KATEGORİLER

22 Haziran 2020 Pazartesi

RAUF BEY'E VEDA HUTBESİ

Korona'lı günler başlayalı beri dün ilk defa şehir dışına çıkıp oğlumuzu ve gelinimizi evlenmelerinden sonra ilk kez evlerinde ziyaret ettik.  Eksik olmasınlar eşimle beni güzel bir şekilde ağırladılar.

Öğleden sonra telefonum çalmaya başladı, ekranda uzun süredir görüşmediğim bir iş arkadaşımın adı yazıyordu.

"Selâm, mesajımı görmedin mi?"
"Hayır, farkında değilim, gelen mesajlar için ses uyarısı ayarlı değil, arada bakıyorum, hayırdır?"
"Rauf Bey ölmüş!"

Kısa bir sessizlikten sonra toparlandım.

"Ya, öyle mi? Ne zaman?"
"Bu sabah, zaten bir yıldır mide kanserinden tedavi görüyormuş. İstanbul'da bir doktora görünmüşler, daha sonra Amerika'ya gitmişler. Orada çok pahalı bir ilâç yazmışlar kendisine. O ilacı kullanmaya başlamış..."

Yeni Bir Hayat ve Hayatın İçinden dizilerimi okumuş olanlar bilir Rauf Bey'i. Ölen bir insanın arkasından konuşulmaz derler. Bu sözü kimler söyledi, niçin söylendi bilemem. Belki öldükten sonra ondan ne fayda ne de zarar gelmeyeceğindendir. Fakat ben aynı fikirde değilim. İnsan bir ömür sürdükten sonra yaptığı iyilik ve kötülükleri bazen bir nesil, bazen de nesiller boyu geride kalanlara miras bırakır. 

En az 24 yıl birlikte çalıştığım iş arkadaşım, genel koordinatörüm ve genel müdürümdü. Emeklilik kararımı verdiğim son işyerimde yine birlikteydik ama küs ayrılmış, vedalaşmamıştık. Benden birkaç yıl sonra o da şirketten ayrılmış, evine çekilmişti. Bire bir son konuşmamızda, son sözü ben söylemiştim:

"Ne cenazene, ne cenazeme!"

İpler bu sözümle kopmuştu. Yaş ilerleyince namazını, orucunu eksik etmezdi. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra inancı gereği son görevini yerine getirmek için hacca gidecekti. Tanıdığı bütün kişileri aramış helâllik istemişti. Beni aramaya pek cesareti olmadığından bana öldüğü haberini veren arkadaşı aratmış, ısrarla konuşmak istediğini belirtmişti. Hayır, dedim.

Eşim daha toleranslı yaklaşmıştı olaya. 

"Bak bize şu şu faydaları oldu, hadi bırak arasın, ayıp olur şimdi." deyip ikna etmişti. Arkadaşa durumu anlattım, iyi o zaman, ben razı olmasam da eşimin hatırına, ver numaramı arasın dedim. Aslında telefon numaramı hiç değiştirmemiştim.

Aradı, uzun uzun anlattı.
"İyi günümüz, kötü günümüz olmuştur, yıllarca birlikte olduk, eğer sana hakkım geçtiyse helâl olsun, senin de bende hakkın varsa helâl et." dedi.

Ne helâl olsun, ne tamam dedim. Daha ziyade, bitsin bu seremoni dercesine belli belirsiz bir peki sözcüğü döküldü dudaklarımdan. Bu kadar kolay mıydı  günâhlardan arınmak.

Şimdi aklımda kalan bir sürü anı. İyileri, kötüleriyle. Teraziye vuruyorum kafamda. Günahları ağır basıyor. Üzülüyor muyum? Sanmıyorum. Gözümün önünde sıra dışı bir insan profili beliyor. Karadenizin dağlarında keçi sağan bir adam. Makine mühendisliğini bırakıp daha kârlı diye teknik üniversitenin inşaat fakültesine geçiş yapan sistemin iflâh olmaz bir dişlisi.

İşinin düştüğünü sırtında taşıyan, işine yaramayanları önüne paspas eden bir mobbing üstâdı. Eşine karşı her türlü hakaret içeren sözü cümle alemden esirgemezken, kızlarını elimde kaldı bunlar diye küçük düşüren ve o kızların babalarına güvenip kurdukları işte iflâs etmeleri sonucu hak etmediği varlığının hatırı sayılır bir kısmı ellerinin arasından kayıp giden, sonunda yalnızlığa mahkûm biri geliyor gözlerimin önüne, ister istemez.

