KATEGORİLER

7 Haziran 2020 Pazar

MASUM BİR ADAMIN İTİRAFLARI - BÖLÜM 35/2


Olvido, ele geçen kanıtların benim durumumla bir ilgisi olduğunu düşünmek için ellerinde hiçbir sebep bulunmadığını söyledi. Ancak gazete ve TV muhabirlerinin benimle temasa geçmek isteyebileceklerini göz ardı etmemem gerektiğini hatırlattı. Çünkü Cole, davamın ilk soruşturmasını yürüten ekibin başındaydı ve idamıma iki haftadan daha az bir süre kalmıştı.

“Sana işine yarayacak bir haber getiremediğim için özür dilerim. Aslında biraz daha bilgi topladıktan sonra gelecektim fakat bazı TV ekiplerinin seni ziyaret edip boş yere umutlarını yükseltmesini istemedim.” dedi.

“Medyayla konuşmuyorum.” dedim.

“Biliyorum,” dedi. “Demek istediğim; insanların sayılı günleri kaldığı zaman muhabirler hayli acımasız olabilirler.”

Birbirimize hoşça kal dedik ve telefonu bana veren aynı gardiyan elimdeki ahizeyi geri aldı. Büyük ihtimalle hayal kuruyordum, sanki bana sempati ile bakıyor gibiydi. Avukatla yaptığım konuşmayı duyup duymadığını merak ettim. Sonra, beni infaz odasına götürecek gardiyanların ve beni elektrikli sandalyeye bağlayacak diğerlerinin de bana sempati ile bakıp bakmayacağını, çelik gibi soğukkanlı olmanın bu işler için bir ön koşul olup olmadığını düşündüm.

Hücreme döndüğümde, yüzümü ve boynumu lavaboda yıkadım. Temiz bir gömlek giydim ve ranzama uzandım. Altı adet patates cipsi yedim. Akşam yemeğimle gelen buzlu çayı içmeye çalıştım, tadı bana çok şekerli geldi, bu yüzden buzu kurtarmak için çayı parmaklarımın arasından lavaboya döktüm ve içi buz dolu plastik bardağı musluktan suyla doldurdum. Şafak vaktinden önce bir gardiyan hayatta olduğumdan emin olmak için servis penceresinin kapağını açtı. Başımı kaldırdım ve ona “Sadece uyuyordum” dedim. Ranzamın üzerinde yuvarlanarak dizlerimi göğsüme çektim, öğleden sonraya kadar o şekilde uyudum.

Eğer zihnimi toplamaya imkânım olsaydı, son yedi yıl boyunca beni şaşırtan her şeyi yazmak için günlük tutardım, Tieresse'in  ilk elini sıktığım günden başlayarak bana hayal kadar uzak gelen aşkımı ve sonunda nikâh masasında, kalemi elime aldığım andaki duygularımı yazardım. İdam edileceğim güne yedi gün kala, hukuk ekibim yeniden ortaya çıktı.

Olvido, “Cinayeti araştırırken Tieresse'nin evinin arka bahçesinde, polisin bir bandana bulduğunu biliyor muydun? diye sordu.

“Hayır.” dedim.

“Biz de bilmiyorduk. Kanıt olarak kaydedilmemiş. Polis raporuna dosyalama hatası olarak geçmiş.”

“E, ne var bunda şimdi?” dedim.

Olvido, “Evde veya restoranda hiç bandana taktın mı?”

Sorusunun retorik olup olmadığından emin değildim.

“Bandana mı? Kovboy gibi mi yani? Sen ciddi misin?”

Luther, “Tieresse’nin bahçesinde bulunan bandana dedektifin garajındaki kolilerden birinden çıkmış. Onu Pisarro bulmuş. Dün kendisiyle konuştuk. Adli Tıp’a verileceğini düşünüyor. Anlaşılan, o hala kanıt torbasında. Mührü henüz açılmamış ve DNA için hiç test yapılmamış.

Belki de yemek yemediğimden dolayı hiç olmadığım kadar ağır hareket ediyordum. Karşımdaki avukatların üçü de sanki lotoda kendilerine büyük ikramiye çıkmış gibi seviniyorlardı ama ben bunun neden bu kadar önemli olduğunu anlayamıyordum. Laura bana dönüp,

“Bandana'da DNA varsa ve cinayet silahındaki bilinmeyen DNA ile eşleşirse, buradan çıkıyorsun demektir.” dedi.

