KATEGORİLER

15 Haziran 2020 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 43

Kayıp Fısıltı / Kedi Mırıltısı tarafından organize edilen ve uzun soluklu bir etkinlik olarak devam eden Ağaç Ev Sohbetleri 43. Bölümü'nün konusu tarafımdan belirlenmiş bulunuluyor. Bu benim Ağaç Ev Sohbetlerine ikinci konu önerim. Bu kez önerimi uygun bulan Kedi Mırıltısı arkadaşımıza teşekkür ederim. 

Aşağı yukarı on aydır farklı konular hakkında düşüncelerimizi saygı çerçevesinde ve büyük bir içtenlikle sürdürdüğümüz bu platformun sizlerin de katılımıyla büyüyeceğinden eminim. Ağaç Ev Sohbetleri, birbirimizin farklı fikirlerini öğrenmemize imkan vermesinin yanı sıra kendi düşüncelerimizi gözden geçirebildiğimiz, hatta kendimizi tanımaya vesile olan bir etkinlik. Bu bakımdan şimdiye kadar katkısı olan herkese bir kez daha teşekkür ederim. Evet, bu hafta, muhtemelen çok geniş bir perspektifte ele alınacağını düşündüğüm bir konuyu tartışacağız ve farklı düşüncelerimiz olacak. İşte haftanın konusu:


Toplumsal yaşamımızı olumsuz etkileyen en önemli üç sorun,

önem sırasına göre hangileridir?

Bu sorunların üstesinden gelmek için sizce neler yapılmalıdır?   


Kanaatimce toplumumuzun en önemli sorunu, mevcut yönetim sistemimizdir. Sonsuz saygı ve sevgilerime mazhar olan eski Yunan filozofları tarafından ilk kez gündeme getirilen yönetim şekli olan demokrasi, yüzyıllar  boyunca, bilinen rejimlerin en iyisi denilmek suretiyle baş tacı edilmiş. Oysa, Platon/Eflatun (M.Ö: 428-348), neredeyse 2.400 yıl önce demokrasinin bir eğitim işi olduğunu söylemiş ve eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam ederse demagoglar türer, demagoglardan da diktatörler çıkar demişti. Yani bana göre toplumun en büyük sorunu yere göre sığdırılamayan yönetim şeklimiz, demokrasidir.  


Nitekim Adolf Hitler, binlerce yıl sonra Eflatun'un ne kadar ileri görüşlü bir insan olduğunu kanıtlamış, demokrasinin kurallarına uygun bir seçimle iktidara gelmiş ve sonra faşist bir diktatöre dönüşmüştü. Hitler'in Almanya'sı buna tek örnek değil elbette. Bugün, ABD başta olmak üzere diğer ülkelere bakıldığında, onların pek çoğunun da demokrasi görünümü altında diktatörlükle yönetilmekte olduğunu görebiliriz. Ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre bazı diktatörler doğrudan, bazıları kapitalist sermayenin kuklaları olarak karşımıza çıkarlar ve toplumları demokrasi yalanıyla kandırmaya devam ederler.

Benim böylesine önemli bir konuda sizlere alternatif  yönetim sistemi önermem çılgın bir fikir olarak gelebilir. Filozofların, siyasetçilerin, hukukçuların, anlı şanlı ekonomist ve sosyal bilimcilerin yıllarca çözemediği bir problemi çözmek sana mı düştü diyebilirsiniz. İnanın bana, eğer böyle düşünüyorsanız, size hiç gönül koymam!  Yazımı fazla uzatmamak için sorunun çözümüne ilişkin önerimi başka sayfaya taşımak zorunda kaldım, zira iki problem ve iki de çözüm önerim daha var sırasını bekleyen. Eğer merak ettiyseniz, biraz zaman ayırıp ŞURADA yazdıklarıma bir göz atmanızı öneririm.


