"Neden kitap okuyorsunuz?"
Kısa ve öz bir soru. Çoğu kez alışkanlık edindiğimiz benzeri basit soruları kendimize sormak aklımıza gelmez. Sözgelimi bir yazara "Neden yazıyorsunuz?" diye sorulduğunda bir an duraksar ve ne diyeceğini bilemez. Bir süre sonra "Yazmak benim için bir ihtiyaç, kendimi en iyi bu şekilde ifade ediyorum." gibi bazı açıklamalar yapar. Beklemediği bir anda böyle bir soruyla karşılaşmak onun da aklına gelmemiştir. Neden kitap okuyorum sorusu benim için daha önce aklıma gelmeyen o sorulardan biri değil. Hatta bu soruyu zaman zaman kendime sormaya devam eder, yeni nedenler keşfederim. Maddeler halinde aşağıda sıralayacağım cevaplarda mümkün olduğunca somut gerekçelerimi ortaya koymaya çalışacağım. Yani, kitap en iyi dosttur, arkadaştır gibi derin düşünmenin yollarını tıkayan tekdüze cevaplardan kaçınmaya çalışacağım. Kitap okumamın nedenleri elbette bunlarla sınırlı değil ama ilk aklıma gelenler şöyle:
1. Yaşamı tanımak, öğrenerek cehaletten kurtulmak için okurum
İnsanının yaşam mücadelesinde ayakta kalabilmesi, güçlü olabilmesi için kendisini ve çevresini tanımak zorunda olduğuna inanıyorum. Kitaplar ve genel anlamda her türlü yazılı metin, yaşanmış sayısız olayın, hayallerin, düşüncelerin kapısını açar okurlarına. Bu sayede insanları ve yaşadığımız dünyayı tanıyabilir, bilgimizi arttırabiliriz. Çevremiz ne kadar geniş olursa olsun onlardan öğrenebileceğiniz bilgi ve tecrübe kitaplardan elde edebileceklerimizle kıyaslanamaz. Okumamış olana cahil diyoruz. Burada okumaktan kastın okulda eğitim görmek, üniversite bitirmek olduğu şeklinde halkımızın zihnine yerleşmiş yanlış bir inanç var. Profesör unvanı taşımasına rağmen mesleki ihtisası dışında bir kitap dahi okumamış bir sürü cahil insan var çevremizde. Tam aksine ilkokul mezunu ancak her konuda kitapla haşır neşir olmuş ve bu sayede kendini yetiştirmiş saygı duyulası "okumuş" insanlara da rastlayabiliyoruz. Sadece küçük bir örnek vereyim: Rusya'nın 1917 Ekim devriminden sonra Bolşeviklerin Çarı devirerek iktidarı ele geçirdiklerini düşünürdüm. Okuduğum en güzel romanlardan biri olan Mihail Şolohov'un dört cilt halinde basılmış kitabı "Ve Durgun Akardı Don", ülkede yıllarca süren iç savaş sırasında neler yaşandığını mükemmel betimlemelerle anlatırken bu iktidar değişikliğinin o kadar basit bir iş olmadığını öğrendim. Peki bu bana ne kazandırdı, Rusya'daki devrimi anlatan bir kitaptan öğrendiklerim ne işime yaradı demeyin. Dünyada yeni güç dengelerinin oluştuğu günümüzde, demokrasiyi içine sindirememiş bizim gibi ülkelerde her an çıkartılması olası bir iç savaşın getireceği acıları, yoksulluk ve diğer olumsuzlukları henüz yaşamasam da okuduğum kitaplar sayesinde tahmin edebiliyorum. Ne yazık ki, ülkemizde okullarda verilen eğitim insanlarımızı bilinçlendirmeye değil, düzene uygun adam yetiştirmek üzere kurgulanmış. Halkımızın gerçekleri öğrenmesi ve gelişmiş ülkelerin vatandaşları gibi sömürülmeksizin insanca yaşam hakkına erişmesi için bol bol kitap okuması şart. Okuyan toplum doğruyu yanlışı öğrenir, bilinçlenir, düşünür ona göre karar verir. Cahil toplum ne söylense inanır, söylenenin doğru olup olmadığını tartacak bilgi ve düşünce seviyesine ulaşamayacağından sömürülür, acı ve sefalet içinde boğulur.
2. Duygu ve düşünceleri ifade etmenin en iyi yolu olduğunu düşündüğüm için okurum.
3. Güzel yazmak için okurum.
Her yazarın kendine has bir kalemi vardır. İyi yazabilmek için biraz ilgi, biraz yetenek ama bol bol kitap okumak gerekir. Bazı kitapları okurken en ince detayı, en çetrefilli duyguları zorlanmadan alır, yazarına büyük saygı ve hayranlık duyarım. İşte derim, falanca kişi, mekân, duygu ya da düşünce ancak böylesine güzel anlatılır. İster ifade tarzı, ister üslûp diyelim, bu beni etkiler ve kendime örnek alırım. Çoğu zaman okuduğum kitap izlediğim film ilham verir bana. Okurken öğrendiğim yeni şeyleri araştırır, konudan konuya atlarken yazacağım yeni konulara yelken açarım. Bilmediğim bir coğrafya, sosyal yaşam, kültür, adet, inanç ve buna benzer her konu hatta bir sözcük dünyaya bakış açımı genişletir, yazılarımda bunlara yer verme imkânına kavuşurum. Yıllarca resmi yazışmalar yaptım ama devrik cümlelerin letâfetini, duygulara hitap eden şiirselliğini kitaplardan öğrendim ve yeri geldiğinde yazarken bunlardan yararlanmaya çalışıyorum.
