Sahra Çalısı, Çöl Çiçeğine iyiden iyiye alışmıştı. Her gün onunla saatlerce sohbet eder, birlikte iyi vakit geçirirlerdi. Onun zekâsına, bıcır bıcır haline, saflığına vurulmuştu. Vaha'nın en neşeli çiçeğiydi, ta ki geçen yaz suyu onu terk edene kadar.
Yazı çok zor geçirdi Çöl Çiçeği. O yavan çöl suyuna fena kaptırmıştı kendini. Güveniyordu kendine aynı zamanda, o diyordu, mutlaka dönecek bana, bensiz yapamaz.
Her fırsatta bir araya geldiler ancak büyük bir savaş vardı aralarında. Anlamsız bir savaştı bu. İkisi de aynı şiddette, "Ben buyum, eğer bu ilişki devam edecekse, beni böyle kabul etmek zorundasın." diyordu. Hiçbirinin taviz vermeye niyeti yoktu. Doğal olarak umut dolu her buluşma kavga ve ayrılıkla sonuçlanıyor ve belli bir süre hayallerinde yaşatıyorlardı birbirlerini.
Bir ara Çöl Çiçeği, farklı sularda aramıştı suyunu, aşkını. Fakat Çölün Suyunu hâlâ kafasından atamıyordu. Doğal olarak içine kapandı, narin dalları inceldi, çiçekleri döküldü. Bir yandan susuzluk, diğer yandan ayrılık fena vurmuştu onu. Sahra Çalısının anlattığı hikâyeler bile güldürmez olmuştu yüzünü.
Sadece o mu? Bir belâ geldi mi başa, diğerleri peşi sıra dizilirdi zaten. Çöl Çiçeği, dik durmayı denemişti bir süre. Sahra Çalısının yanındaki tezgâhta gül satıyordu. Sonra Korona yüzünden kapanmıştı bütün işyerleri.
Üç ay sonra rüzgârın peşine takılıp yeniden çıktı ortaya, Çöl Çiçeği. Çöl Çalısı, o olmayınca kendi hikâyelerini anlatmaktan ve onun hikâyelerini dinlemekten yoksun kalmış, keyfi kaçmıştı. Yeni haberler bekliyordu ki öyküler yazabilsin en gerçeğinden. Bu yüzden ziyareti çok mutlu etmişti onu.
Mutlu görünmeye çalışıyordu, iyice süzülmüştü. Çöl suyu yine gitmiş, kapısına dayanmıştı, sensiz yapamıyorum diye. Bir umut dolmuştu içine son bir kez daha, yeni bir şans vermişti. Aslına bakılırsa, aksini yapamazdı da zaten. Hastalık derecesinde tutkundu zira. Suyun yanında yeniden kök salmayı denemiş. Hatta, Sahra Sulh Hukuk Yüksek Komiserliğinde açmış oldukları davalarını bile geri çekmeyi düşünmüşlerdi! On beş gün, evet sadece on beş gün sürmüştü bu ilişki, sonuç yine hüsran, yine ayrılık!
Sebep? Yok! Anlaşılmaz bir hiķâyeydi bu. "Ne senle, ne de sensiz yaşanır" şarkısının vücut bulmuş haliydi onlarınki. Aynı tas, aynı hamam, diyordu, Çöl Çiçeği. Ama bu kez açıkça söylemişti suya, "Benim sana zaafım var, sen ne zaman çağırsan ben kendimi tutamıyorum, artık iyice yıprandım, bir daha arama beni"
Çölün suyu durur mu hiç? Yine aracılar koymuş, haber göndermişti. "Buluşalım, konuşmamız gereken önemli şeyler var." demişti. Çöl Çiçeği de durmaz elbet. Bilmem kaçıncı kez buluşmuşlar, "Ne istiyorsun benden? Nedir senin niyetin? Amacın benimle birlikte bir ömür geçirmek mi yoksa beni öldürmek mi?" diye sormuştu, hesap sorarcasına. Çölün suyu; tek kelimeyle vermişti cevabını, "Ayrılalım!"
"Zaten Sahra Sulh Hukuk'ta devam eden davamız var, avukatlarımız bu işi takip ediyor, sadece boşanalım demek için mi çağırdın beni?" demişti Çöl Çiçeği. Korona yüzünden duruşmalar ertelenmişti. Henüz ilk duruşma bile yapılmadan, birikmişlerle birlikte Çöl Çiçeğinin ihtiyacı kadar su verilmesine karar vermişti Sahra'nın güzel yargıcı. İlk duruşma 2 Temmuz'daydı. Çöl Çiçeğinin talebi karşılanırsa ilk celsede, anlaşmalı olarak ayrılık kararı verebilecekti yargıç. Aynı günün akşamına, bu mutlu! olayı kutlamak üzere sözleştiler, Sahra Çalısıyla.
Sahra Çalısı uzun uzun düşündü; Çöl Çiçeği'nin tutkusu, aşkın tarifine uyuyor mu? diye. Saplantı haline gelmiş, her şeye rağmen onunla birlikte olmayı istemesi yönüyle, evet, oturmuştu her şey yerine. Diğer taraftan, bir araya gelince, yani sevdiğini elde edince, buharlaşan bir tutkuydu o aynı zamanda!
Evet dedi, her şey onun düşündüğü gibiydi, "aşk, onun yokluğunda var, varlığında yok olmak demekti."