KATEGORİLER

14 Ekim 2021 Perşembe

RAHEL TANRI'YLA HESAPLAŞIYOR - STEFAN ZWEIG

Kitabın Adı: Rahel Tanrı'yla Hesaplaşıyor

Yazar: Stefan ZWEIG

Sayfa Sayısı: 70

Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Çeviren: Gülperi Sert

Türü: Uzun Öykü

Öncelikle kitabın türü üzerinde bir ikilem yaşadım. Yayınevi öykülere ilk anda dini hikâyeleri çağrıştıran menkıbe tanımını uygun görürken benim nazarımda kitabı oluşturan öyküler, kutsal kitaplarda da yer alan mitolojik anlatılardan yola çıkılmış. Elbette olayların bir kısmı yazarın kurgusuyla değişime uğramış. İkisi arasında ne fark var derseniz, biri olayları yaşanmış kabul ederken diğeri gerçekte doğru olmadığını ya da var olmadığını çağrıştırmakta. Gülperi Sert'in güzel çevirisiyle okuduğum öykülerden ilki, kitaba adını veren "Rahel Tanrı'yla Hesaplaşıyor", Eski Ahit'te Yakup Peygamberin ikinci eşi Rahel'i konu ediyor. Kudüs'ün inatçı ve dönek halkı, putlara kurbanlar keserek Tanrı'yı kızdırıyorlar. Bu durum karşısında öfkelenen Tanrı bütün gazabıyla şehri darmaduman ediyor. Tam bu esnada Rahel çıkıyor meydana. Çektiği acıları, bir bir anlatıp, ben bunlara tahammül ettim, sen ki yüce Tanrı'sın nasıl bu kadar acımasız olabiliyorsun diyerek sitem ediyor.

Rahel'in ilginç bir hayat hikâyesi var, Yakup'la tanışıp birbirlerine aşık oluyorlar fakat babası Lavan, evlenmelerine onay vermeden önce Yakup'un kendisine yedi yıl boyunca hizmet etmesini şart koşuyor. Gel gelelim Lavan, süre dolunca, hileye başvurarak Rahel'den birkaç yaş büyük ve çirkin olan ablası Lea ile evlendiriyor Yakup'u. Lavan, Yakup'a dönüp eğer hâlâ Rahel'le evlenmek istiyorsan bir yedi yıl daha bana hizmet etmen gerekiyor, der. Yakup, çaresiz boyun eğer. Tam on dört yıl sonra Rahel, Yakup'un ikinci eşi olur. Ablası Lea'dan on çocuk yaptıktan sonra Rahel'in Yakup'tan Yusuf ve Bünyamin isminde iki oğlu daha olur. Gelişen bütün bu olaylar karşısında kıskançlık yapmayan, büyük acılar çekmesine rağmen sabretmesini bilen Rahel'in Tanrı'nın gazabı üzerine muhteşem hesaplaşması başlar. 

"Beni duymadın mı, her zaman, her yerde olan Tanrım. Beni duymadın mı, her şeyi duyan Tanrım, yoksa cahil bir kulun olan ben mi açıklamalıyım sana? O vakit dinle, inatçı Tanrım. Yakup kız kardeşimin rahmine tohumlarını ektiğinde kıskanmıştım ben de. Tıpkı şimdi benim çocuklarım senin yerine başka Tanrı'lara tütsü yaktığında senin kıskandığın gibi. Fakat güçsüz bir kadın olan ben bile öfkemin üstesinden gelmiştim. Senin için, merhametli olduğunu sandığım senin için merhamet etmiştim. Lea ve Yakup da bana merhamet etmişti, şunu gör artık Tanrım: Biz insanlar hepimiz, yoksul ve fani, kıskançlığın kötülüğünü yendik. Fakat sen, her şeyi yaratan ve her şeye son veren, her şeye kadir olan sen, her şeyin başı ve sonu olan sen, sınırsız güce sahip olan sen, bizlerin sadece birer damlası olduğumuz okyanus olan sen. Sen merhamet etmek istemiyor musun? ..."