Bazı kitaplar vardır, çok yorar beni, okurken gerilirim. Kelimeler yerli yerinde değildir, mantık hataları, gereksiz sözcükler ve sözcük tekrarları vardır. Konu, kurgu ne kadar sağlam olursa olsun, yazar kendini iyi ifade edememişse, ben olsam şöyle derdim, bu kadar da olmaz deyip cümleleri yeniden kurar yazıyı ıslah etmeye çalışırım. Can sıkıcı ve insanı yıpratıcı olması yanında bu türde bir kitap okurken çok zaman harcarım. Kötü yazılmış kitapları kendi yazdıklarımla mukayese ederken, kendime güvenim gelir. Yazmak kalemi eline alan herkesin yapacağı bir şey değil. Kötü bir kitabı okurken yazarına kızar, onun yaptığı hataları yapmamaya çalışırım. Şu anda okuduğum kitap onlardan biri. Yazar, benim de çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği yıllarda bir yaşam kesiti sunmaya çalışıyor. Kurgu güzel ama yazarın ifade tarzı berbat. ODTÜ Sosyoloji mezunu olduğunu öğrenmesem ilkokul mezunu diyeceğim. Okuduğum yazarın ikinci kitabı! Bu kadar bozuk ifade tarzıyla yazmaya cesaret etmesi ve aşırı özgüveni nedeniyle tebrik etmek lâzım yine de. Eşim hevesle aldığı bu kitabı birkaç sayfa okuduktan sonra kenara bıraktı. Benim başladığım işi bitirmek gibi bir huyum var. Diğer taraftan romanının bir kurgu olduğunu belirten yazarın yavaş yavaş hafızamdan silinmeye başlayan çocukluk yıllarımda oynadığımız oyunlardan bahsetmesi, anne ve babalarımızın bizlere yaklaşımından, dönemin arkadaşlık ilişkilerinden söz etmesi ilgimi çekti. Şeytan diyor ki al bu kitabı, adam gibi okunur hale getir.
4. Kelime hazinemi geliştirmek için okurum.
Kelime hazinesi insanın kendini en kolay ve en iyi şekilde ifade etmenin yolu. Kitap okumamın verdiği bu imkânı hem konuşurken hem yazarken kullanırım. Anlamını bilmediğim ya da yanlış bildiğim bir sözcük beni heyecanlandırır. Toplumun birbirini anlamada yaşadığı en büyük sıkıntılardan biri de iletişimin az sayıda sözcükle yapılması. Dolayısıyla aynı şekilde düşünmemize rağmen birbirimizi yanlış anlayıp kavga ediyoruz. Kelimeleri gerçek anlamlarıyla doğru yerde kullanmak bu bakımdan son derece önemli.
5. Kitap benim uyku ilacımdır.
Bakın burası çok önemli! Uyku problemim yok aslında. Gecelerimi oldukça geç vakitlere kadar değerlendirir, günün finalini kitap okuyarak yaparım. Uykum gelmediği takdirde elimdeki kitabı sayfalarca okurken bazı durumlarda daha ilk sayfada kitap elimden düşmeye başlar. Yani anlayacağınız, uyku vaktim geldi, hadi yatmaya gideyim deyip koyun saymadım hiç.
6. Tartışmak, eleştirmek, öğrendiklerimi başkalarıyla paylaşmak için okurum.
Düzeyli tartışmaya bayılırım. Okuduğum bir kitap bana bu imkânı verir. Elbette aynı kitap hakkında yapılan olumlu, olumsuz eleştiriler kişiye göre farklılık gösterebilir. Fakat okuduğum kitap üzerinde yapacağım tartışmalar benim nazarımda en az kitap kadar değerlidir. Bu sayede gözümden kaçan bazı hususları öğrenmiş olur, yanlış değerlendirmelerimi gözden geçirir, doğrusunu öğrenirim. Kendi yazılarımın eleştirilmesini de onlara verilen bir değer olarak görürüm. Okuduğum kitaplar hakkında düşüncelerimi paylaşmayı ya da başkaları tarafından yazılan kitap incelemelerini okumayı severim.
Uzun bir yazı oldu bu kez, biliyorum. Son olarak severek izlediğim bazı blog yazarlarının yazılarını da yukarıda sıralamış olduğum aynı nedenlerden ötürü okuyorum (Dördüncü madde hariç). Ancak okumak çok zamanımı alıyor. Sevgili Deep gibi arkadaşları okuma hızı bakımından kıskandığımı söylemeliyim. Ben bir kitap okuyana kadar Deep en az on kitap bitirir, üstüne bir o kadar da film ya da dizi izler. Keşke okuma hızım onun üçte biri kadar olabilseydi.