Beş katlı özel hastanenin danışma bankosundaki sekreter heyecanlı üç ziyaretçiyi Esther’in bulunduğu kata yönlendirdi. Odaya girer girmez gördükleri manzara yürek burkucuydu. Kol ve ayaklarından sıkıca yatağa bağlanan genç kadın, saçı başı dağılmış, kolunda serum hortumlarıyla gözleri kapalı bir şekilde sessizce yatıyordu önlerinde. Yatağın yanı başındaki sandalyede oturmakta olan Cevdet Bey, beklediği ziyaretçileri karşısında görünce yerinden fırladı hemen. Yanındaki genç doktorla birlikte ellerini kavuşturup yüzünü yere indirdi, üzgün görünüyordu. Karşısında esas duruşa geçip beklemekten başka ellerinden bir şey gelmeyen doktorlar, şaşkınlıktan deliye çevirmişti Kemal'i. Hasan, bir taşkınlık yapması ihtimaline karşı gözünü ağabeyinden ayırmıyordu. Sessizliği ilk bozan Selma oldu.
- Cevdet Bey, Esther'i yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederiz ama hepimiz onun neden bu hale geldiğini merak ediyoruz. Şimdi ne durumda kendisi?
- Şu anda ilâcın etkisiyle uyuyor, biraz sonra durumu anlayacağız, dedi Doktor. Kendine gelmesi için ona biraz zaman vermemiz gerekiyor, siz isterseniz danışmanın yanındaki salonda bekleyin. Merak etmeyin, benim müşahedem altında, Esther Hanım uyanır uyanmaz size haber vereceğim.
Doktorun sözünü dinleyip dışarı çıkarlarken Cevdet Bey, yanındaki genç doktorun kulağına bir şeyler fısıldadı. Genç adam başını sallayıp hasta yakınlarının önüne düştü ve bekleme salonuna kadar onlara nezaret etti.
İnsan bir felaketle karşılaştığında ilk tepkisi büyük olur. Şanssızlığından dem vurur, kendini suçlar, isyan eder. Duygular şiddetini yitirince aklı başına gelir, kaderine razı olur, çaresiz kabullenmek zorunda kalır her şeyi. Kemal de bir insandı sonuçta. O da her insan gibi Esther'in halini görünce sorup öğrenmeden esiri olmuştu duygularının. Öfkesine hakim olamamıştı, hayvani dürtülerle saldırmıştı Kenan Bey'e. Şimdi düşününce doktora yaptığı o çirkin hareketi hiç mi hiç yakıştıramıyordu kendisine. Eline ne geçmişti sanki, Esther hakkında hiçbir şey öğrenememişti. Sinirlerine gem vurmayı başarabilseydi, doktorlara sorup Esther'e ne olduğunu öğrenebilecekti belki de.
Bekleme salonu sakindi, köşede asık suratlı genç bir çift, karşılarındaki duvarı boydan boya süsleyen tabloya gözlerini dikmiş kıpırdamadan oturuyorlardı. Kemal içine çöreklenen can sıkıntısını soluğuna yükleyip ıslığa benzer bir ses eşliğinde dışarı saldı. Neden Hipnoterapi Merkezinden alıp buraya getirmişlerdi karısını? Danışmanın bulunduğu bankonun üzerinde CE-SA Psikoterapi Merkezi yazıyordu. Bulundukları yer Cevdet Bey'in kendi özel kliniği olmalıydı. Sevgili karısını kobay olarak mı kullanıyorlardı yoksa? İçine kurt düşmüştü bir kere. Ne yapacağını bilmez halde bir süre ayakta bekledikten sonra önünde cam sehpaların bulunduğu mavi kanepelerden birine, Hasan'ın yanına oturdu. Selma heyecandan yerinde duramıyor, danışmanın önünde bir aşağı bir yukarı tur atıyordu. Üçü birlikte doktordan gelecek haberi beklemeye koyuldular.
