YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 10 ***
Mezuniyet balosundandan birkaç gün sonra YHK üyelerinin veda yemeği için İstanbullu, RV Restaurant'da sekiz kişilik bir rezervasyon yaptıracak. Bunları sana ne kadar anlatsam eksik kalır be evlât. Şunu bil ki o günlerde senin yerinde olmak istemezdim. O insanın içini kemiren duygu yok mu, doğduğuna pişman eder adamı. Sahip olduğun her şeyi feda edebileceğin fakat dönüp baktığında hiçbir şeyin sahibi olmadığını fark edeceğin bir duygu bu. Cebinde meteliğin yok sen ne demeye ona açılmayı aklından geçirirsin. O kadar kolay mı vageçmek, kalbin seni dinlemeyecek, kulak asmayacak bu sözlerine evlat. Artık son şansın bu senin, gerisi Allah kerim. Derken, yemek günü gelip çatacak.
Yuvarlak kocaman bir masa, kar beyazı bir masa örtüsü, masanın tam ortasında muhteşem bir çiçek aranjmanı, altın rengi çizgili tabaklar, kristal kadehler. Zeynep'in oturduğu koltuğun yanına sokulacaksın. Heyecanın doruğa çıkacak, yemeği düşünen kim. Kararlısın, artık dananın kuyruğunu koparmaya. Başka günün yok ki. İlk önce onunla özel bir konuda konuşmak istediğini söylemeyi düşüneceksin. Bunu düşünürken bile yüzünü ateşler basacak. Çorba servisi yapılırken herkes kendi havasında, masada konuşulanları duymayacaksın bile. Tek amacın bir fırsatını bulup onunla bir an olsun yalnız kalmak.
Masanın üzerindeki her tabağın sağında ve solunda özenle yerleştirilmiş çatallar, bıçaklar ve kaşıklar dizili. Her yemeğin özelliğine göre uygun olanın seçilmesi gerektiğini düşünürken arkadaşlarının arasından görgüsü yüksek birisi, acemileri fark edince söyleyecek doğru olanı. "Dışarıdan içeri doğru."
Pırıl pırıl güneşli bir günde, RV Restaurant'ın bahçesinde geçen her dakika aleyhine işlerken treni kaçırmak üzere olduğunun farkına varacaksın. Yemekten kalkarken nihayet bir fırsatını bulup onunla konuşmak istediğini söyleyeceksin. Hafiften gülümseyerek "olur" diyecek. Onun da heyecanlandığı kaçmayacak gözlerinden. Artık bu işin dönüşü yok evlât, çıktın artık bir yola. İstanbullu hesabı ödedikten sonra iki taksi çevirip Atatürk Orman Çiftliğindeki Marmara Oteline doğru yola koyulacaksınız. Zeynep'le ayrı arabalara binmek durumunda kalacaksınız. Yurtta aynı odayı paylaştığın İstanbullunun dışında, diğer arkadaşların senin içindeki yangını görmeyecekler. Onunla birlikte üç kişi daha binecekler ilk taksiye. Sen de mecburen İstanbullu ve diğer iki arkadaşınla arkadaki taksiye bineceksin.
Evlât, hani konuşalım dedin de o sana olur dedi ya. Ne zaman olacak bu konuşma diye için içini yiyecek. Kahveler içildikten sonra, sohbet koyulaşmışken bir ara onu diğerlerinin yanından alıp bir köşeye çekmek fikrini uzaklaştırmaya çalışacaksın kafandan. Dönüş yolunda, bu iş bitti, her şey bitti, konuşmak istediğini söyledin, bunu da beceremedin deyip kızacaksın kendine. Belki de böylesi daha iyi. Evet seninle çıkmayı kabul ediyorum dese ne yapacaksın? Her hamle daha zorlu bir hamleyi mecbur kılacak, aklın yetmeyecek bunları çözmeye. İşler sarpa saracak. Hayır derse ki bunu hiç beklemiyorsun rahatlatacak mı seni? İki ucu pis değnek. Neyse diyeceksin, iş olacağına varır. Birlikte aynı arabada olacaksınız şehre dönüşte. Akşam olmuş ancak günler uzamaya başladığından dolayı hava henüz kararmamış olacak. Atatürk Bulvarının bir köşesinde birlikte ineceksiniz taksiden. Evini biliyorsun. Tam aradığın fırsat işte. Yalnızsınız, diğer bütün arkadaşların kendi evlerinin yolunu tutmuş çoktan. Evine doğru ağır adımlarla yürümeye başlayacaksınız birlikte, yan yana.
