KATEGORİLER

6 Haziran 2020 Cumartesi

MASUM BİR ADAMIN İTİRAFLARI - BÖLÜM 34/2


Yeni yerim için, iki farklı şey söyleniyordu: Bazıları, orada bizim için özel ilgi gösterildiğine inanıyorlardı, çünkü artık kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmamıştı. Diğerleri ise, özel ilgi göstermelerindeki asıl sebebin, bir çılgınlık yapıp, devletten önce kendimizi öldürmemize mani olmak olduğunu söylüyorlardı. Sebebi her ne olursa olsun, Lila ve McKenzie beni yeni hücreme götürmeye geldiklerinde, alışılmışın dışında, sakin davrandılar.

Sargent, “Dinle, Inocente,” dedi. “Beraberlik durumunda ölen kazanır ama sana birkaç önerim olacak, bunları duymak ister misin? dedi.

“Biliyorum, hermano*, sen kazandın.” dedim. 


İntihar hücreleri, standart ölüm hücreleriyle hemen hemen aynı büyüklükte, ancak onlar faklı bir yerde ler. Bu hücreler, iki muhafızın aynı anda yedi ekranlık bir paneli izlediği büyük bir odaya bitişik. Altı ekrandan herbiri on beş saniyede bir, 360 derece dönebilen  kameraları yansıtmakta: Bunlar, duşta, dinlenme salonunda, koridorda, ziyaret kabininde, bina dışında ve çatıda bulunuyor. Bu kameralarla mahkûm hücrelerinin içi hariç, bütün alanlar sürekli olarak izleniyor. Yedinci ekran, hücrenin tavanına gömülü küçük bir kameradan aldığı kesintisiz görüntüleri, yani mahkumların bu dünyada yaşayacakları en son yeri göstermekte. Yemeğinizi, uyumanızı ve tuvaleti kullanmanızı takip ediyorlar. Dişlerinizi fırçalamanızı ve tıraş olmanızı izliyorlar, işiniz bittiğinde bir muhafız gelip diş fırçanıza ve tıraş bıçağınıza el koyuyor. Sürekli izleniyorsunuz.

Sargent, ortaokulu bitirememişti ama gün aşırı bir kitap okurdu. Bir yıl kadar önce Fransız aydınlarına âşık olmuş. Bu aydınlara entelektüel diyorlar, demişti. Fransa'da halk, onlara büyük saygı gösteriyormuş. Bir gün bana René Girard adında, Fransız bir filozofun kitabından bahsetmişti. Artık Fransa’da ölüm cezasının kaldırıldığını hatırlatarak Girard'ın insanların idam edilmesi olayını kurban törenlerine benzettiğini söylemişti

Sargent'a onun gibi bir dahi olmadığımı ama Girard'ın söylediklerinin deli saçması olduğunu söyledim. Bir süre sonra, hapishane yetkililerinin, intihar etme olasılığım karşısında panik halinde kafa yormaya başladıklarını gördüğümde, Girard’ın demek istediğini tam manasıyla anlamıştım. Bana önemli bir şey öğrettiği için Sargent’a teşekkür etmek isterdim fakat artık o çok uzaklardaydı ve bir not uçurmak için gardiyanlara güvenemezdim.


Yeni konserve açacağımın bende kalmasına izin verdiler ama yemek ısıtıcımı alıp götürdüler. Plastik bir kaşıkla fasulye konservesi yedim. Bir kutu pötibör bisküvi satın almıştım ancak yerken tıkandım ve bu yüzden onları atmak zorunda kaldım. Bir çikolata parçasını dişlerimin arasında kırdım, daha sonra emerek ağzımda erittim.


Artık hücremden dışarı çıkmama ve açık havada egzersiz yapmama izin verilmiyordu. Duş günlerimde, güvenlik görevlileri bir metre ötemde bekliyor, sadece dört dakikalığına duşun altında kalmama izin veriyorlardı. Görüşmelerin yapıldığı bölümde defalarca karşılaştığım bir papaz, hücreme gelip kendisiyle sohbet etmek isteyip istemediğimi soruyordu. Her seferinde ona "Hayır, teşekkür ederim" diyordum. Eskisiye nazaran çok daha fazla uyuyordum, öyle ki, bazen günde on sekiz saati uyuyarak geçiriyordum. Yanımda hala pilli bir radyom vardı, ama hiçbir şovu izleyecek dermanım yoktu. Burada canımın sıkılmamasının tek nedeni, müthiş derece korkuyor olmamdı. Eğer önceden izlediğim o videodaki rehin Amerikalı ben olsaydım, muhtemelen çığlık çığlığa feryat ettiğimi duyardınız.