İşte böylece ülkenin en önemli sorununu halletmiş bulunuyoruz. Gelelim ikinci büyük sorunumuza:

Bana ülkemizde amacına uygun olarak kullanılmayan ve hem kendine hem de topluma zarar veren ilk şey nedir diye sorsanız, düşünmeden "din" derdim. Herkesin inancı kendine elbette. Her koyun kendi bacağından asılır. Asılır, asılır diyoruz da öyle olmuyor işte! Diğer taraftan herkes onu kendi işine geldiği gibi kullanıyor diye dini yasaklamak da çözüm değil elbette. Yasakçılık benim anlayışıma ters. Fakat, Diyanet İşleri Başkanlığını kaldırır, onun devasa bütçesini eğitim ve sağlık bakanlıkları arasında bölüştürürdüm meselâ. Dinini yaşam biçimi olarak seçmek isteyen vatandaşlarımıza tolerans kapılarını sonuna kadar açardım. Camiler, kiliseler, havralar, cem evleri ve dahi sinagoglar gibi külli ibadethaneler, tekke ve zaviyeler hepsi sizin derdim. İstediğiniz gibi giyinin, istediğiniz şekilde orucunuzu tutun, gönlünüz ne zaman namaz kılmak ya da ayine katılmak isterse buyurun gidin, kılın, katılın derdim.

Derdim demesine amma, bundan böyle artık imamın, papazın, hahamın ve dedelerin maaşına devlet olarak karışmam,  yeni ibadethaneler, kuran kursları açmam, açık olanlarının elektrik, su ve ısıtma bedellerini karşılamam derdim. Siz her ibadethane girişine birer kumbara koyun, hizmet ettiğiniz kişiler versin bu masrafların bedelini derdim. Hatta isterseniz matbaalar kurun, inançlarınızı yaymak için kitaplar basın ve ibadethanelerinizin altında, yanında, girişinde bastırdığınız kitaplarınızı, isterseniz mumlarınızı, haçlarınızı ya da diğer hediyelik kutsal eşyalarınızı satın derdim. Ancak son bir şartım olurdu, hangi inanç sahibi olursa olsun ülke yönetimine karışan ya da inancını ticari amaçlarla kullanan cümle sahtekârları tez elden en ağır cezalara çarptırır, hesaplarını öbür dünyaya bırakmazdım.

Gelelim üçüncü ve son büyük probleme:

Eflatun'la başlamıştım. Adam sonuna kadar haklıydı, önce eğitim. Eğitim ama nasıl eğitim? Dogmatik fikirlerden uzak, bilimsel, sorgulayan ve her alanda fırsat eşitliğini, hukukun üstünlüğünü ve gelirde adaletin önemini yücelten bir eğitimden bahsediyorum. 

Evet, toplumun en büyük problemlerinden biri de eğitim. Gerçekten çok kötüyüz. Bakmayın siz söylenenlere. Şöyle bir bakın kaç tane makale yayınlamış üniversitelerimiz. Ar-Ge'ye ne pay ayırmışız, teknolojiden geçtim, üretim imkanlarımızı da yerle bir etmişiz. O canım Köy Enstitülerini kapatıp bütün okulları imam hatiplere çevirmişiz. Ve geldiğimiz nokta bu. Siz hâlâ ihalarımızla dünya liderliğine oynuyoruz, Avrupa, ABD bizi kıskanıyor diyenlerdenseniz ve Atatürk'ün ilk on yılda üretime dönük hamlelerini küçümseyip özel sektöre devlet imkânlarını peşkeş çekmekten öte hiçbir amacı olmayan, garantili bir şekilde halkı sömürmeye devam eden yol, köprü, hastane, hava alanı gibi BOT projelerinden övgüyle bahsedenlerdenseniz biliyorum ki sözlerim size işlemeyecektir. Nedir çözüm yolu peki?

İlk iki problem çözülünce eğitim de büyük ölçüde düzene girecektir zaten. Ancak tahribat o kadar büyük ki eğitimin beklenen düzeye çıkarılması için birkaç nesil geçmesi gerekir. Köy Enstitüleri modelini geliştirerek hem göç sorununun, çarpık kentleşmenin önü alınabilir, hem de üretim ve sanata gereken önemin verilmesi sağlanabilir. Eğitim sadece okulda verilen bir şey değildir. Yasakçı bir zihniyetle değil, teşvik ederek ve özendirmek suretiyle medya organlarında toplumun bilinçlenmesini sağlayacak, onlara sanatı aşılayacak programların yer alması mümkündür. Öğretmenlik meslekler arasında en önemli yere sahiptir. Öğretmenlerimizin gerekli donanıma sahip olması için müfettişlik gibi garabet bir sistem yerine daha aklı başında teşvik edici ve ödüllendirici sistemlere ihtiyaç vardır. Esasen benzer şekilde diğer bütün meslek gruplarında köklü bir eğitim revizyonuna gidilmelidir.