Rahel Tanrı'ya söyleminin şiddetini arttırmaya devam eder:

"... Fakat sen Tanrı'ysan her şeyin efendisiysen o zaman hoşgörünün onların kibrinden, merhametinin onların hatalarından daha büyük olması gerekmez mi? Eğer merhametin sonsuz değilse, sen de sonsuz olmazsın. O zaman sen de Tanrı değilsin. Sen yabancı bir Tanrı'sın, öfkeli bir Tanrı'sın, sadece seni sevenleri seven ve sadece merhamet edene hizmet eden ben, ben Rahel, o zaman seni meleklerinin önünde reddediyorum!"

İkinci öyküde Zweig, Nuh Tufanında gökyüzüne salınan üç güvercini konu ediyor. Kitapta yer alan üç öyküden en kısası olan "Üçüncü Güvercinin Hikâyesi" diğerlerine göre oldukça basit kalmış.

Üçüncü öykü ise Hinduizm'in kutsal metni Bhagavad Gita'dan esinlenerek yazılmış. Bu öykü Krishna'dan önce yaşayan bir kral ve onun sadık savaşçısı arasında geçiyor. Yanlışlıkla ağabeyini öldüren savaşçı her şeyden elini eteğini çekse bile farkında olmadan başkalarına zarar verdiğini görüyor. Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri", kitabın en uzun öyküsü "Eylemsizlik de bir eylemdir." sözüyle etkileyici bir şekilde taçlanıyor. 

Birinci ve üçüncü öyküleri severek okudum ve ana fikirlerini beğendim.

12 yorum:

  1. Rahel'in hikayesini daha önce hiç duymamıştım. Ama hiç yabancı değilim isyanına. Çok mantıklı bir isyan hatta yüzde yüz haklı bir hesap sorma.

    İnsanlık ne zaman bir felaketle karşışlaşsa bunu "Tanrı'nın ya da Tanrıların gazabı olarak adlandırmayı seçiyor. Oysa inandıklarını iddia ettikleri Tanrı'nın - ismi değişebilir - sonsuz rahmeti, merhameti, bilgeliği, ezeli ve ebediliği ile mükemmel olduğunu söyleyenler de yine kendileri. Hem mükemmel olup hem de yaradılış itibariyle hata yapmaya müsait olan kullarına(?) neden ve nasıl ceza verme hakkını görüyor kendinde bu Tanrı? Hem merhametli olup hem de nasıl her şey için bir ceza belirlemiş oluyor?

    "Fakat sen Tanrı'ysan her şeyin efendisisiysen o zaman hoşgörünün onların kibrinden, merhametinin onların hatalarından daha büyük olması gerekmez mi?" sorusu o kadar haklı bir soru ki!

    "... sadece seni sevenleri seven ve sadece merhamet edene hizmet eden..." bu kısım da çok can alıcı. İslamiyette şöyle bir inanç var: Bu dünyada ne yaparsan yap eğer Müslüman değilsen, ölünce cennete girmen mümkün değil. Bu saçmalığa nasıl inanılıyor aklım almıyor. Yani dünyanın en iyi, en masum insanı da olsak hiçbir anlamı olmayacak, öyle mi? Bu mevzular açılınca yıllar önce bir arkadaşımın ettiği laflar geliyor aklıma her daim: "Şimdi kılmadığımız namazları öbür dünyada cennette bile olsak ateşler üstünde kılacağız." Bu lafın üzerine gel de "Ey Rabbim sen rahman ve rahim olansın, kötülüklerden merhametine sığınırım" diye dua et. Dinlerin bu kadar insan tarafından kabul görmesi ve savunulması cidden çok değişik, çok acayip.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de yeni öğrendim Mrs. Kedi ama Tanrı'ya yapılan benzer sitemleri bir yerlerde okumuştum gibi geliyor bana. Oldukça haklı söylemler doğrusu. Muhtemelen aklı olan herkes benzer soruları soruyordur inanıp bel bağladığı yüce güce/güçlere. Geçen gün Dilozof'un bir videosunu izlemiştim. Takipçilerinin sorularına cevap vermek için hazırlamış olduğu bir videoydu. Pek çok kişi kıza inancını soruyorlarmış. O da mahalle baskısı, kimseyi kırmamak, saygısızlık yapmamak vs. nedenlerle inancını gizlemenin yanlışlığına dikkat çekip alenen agnostik değilim, ateistim diyerek cevaplamıştı soruyu. Ona hak verdim. Aksi takdirde ülkenin yüzde 99'u Müslüman diyerek dini baskı aracı kullanıyorlar. Dinin ne olduğunu anlayan kişilerin ülkemiz nüfusuna oranının % 1'i geçtiğini sanmıyorum. Bu yüzden Rahel'in Tanrı'yla hesaplaşması pek çok kişiye aykırı gelecektir. Oysa o, kral çıplak diyor.
      Az önce Sedat Peker'in son tweet'lerini okudum. Birçok dini cemaatin ve tarikatın içinde bulundum diyor. Bu grupların içinde iki tür insan var. Birincisi gerçekten saf duygularla Tanrı'ya bağlı kişiler, ikincisi dini kullanıp her türlü pisliği yapan kişiler. Ben bu sınıflamayı aldananlar ve aldatanlar olarak tanımlıyorum. Allah doğru yoldan ayırmasın:)
      Teşekkür ederim:)