Daha fazla sone ezberlemeye çalışarak zamanımı geçirmeye çalıştım ancak Sargent ile rekabet etmeksizin ezberleme sürem üç kat artmıştı. Beynim beni aldatıyordu adeta, Tieresse ile yüksek sesle konuşmaya başladım.

Eğer bu dizeleri okuyorsan, hatırlama onları bir daha,

Bunu yazıyor ellerim, seni çok sevdiğim için,

Tatlı hayallerimin içinde, unutulmaya mahkûmum ben.

Eğer beni düşünüyorsan hala, acı vermeli bu sana.

Ortak avukatımız Olvido'dan aldığım bilgilerle, Sargent'a, onu sevindirecek iyi haberler içeren bir mektup yazdım. Birer mektup da bana karşı nazik ve iyi davranan iki gardiyana gönderdim. Reinhardt'a tam dört kez mektup yazmıştım ama her birini daha sonra yırttım. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum. Muhtemelen yazdıklarımı beğenmedim, çünkü onları okuyup okumayacağından emin olamamıştım. Beşinci denememde üç aşağı beş yukarı meramımı anlattığımı düşünüyordum. Bana inanmasını istediğim tek kişinin Reinhardt olduğunu, bir gün gerçeğin ortaya çıkacağını umduğumu yazdım. Gerçekler tam olarak su yüzüne çıkana dek, aklına gelen şeyleri ve hakkımda neler hissettiğini anlayabilirdim çünkü onun yerinde olsaydım ben de aynı şeyleri düşünürdüm.


Birkaç konuda bir şeyler yazıp avukatım Olvido’ya gönderdim ve Reinhardt'a yazdığım mektubu ona teslim etmesini rica ettim. Ayrıca mali durumum hakkında detaylı bilgiler verdim ve davamı üstlenen avukatlarıma on milyon dolar dağıtması için onu yetkilendirdim. Öldükten sonra kızına verilmek üzere Sargent’a beş milyon dolar ayırmasını, geri kalan paramı, yasal yardım kuruluşları ve kamu avukatlık büroları** arasında dağıtmasını rica ettim. Mektubumun son kısmını şöyle bağladım; yaşama şansı başkalarının elinde olan bir insan için paranın ne ehemmiyeti var.

Ona ve diğer avukatlarıma ne kadar minnettar olduğumu belirttim. Mektubu imzaladıktan sonra, buraya geldiğimden bu yana üçüncü kez ağladım.


Hücremde raptiye bulundurmak yasaktı, bu yüzden ranzamın üzerindeki duvara her biri on sayfalık üç deste kâğıt parçasını asmak için bant kullandım. Her gün 30'dan başlayarak geriye doğru birer tane çekip kopardım.

13. günde, gardiyanlar telefonla arandığımı söyleyip beni götürmeye geldiler. Arayan avukatlarımdan biri olmalıydı, çünkü sadece onlarla telefonda konuşmama izin veriliyordu. Beni müdürün odasından daha küçük bir odaya götürdüler. Katlanır tip küçük bir masa ve zeytin yeşili, çevirmeli bir telefon cihazı dışında oda boştu. Biz içeri girer girmez telefon çaldı ve gardiyanlardan biri cevap verdi. Kendini tanıttıktan sonra ahizeyi bana doğru uzattı.

Avukatım Olvido, hal hatır sorma faslına hiç girmedi. Bana, bazı hukuk bürolarına, Bölge Savcılığından bir mektup geldiğini söyledi. Mektup, davası, belli bir cinayet dedektifi tarafından soruşturulmuş bulunan sanıkların vekaletini üstlenmiş avukatların hepsine gönderilmişti. Konunun beni ilgilendiren yönü, bahsi geçen cinayet dedektifinin, kötü polis, Dedektif Cole olmasıydı. Mektupta anlatıldığına göre, adı geçen dedektif, soruşturmasını yürüttüğü birçok vakanın fiziksel kanıtlarını garajındaki kolilerin içinde saklamıştı. Bölge Savcılığından gelen ve “Burada bulunan kanıtlardan herhangi birinin, yasalara aykırı olarak savunma avukatlarından gizlenip gizlenmediği veya davalardan herhangi birini etkileyip etkilemeyeceği bilinmemektedir” sözleriyle devam eden mektup, “Savunma avukatlarına önemle bildirilir” şeklinde sona ermekteydi.

