Kitabın Adı: Rahel Tanrı'yla Hesaplaşıyor
Yazar: Stefan ZWEIG
Sayfa Sayısı: 70
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Çeviren: Gülperi Sert
Öncelikle kitabın türü üzerinde bir ikilem yaşadım. Yayınevi öykülere ilk anda dini hikâyeleri çağrıştıran menkıbe tanımını uygun görürken benim nazarımda kitabı oluşturan öyküler, kutsal kitaplarda da yer alan mitolojik anlatılardan yola çıkılmış. Elbette olayların bir kısmı yazarın kurgusuyla değişime uğramış. İkisi arasında ne fark var derseniz, biri olayları yaşanmış kabul ederken diğeri gerçekte doğru olmadığını ya da var olmadığını çağrıştırmakta. Gülperi Sert'in güzel çevirisiyle okuduğum öykülerden ilki, kitaba adını veren "Rahel Tanrı'yla Hesaplaşıyor", Eski Ahit'te Yakup Peygamberin ikinci eşi Rahel'i konu ediyor. Kudüs'ün inatçı ve dönek halkı, putlara kurbanlar keserek Tanrı'yı kızdırıyorlar. Bu durum karşısında öfkelenen Tanrı bütün gazabıyla şehri darmaduman ediyor. Tam bu esnada Rahel çıkıyor meydana. Çektiği acıları, bir bir anlatıp, ben bunlara tahammül ettim, sen ki yüce Tanrı'sın nasıl bu kadar acımasız olabiliyorsun diyerek sitem ediyor.
Rahel'in ilginç bir hayat hikâyesi var, Yakup'la tanışıp birbirlerine aşık oluyorlar fakat babası Lavan, evlenmelerine onay vermeden önce Yakup'un kendisine yedi yıl boyunca hizmet etmesini şart koşuyor. Gel gelelim Lavan, süre dolunca, hileye başvurarak Rahel'den birkaç yaş büyük ve çirkin olan ablası Lea ile evlendiriyor Yakup'u. Lavan, Yakup'a dönüp eğer hâlâ Rahel'le evlenmek istiyorsan bir yedi yıl daha bana hizmet etmen gerekiyor, der. Yakup, çaresiz boyun eğer. Tam on dört yıl sonra Rahel, Yakup'un ikinci eşi olur. Ablası Lea'dan on çocuk yaptıktan sonra Rahel'in Yakup'tan Yusuf ve Bünyamin isminde iki oğlu daha olur. Gelişen bütün bu olaylar karşısında kıskançlık yapmayan, büyük acılar çekmesine rağmen sabretmesini bilen Rahel'in Tanrı'nın gazabı üzerine muhteşem hesaplaşması başlar.
"Beni duymadın mı, her zaman, her yerde olan Tanrım. Beni duymadın mı, her şeyi duyan Tanrım, yoksa cahil bir kulun olan ben mi açıklamalıyım sana? O vakit dinle, inatçı Tanrım. Yakup kız kardeşimin rahmine tohumlarını ektiğinde kıskanmıştım ben de. Tıpkı şimdi benim çocuklarım senin yerine başka Tanrı'lara tütsü yaktığında senin kıskandığın gibi. Fakat güçsüz bir kadın olan ben bile öfkemin üstesinden gelmiştim. Senin için, merhametli olduğunu sandığım senin için merhamet etmiştim. Lea ve Yakup da bana merhamet etmişti, şunu gör artık Tanrım: Biz insanlar hepimiz, yoksul ve fani, kıskançlığın kötülüğünü yendik. Fakat sen, her şeyi yaratan ve her şeye son veren, her şeye kadir olan sen, her şeyin başı ve sonu olan sen, sınırsız güce sahip olan sen, bizlerin sadece birer damlası olduğumuz okyanus olan sen. Sen merhamet etmek istemiyor musun? ..."
Rahel Tanrı'ya söyleminin şiddetini arttırmaya devam eder:
"... Fakat sen Tanrı'ysan her şeyin efendisiysen o zaman hoşgörünün onların kibrinden, merhametinin onların hatalarından daha büyük olması gerekmez mi? Eğer merhametin sonsuz değilse, sen de sonsuz olmazsın. O zaman sen de Tanrı değilsin. Sen yabancı bir Tanrı'sın, öfkeli bir Tanrı'sın, sadece seni sevenleri seven ve sadece merhamet edene hizmet eden ben, ben Rahel, o zaman seni meleklerinin önünde reddediyorum!"
İkinci öyküde Zweig, Nuh Tufanında gökyüzüne salınan üç güvercini konu ediyor. Kitapta yer alan üç öyküden en kısası olan "Üçüncü Güvercinin Hikâyesi" diğerlerine göre oldukça basit kalmış.
Üçüncü öykü ise Hinduizm'in kutsal metni Bhagavad Gita'dan esinlenerek yazılmış. Bu öykü Krishna'dan önce yaşayan bir kral ve onun sadık savaşçısı arasında geçiyor. Yanlışlıkla ağabeyini öldüren savaşçı her şeyden elini eteğini çekse bile farkında olmadan başkalarına zarar verdiğini görüyor. Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri", kitabın en uzun öyküsü "Eylemsizlik de bir eylemdir." sözüyle etkileyici bir şekilde taçlanıyor.
Birinci ve üçüncü öyküleri severek okudum ve ana fikirlerini beğendim.