Eğer baştan itibaren okuyup buraya kadar geldiyseniz, size sonsuz teşekkürlerimi sunmamın yanı sıra gelecek adına hâlâ ümitlenmem için bir sebep var derim. Sizce toplumumuzun en büyük sorunları ne peki? Sizin çözüm önerileriniz neler? Sabırsızlıkla bekliyorum.

40 yorum:

  1. Konu çok geniş gerçekten yazdığınız her satır tartışılır iyisiyle kötüsüyle. Ben de bu hafta içinde kapsamlı bir gönderi paylaşacağım bu konu hakkında. Böyle konulara değinmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ben baştakilere suç atamıyorum. Ben tamamen toplumu haksız buluyorum toplumu gerileten olaylarda. Çünkü toplum korkak, sessiz, cahil olmaya devam ettikçe kötü gördüğümüz her şeye yenisi eklenecek. Evet ben de buradan tutup yazımı yazacağım bu hafta. Böyle bilgilendirici, düşündürücü bir konu sunduğunuz için çok teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Açıkçası size konuyu önerdikten sonra ikilemde kaldım. Klasik siyaset anlayışında fazlasıyla uzağım. Yanlış anlaşılmaktan çekindim. Çünkü iktidar partisi ve onun siyaset anlayışı kötü, muhalefet gelirse her şey güzel olacak anlayışında değilim. Sistemi kökten sorunlu buluyorum. Bu manada yazımın siyasi olarak algılanmaması en büyük dileğim.

      Toplumu suçlamayı pek doğru olmadığını düşünmüyorum. Çünkü insanlar asırlar boyu özellikle cahil bırakılmışlar, kandırılmışlar ve uyutulmuşlar. Düşünen, sorgulayan, hakkını arayan ve doğru yolu gösteren insanlar, asılmış, yakılmış, derisi yüzülmüş, hapislerde çürütülmüş. Gücü elinde tutan kişiler, kutsal değerleri kullanarak insanları kontrol altında tutup onları sömürmeye devam etmişler. Fikir özgürlüğü ortadan kaldırılmış, toplum doğru olana değil iktidarın gücüne biat etmeye yönlendirilmiş. Milli ve dini duyguları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktan kaçınmamışlar. Bugün hâlâ değişen bir şey yok.

      Yani diyeceğim şu ki, halkın bilinçlenmesi, eğitimli olması istenmiyor güç sahipleri tarafından. Çünkü bilinçli bir insanı kolay kandıramazsın, sömüremezsin. Bunun için kitaplar yasaklanıyor, tv lerde eğitici programlar yerine halkı sorunları düşünmekten alıkoyan uyutucu programlar yayınlanıyor. Toplumu korkaklığa iten, baskı ve gözdağı. Doğruyu söyleyenler hapisleri dolduruyor, bütün kazanç kapıları kapatılıyor. İster istemez eğitimlisi, eğitimsizi, hepimiz birer koyun sürüsü haline dönüştürülüyoruz.

      Ben size teşekkür ederim, bana bu fırsatı verdiğiniz ve kıymetli yorumunuzla ışık tuttuğunuz için:)

      Sil
  2. senin konular :) gelcem yine :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, senin de hoşlaşmadığın konular biliyorum:) Sen yine komik bir yazı patlatır, kasvetli havayı dağıtırsın:)))

      Sil
  3. O kadar çok şey yazmak istedim ki... Şimdi dışarı çıkmam gerekiyor ama akşama uzun uzun yorum yazacağım Mr. Kaplan :)

    YanıtlaSil
  4. Konu ağır ve kapsamlı olmuş bu kez. Bu ara utapia kitabı var elimde. Daha bir ilgimi çekti yani.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazı sorunlar vardır, yıllarca çözülememiş, daha güzel bir yaşama engel. Çözümünü bilmeyiz biz de aslında ama düşünmeden edemeyiz. Ütopya, evet ben de okuyayım onu, yeni ışıklar çaktı şimdi kafamda:) Teşekkürler:)