Dedektif Cole’un sıra dışı alışkanlıkları, elli altıncı doğum gününe üç gün kala, geçirdiği kalp krizi nedeniyle ölümünden sonra ortaya çıkmıştı. İkinci karısı, çocuklarına daha yakın olsun diye Kuzey Carolina'ya taşınmaya karar vermişti. Eşyalarını toplarken, daha önce hiç görmediği bir koliyi açmış, içinde kan lekeli bir çekiç, mühürlü plastik bir poşette cinsel saldırı kiti ve ikinci el eşya satan bir mağazanın sıradan giysilerini bulmuştu. Paniklemişti ve dedektifin eski ortağı Detective Pisarro'yu aradı. Pisarro, gördükleriyle ilgili hiçbir fikri olmadığını söyledi ve hemen Emniyet Müdürünü ve Bölge Savcısını aradı. Aynı gün, öğleden sonra, polis memurları, laboratuvar teknisyenleri ve savcı olay mahallinin çevresini emniyet şeridiyle çevirdikten sonra eski dedektifin garaj olarak kullandığı bodrum katında bulunan her şeyi titizlikle elden geçirdiler. On bir koli dolusu kanıt toplandı. Akşam üzeri, son araç yola çıktığında, beş yerel haber kanalı evin önüne gelmiş, uydu üzerinden canlı yayına başlamıştı.

*hermano : erkek kardeş, birader
**kamu avukatlık büroları: durumu müsait olmayan insanlara ücretsiz avukatlık hizmeti veren kuruluşlar

(Devam edecek)

6 yorum:

  1. anaaaa ne garip bişi detektife bak sen keyfine göre kanıt saklıyoo bak sen uyanığaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adam sapık galiba. Kanıt kolleksiyoncusu! Ne kaa ilginç hobiler vaamış:)

      Sil
  2. O adamın görev aldığı tüm davalar iptal edilir. Kanıtlar tahrip edilmiş sayılır. Amerika'da aynı suçtan ikinci kez yargılama yapılamaz kuralı da geçerli olursa bizim Innocente elini kolunu sallayarak dışarı çıkar sanırım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Innocente zaten bilinen bir kanıt olmaksızın idama mahkum edilmişti. Olsa olsa kuralı! Tieresse'yi acaba kim öldürmüş olabilir? Kadın çok zengin, Innocente çulsuz. Onu ortadan kaldırıp parasına konması ve sevgilileri ile gününü gün etmesi ilk akla gelen senaryo.

      Gerek jürinin gerekse mahkemenin kararı bu bakımdan yanlış. Dolayısıyla dedektif Cole'un kanıt koleksiyonu ilk bakışta Innocente'yi kurtarmaz. Nitekim avukatlar da bu gelişmeye sevinmiş olsalar da temkinli yaklaşıyorlar. Innocente'nin masumiyeti ancak ve ancak gerçek suçlunun ortaya çıkarılması durumunda mümkün görünüyor.
      Bir de Mrs. Kedi, son George Floyd olayı da gösterdi ki, yasal destek bulunmasa da ABD'de ırkçılık hala geçerli. ABD'li beyazların kafalarına kazınmış bu durum. Kızıl derililere karşı takındıkları bu tutum, daha sonra zenciler ve göçmenlerle devam etmiş, onlara tiksintiyle bakmışlar ve daima ikinci sınıf insan muamelesi yapmışlar.
      Yani Innocente, Meksika göçmeni olması sebebiyle pek şanslı sayılmaz:)

      Sil
    2. Irkçılık konusu gerçekten dünyadaki en saçma şey! Kim doğarken ten rengini, ırkını, cinsiyetini kendi seçiyor da bunlara bakarak başkasını itip kakma, hor görme hakkını buluyor kendinde insanlar hiç anlamıyorum. Üstelik de ne önemi var tüm bunların? İnsan tanımında ırkın yeri mi var? Aklım almıyor cidden bu kadar basit bir konuda bu kadar saçma düşünen insanın olmasını.

      Sil