Sanırım ben herkesten farklı ve kötü bir insanım.

18 yorum:

  1. Ben böyle düşünmenin kişiyi kötü bir insan yaptığına inanmıyorum, buna benzer benimde acılarım oldu. ekmeğim ile oynayan ve bundan haz alan birini sırf oldu diye af edecek değilim, benim canımın yanması , hakkımın çalınması ne olacak ? bu beni kötü yapıyorsa , peki iyi kim ? sonunu düşünmeden anlık çıkarı için her şeyi yapan sonra da helallik isteyen mi ? sanmıyorum ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşam amacımızın ne olduğunu bilmiyoruz. Öldükten sonra geriye güzel şeyler bırakabiliyor, arkamızdan gelenlerin hakkımızda iyi konuşmalarını sağlayabiliyorsak, ne alâ. Eğer bu bir sınavsa, o zaman başarıyla çıkmışız demektir.
      Musalla taşında imam efendi "Merhumu/Merhumeyi nasıl bilirdiniz?" diye sorduğunda hep bir ağızdan verilen "iyi biliriz" cevabı bence en büyük ikiyüzlülüktür.

      Aynı şeyleri düşünmemize sevindim:)

      Sil
  2. Bence kötü değil, dürüstsünüz.diğerlerininki iyilik olsaydı sevgi dolu bir toplum olurduk:) benim de ölse üzülmeyeceğim insanlar var. Gerçek bu:(

    YanıtlaSil
  3. Herkese sırf istedi diye helallik dağıtacak olsaydık, ne manası vardı bu helal meselesinin. Hiç de kötü değilsin tabii ki, kötü olanı illa affedeceğiz diye bir formül yok. Benim de hiç affetmeyeceğim tipler var. Çoğunu da tanımıyorum ama helal falan etmeyeceğim hakkımı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anlaşılıyor ki, öbür tarafın hesaplaşması bayağı çetin geçecek:))

      Sil
  4. İçimden affetmek gelmeyen kimseyi dışımdan da affedemem. Kimse de kusura bakmasın :)
    O "iyi biliriz" cevabıyla kimi kandırıyor cemaat acaba hep düşünüp gülerim. Kendi inançlarına göre her an her yerde olan, her şeyi gören ve bilen Allah'ı mı yoksa birbirlerini mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım adet olmuş, anlamsız bir sürü adetimiz var düşününce. Yazıyı yazdıktan sonra ekşi sözlüğe baktım. Genelde aynı düşünce hakim. Üstelik bir kısım alimlere göre, ölünün arkasından konuşmak tevatürden ibaretmiş:)

      Sil
  5. merhaba bir cenaze sonrası konuşulanları duyan yaşlıca birisi susun dedi ölünün arkasından konuşulmaz aklına saygı duyduğum bir kişi dedi ki ölen gitti ne görür ne duyar ne bıraktıysa o dedi sanırım nasıl bilirdiniz kısmı ise cenazeye gidenlerin görev tamamlandı duygusu için soruluyor cenaze sürecinde yaşananlar ölüm her kapıya gelecek hatırlatması nasıl hatırlanmak istersek sınavı geçmişsinizdir her kendini bilen gibi)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, hoşgeldiniz:)
      Aklına saygı duyduğunuz kişi doğrusunu demiş, insan bu dünyadan göçtüğünde madden ve manen geride bıraktıklarıyla anılır.

