığı yerler var. Özellikle Olga'nın Amalia'yı anlattığı bölüm son derece uzun, okurken sıkıyor insanı. Neyse, bundan sonraki okumalar eminim ki bu kadar zor olmayacaktır:))

      Sil
  7. Herkes okumakta zorlandıysa benim için daha zor olacaktır. Klasiklerle pek aram yok zaten, arada haberdar olayım diye bir iki tane alıyorum. :) Sevdiğim bir romanı okurken bile kafası başka yerlere giden biriyim.
    Bayağı detaylı anlatmışsınız kitabı, aydınlatıcı olmuş. Okumak ister miyim bilemedim ama. :) Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir de şöyle bakın. Yazar gizemli bir otoriteye ulaşmak için zorlanıyor. Sabırla hedefine ulaşmak için mücadele ediyor. Roman kahramanının bütün bu çabaları okura okuma mücadelesi ve okurken yaşadığı zorluklar olarak birebir yansıyor. Kolay anlaşılan bir kitap olsaydı bu psikolojiyi okur ne kadar yaşayabilirdi acaba?:))
      Kitabın tamamı size sıkıcı gelse de özellikle K. nın iki yardımcısı karakterleri tam sizin de seveceğiniz türden, yani fantastik, komik karakterler... Teşekkür ederim:)

      Sil
  8. Kafka'nın Dönüşüm kitabının özetinden sonra Şato kitabı hakkında da bilgi sahibi olmak beni mutlu etti. Çok teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim. Okuduğum kitaplar hakkında bir şeyler yazmak bana da iyi geliyor. Geriye dönüp baktığımda en azından hafızamı tazelemiş oluyorum. Yorumlarla zenginleşiyorum aynı zamanda. Okurlara da biraz olsun faydası oluyorsa ne mutlu bana:)

      Sil
  9. Çok iyi bir analiz, karakterlerden olaylara, yazarın geçmişine kadar her şeyi ele almışsınız. Kitabı okumama rağmen okurken fark etmediğim pek çok detayı sizin yazınızda fark ettim.hic fikri olmayan biri bile yazınızla pek çok şey öğrenebilir. Daha önce Kafka okumamıştım, okurken biraz sıkılsam da böyle önemli bir yazar hakkında bir fikir edindiğim için memnunum. Tanrı metaforu aklıma gelmemişti.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. İlk kez katıldığım bir kitap kulübü olması sebebiyle biraz tedirginlik hissettim. Aslında kitabı okuyan arkadaşlarla kurgu, karakter ve yazar hakkında tartışarak yeni şeyler öğrenmek ya da farklı yorumlar üzerinde tartışmayı beklerdim. Zira ben dahil, her okur kitapta bazı detayları kaçırabilir. Böylelikle yeni şeyler öğrenebiliriz. Tanrı metaforu yaptığım araştırmalara göre ilk kez ben düşündüm sanırım. Okurların tamamına yakını diktatörce eğilimler gösteren geleneksel otoritenin ulaşılmazlığı, işlerin yürütülmesinde çıkardığı bürokratik zorluklara değinmiş. Bugün pek çok ülkede otokrat yönetimlerin halklarını ezmelerine rağmen ilahlaştırıldığını görüyoruz. Bu yüzden her iki yorum birbirinden uzak değil, ikisi de insanın aklına geliyor. Kafka sevdiğim bir yazar. Şato kısa sayılabilecek bir kitap fakat yer yer okuru sıkan bölümleri de var. Yine de edebiyat dünyasında yerini, layıkıyla hak ettiğini düşünüyorum.

      Sil
  10. Uzun zamandır kitap okuyamayan ben, bu yazınızla resmen kendime "ne oluyorsun? Kendine gel" dedim. Bu açıdan teşekkür ederim. Alternatif okuma biçiminiz ve sorgulamalarınız çok güzeldi, yazınızı keyifle bitirdim.. Kitabı okumadım evet. Dönüşüm'ü üniversitedeyken severek okumuştum. Fakat o kadar güzel anlatmışsınız ki, okumuş kadar oldum, tekrar teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen uzun dönem insan kitap okumaya ara veriyor. Ben de uzunca bir süre ara vermiştim. Şimdi birkaç sayfa olsa bile hergün okumaya çalışıyorum. Korkum, ara verirsem uzayacak yine:) Siz yine açığı tiyatroyla kapatabiliyorsunuz hem. Ben de filmi, tiyatroyu boşladım bu aralar:( Ben size çok teşekkür ederim:)