Yaklaşık on beş dakika geçmişti ki, koridordan kesik kesik çığlık sesleri duyuldu. Endişe içinde Esther'in odasına doğru koştular birbirlerini ezercesine. Kemal odadan içeri adım attığı anda sesler bir kat daha yükseldi. Esther, avazı çıktığı kadar bağırıyor, boğazını yırtarcasına garip sesler çıkartıyordu. Vücudunu saran bantlardan var gücüyle kurtulmaya çalıştı. Canına kastedecek bir canavar görmüşçesine Kemal'e doğru gözlerini pörtleterek attığı tiz çığlıklar, korku filmlerindeki sahnelerle boy ölçüşebilirdi. Genç Doktor, koluna girdiği genç adamı dışarı çıkarmak istedi. Kemal, sert bir hareketle elini itti doktorun.
- Görüyorsunuz işte, tahammül edemiyor, korkuyor sizden, sizi gördüğünde öfkesi katbekat artıyor. Bunun nedenini bilmiyoruz ama size verdiği tepki ortada! diyen Doktor, Kemal'i çekiştirirken ısrarla onu odanın dışına sürüklüyordu.
- Ben kocasıyım onun, neden korksun benden, diye çıkıştı Kemal. Esther'in bakışları gerçekten korkunçtu, adeta kin kusuyordu. Kemal, genç kadının gösterdiği tepkinin odağında olduğunu kabullenmek zorundaydı. Gözleri doldu, ister istemez ikna olup çıktı dışarı. Kemal'in ayrılmasıyla birlikte Esther, sakinleşmiş, çığlıkları kesilmişti. Anlaşılmaz şekilde tuhaf sesler çıkıyordu ağzından, bir şeyler anlatmaya çalışıyor gibiydi. Gözlerinin ateşi sönmüş, bitkin düşmüştü, yorgun gözlerini çevresinde dolaştırmaya başladı. Başta Cevdet Bey, genç doktor olmak üzere, odada kalan Selma ve Hasan endişeyle Esther'in tuhaf davranışlarını izlemeye başladılar.
- Durun, sanırım bir şey anlatmak istiyor, dedi Cevdet Bey. Esther'in ağzından çıkan sesler mırıltıya dönüşmüştü. Kısa bir süre sonra hiçbir şey anlaşılmıyor, dedi Doktor, can sıkıntısıyla. Bu kez genç Doktor şansını denemek istedi, biraz daha yaklaştı genç kadına. Sesini olabildiğince yumuşatarak,
- İyi misiniz? Bir şeye ihtiyacınız var mı? diye sordu. Esther, genç doktorun yüzüne bakıp fısıltı halinde bir şeyler söyledi. Selma, yatağa doğru birkaç adım attı, Esther'in cevabını merak ediyordu.
- Ne diyor? diye sordu Doktor'a endişeyle.
- Bilmiyorum, farklı bir dil konuşuyor sanki, dedi genç Doktor gözlerini devirerek.
Cevdet Bey, Esther'in elini tutup onu sakinleştirmek istedi.
- Ne diyorsun güzel kızım, ne oldu sana? Korkma, bak hepimiz burada, yanındayız.
Esther yine bir şeyler mırıldanmış fakat verdiği cevabı kimse çözememişti yine. Bir şeyler çıkıyordu ağzından ama dediklerini anlayan yoktu. Gözlerini çaresizlik içinde tavana dikti Esther, çevresinde kendisine yardım edebilecek kimsenin bulunmadığının verdiği umutsuzluk içinde içini çekti. Nefesini toplayıp hesap sorarcasına bir şeyler anlatmaya çalıştı Cevdet Bey'e. Doktor, ellerini açıp yanındakilere döndü.