      Sil
  5. Çok güzel bir konu. Yazan arkadaşların hepsini okumaya ve ilk fırsatta düşüncemi yazmaya çalışacağım. Fakat özetle "bireyselcilik" yerine "toplumsalcılık" bence en önemli problemimiz.. Birey olamamamız, çocuk-toplum oluşumuz ve hep bir "baba figürü"ne ihtiyaç duyuşumuz ve sanırım "ben ve diğerleri, önce ben ve benimkiler" diye düşünmemiz.. Yine bu çocuk-toplum'un getirisi olarak, korku toplumu oluşumuz, duyguyu düşünceden ve mantıktan çok öne koyuşumuz.. Kaderciliğimiz ve kaderi değiştirme konusundaki pasifliğimiz.. Ay daha ne diyeyim, sorun bir dedim bin çıktı..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de diğer arkadaşların konu hakkında düşüncelerini merak ediyorum, hepsini okuyacağım:) Sizin yazınızı da okuyacağım elbette. Acaba hangi kapıları açacaksınız?

      Müthiş bir konu "bireyselcilik" versus "toplumsalcılık". Bir şey okumuştum, "Bireyselleşememiş insanlardan bir toplum yaratmaya kalktığınızda, sürüyle koyun elde edersiniz". Bireysellik önemlidir.

      Diğer taraftan, "Birey kazandıkça, güç elde ettikçe daha fazlasını ister... Kendine yatırım yapar, “Rabbena, hep bana” anlayışı hakim olur. Artık toplumdaki diğer kişiler, onların aç olup olmadıkları umurunda olmaz... Kendisi daha çok nasıl kazanırım diye düşünür, daha fazla gücü, daha çok kazanç için, daha çok kazancı daha fazla güç sahibi olmak için ister. Böyle bir ortamda rekabetçi bireyler yetişir. Doymayan, doyamayan bireyler... Ve 'öteki'nin önemli olmadığı bireyler... Gerçeği bilenler, toplumsalcıdır. Komşusu açken kendi tokluğuyla öğünmez. Paylaşımcıdır.

      Baba figürü, kaderciliğimiz, genlerimize kazınmış değil ama doğduğumuz andan itibaren aynı atmosferin içindeyiz. Çevremiz şekillendiriyor bizi. İnsanların duygularını, düşüncelerini, inançlarını içinde yaşadığımız toplum biçimlendiriyor. Bu yüzden bireysel çabalar hiçbir zaman hedefine ulaşmıyor.

      En iyisi kollektif bilinç ama o da bir ütopya:)

      Sil
    2. ay uzun uzun yazdım :) aslında aklımda birey olamamak, çocuk toplum ve korku toplumu sorunu vardı ama yazarken onların bile temelinde bireysel davranış ve tutum sorunları olduğunu hissettim, onları yazdım :) çok güzel konuydu gerşekten tekrar teşekkürler

      Sil
  6. Gerçekten çok haklısın! :(

    YanıtlaSil
  7. Çok geniş ve teferruatlı bir konu :)
    Yazdıklarınızın bir kısmına katıldım,bir kısmına katıldım. Diger bağlantıda ki yazınız iyi niyetli yaklaşımınıza rağmen seçilmişler tarafindan seçilmişlerin , seçildiği bir durum var. Tepisen filler ve ezilen çimenler gerçeğinden uzak değil.Bu gün demokrasi diye önümüze sürülen şey de yine aynı durumun farklı bir versiyonu zaten.

    3 sorun değil bana göre tek bir sorun var, o da ahlak sorunu.Bu sorunu halletmedikce ne adalet, ne eğitim , ne de mevcut bilindik kangrene dönmüş sorunlar , bilgi hususunda ileri bir noktaya erişmiş olsak bile çözemeyeceğiz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katıldığınız ve katılmadığınız konuları bilseydim, benim için daha faydalı olurdu:)
      Bağlantıda, demokrasinin bir aracı olan particiliği kaldırdım. Parti kanalıyla siyaset yapanları asla samimi bulmuyorum. Ayırt etmeksizin hepsi aynı ayar benim gözümde ve tek amaçları var memleket kaynaklarını kendine ve yandaşlarının hizmetine sunmak.
      İkinci bir konu liyakata önem verdim. Eskiden siyasetin en azından kadrolaşmaya kadar inmediği devirlerde DSİ'ye giren bir mühendis DSİ Genel Müdürü olabilirdi. Şimdi bütün bürokrasi, memleket hayrına doğru olanı yapacağı yerde siyasi iktidarın emrine girmiş durumda. Bütün bu yapılar siyasetten uzak özerk kurumlar olmalı.