Bekleyeceksin ki, "Hadi konuş, söyle artık ne diyeceksen de" desin. Sessiz yürüyüşünüz uzun süre devam edecek. Evine yaklaştıkça adımlarınız, panikleyeceksin. En sonunda cesaretini toplayıp ondan hoşlandığını söyleyecek, arkadaşlık teklif edeceksin. İlk kez başına gelen bir şey bu. Sanacaksın ki, hemen cevap verecek. Hemen karar vermesini bekleyeceksin. Evet mi, hayır mı? Bu durum karşısında o da şaşıracak, ne evet diyecek sana ne de hayır. Sen üzerine düşeni yaptın zannedeceksin a benim saf çocuğum. Nerede görülmüş böyle teklif. Evine iyice yaklaştığında, sanki adı çıkacakmış gibi seninle, "Hadi artık ben buradan ayrılayım" diyeceksin. Şaşıracak. Sessizce gidişini izleyeceksin ardından. Bu onunla son konuşman (ya da konuşamaman), onu son görüşün olacak. Bir daha ne sen onu, ne de o seni arayacak. Yokluğunun ilk günleri, ilk haftaları, hatta ilk ayları yanacaksın ateşler içinde. Evine telefon edecek, ama konuşmaya cesaretin olmayacak, sesini duyup kapatacaksın telefonu. Geceler boyu, bu işin olur tarafını düşünmeye çalışırken kıramayacaksın zincirlerini. Sen kendini ona lâyık görmeyeceksin. Her şeyiyle fazla gelecek sana. Seven kıskanır derler. Sevgiden farklıdır aşk evlât, deliliktir açıkça. Sen kıskanmayacaksın onu. O kiminle olacaksa olsun, yeter ki mutlu olsun diyeceksin. Bu yetecek sana.
İstanbullu mezun olup Libya'ya gidecek. Onun kız arkadaşının mezun olması için ise bir yıl daha gerekecek. Boykotlar nedeniyle yazları eğitimle geçtiğinden dolayı, yapmak zorunda olduğun staj sayısı ikiden bire indirilecek. Yıllık hazırlama işinde inşaat şirketlerinde reklam görüşmeleri yaparken edindiğin çevre çok işine yarayacak. O şirketlerden biri, stajını şantiyelerinde yapmanı bile teklif edecek. Özel sektörde çalışmaktan korktuğun bir dönemde okulda kalıp akademik kariyer yapmayı da düşünmüştün ama öğretmenlik, hocalık senin yapabileceğin bir iş değil. Yıllık işinden sonra bir çok şirketin üst düzey yetkilisi ya da patronuyla tanışıp onlarla sohbet ettikten sonra özel sektörle ilgili tedirginliğin dağılacak kafanda. Aldığın teklifi değerlendirip, Çumra şantiyesine doğru düşeceksin yollara. Bu sayede Ankara'dan biraz uzaklaşıp unutmaya çalışacaksın kalbinin ağrısını. Kolay olmayacak elbette. Yine de yeni bir iş, yeni bir çevre acılarına melhem olacak, ne kadar olacaksa.
Patronların gönderdiği bir kişi olunca havan süper olacak evlat. Konya'da lojman olarak kullandıkları, arada patronların gelip kaldığı bir dairede kalacaksın. Deli fişek bir şantiye şefi, tecrübeli iki mühendis, teknikerlerden oluşan küçük bir yönetici kadrosu olacak şantiyenin. Sabahları gelip seni lojmanın önünden alacaklar, şantiye suyu içilmediği için yol üstündeki bir çeşmeden bidonları doldurulup şantiyeye varılacak. Kısa sürede sevdireceksin kendini. Mesleğinin en keyifli zamanları olacak o günler. Zira uygulamaya dair her şeyi öğreneceksin orada. Daha mezun olmadığın için işle ilgili aklına geleni sorman garip gelmeyecek kimseye. Ustadan hatta işçiden bile öğreneceğin çok şey olacak. Diğer bir sıkıntı da eğitim dilinden kaynaklanacak. Birçok şeyin Türkçesini bilemeyecek, hatta konuşulanları anlamakta bile zorluk çekeceksin. "Dowel" olarak öğrendiğine filiz dediklerine, dönüp Filiz'i arayacak gözlerin. Marangoz atölyesine gidip Ordu'lu kalıpçı ustalarının projeyi okuma bilgisine hayret edeceksin. Çorumlu işçilerden beton dökülmesini, Sivaslı ustalardan demir bükülmesini öğreneceksin. Hafta sonları ekip toplanıp Meram Bağlarına gideceksiniz. Orada içkinizi içip eğleneceksiniz. Ay sonu gelecek, sana mezun bir mühendise verdikleri maaşı verdiklerinde hem şaşıracak, hem sevineceksin. Bazı geceler beton dökümü geç vakitlere dek uzayacak. Kuvvetli projektör ışığının altında toplanan azman sivrisinekler delik deşik edecekler seni. Eğitim başlayana dek çalışmaya devam edeceksin şantiyede, fakat aklın hep Ankara'da kalacak.