Kalbim deli gibi atmaya başladı. Bana prosedürü açıkladılar. Avukatlarım, duruşmayı yürüten hâkimden bandana testi yapılmasını isteyecekler, herhangi bir nedenden dolayı bunu reddederse, eyalet mahkemesine itiraz edeceklerdi. Yine bir engel çıkarsa bu sefer federal mahkemeye gidilecekti. Kendi kendime düşündüm, Kazanma ihtimali düşük olduğunda onlardan hep bu sözleri işitirdim.

“Fazla umutlanmak istemiyorum.” dedim.

Buraya geldiğimden beri, Teksas eyaletinde 115 idam cezası uygulanmıştı. Çoğunun hakkında fazla bilgim yoktu ama 13 tanesini tanıyordum. Onların 12'si ilçe hapishanesinde tanıdığım mahkûmlar kadar korkunç değildi. Bütün bu yerlerin benim açımdan bir anlamı yoktu. İyimserliğimi koruyabilmek için, daha önce hiç görmediğim bir mantık ya da rasyonellik keşfetmem gerekiyordu.

Olvido, “Ben de umutlanmak istemiyorum, ama bu, davanızı üzerimize aldığımızdan bu yana içimizde parlayan en büyük ümit ışığı. Haberleşeceğiz.” dedi.

Onlar gitmek üzere ayağa kalkmadan sol elimi cama dayadım ve “Sonuç ne olursa olsun, yaptıklarınız için teşekkür ederim.” dedim.

Olvido, “Henüz bize teşekkür etmen için erkan.” derken gülümsüyordu.

Tieresse'nin kanser hastası olduğunu daha önce söyleyecektim. Birkaç ay boyunca benden bunu saklamıştı. Düğünden birkaç hafta önce bir sır sakladığını itiraf etti. Korkunç bir şey duymak için kendimi hazırlamıştım. Benden sakladığı sır melanom*du. Karaciğerine ve akciğerlerine metastaz yapmıştı. Ancak, bir yıl kadar önce, Houston'daki doktor tanıdıkları, nüfuzlarını kullanarak Atlanta'daki bir kanser hastanesinin sonlandırdığı bir immünoterapi tedavisi için randevu aldılar. Enjeksiyon için haftada iki kez Atlanta'ya uçtu. Sekiz aylık seanstan sonra kanser tamamen ortadan kalkmıştı. Tedaviye çok iyi cevap vermişti, ancak doktorlar iyileştiğini söylemek için acele etmiyor, tedbiri elden bırakmıyordu. Kanserin yeniden nüksedebileceğini söylüyorlardı. Onkologların dünyanın en büyük kötümserleri olmaları için ellerinde her zaman iyi nedenleri vardır. Tieresse, bunu bilmemi istemişti.

“Neden bunu benden saklama ihtiyacı hissettin?” diye sormuştum.

“Eğer hasta olduğumu bilseydin, anlaşamadığımız takdirde, beni terk ettiğini düşünecektin. Vicdan azabı çekmemek için benimle birlikte olmanı istemiyordum.” dedi.

“Annemdeki Yahudi suçluluk geni bana geçmedi. Şartlar ne olursa olsun seninle kalırdım çünkü sen benim hayat arkadaşımsın.” dedim.

“Tamam, vaquero**.” dedi.  “Her neyse, şimdi artık biliyorsun.”

Ertesi sabah, önümde uzun bir soru listesi vardı. Tedavinin ne kadar süreceğini, aşıların nasıl uygulandığını, hangi laboratuvarların bu işi yaptıklarını, bir dozda kaç miligram aldığını, altıncı ay, bir yıl ve beş yıl hayatta kalma olasılıklarını sürekli olarak sordum. Bana sabırla gülümsüyordu ve sorduğum her soruya yanıt olarak, bilgisinin olmadığını söylerdi. Şaşırıp kalmıştım. Bu inanılmaz kadın, bana beş yıl önce Des Moines' in bir alt mahallesindeki evinin çatısını shingle kaplatmak için ne kadar ve ne tür çivi kullanıldığını söyleyebilirdi, fakat hastalığı ve tedavisi hakkında sorduğum soruların hiçbirine cevap veremiyordu. Hayal kırıklığına uğramış ve hayrete düşmüştüm.

Kızgınken ona Reesa derdim.

“Reesa,” dedim, “Bu senin hayatın.”

Amor”demişti, “Onlara ölmeye hazır olmadığımı, beni kurtarmak için ellerinden geleni yapmalarını söyledim ve onların bütün tavsiyelerine uydum. T hücreleri ve proteinleriyle ilgili ben ne bilebilirim ki? Onlar uzman. Hayatımı önlerine koydum. Umursamaz biri değilim. Sadece sınırlarımın farkındayım.”

Yanıma yaklaştı ve beni öptü. Az önceki öfkem şaşkınlığa dönüşmüştü.


