"Hayal bu ya, bugünlerde "ÖĞRETMEN" olsaydınız öğrencilerinize öncelikle hangi değerleri kazandırmak isterdiniz? Hangi öğretim kademesinde, hangi sınıflarda, hangi branşlarda öğretmenlik yapacağınıza lütfen siz karar verin."
Konuyu öneren ve ne kadar donanımlı olduğu yazısına döktüğü fikirlerinden kolaylıkla anlaşılan arkadaşımız sevgili Makbule Abalı, Rehberlik ve Araştırma Merkezlerinde her kademede çocuk ve gençlerle ilgilenmiş, sınıf öğretmenlerine seminerler vermiş, liselerde Rehber Öğretmenlik, Psikoloji ve Felsefe Öğretmenliği yapmış, üniversitede Rehberlik Dersleri vermiş. Ülkesini seven ve güzel ahlak sahibi bireylerin yetişmesinde onun gibi eğitimcilere o kadar çok ihtiyacımız var ki...
Her insanın ilgi ve kabiliyetleri bakımından kendilerini gösterebilecek farklı iş ve meslek grupları vardır. Yaptığımız işin hakkını vererek üstesinden gelmek ve bunun haklı gururunu yaşamak hepimizin arzuladığı bir şey. Bu hususta öğretmenlik mesleğinin müstesna bir yeri olduğunu düşünüyorum. Zira ülkenin geleceği, öğretmenlerinin yetiştirdiği, düşünmesini, sorgulamasını, doğruyu ve yanlışı ayırt etmesini bilen genç nesillere bağlıdır.
Öğretmenlik meslek seçiminde hiç düşünmediğim bir iş koluydu. Konuya ne kadar hakim olursanız olun, mesleği ne kadar severseniz sevin, birilerine bir şeyler öğretebilmenin aynı zamanda bir yetenek işi olduğunu düşünüyorum. Ne var ki, pek çok insan öğretmenliği sıradan bir devlet memurluğu olarak görmekte. Diğer taraftan mesleklerini aşkla yapan elleri öpülesi bazı öğretmenlerimiz memleketin en ücra köşelerinde, en zor koşullarda ve az bir maaşla yaşamlarını idame etmeye çalışırken bilgiye ve ilgiye susamış birçok çocuğa bilimin ışığında doğru yolu göstermek suretiyle hayatlarını kolaylaştırmakta.
Öğretmenlik benim gözümde en saygın meslek. Eşimin öğretmen olması bana büyük gurur veriyor. Ama ben yine de öğretmen olmazdım/olamazdım sanırım. Sadece kabiliyetim olmadığı için değil. Ülkemizin mevcut koşullarında hiçbir meslek gerektiği gibi yapılmıyor. Öğretmenlik bunların başında geliyor elbette. Bu durum insanı bunalıma sokuyor. Siyasi iktidarın belirlediği ve sık sık değişen katı kurallara göre düzenlenmiş müfredatın dışına çıkamayan bir eğitim sistemi ya da sistemsizliği, araştırmayı, sorgulamayı önemsemeyen ezberci bir zihniyet, gerici ve ezberci eğitimi kökleştirmeye çalışırken tazecik beyinleri işlemez hale getiren, sistemi denetleyen iktidar yanlısı, kafası boş müfettiş bozuntularına peki efendim demek zorunda kalan biçare öğretmenlerimiz... Ne kadar iyi niyetli olsalar da ailelerini geçindirebilmek için yüreklerine taş basıp köle üreten sistemin neferleri haline gelen öğretmenlerimiz...
Sevgili Makbule öğretmenimiz de farkında bu durumun ve bu yüzden hayalini kurun demiş. O zaman, eğer yeteneğim olduğunu da var sayarsam ilkokul öğretmeni olmak isterdim. Madem hayal kuruyoruz, maaşlarının da tatminkâr düzeye çıkartılmasını isterdim öğretmenlerin. Zira öğretmenlik genel olarak hanımların tercih ettiği, eve ekonomik ufak bir destek sağlayan, erkekler için ekonomik yönden pek de tercih edilmeyen bir meslek. Vatandaşlık Bilgisi diye bir ders vardı bizim zamanımızda. Şimdi hâlâ bu ders var mı bilmiyorum. Vatandaşlığın ne anlama geldiğini, erdemli insanın hangi vasıflara sahip olması gerektiğini öğretmeye önem verirdim meselâ. Vatandaşlık görev ve sorumluluklarını gerçek manada öğretmeye çalışırdım. Demokrasinin sadece yöneticilerimizi seçmeyle yönetici olarak seçilme hakkından ibaret olmadığını ve gerçek demokrasinin ülkemizde hiçbir zaman var olmadığını anlatırdım. Atatürk'ün ilke ve devrimlerinden söz eder, onun bilime verdiği önemi vurgular, savaşta elde ettiği başarılarının yanı sıra devlet adamlığında da dünyanın hayran olduğu ender insanlardan biri olduğundan bahsederdim. Ulusun vatandaşlık bilinci etrafında birleşmesi gerektiğini, laikliğin vaz geçilmez bir husus olduğunu, din, dil ve ırk bakımından toplumun ayrıştırılmasının ülkenin başına felaketler getireceğini dilim döndüğünce anlatmaya çalışırdım. Vatandaşın sadece vergi vermekle yükümlü olmadığının, aynı zamanda verdiği vergilerin nerelerde harcandığını öğrenip hesap sorma hakkı olduğunun, fikir özgürlüğünün, adalet ve fırsat eşitliğinin toplumun tüm kesimlerinin hakkı olduğunun altını çizerdim.
Madem hayal kuruyoruz, her ne kadar branşım fen olsa da lisede felsefe öğretmeni olmak isterdim. Genç beyinlerin sadece anlatılanlara inanmalarının doğru olmadığını, her söyleneni, her okuduklarını akıl süzgecinden geçirmelerini önerirdim. Binlerce yıl önce yaşayan filozofların sahip olduğu fikirlerin, düşüncelerin günümüz profesörlerinden fersah fersah ileride olduğunu anlatırdım. Her şeyin değişim içerisinde olduğunu, değişime ayak uyduramayanların sömürülmeyi hak ettiklerini izah etmeye çalışırdım.
Eğitim, öğretmenlik deyince Köy Enstitülerini anmadan olmaz. Eğer bu güzide kurumlarımız lağvedilmemiş olsaydı yukarıda anlatmaya çalıştığım hayallerimin önemli bir kısmı gerçek olurdu ve ülkemiz daha özgür, daha bağımsız ve refah düzeyi yüksek bir konuma kavuşurdu.