Bekleyeceksin ki, "Hadi konuş, söyle artık ne diyeceksen de" desin. Sessiz yürüyüşünüz uzun süre devam edecek. Evine yaklaştıkça adımlarınız, panikleyeceksin. En sonunda cesaretini toplayıp ondan hoşlandığını söyleyecek, arkadaşlık teklif edeceksin. İlk kez başına gelen bir şey bu. Sanacaksın ki, hemen cevap verecek. Hemen karar vermesini bekleyeceksin. Evet mi, hayır mı? Bu durum karşısında o da şaşıracak, ne evet diyecek sana ne de hayır. Sen üzerine düşeni yaptın zannedeceksin a benim saf çocuğum. Nerede görülmüş böyle teklif. Evine iyice yaklaştığında, sanki adı çıkacakmış gibi seninle, "Hadi artık ben buradan ayrılayım" diyeceksin. Şaşıracak. Sessizce gidişini izleyeceksin ardından. Bu onunla son konuşman (ya da konuşamaman), onu son görüşün olacak. Bir daha ne sen onu, ne de o seni arayacak. Yokluğunun ilk günleri, ilk haftaları, hatta ilk ayları yanacaksın ateşler içinde. Evine telefon edecek, ama konuşmaya cesaretin olmayacak, sesini duyup kapatacaksın telefonu. Geceler boyu, bu işin olur tarafını düşünmeye çalışırken kıramayacaksın zincirlerini. Sen kendini ona lâyık görmeyeceksin. Her şeyiyle fazla gelecek sana. Seven kıskanır derler. Sevgiden farklıdır aşk evlât, deliliktir açıkça. Sen kıskanmayacaksın onu. O kiminle olacaksa olsun, yeter ki mutlu olsun diyeceksin. Bu yetecek sana.
İstanbullu mezun olup Libya'ya gidecek. Onun kız arkadaşının mezun olması için ise bir yıl daha gerekecek. Boykotlar nedeniyle yazları eğitimle geçtiğinden dolayı, yapmak zorunda olduğun staj sayısı ikiden bire indirilecek. Yıllık hazırlama işinde inşaat şirketlerinde reklam görüşmeleri yaparken edindiğin çevre çok işine yarayacak. O şirketlerden biri, stajını şantiyelerinde yapmanı bile teklif edecek. Özel sektörde çalışmaktan korktuğun bir dönemde okulda kalıp akademik kariyer yapmayı da düşünmüştün ama öğretmenlik, hocalık senin yapabileceğin bir iş değil. Yıllık işinden sonra bir çok şirketin üst düzey yetkilisi ya da patronuyla tanışıp onlarla sohbet ettikten sonra özel sektörle ilgili tedirginliğin dağılacak kafanda. Aldığın teklifi değerlendirip, Çumra şantiyesine doğru düşeceksin yollara. Bu sayede Ankara'dan biraz uzaklaşıp unutmaya çalışacaksın kalbinin ağrısını. Kolay olmayacak elbette. Yine de yeni bir iş, yeni bir çevre acılarına melhem olacak, ne kadar olacaksa.
Patronların gönderdiği bir kişi olunca havan süper olacak evlat. Konya'da lojman olarak kullandıkları, arada patronların gelip kaldığı bir dairede kalacaksın. Deli fişek bir şantiye şefi, tecrübeli iki mühendis, teknikerlerden oluşan küçük bir yönetici kadrosu olacak şantiyenin. Sabahları gelip seni lojmanın önünden alacaklar, şantiye suyu içilmediği için yol üstündeki bir çeşmeden bidonları doldurulup şantiyeye varılacak. Kısa sürede sevdireceksin kendini. Mesleğinin en keyifli zamanları olacak o günler. Zira uygulamaya dair her şeyi öğreneceksin orada. Daha mezun olmadığın için işle ilgili aklına geleni sorman garip gelmeyecek kimseye. Ustadan hatta işçiden bile öğreneceğin çok şey olacak. Diğer bir sıkıntı da eğitim dilinden kaynaklanacak. Birçok şeyin Türkçesini bilemeyecek, hatta konuşulanları anlamakta bile zorluk çekeceksin. "Dowel" olarak öğrendiğine filiz dediklerine, dönüp Filiz'i arayacak gözlerin. Marangoz atölyesine gidip Ordu'lu kalıpçı ustalarının projeyi okuma bilgisine hayret edeceksin. Çorumlu işçilerden beton dökülmesini, Sivaslı ustalardan demir bükülmesini öğreneceksin. Hafta sonları ekip toplanıp Meram Bağlarına gideceksiniz. Orada içkinizi içip eğleneceksiniz. Ay sonu gelecek, sana mezun bir mühendise verdikleri maaşı verdiklerinde hem şaşıracak, hem sevineceksin. Bazı geceler beton dökümü geç vakitlere dek uzayacak. Kuvvetli projektör ışığının altında toplanan azman sivrisinekler delik deşik edecekler seni. Eğitim başlayana dek çalışmaya devam edeceksin şantiyede, fakat aklın hep Ankara'da kalacak.
(Devam edecek)