      Sil
    2. En ufak bir sorgu sual, isyan söz konusu olduğunda "Tövbe estağfurullah, Rabbe isyan da ne demek? Haşa! Vardır elbet Yüce Rabbin bir bildiği, bizim aklımız ermez." diyecek o kadar çok insan var ki... Neden ermiyor aklımız? Neden sorgulamak bile yasak? Ben daha önce de bahsettiğim gibi Ateist değil ama Deistim çünkü tüm evren, içindeki her bir zerrecik ile, rastlantısal olamayacak kadar mucizevi ve güzel. Yani bence bir yaratıcı var. Ama iş dinlere gelince kesinlikle hepsini mantık dışı buluyorum. Keşke herkes inancını sadece kendi içinde arayıp bulsa ve tüm ibadetler kişinin kendi ile inandığı varlık arasında kalsa.

      Sil
    3. Sanırım bunun sebebi eğitim! Ülkemizde bilimsel eğitim yerine ezberci eğitim veriliyor. Bu yüzden her bakımdan geri kaldık. Akıllarını kullanmak yerine önüne konulana, duyduklarına, dogmatik fikirlere inanıyor insanlar. Deizm benim için bir geçiş süreciydi. Üniversite yıllarında dini, kutsal kitapta yazılanları öğrendikten sonra yaşadığım bunalımlı bir süreçten sonra Deist oldum. Daha önce yazdığımı sanıyorum, üniversite arazisinde terkedilmiş bir köye kadar ulaşan ve "hayat yolu" adında bir koşu parkurumuz vardı. Her gün yarım saat koştuktan sonra gözlerimden yaşlar boşanırken "Allah'ım bana doğru yolu göster, ben dinden çıkıyorum, kitabın olduğu iddia edilen Kur'an senin sözlerin olamaz." diyordum. Çektiğim bu ıstırabın ikinci yönü ise on yaşında kaybettiğim dedemin ruhu tarafından gözleniyor hissine kapılmam. Eğer dedem benim bu isyanımı görse ne kadar üzülürdü diye içim parçalanıyordu. Belki de ruhu beni takip ediyordu!

      Birkaç sene sonra namaz, oruç gibi dini ritüellerden uzaklaştım. Yıllarca hayatı, varoluş nedenlerini, dini ve Tanrı'yı sorguladım. Milyarlarca insanın bu çağda hâlâ dinin ve bir yaratıcının peşine neden düştüğünü kendi içimde sorgulamaya devam ediyorum. Aslında az çok biliyorum ama yine de kendimi tam olarak ikna ettiğim söylenemez. Sanırım en önemli neden "bilinmezlik" Akıl bunu çözmedikçe, ki şu an için neredeyse imkânsız görünüyor, din de Tanrı da olacak. Herkes farklı farklı din, mezhep ve Tanrı yorumlarıyla bir şeylere inanacak. Bilinmezlik insan var olalı beri söz konusu olduğuna göre ilk insan bu bilinmezlikten korkmuş ve bir şeylere sığınıp destek aramaya olmadık şeylere ulvî manalar yüklemeye çalışmışlar.

      Teokratik konular benim yine de ilgi alanım. Bunun nedeni az önce söylediğim gibi insanlar arasında dinin her şeye rağmen bu kadar karşılık bulmasının sebebini merak etmem. Körü körüne inanan ve aklını kullanmayan insanlarla olmasa da gerçekten inanan insanlarla tartışmayı severim.