      Sil
  11. Muhteşem bir yorum olmuş. Zevk alarak ve kitaba hiç bakmadığım kadar farklı açılardan bakarak okudum. Kafka'nın en son ve en zor okuduğum kitabı oldu bu kitap. Kitabın dili beni fazlasıyla zorladı ki bir kitabın dili ne kadar zorlarsa o kitabı okumak konusunda daha da üsteliyorum. Kafka'nın da dediği gibi ''Eğer okuduğumuz bir kitap bizi kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmıyorsa, niye okumaya zahmet edelim ki?'' Kitaptaki K. karakteri ile Kafka arasında benzerlikler var. Bence doğruca kitaptaki karakter Kafka'nın kendisi. Yazar bize kendini ve kendi dünya görüşünü türlü metaforlar kullanarak anlatmış olabilir. Zaten bildiğim kadarıyla tamamlanmamış da bir kitap Şato. Yani kendi öyküsünün de bir yerde yarım kalması gibi. Belki de biraz daha yaşasa o öykünün tamamlanmış halini görebilecektik ce bize zevk verecekti ya da o tamamlanmış halini görünce şu anki okumamızdaki hissi bize vermeyecek bir köşede öylece kalacaktı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) Benim için de öyle oldu. Kafka söz cambazı, üslubunu seviyorum fakat bu romanında işi biraz abartmış:) Ne güzel söylemiş Kafka! Gerçekten de kolay anlaşılır kitaplar sabun köpüğü gibi kayboluyor insanın hafızasından. Sözgelimi polisiye romanlar öyle, sadece bol vaktim varsa ve okuyacak başka kitabım yoksa elime alırım bu türü. Birkaç ay sonra sorsalar aklımda kalan çok az şey vardır.
      Evet, yorumlara baktım, çoğu kişi aynı şeyi düşünüyor. Burada K. ve Kafka ismi de birbirini çağrıştırıyor. Yazarın yaşamına bakıldığında hak veriyor insan bu düşünceye. Metaforlarla belki dönemin siyasal koşulları nedeniyle dile getiremediği şeyleri de ustaca aktarma yolunu bulmuş Kafka. Yazarın diğer bir özelliği de, yazmaktan sıkılması! Sadece Şato değil, diğer pek çok eserini bu yüzden yarım bırakmış. Bir de kendi yazdığını beğenmemiş adam ve pek çok öyküsünün de yakılmasını istemiş, yakmışlar da. Kim bilir ne güzel eserler heba olmuştur. Bence kitabın yarım kalması fena olmamış. Bazı filmlerdeki gibi, film biter, e şimdi ne oldu diye kalakalırız. Aslında filmin ya da kitabın geri kalanı izleyici ve okura bırakılmış. Diğer taraftan yarım kalması fena olmamış derken, daha fazla uzatılsaydı daha sıkıcı olurdu sanki. Tartışmaya katılıp değerli yorumlarınızı esirgemediğiniz için tekrar teşekkürler:)

      Sil
  12. Merhaba, sizin yorumunuzu da görmek mutlu etti beni. Zira çok okuyan bir insansınız. Ben sizden biraz farklı düşünüyorum sanırım. Belki polisiye türü kitaplarda (ya da filmlerde), katil kimdi sorusu önemlidir ve okur kitabın (filmin) sonuna kadar bulmaca çözer gibi merakla çevirir sayfaları (filme odaklanır). Bu tütün dışında herhangi bir kitap ya da filmden her türlü bilgiyi almaya hazırım. Genellikle okuduğum kitabı bitirdikten sonra bakarım yorum, eleştiri ve incelemelere fakat okumadan önce bakmam diye bir kural da koymam kendime. Pek çok detayı kaçırabiliyor, başkalarının göremediklerini görebiliyorum. Hepsine ihtiyacımız var ve hangisini önce alacağımız benim açımdan çok fazla önem arz etmiyor. Sizin gibi düşünenler eminim ki daha fazla. Zira pek çok yorumcu, "spoiler" hatırlatması yapmadan konuya giremiyor.
    Evet, bu bir kitap kulübü etkinliği olduğu için her zamankinden biraz daha detaya girdim. Asıl amacım, tartışma konusu çıkarmaktı:) Konuların büyük bir kısmını da diğer üyelere bırakmıştım. Kısa sayılabilecek bir kitap Şato, basit bir kurgusu var. Fakat gerek üslûbu gerek kullandığı metaforlar, gerekse yazarın ortaya attığı düşünce ve vermek istediği mesaj üzerine uzun tartışmalar yapılabilir. Amerika'yı okumadım ama fırsat bulursam okurum. Kafka'nın üslubunu seviyorum. Eğer Kafka okumak niyetiniz varsa Dönüşüm ya da Dava, Şato'dan sanırım daha kolay okuması. Teşekkür ederim, size de iyi okumalar:)

    YanıtlaSil
  13. Ben bu kitabı okuyamadım maalesef. Pek zamanım yoktu, olduğunda da başka kitapları okumayı tercih ettim. Kafka gözümü korkuttu. Belki birkaç yıl sonra okurum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kafka'yı sevenler onu bırakmaz ama sevmeyen de sevmez. Tamamen zevk meselesi:) Canınız sağ olsun. BKK üyesi olarak ilgi duymadığımız alanları da tanıma fırsatı buluyoruz. Sözgelimi Ekim ayı kitabı Bayan Westaway'in Ölümü pek tarzım değildi ama gayet güzel gidiyor:)

      Sil
  14. "Çok zor bir kitap seçmişsiniz" bahanesi arkasına saklanarak yorum yapmak istemiyorum. Kendi plansızlığımızdan, tembelliğimizden tam anlamıyla okuyamadım bu kitabı maalesef. :(

    https://www.rehitu.com/2022/10/blogger-kitap-kulubu-bkk-eylul-2020.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kabul ediyorum, ilk hafta için zor bir kitaptı:)) Alıştıra alıştıra başlamak gerekirdi belki. Neyse, sizin gayretiniz yeter. Kitap kulüplerinde sanırım böyle oluyor. Kitabı seçen de ilk kez okuyor kitabı. Bu yüzden kendi seçtiği kitabı beğenmemesi bile doğal karşılanmalı. Ben Kafka'nın üslûbunu beğeniyorum. Yazarın diğer bazı kitaplarını okumuşluğum var. Bu yüzden özellikle seçmiştim Şato'yu. Ben çok beğendim. Elbette herkesin fikri ayrı. Ve biz burada sadece güzelleme yapmak zorunda değiliz. Kitabın beğendiğimiz ya da beğenmediğimiz taraflarını içtenlikle aktarmamız gerektiğini düşünüyorum. Teşekkür ederim:)

      Sil
  15. başlıkta 1. hafta diyor ne ki o ? birinci ay olmasın :)

    YanıtlaSil