- Evet, sanırım farklı bir dil konuşuyor ama bilinen dillerden biri değil bu. Şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu. Ne İngilizce, ne Fransızca ne de Almanca... Doğu Avrupa dillerini çağrıştırdı bana. Slovakça ya da Rumence gibi bir şey olabilir. Anlamıyorum, nasıl olur böyle bir şey!
Esther'in göz kapakları ağırlaşmıştı. Konuşmaları fısıltıya dönüştü. Doktorun çaresizliği şaşırmıştı Selma'yı, anlamsız gözlerle Hasan'a baktı.
- Neler oluyor? diye sordu endişeyle. Ne diyorsunuz Doktor? Böyle bir şey nasıl olabilir? Odadan çıktı, panik içinde koridorda volta atan Kemal'in yanına koştu kocasıyla birlikte.
- İçerde garip şeyler oluyor Kemal, dedi Selma. Esther, konuşmaya başladı fakat ne dediği anlaşılmıyor. Peşlerinden gelen genç Doktor araya girdi.
- Evet, hanımefendi doğru söylüyor. İnanılmaz bir şekilde bilmediğimiz dilden bize bir şeyler anlatmaya
çalışıyor!
Cevdet Bey odadan çıkarken Kemal'e yakalandı.
- Ne diyor bunlar Doktor? diye çıkıştı. Lütfen bana durumu mantıklı bir şekilde izah edin. Ne yaptınız karıma? Ne yabancı dili. Esther'in bildiği sadece iki dil var, biri ana dili Almanca, diğeri İngilizce. Bir de Türkçe'yi öğrendi burada tabii. Hiçbir şey anlamıyorum.
Cevdet Bey, sakin bir şekilde cevaplamaya çalıştı Kemal'in sorularını.
- Kemal Bey, önce sakin olun biraz. Esther hanım, kendine geldi, sağlığı gayet iyi. Bu güzel bir gelişme. Ancak farklı bir dil konuşuyor, bu dilin ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Heyecanlanıp bu olayı fazla yaymamamız gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde bütün medya çöker üstümüze. Bugüne kadar tıp tarihinde benzer bir durumla karşılaşıldığını duymadım. Böylesine sıra dışı bir olay medyanın ilgisini çekecektir kesin. Hastayı Hipnoterapi Kliniğinden alıp buraya getirmelerini istememin sebebi bu. İnternette bunun benzeri bazı olayların rivayet edildiğini görmüş ama ciddiye almamıştım. Demek ki oluyormuş! Ben de çok şaşkınım. Biraz bekleyelim zaman içinde kendi diline döner muhtemelen. Şimdi Esther Hanım'ın dilini konuşan
birini bulmamız lâzım, aksi takdirde onu anlamak çok zor. Müsaadenizle ben konuyu biraz araştırmak istiyorum.
Kemal ve diğerlerinin şaşkın bakışları arasında gözden kayboldu doktor. İşler gittikçe sarpa sarıyordu. Hep birlikte bekleme salonuna geçip bir sonraki sürprizi beklemeye başladılar. Yaşanan bunca olaydan sonra hiçbir şeye şaşıracak durumları kalmamıştı artık.
Beş dakika sonra Cevdet Bey uzun boylu bir adamla geri döndü.
- Bu beyefendi Doktor Jovica Popovic, hastane müdürü bana Sayın Popovic'in dünya dilleri konusunda engin bilgiye sahip olduğunu söyledi.