*melanom: Deri kanseri
**vaquero: İspanyolca, kovboy
***Amor : İspanyolca, aşkım

(Devam edecek)

6 yorum:

  1. Mahkemede neden bu konu gündeme gelmemiş acaba? Kadın kanserse zaten ölecekti, ölünce de kocası mirasçı olacaktı yani cinayete gerek yoktu diye savunma yapılabilirdi. Kadın tedavi görse de doktorlar iyileştin dememiş anladığım kadarı ile. Avukat önemli cidden bu mahkemelerde, işini iyi bilmesi lazım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha önceki yorumumda belirttiğim üzere hakimlerin gözünde olay zaten sonuçlanmış. Innocente pisliğin teki onlara göre. Bütün hedefleri adamın idamını sağlamak. Elde somut delil olmasa bile ne gam. Bu işi yapsa yapsa ancak Innocente yapabilir demeleri yeterli!

      Bence ellerinde somut bir kanıt yokken sadece algısal yönden bir kişiye idam kararı veren yargıçlar, gerçeğin sonradan anlaşılması durumunda vermiş oldukları aynı karar üzerinden cezalandırılmalı. Yani mahkuma yanlış bir idam kararı veren yargıç, gerçekler ortaya çıkıp mahkumun masumiyeti kanıtlanırsa idam edilmeli. Bu kadar net. Yargıçlar eğer buna göre karar vereceklerse idam cezası uygulanabilir hale gelir belki.

      Kadın, tedaviye olumlu cevap veriyor ve hastalığı tamamen yeniyor. Yani ölümü bekleyen bir durumu yok. Elbette yarın ne getirir bilinmez. Bu Rafael için de geçerli. Doktorlar her zaman açık bir kapı bırakırlar. Kendilerini bağlayan bir şey söylemekten özellikle imtina ederler. Korona salgınıyla ilgili olarak profesörleri dinlerken benzeri durumlara şahit oluyoruz. Siz hiç bir doktorun çıkıp "Korona bitti artık, bundan sonra bir daha karşımıza çıkmaz" dediğine şahit oldunuz mu? Hepsi bir ağızdan, tedbiri elden bırakmamak lazım, ikinci dalga gelebilir diyor. Bana soracak olursan, Korona bitti, yenilerini bekliyoruz derim kendimden en emin halimle:))

      Avukatlara gelince. Hatırlarsanız avukatların özellikle üzerinde durdukları husus, suçu kökünden reddetmek yerine, süreci "Evet, yaptım ama sor bir bakalım neden yaptım" havasına getirmekti. Bu şekilde yargıçların sahte bir şekilde gururları okşanacak ve bu yüzden mahkuma şefaat etmelerinin kapısı aralanacaktı. Birçok zenci ve göçmenin masum oldukları halde suçlamaları kabul edip kendilerine verilecek idam cezalarını müebbet hapse çevirdiklerini tahmin edebiliyorum. Rafael'in avukatları da böyle bir taktik uygulasınlar diye yırtındılar ama bizimki kabul etmedi. Madem ben karımı öldürmedim, ucunda ölüm de olsa onu öldürmüş gibi davranamam dedi.

      Ya, ABD değişik bir ülke. Bu kadar adaletsiz bir ortamda nasıl süper güç olabiliyorlar anlamış değilim. Hangi birimiz Rafael'den farklı davranabilirdi bu durumda? Mesela Zarrab olayını hatırlayalım: Anlaşmaya göre, Zarrab, kendisine yöneltilen yedi suçlamayı da kabul etti ve suçlu olduğunu söyledi. İddianamede yer alan altı suçlamaya ek olarak bir de ceza evinde rüşvet verdiğini itiraf etti. Şimdi krallar gibi yaşıyor. Zarrab'ın savunulacak bir tarafı yok ama ülkede ahlak her yönden yerlerde sürünüyor.

      Sil
    2. Evet Amerika'da işler epey ilginç. Suçu kabul edersen savcılık anlaşma öneriyor. Suçlu bulundu, dava kapandı demek için her şeyi yapıyorlar. Bir de itiraf edip başkalarını da yakalatırsan hapse bile girmeden kurtulabilirsin. Resmen rüşvetle sahte suçlular yaratıyor sistematik olarak. Ben işlemediğim bir suçu kabul edemem sanırım ama tabi başa gelmeden bilinmez.

      Sil
    3. Film izlerken ya da kitap okurken iyi de bazı hukuk kuralları gerçekten garip işliyor. Rafael de aynısını yapıyor:)

      Sil
  2. bandana, kanser, hadi bakalım, rafael iğneden nasıl kurtulacaak :)

    YanıtlaSil