KATEGORİLER

17 Haziran 2020 Çarşamba

MASUM BİR ADAMIN İTİRAFLARI - BÖLÜM 44/3


Gittiğim restoranda, her zaman, birilerinin geride bıraktığı yerel gazeteleri okuyor ve dünyada neler olup bittiğini öğrenmek amacıyla ulusal haber sitelerine göz atmak için ücretsiz wi-fi'dan faydalanıyordum.

Aşçı yardımcılarım ve pasta şeflerim de dâhil olmak üzere birkaç eski çalışanım bana ulaşmıştı, ayrıca önceden tanıdığım bazı insanların aileleriyle de bağlantı kurmuştum. Bu nedenle e-postamı ve sosyal medyamı da kontrol etmeye başlamıştım. Bir saat veya biraz daha fazla orada kaldıktan sonra, personele teşekkür ediyor, hesapla beraber bahşişimi bırakıyor ve evime giderken caddenin karşısındaki marketten günlük alışverişimi yapıyordum. Ayda iki ya da üç kez hırdavatçı dükkânına uğruyordum. Dükkân sahibi ve yöneticisi neredeyse her zaman elimin altında evde kendin-yap türünden bir fikir projesi olduğunu biliyordu. Kasaba eşrafına örnek gösteriliyordum. İnsanlar içime kapandığımı, herkese dostça davrandığımı, sakin biri olduğumu, üzüntümü ve acılarımı içime hapsetmiş göründüğümü ama asla kızgın ya da kırıcı olmadığımı söylüyorlardı. Bunları söyleyen halktan insanlar genel olarak haksız sayılmazdı.

Perşembe sabahları evden çıkardım. Hava şartları iki gün müsaade ettiğinde, Tieresse'nin uçağına atlayıp hafta sonu için bir yerlere uçardım ama pazar günü öğleden sonra mutlaka geri dönerdim. Pazartesi günleri, lokanta personeli bana nereye gittiğimi sorarlardı, onlar sormasa bile ben yine söylerdim. Hepsine beş bin metre yüksekten çektiğim küçük kasabaların ve milli parkların fotoğraflarını gösterirdim. Bazen küçük kasabaların birinde iki yıldızlı motellerde kalır, yerel restoranlarda karnımı doyururdum. Diğer zamanlarda küçük şehirlere uçar ve zincir restoranlarda yerdim. Yaptığım gezilerde, en çok kamp yapmayı, açık arazide ateş üzerinde yemek pişirmeyi ve vahşi doğa yürüyüşlerini seviyordum. Arkamda en acemi dedektifin bile izimi sürebileceği kanıtlar  bırakıyordum. Kansas, Nebraska, Oklahoma, Colorado, Utah, New Mexico, Arkansas, Missouri, Louisiana ve Teksas'a - Teksas'ta bir sürü yer – çok sayıda uçuş yaptım. Restoranda yeni çalışmaya başlayan bir garson olan Renata, bir keresinde bana bu kaçışlarımın nedenini sormuştu, ona hiçbir şeyden kaçmadığımı söyledim. Sadece kaybettiğim zamanımı telafi ettiğimi, bütün ülkeyi havadan ve karadan tanımaya çalıştığımı söyledim. Renata, beklediğim soruyu sormakta gecikmemişti.


“Zamanını nerede kaybetmiştin?” 

Komilerden birinin, Ramos'un, onun kulağına bir şeyler fısıldadığını fark ettim.

Öğleden sonraları, güneş ışığının açısı beni melankolik bir hale soktuğunda, çiftliğin etrafında uzun yürüyüşlere çıkardım. Ceketimin cebinde, Tieresse'nin külleri ile birlikte börtü böceği beslemek için bir torba ayıklanmış ceviz bulunurdu. Baharın ilk günlerinde çimlerin arasına kır çiçeği tohumları ektim. Günlerimin çoğunu, dere kenarında ağaçtaki salıncağa binerek ve kuşların söylediği şarkıları dinleyerek geçirdim. Akşam karanlığında verandada bir iki kadeh içki içiyor ve akşam yemeğimi yerken televizyon seyrediyordum. Eve hiç kimseyi davet etmedim ve kasabadan gelen davetsiz misafirim hiç olmadı. Saat on birden önce yatağa giriyor ve kitap okuyordum. Güneşle birlikte yeniden doğuyordum, uzun bir güne başlamak için çok istekliydim.