      Bir kere lider sultasından arındırılmış bir sistem. İkincisi sorgulamayı bilmeyen eğitimsiz halkın seçimi belirlemiyor iktidarı. İnanıyorum ki bu filler mevcut fillerden daha naif olurdu ve çimenleri daha az ezerlerdi:) Her şey bir tarafa her sistemin aksayan yönleri mutlaka olacaktır. İdeal yönetim sistemi yoktur:)

      Ahlak sorunu deyince, ilk olarak şu soru geldi aklıma. Hangi ahlak?
      Ahlak kurallarını belirleyen kim? Bence yalan söyleyen, hak yiyen, adaletsiz davranan genelevde çalışan bir işçiden daha ahlaksızdır. Ahlak'tan ne anladığımız önemli.
      Yorum için teşekkürler:)

      Sil
    2. Dediğiniz gibi ideal sistem yoktur :) ama çimenleri daha az ezilen ya da daha çok ezilen diye kategori altinda siralamak , benim nazarımda fark yaratan bir hal olmuyor.

      Hangi sorusu tehlikeli olabiliyor çünkü tum hangilerin içine bencesi diye bir oyunbozan giriyor ve bu ayrışmayı beraberinde getiriyor :)

      Verdiğiniz örneğe istinaden ahlak anlayışımızın farklı olmadığını söyleyebilirim.Yine de mevzubahis ahlak olunca verilen örneğin dönüp dolaşıp genel evde çalışan kıyaslamasıyla son bulması (sizi tenzih ederim , vurguladiginiz kavramlara atıfta bulunurken sergilenen genel yaklaşımdan bahsediyorum) konunun hafife alındığının göstergesi.Daha az ya da daha çok diye tabir etmek söz konusu olmamalı.

      Sil
    3. 1. O zaman çimenler ezilecek:)
      2. Aynı fikirdeyim.
      3. Farklı düşünmediğimize sevindim:) Yine ben bir çıkıntılık yapayım:) Biliyor musunuz, bana göre o genelevde çalışan kadınlar (eğer yalan söylemek, hak yemek gibi başka namussuzlukları yoksa) benim nazarımda pek çok kişiden daha namuslu ve ahlaklıdır:)

      Sil
  8. Çok sevdiğim konular bunlar benim eline saglik guzel ve hos yazmissin ellerine saglik 🤣 ben bile yazabilirmisim

    YanıtlaSil
  9. 1. sorunla ilgili diğer yazınızı okudum ve bayıldım :) Mevcut düzene anlam veremiyorum, savunanları da anlayamıyorum. Adını soyadını yazamayanlar milletvekili olup halkı temsil ediyor?! Kesinlikle değişmesi gereken en temel şey ülkedeki yönetim dinamikleri. 2. sorun olan din konusuna gelirsek bence bu tamamen kişinin kendi ile inandığı yaratıcı/tanrı/Allah arasında olması gereken bir konu. Ben dinlere inanmıyorum ama bağlı olanlara da saygım sonsuz. Herkesin kendi seçimi, kendi özeli ve öyle de kalmalı. Asla da ne siyasete ne de günlük yaşamda ayrımcılığa konu edilmemeli. Din sömürüsünün önüne geçilse birçok sorun kendiliğinden çözülür bence. 3. sorun olan eğitim ise benim de mecburi bir parçası olduğum kangren olmuş bir uzuv adeta. Eğitim sadece okulda olmaz dediğiniz gibi. Evde başlar; anne-baba kitap okumazsa çocuk da okumaz; anne-baba çocuğunun gözü önünde telefonda/misafirlikte/arabada/evde başkasına/birbirine yalan söylerse çocuk da söyler; okulun/öğretmenin arkasından atıp tutarsa çocuk da zerre saygı duymaz. Müfredatın içi her sene boşaltılır, okullar nitelikli/niteliksiz diye ayrılırsa, öğretmenin itibarı yerle bir edilirse artık ne yapılsa boş. Nasıl çözülür hiç bilmiyorum çünkü kökten bir çare gerek ki o da halihazırda oldukça zor. Pek umutlu değilim maalesef. 3 sorun da çok büyük. Üçünün de çözümü bulunur bulunmasına ama ne anlayacak toplum var, ne de uygulayacak irade maalesef.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O zaman her üç sorun hakkında aynı düşüncedeyiz. Buna sevindim. Özellikle eşimin de öğretmen olması sebebiyle eğitim sistemindeki sorunları az çok biliyorum. Ezberci eğitim çocuklarımıza hiçbir şey kazandırmaz.