      Dileğine katılıyorum ama özellikle İslâmiyet diğer dinlerden farklı. Çünkü bu din sadece bireyi hedef almıyor. Toplumun yaşantısına doğrudan müdahale ediyor. Siyaset ve ticaret başta olmak üzere kadına bakış açısı, medeni ve ceza hukuku, kılık kıyafet, yeme içme gibi her işin içinde var. Deizm konusunda tartışmak isterim, bence biraz muğlak kalıyor. Evrenin yaratılışında nasıl bir amaç güdülmüş, neyiz, ne olacağız, neden biz gibi bir sürü konu cevapsız kalıyor. Elbette çaresizliğimize bir miktar rahatlık sağlıyor başta. Ben bu süreyi geçirdikten belli bir huzura kavuştuğuma inandığım anda kendimi boşluğa bıraktım:)

      Sil
    4. Ne mükemmel yazışmışsınız.. kutluyorum ikinizi :)
      Kitap ilgimi çekti, hatta seslendirerek okudum ve Rahel gibi hissettim kendimi.
      Küçüklüğümden beri sorguluyorum, şükür ki "babam" gibi bir ebeveyne sahiptim ve müthiş açıklamalarda bulunurdu.
      KuyruksuzKedim ne güzel yazmış; "Keşke herkes inancını sadece kendi içinde arayıp bulsa ve tüm ibadetler kişinin kendi ile inandığı varlık arasında kalsa." Harfi harfine katılıyorum ve siz de Kaystros tüm bunlara sebep cahillik demişsiniz ya çok doğru. Toparlamak çok zor artık.

      Sil
    5. Teşekkürler:) Tartışmanın devamı sevgili Mrs. Kedi'nin blogunda tüm şiddetiyle devam ediyor:)) Rahel'in Tanrı'yla hesaplaşmasını çok anlamlı buldum ve bir kısmını yazıma taşıdım. Gerçekten zihin açıcı ibretlik bir tartışma. Dinlerin muhtevasında eleştirilebilecek çok şey olduğu gibi çok güzel öğretilerin olduğu bir gerçek. Ne var ki, insanlar iyi olanları bırakıp kendi çıkarları uğruna kullanmışlar dini. Efendi efendi benim inancım Tanrı ile benim aramda diyen yok. Dindar çevreler kendilerini bırakıp başkalarını sözüm ona cehennemden kurtarıp cennete çekmeye çalışıyorlar. Aman ne erdemli davranış! Yok, yok bin yıla kalmaz toparlanır artık da biz göremeyiz:))

      Sil
  2. haşa! Yüce Allah'a hesap sormakta ne cürret!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İslâmi inanca göre sümme hâşâ. Hesap sorma cüretini Allah'ın verdiği akıldan alıyoruz. Eğer akıl kullanılmayacak bir şeyse niye verdi. Verdiyse niye kullanmayalım. Korkunun ecele faydası yok, cesurun da korkağın da geldiği, gideceği yer aynı:)

      Sil
  3. zweig, ülkemizde en sevilen yabancı yazar, kitapları kısa ve kolay, telif kalktı, her yayınevi basıyor artık, herkes zweig okuyor, bir de kürk mantolu madonna :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru diyorsun. Kürk Mantolu Madonna'yı da okudum. Okumayanı dövüyorlar zira:))

      Sil
  4. Bu yazınızı okumuştum. Sonra şans eseri kütüphanede karşılaştım bu kitapla. Merakla aldım. Bir çırpıda okudum. Tabii tema öylesine derin ki etkisinden uzun süre kurtulamadım. Ben en çok Virata'nın hikayesini beğendim. Hiçbir zaman en doğruya ulaşamaması bu konuda devamlı yetersiz kalması içimi parçaladı. Gücün olduğu yerde hükmün varlığı kaçınılmaz. Ve hükümler hiç durmadan yanlışlara sebep oluyor. Var olan her şey gibi bu da son derece üzücü... Elbette Rahel'in sözleri es geçilecek gibi değildi. Tanrı ile konuşmaya başlayıp ona sitem etmesi son derece ilgi çekiciydi. Beni en çok etkileyen kısım Tanrı'yı kıskançlıkla suçladığı kısımdı. İnsan Rahel ile aynı soruları düşünmeden edemiyor. Güzel kitaptı teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, Virata'nın öyküsü de etkileyici. Sizin de bu güzel kitabı okumanıza sevindim. Ben teşekkür ederim. Sağlıkla kalın:)

      Sil