Cevdet Bey, yanında getirdiği doktoru Kemal ve yanındakilere takdim ettikten sonra hep birlikte Esther'in odasına doğru ilerlediler. Kemal dışında herkes Esther’in odasına girdi. Sesleri duyan Esther gözlerini açtı, şaşkın halde yeni gelen doktora dikti gözlerini. Ağzından bir kaç kelime döküldü. Jovica söylediklerini anlamamıştı. Bildiği bütün dilleri kullanarak genç kadınla iletişim kurmaya çalıştı. Yanındakiler merak içinde nefeslerini tutmuş doktorun ne diyeceğini bekliyorlardı. Esther, birkaç cümle daha kurdu. Jovica bir sürü dilden ona karşılık vermeye çalıştı ama bir türlü anlamıyordu kadının dediklerini. Başını sallayarak odadan dışarı çıktı. Diğerleri de uzun boylu doktoru takip ettiler. Dışarıda merak içinde haber bekleyen Kemal, doktorun yanına koştu. Cevdet Bey başta olmak üzere, Kemal, Hasan, Selma ve genç doktor, hepsi birlikte merakla Jovica'nın ağzından çıkacak sözlere kilitlendiler. Doktor Popovic, anlatmaya başladı.
- Bakın ben Sırbistan doğumluyum. Dünyada konuşulan dillerin hepsini bilmesem bile hangisi olduğunu ayırt edebilirim. Ancak Esther Hanım’ın konuştuğu lisanı, size şudur diye kesin bir şekilde söylemem mümkün değil maalesef. Sözleri tam olarak anlaşılmasa da hanımefendinin konuşmasını biraz Macarcaya benzettim. Bu dilde birkaç kelime biliyorum sadece, başka bir bilgim yok. Sizlere daha fazla yardımcı olamadığım için üzgünüm.
Birbirlerinin yüzüne baktılar. Kemal, bulunduğu yere çöktü, başını ellerinin arasına alıp dirseklerini dizine
dayadı. Ağlamaklı bir sesle,
- Delirttim kadını sonunda, işinin de, Feridun Beyinin de… Aklına işle ilgili ne varsa sıralıyordu. Hasan elini ağabeyinin omzuna koydu,
- Sıkılma, düzelecek her şey, derken sözlerine kendisini de inandırmaya çalışıyordu bir yandan.
Selma, doktoru suçlamıyordu. Cevdet Bey, Esther’i orta yerde
bırakmamıştı yine de, bir an olsun yanından ayrılmamıştı. Bir şeyler yapmaya çalışıyor, bir çare bulmak için kıvranıyordu.
- Peki, şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz Doktor Bey? diye sordu.
- Yapılması gereken şu ki, diye başladı söze Doktor. Esther Hanım'ı bir süre misafir etmemiz şart, onu burada gözetim altında bulundurmamızda fayda görüyorum. Zira ortam değişikliklerine karşı fazlasıyla duyarlı. Hafiften öksürerek sesini düzeltti. Macaristan
Konsolosluğunda tanıdığım biri var, kendisi orada çalışan genç
bir hanım. Bir süre önce tedavi için gelmişti bana. Eğer telefonunu
bulabilirsem, akşam kendisiyle görüşüp bize yardımcı olmasını isteyeceğim. Eğer ricamı geri çevirmezse Esther Hanım'la iletişim sorununu halletmiş oluruz.
- Peki, sonra ne olacak Doktor? diye girdi araya Hasan.
- Sonra duruma bakarız. Daha önce söylediğim gibi böyle bir durum tıp tarihinde kayıtlara geçmemiş
bugüne kadar. Görünen o ki, hastamız henüz trans halinde. Yani başka bir dünyada yaşıyor diyebilirsiniz. Gözleri ister açık
ister kapalı olsun, fark etmez. Bu böyle ne kadar sürecek diye soracak olursanız, inanın ki
bilmiyorum. Ama onunla iletişim kurabilirsek eminim işe yarayacaktır. Sözlerini bitirdikten sonra hareketlendi. Ben müsaadenizi istiyorum şimdi, şu anda hastanın bütün fiziksel
fonksiyonları normal, endişe edilecek bir durum yok. Odasına
yavaş yavaş alışıyor. Çevresine karşı aşırı duyarlı. Yeni bir yüz ya da
mekân değişikliği kendisini tedirgin edebilir. Bu nedenle sadece nöbetçi hemşire
ilgilenecek kendisiyle.
Devam edecek.