      Sorunlara sadece çözüm önerebiliriz burada elbette. Aslında bu sorunların çözümü bilinse de (ki bilindiğinden eminim) çözüleceğini sanmıyorum. Mevcut düzenden nemalananlar niye rahatlarını bozsunlar ki:)

      Sil
  10. yönetim, din, eğitim, diyosun pikiiii :) ilkini pek bilemiyorum, ama din ve eğitim, bunlar da benzer düşünmüşüz ama ben çözüm bulamam yani tabii :) umut dersen tabiside düzelecek, avrupadan geride gitsek de tabisi de her şey güzel olacak, süreç işi işteee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında bir de Adalet var elbette. Sanırım İrem bu konuya değinmiş, iyi oldu.
      Çözüm bulamayanlara eksi vermiyoruz ki:) Hayır çözüm bulanların da çözümleri uygulanmayacak nasılsa:) Bence kafandan geçen çözümleri de söyle, sonra da benden söylemesi, dersin:)
      Umutlusun yani! Biz de her şey güzel olacak dedik dedik, şimdiye kadar bir şey güzel olmadı, deprem oldu, korona geldi. İnşallah bundan sonra güzel olur her şey:))

      Sil
  11. Bence en önemli problem eğitim. Bu sorunu layıkı ile çözersek, eğitir ve eğitilirsek, eğitimde fırsat eşitliğini göz ardı etmezsek diğer problemleri çözecek vizyona ve erke otomatikman sahip oluruz zaten.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de buna katılıyorum fakat senelerdir neredeyse herkesin dilinde eğitim sistemi kötü, değişmeli gerek dememize rağmen neden hala hiçbir şey yapılmıyor buna da anlam veremiyorum doğrusu

      Sil
    2. Yıldız,
      Herkesin dilinde olan bir şey şu eğitim. "Eğitim şart, azizim" diyerek ayağa düşürülmüş, karikatürlerin konusu olmuş!
      Eğitim deyince herkes farklı bir şey anlıyor. Nasıl bir eğitim? Bu konuyu biraz açmak lazım.
      Nüfusumuzun yarıya yakın bir kısmının, eğitim deyince aklına gelen, dini eğitim. Bilimsellik bile dinin kabul ettiği sınırlar içinde değerlendiriliyor. Bütün dünyada kabul edilen Darwin'in evrim teorisi dine aykırı diye okul müfredatlarından çıkarılıp onun yerine peygamberin Uhut Savaşında dişinin nasıl kırıldığı anlatılıyor. Biri çıkıp peygamber öyle yaptı diye 13 yaşındaki kız çocuklarının evlenmesinde herhangi bir mahzur görülmemesini söyleyebiliyor. Koca koca profesörler çıkıp akıl almaz hurafeleri bilim adamı kisvesi altında dile getirebiliyorlar.

      Neyse, evet, eğitim çok önemli bir sorun ama nasıl bir eğitimle toplumu refaha çıkartabiliriz, bunu net olarak ortaya koymak gerek.

      Her şeyden önce eğitim kadrosunu eğitmekten başlamak lâzım. Ezbercilikten uzak, sorgulayan, küçük yaşlardan itibaren çocuklarımıza aklını kullanmasını aşılayan bir eğitim olmalı. Sanatı sevmeyi öğretmeliyiz çocuklara, okumayı teşvik etmeliyiz. Eskiden yerli malı haftası yapılırdı ilkokullarda, yerli üretim yüceltilirdi, şimdi nerde? Ne vatan sevgimiz kaldı ne kültürümüz. Elbette hepsi bu kadar değil, cumhuriyetin ilk yıllarındaki yoksulluk halimizle bile, üretime, kültür ve sanata verilen ağırlığın zerresi yok. Adalet, ekonomi, sanat, aklına ne gelirse hepsi eğitim işi elbette. Sevgiler:)

      Sil
    3. Kedi Mırıltısı,
      Sanırım yazı ve yorumlarımda bu konuya değinmiştim. Bir kez daha söyleyeyim. Gücü elinde tutanlar eğitim seviyesi yüksek bir toplum istemezler. Çünkü cahil insanları kontrol etmek, bir koyun sürüsünü gütmek gibidir. Koyuna değneği vurur gideceği yolu gösterirsin, sana, beni besliyorsun sonra satacaksın, beni kesip etimi yiyecekler demez. Sorgulama imkânı yoktur. Eğitimli kişi, düşünür, sorgular, hakkını arar. Başında kim varsa başına belâ olur.Bu yüzden gücü elinde tutanlar, cahili severler, onların yanında olduklarını söyleyip emeklerini sömürürler. Her fırsatta dini inançlarını ve milli duygularını kullanıp uyuturlar ki gerçekleri göremesinler. Sevgiyle,:)