Yıllar önce, Tieresse, burayı ilk gördüğünde birkaç telefon görüşmesi yaptıktan sonra araziyi hiç tereddüt etmeden satın almış ve birlikte Houston'a geri dönmüştük. Tieresse, gecenin birinde, tam da La Ventana’yı kapatmaya hazırlandığım sırada, evin projeleri ile birlikte, üç boyutlu bir maketini getirdi. Bunları az önce mimarın ofisinden aldım dedi. Paftaları açtı ve masaya yaydıktan sonra,

“Mükemmel görünüyor değil mi, şimdi harekete geçmeye hazır mıyız?” diye sordu.


“Bunu göstermenin tek yolu var.” dedim. Ertesi sabah, elimizde çizimlerle, araziye koşmuştuk.

Onu, o gün bulmuştuk.

Evimizi yerleştirmeyi planladığımız patika yolun karşı tarafında, bir çalı yığınının arkasına gizlenmiş, neredeyse çift kişilik bir yatak büyüklüğünde, büyük bir menhol kapağı vardı. Pist yapmayı düşündüğümüz bir mil uzunluğundaki beton şeridin kuzey ucundan zorlukla görülebilirdi. Merak içinde açmaya çalıştım, başaramayınca çalıların ve gevrek karahindibaların altında gizlenmiş bir dişli çarkın olduğunu keşfettik.


Tieresse çarkı çevirdi, ağır çelik kapak içeriye doğru açıldı. Her biri otuz santimetre uzunluğunda dört menteşe ortaya çıktı. Şaşkın bir halde,

“Bu da ne?” dedi.

Ne olduğunu anlamadık. Hatta emlâkçıyı da aradık, o da orada böyle bir şey olduğunu bilmediğini söyledi. Uçuş çantamdan bir el feneri kaptım ve aşağı süzüldük. Tieresse,

“Vay canına! Üç kuruşa tarihi eser satın aldık.” dedi.  Uçağının hangarını bu tarihi eserin üzerine inşa ettik.

Bulduğumuz şey, eskiden F tipi Atlas füzesi barındıran bir yeraltı silosuydu. Otuz yıl önce, üstüne yapılan küçük bir yapıyla girişi gizlemişti fakat beton briket bina çoktan yok olup gitmişti. 1960'ların başında, soğuk savaş'ın en yoğun yaşandığı bir dönemde, ABD hükümeti çoğunlukla Midwest’te, bunun benzeri onlarca yeraltı silosu inşa etmişti. Atlas, Titan ve Minuteman füzelerinin muhafaza edildiği bu yapılar, doğrudan nükleer darbelere dayanacak şekilde inşa edilmişti. Artık hizmet dışına alınmasından dolayı hükümet, onların varlıklarını bile kabul etmiyordu. Bu sebeple arazimizin tapusunda gösterilmemişti. Sorduğumuz hiç kimse silahların ne zaman çıkarıldığını söyleyemedi, ancak yer altı silosunun her türlü tesisatı, elektrik ve havalandırması basit bir onarım ihtiyacı dışında mükemmel düzeyde korunmuştu. 