      Sil
  6. Bunu dini anlamda değil de psikolojik anlamda sorgulamak istiyorum izin verirseniz. Şimdi "hakkını helal etme" kavramının aslında ölüye değil de geri kalana faydası olabileceğini düşünenlerdenim. Şöyle ki, bazen bir insanı öfkeyle anmak, o insanın gerçek ederinden fazla değer verdiğimi anlamına gelebilir. Zihin gereğinden fazla o insanla ya da onun neden olduğu olaylarla meşgul oluyorsa, bu o kişiyle değil aslında kendimizle ilişkilidir. O nedenle bazen "let go.." en iyisi, affetmek değil de nötrleştirmek, "artık sen de herkes gibisin.." diyebilmek bazı insanlar için gerekiyor bence. Belki gerçekten imana gelmiş ve yaptıklarının ağırlığıyla gerçek anlamda pişman olmuştur ve kendi içinde huzura kavuşmuştur bilemeyiz ama zaten asıl önemli olan onun değil bizim onunla olan davamızda nötrleşmeyi başarmamız ya da artık bize dokunmamasını sağlayabilmemiz sanırım.. Sizin yaşam hikayenizde de bu tür bir yol ayrımı ve artık onunla ilgi ve alakanızın kalmaması halini yani bir nötrleşmeyi hissetmiştim. Ama onda öyle olmamış ki sizden ille helallik alma ihtiyacı hissetmiş, bir psikolog olarak bana bu ilginç geldi. Yani demek ki hakkı yenenden çok hak yiyen rahatsız oluyor sonunda... İlginç.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim katı bir kuralım var. Ne kadar yakınım olursa olsun, eğer herhangi birinin yanlış bir hareketini görürsem, kendimi o kişiden mümkün mertebe uzak tutarım. Yanlış hareketten kastım, yalan söylemesi, hak yemesi, ahlâk demeyeyim (çünkü o da göreceli bir şey) ama insan olma özelliklerinden uzak davranışları olan kişilerden bahsediyorum, yoksa fikirlerimiz, zevklerimiz uyuşmayabilir.

      Bunu, onları benden mahrum etmek suretiyle cezalandırıyorum bir bakıma. Bu yüzden çok geniş bir çevrem olmadı. Bunun bir eksiklik olduğunu da düşünmüyor değilim zaman zaman. Ama belki bu nedenle pek dost kazığı da yemedim.

      Elbette iş hayatında çoğu zaman yanlış kişilerle de mecburen bir arada kalabiliyorsunuz ve bunun ceremesini de ödemiş oluyorsunuz.

      Sil
  7. ah ben rauf beye üzüldüm, anlattıklarına rağmen onu çok sevmiştim, anlattıklarına dayanarak ben onu kötü biri olarak hiç görmedim, belki aksi ve huysuz yanları olabilir. ama çok geçmiş üstünden, telefonda söledikleri de güzelmiş, helal etme kısmı, yani kötü günler de olsa sana iş konusunda çok yararı olmuş biri yaa, tartışmalar da olsa iş yaşamı işte, seni canlı tutanlardan biri o, yani bence onu affetmeliydin, geçmişte affetmediysen de şimdi affet. bu konuda seni haklı bulmadım :) ya da ileride içinde barış onunla. insanlarla ilgili olumsuz duygular iyi değildir, yani o duyguları taşıyanlar için iyi değil ki, yüktür bu, geçmişi ve bütün hayatımıza girenleri affetmelii :) çünkü onların hepsi bizim hayat öğretmenimiz. affetmek ve barışmak insana iyi gelir. belki bir gün barılırsan sana da iyi gelecektir ki buuu :) rauf bey senin sen olmanda en önemli faktörlerden biri şu hayatta. yani sen kim olduysan bunu ona da borçlusun. onunla kötü günler geçirmen de sana faydalı olan bişey. senin bu yeni bir hayat öykünde tek hayran olduğum kişi o oldu. adamcağız öatır çatır yaşamış valla. ben onun için dua edicem bana neee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep beni şaşırtmadın:) Bilmiyorum aramızdaki fark ne? Eğer mesele duygusallıksa, ben de epey duygusal sanırım. Fakat diğer taraftan da olabildiğince realistim.

      İnsan yaşadıkları ile okuduklarından daha farklı bir şekilde etkileniyor olabilir mi? Mesela hala devam eden roman çevirimdeki Rafael, benim gözümde gerçekten masum. O ölürse gözlerim dolabilir. Demem o ki, mesela, Rafael gerçek bir karakter, Rauf Bey kurgu olsaydı ve her ikisini de eşit ölçüde tanısaydım durum değişir miydi acaba?

      Şimdi onun yaptıkları kötülükleri bir kez daha saymanın ne ona ne bana, ne de sana faydası var, biliyorum. Fakat şu kadarını söyleyeyim, benden çok başkalarına verdiği zarar, daha çoktu, kısacası düzenin bir adamı olduğu için geçmişte ona, ve şimdi manevi huzuruna iyi duygular beslemiyorum.

      Helalleşmeye, affetmeye senin yüklediğin kadar büyük anlamlar yüklemiyorum. Evet ondan çok şey öğrendim ve o da benden çok şey öğrendi. Mutlaka birbirimizden etkilenmişizdir. Fakat bir insan iyidir, kötüdür ya da etliye sütlüye bulaşmaz, kendi halinde biridir. "Kör ölünce badem gözlü olur" sözümüzü bilirsin, ama bana göre kör ölünce gözleri açılmaz, yine kördür.