      Sil
    4. Evet ama ben gücün toplumda olduğuna inanıyorum ve toplum bu gücü kullanmıyor. Şu anda Amerika'da ırkçılık için protesto yapan herkesin çok mu eğitimli olduğunu düşünüyorsunuz? Belki bizim kadar değil ama eminim oradaki herkeste bu kadar okumuş yazmış nasıl desem elit insanlar değildir. Bilemiyorum yani evet, tabii ki korkutma, cahil bırakma olayları var, bunu es geçemeyiz. Ama yani hala suçun toplumda olduğuna inanıyorum ben. Toplum izin vermediği sürece kimse korkutamaz ve insanlar kendi kendilerini eğitebilir.

      Yani şunu demek istiyorum. Okumamış yazmamış hatta okumayı bile bilmiyor olsan bir gece başını yastığa koyduğunda yahu bu niye böyle böyle diye sorgulayabilir. Hani tabii okumak falan insan zihnini açıyor vs ama bence cahil bir insan bile bazı şeyleri düşünebilir. Benim ailem tutucu bir aile ve ben lise üçe kadar kitap okumadım. Notlarım falan iyi de değildi, sevmezdim bile okulu. Lise 3ten sonra sevdim. Neyse o zamana kadar kimse bana ne din ne felsefe hakkında doğru düzgün şeyler öğretti ya da yol gösterdi. Ben kendim geceleri hep düşünüyordum bunları. Kendimi doğru mu aktardım emin değilim ama işte bu yüzden ben toplumu suçlu buluyorum. Potansiyellerini kullanmıyorlar, araştırmıyorlar, ordan burdan duyma şeylerle ezbere konuşuyorlar. Bence bunu yapmamak baştakilerin elinde değil kendi ellerinde.

      Sil
    5. Aslında aynı şeyleri düşünüyoruz ama farklı taraflarından bakıyoruz, ben bunu anladım

      Sil
    6. Sevgili Kedi Mırıltısı,
      Kesinlikle aynı şeyi düşünüyoruz. Toplum dediğin bireylerden oluşuyor. Araştıran, sorgulayan ve aklını kullanan bireyler sağlıklı toplumu oluşturur.

      Sanıyorum sorun şurada; belki bireyleri kendi haline bıraksan en cahili bile doğru yolu bulacak. Fakat egemen güçler algılar yaratıyor, istediklerini allayıp pullayıp bu sizin yararınıza diyor. Üstelik ellerinde bunu yapacak birçok enstrüman var. TV kanalları, medya organları ve hatta dergi ve kitaplar. Kah neoliberalizm diyorlar, kah özelleştirmenin ne kadar iyi bir şey olduğunu empoze ediyorlar.

      Cumhuriyetin ilk yıllarında yokluklar içinde çok işler başarmışız. Bu şekilde maalesef devam edemedik. Rusya'nın komünizminden kaçarken ABD kapitalizmine esir düştük. Araba, uçak yapmayın, biz size yapılmışını verelim, siz daha pahalıya mal edersiniz dediler. Üretimimiz, sanayimiz sıfır noktasına geldi. Olanlar da yok pahasına satıldı. Hop, ne yapıyorsunuz diyenler vatan haini ilan edildi, işkenceler yapıldı, hapislere atıldı. Neyse uzun hikaye...

      Samimi bir şey söyleyerek sözlerime son vereyim. Bunca yıllık tecrübeme dayanarak, toplumu iyi bir yere taşıyacak insanları sistem kesinlikle yönetime getirmez. Sistem dediğim de güç sahipleri, yani varlıklı kesim. Süper güçler, dünyayı yöneten birkaç aile ve memleketi menfaatleri karşılığında satan yerli işbirlikçiler.