Silonun, zemin altında sekiz katı vardı, ilk altı kat, dar spiral bir merdiven vasıtasıyla zeminden aşağı doğru inerken,  onun altındaki iki kata erişim, duvara sabitlenen gemici merdivenleri ile sağlanıyordu. Yedinci ve sekizinci katlarda depolama tankları, sıcak ve soğuk bağlantı sistemleri, basınç üniteleri ve drenaj sistemi vardı. Altıncı katta yedek bir ısı termostatı, bir kenara atılmış iki egzoz fanı ve dizel bir duman detektörü dışında pek bir şey yoktu. Tüm donanımlar kuzey ve batı duvarlarına yerleştirilmişti. Tieresse,

“Eğer istersek bu siloyu küçük bir butik otele çevirebiliriz. Bütün Midwest rezervasyon yaptırmak için sıraya girer.” demişti.

Ona bunu gerçekten yapmak isteyip istemediğini sormuştum. Gülümseyip beni öpmüştü.


“Belki bir milyon yıl sonra!" dedi. "Dünyanın bu noktası sadece senin ve benim.” 


Aradan yedi yıldan birkaç ay fazla geçmişti, her şey bıraktığımız gibiydi. Bir kafa lambası takarak, sekiz kat aşağı inip çıktım, her katı not defterimin ayrı bir sayfasına çizdim. Kendin-yap fikir projelerim kafamda şekillenmeye başlamıştı. Altıncı katı, saç levha, beton briket ve paslanmaz çelik profiller kullanarak ihtiyacım olan, hem gizli hem de güvenli bir hale getirebilirdim. Birbiriyle bitişik iki hücre yapardım. Üç tarafı dolu duvarla çevirir, ön tarafı çelik çubuklarla kapatabilirdim. Sonra, bir sıra çelik çubukla odayı ortadan böler, iki ayrı alan oluştururdum. Hapishanedeki hücrelerde bulunan bazı ünitelerden yoksundu ve pencereleri de olmayacaktı. Ama alanlarını daha geniş tutabilirdim, çünkü mahkûmlarım her zaman orada olmak zorundaydı. Onları havalandırma veya duş için ayrı bir odaya getirip götürme riskini göze alamazdım. Arka duvarın her iki tarafına birer duş perdesi asardım, böylece mahkûmlarım birbirlerine karşı mahremiyetlerini koruyabilirlerdi ya da başka yöne eğilimleri varsa bu durum onlara fayda sağlayabilirdi.

İhtiyacım olan malzemelerin bazılarını kasabadaki hırdavatçıdan aldım. Dükkân sahibinin merakını uyandıracak malzemeler için Kansas City veya Overland Park'a gittim. Salina yakınlarındaki inşaat ekiplerine tel çit malzemelerini satan bir şirketten çelik çubukları, Topeka'daki ulusal inşaat malzemeleri satan zincirden saç, Tulsa'daki bir dükkândan da beton briketleri satın aldım. Aldığım her malzemenin parasını nakit olarak ödedim. Bir dükkân sahibinin, yüz dolarlık banknot destemden şüphelendiğini fark ettim ve ona, kredi kartı bilgilerimi vererek federal hükümet tarafından izlenmek istemediğimi söyledim. Elimi içtenlikle sıkarak bunu mantıklı bulduğunu söyledi.

(Devam edecek)

8 yorum:

  1. Böylece en baştaki tutsaklara dair bir ipucuna kavuştuk sanırım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Prolog değil mi? Ben de ne olduğunu anlamamıştım:)

      Sil
  2. oh hayat güzel gidiyo. o siloların varlığını duymuştumdu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten mi? Hükumet bile unutturmaya çalışıyormuş. Senden şüphelenmeye başladım bak, CIA'le bağlantın falan mı var?:)))

      Sil
    2. :) abd de yerin altında çok şey saklıyolar yaa ohooooo, dünya batsa abd ye bişi olmaz :)

      Sil
    3. Tabiii baksana kargaşa oluyor dolar yükseliyor bu matematiksel olarak imkansiz ancak amerikansal olarak ?

      Sil
    4. Deeptone,
      Bir zamanlar Birleşik Krallık için de aynı şeyler söyleniyordu:)

      Sil
    5. DespotHayrat,
      Kargaşayı çıkaran da kendileri, şüphesiz:)

      Sil