      Seninki Stockholm Sendromunun bir versiyonu mu? Ya da var mı böyle bir şey? Şimdi ben de Hitler'e hayranım desem, taşa tutarlar mı beni?

      Sil
  8. bak bu arada bir de şu vaar, bütün anlattıklarını bir kez de rauf bey den dinleyebilseydik ne güzel olurdu. sen aksini düşünsen de sen de ona haksızlık yapmışsındır mutlaka bir yerlerde bir şekilde, sen de onun hakkını yemişsindir, bu durumlarda tek kişi hatalı olamaz yani, senin de payın çoktur ama sen böyle görmezsin haliyleee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rauf Bey'in iyi olması benim kötü olmama bağlı değil. Ya da tam aksi, Rauf Bey'in kötü olması beni iyi yapmaz. Bunlar ayrı konular. Elbette hiçbirimiz sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Ama bilerek ama bilmeden birçok haksızlık yapmış olabiliriz. Onun bana hakkı kesin geçmiştir, benim de ona. Ne yapalım şimdi, bu yüzden yaptıkları haksızlıkların üzerine kalem mi çekelim.

      Bu bana genel af meselesini hatırlattı. Adamın ya da kadının çocuğu hunharca bir cinayete kurban gidiyor, katil de, 30 yıl ceza alıyor. Sonra seçim kazansın diye bir parti af çıkarıyor, iki yıl yattıktan sonra, hop katil serbest. Anne, baba onu affettim diyebilir mi? Ben Rauf Bey'i bana yaptıklarından dolayı affetsem bile kamu vicdanında temize çıkamaz.

      Rauf Beyin yerine ben ölseydim, cenazeme en büyük çelengi o gönderirdi, gazetede kocaman bir vefat ve başsağlığı ilanımı da çıkartırdı. Fakat bunu şirket hesabından ödettirirdi.

      Evet, iyi günlerimiz daha çok oldu belki onunla. Ama kusura bakma, hiçbir zaman, kendime örnek alacağım biri değildi. Ben ise istesem bile onun kadar kötü olamazdım.

      Diyelim ki sana bir zararım dokundu, hakkını yedim. Ölüm vaktim yaklaşınca sana gelip hakkını helal et, dememin hiçbir anlamı olduğunu sanmıyorum. Ben senin gözünde her zaman, sana zararım dokunan, hakkını yiyen biri kalmaya mahkumum artık. Bunu silmem o kadar kolay değil. Toplumumuzda birbirlerini her fırsatta gömüp, sonra yüz yüze geldiklerinde saygıda kusur etmeyen birçok insan var. Ben onlardan biri değilim, onlara ikiyüzlü diyoruz.

      Ya da yazımın son cümlesinde olduğu gibi,
      Sanırım ben herkesten farklı ve kötü bir insanım.

      Sil
  9. "Günahımı vermem" diye bir tabir var hani. Dünya üzerindeki 159 ülkede araştırılsın, inanıyorum ki bizden başka bir millettin sözlüğünde bulamazsın bu iki kelimeyi. Bize has,bize ait menşeei. Hah işte öyle garip bir milletiz. Uçlarda yaşamayı severiz. Anormalliklere bağlılıkta şampiyon bir ülkeyiz misal. Sağken nefret kustuğumuz bir faniye, öldükten sonra methiyeler düzeriz. Denge sorunumuz vardır vesselam. Ama dengesiz insansın eleştrisinden nefret ederiz. Evde iki lokma ekmek yok der, röpotajın sonunda evdeki iki lokma ekmeğe muhtaç etmiş iktidarı överiz. Minibüse şortla binen evladımızı darp eder, camide uygunsuz yakalanan imamı görmezden geliriz. Ah azizim, helallik versen ne olur vermesen ne? Bu kadim millet 12 dakikada uzaya çıkan adamları tv'de izlerken, kıçıma su kaçtı orucum bozulurmu sorusuna 40 yıldır aynı tv'den cevap bekler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, gayet güzel özetlemişsiniz olayı:) Ben helal etsem cennete girecek, yok hakkımı helal etmezsem cehennemde yanacak. Bir oy bir oydur. Her zaman bir hesap peşinde şu insanoğlu:))
      İyi şeyler yapayım arkamdan beni iyi ansınlar demez, her haltı yer sonra helallik ister. Ben bu kestirme yollardan bir halt çıkacağını sanmıyorum:)

      Sil