      Sil
    7. Bu arada, ben de üniversiteyi bitirene kadar ders kitapları ve Kuran'ı Kerim dışında hiçbir kitap okumamıştım:)

      Sil
  12. Çok geniş üzerinde saatlerce düşünülülecek, konuşulacak bir konu. O kadar çok sorun var ki yaşadığımız ve bu sorunlar senelerdir başımız da pek de bi sey yapılmıyor ne yazık ki. Yazdığin sorunların hepsinde çok haklısın. Ama bence bunların en temelinde sahip olduğumuz değerlerimizi kaybetmemiz var. Sevgi, saygı, hoşgörü, adalet, şefkat, yardımseverlik, barış, dürüstlük, olgunluk... Daha da çoğalan yoksun olduğumuz kavramlar bunlar. İlk başta bu değerleri bireysel olarak kazanmalıyız bence.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız:) O yüzden en önemli üç tanesini sormuş alanı biraz daraltmayı hedeflemiştim ki, onların her biri hakkında fikir beyan etmek bile sayfalar dolusu yazmayı gerektirir.
      Meselâ adalet; anahtar sorunlardan biri. Fakat malûm nedenlerle çözülmek istenmiyor.

      Sevgi, saygı, hoşgörü önemli tabii. Ama hepsi kâğıt üstünde kalıyor ne yazık ki. Bu sözcükler bana dinin temel özelliklerini hatırlattı. Fakat geçmişe, günümüze baktığınızda din kaynaklı savaşları görüyor ve içimiz daralıyor.

      Maalesef, insanın yaradılışında bir takım iyi duygular olduğu kadar kötüleri de var. Ve bunlardan kendimizi sakınamıyoruz. Duygularımız ve inançlarımız bu tür kötü duygularımızın önüne geçemiyor. Biri bize düsmanlık ettiğinde hiçbirimiz onu bağışlamıyor, ondan nefret ediyoruz. Namaza duran bir kişi, abdestini bozmadan dedikoduya başlıyor.

      Ruhumuzu kötü kavramlardan uzaklaştırmanın bana göre tek yolu akıl. Bugün ben sana zarar verirsem, yarın senin bana zarar vereceğini düşünmeliyim. Ne yazık ki, toplumun işine gelmiyor bu. Yine genlerimize işlenmiş egoizm, önce ben dedirtiyor bize. Teşekkürler:)

      Sil
  13. Çok uzun bir konu. Bir sürü ama bir sürü sorun vardı. Şimdi üstüne bir de korona geldi, her şey iyice mahvoldu. Üç aydır evden dışarı çıkmadım desem yeridir...

    YanıtlaSil
  14. Bence de öğretmenler iyi bir sistemle belirlenmeli ve değerlendirilmeli. Şu anki sistemde bu çok zor gerçekten. Sanat hakkındaki düşüncenizi de çok sevdim. Eğitimde sanat için gerekli önemi görebiliriz umarım bir gün. :) Çok güzel bir konu seçmişsiniz, ben de ilk defa ağaç ev sohbetlerine katıldım sayenizde :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, sorun sistemden kaynaklanıyor. Güç sahipleri sistemden nemalandıkları sürece bir değişiklik olacağın beklemiyorum. Teşekkür ederim, umarım bundan sonraki sohbetlere de katılırsınız:)

      Sil
  15. allahla kul arasına din adamının hangi cüretle girdiğini hiç anlamamışımdır. köy enstitülerinde eğitim almayı çok isterdim, bir sürü becerim olurdu. maalesef bize kalamadı. demokrasi dışındaki fikirlerinize katılıyorum. demokrasi bence hala en iyi sistem :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İslam dininde Allah'la kul arasında aracı yoktur. Ne yazık ki her yerde kullanılıyor din. Köy Enstitülerinin her kuruluş yıl dönümünde gözlerim dolar. Bu okulları bitiren bazı insanları tanıma, konuşma imkanım oldu. O kadar dolu insanlar yetiştirmiş ki. Üstelik devlete hiç yük olmadan. Klasik olacak ama hep ABD'nin halt yemesi. Komünist yetiştiriyor diye kapattılar o canım okulları. Zaten kapitalizme hizmet etmeyen herkes komünist damgası yiyordu o zamanlar. Şimdi muhalefet yapana fetöcü ya da terörist damgası vurulduğu gibi. Yani değişen pek bir şey yok:)

      Demokrasi daha iyisi bulunamadığı için iyi diyoruz. Unutmayın ki Adolf Hitler'i iktidara taşıyan yönetim sisteminin adı da demokrasi:)

      Sil