Yazar: Arthur Schopenhauer
Sayfa Sayısı: 86
Yayınevi: İmge Kitabevi
Çeviren: Hüseyin Salihoğlu
Aslında kitabın adı Eristik Diyalektik ancak daha fazla ilgi çeksin düşüncesiyle kitabın alt başlığı olan Haklı Çıkma Sanatı başlığa alınmış. Kitap yazarın ölümünden sonra sandığından çıkarılıp yayımlanmış. Doğrusu Schopenhauer'dan böyle bir kitap beklemezdim, nitekim o da benzer kaygılarla sağlığında ortaya çıkaramamış zaten. Öncelikle mantık ve diyalektik tanımlarıyla giriyoruz kitaba. Kulaklarımızın aşina olduğu ve birbirine karıştırılan bu iki sözcük arasındaki farkı açıkça ortaya koyuyor yazar. 19. yüzyılın ünlü filozoflarından Kant'ın öğrencisi olan Schopenhauer, diyalektiği bir akıl yürütme tekniği olarak tarif etmekte. Konuşmacıların soru ve cevaplarıyla yapılan bir konuşma sanatı olan diyalektik bu yöntemle önermeleri çürütür ya da ispatlamaya çalışılır. Yunan mitolojisinde anlaşmazlık tanrıçası olan "Eris" kelimesinden gelen "eristik diyalektik" ise kazanma amaçlı tartışma bilgisi, girilen tartışmaları kazanma sanatı olarak ifade edilmiştir. Burada tartışmanın amacı gerçeğe ve doğruya ulaşmak değil, doğrudan haklı çıkma felsefesi söz konusu edilen. Mantık ya da analitik ise tamamen farklı, burada yöntem, tartışma götürmez doğrulara varmak için teori üretmek.
Schopenhauer kitabın devamında özellikle Aristo felsefesine atıflarda bulunup eristik diyalektik üzerinden haklı çıkmanın yollarını 38 başlık altında topluyor ve verdiği örneklerle savını destekliyor. Elbette bu yolların tamamı ahlaki değil ve benim için şaşırtıcı olan da bu oldu zaten. Ancak bu yöntemlerin bilincinde olan kişi, muhatabından gelecek kötü niyetli tartışmalarda onun amacını anlamayı mümkün kılıyor Sözgelimi politik söylemlerin pek çoğunda benzer yöntemler çıkmakta karşımıza. Muhalifinizi tahrik ederek öfkelendirin diyor mesela, öfkelendirin ki kafası karışsın önermelerinize uygun yanıt bulamasın.
Fakat benim haklı çıkma kuralları arasında en beğendiğim son madde oldu. Yazarın tek güvenilir kural olarak öne çıkardığı Aristoteles'in "Topik" eserinin son bölümünde geçen "... önünüze çıkan her insanla tartışmayınız, tanıdığınız ve hepten saçma şeyler ortaya koymayacak ve utanmak zorunda kalmayacak kadar aklının var olduğunu bildiğiniz insanlarla tartışınız. Delillerle tartışınız, otorite özdeyişleriyle değil; delilleri dinleyiniz ve onların üzerine gidiniz; nihayetinde hakikate değer veriniz, muhalifin ağzından çıksa bile gösterilen sebepleri severek dinleyiniz ve onlara katlanmak için yeteri kadar adil olunuz; hakikat karşı tarafta ise haksız çıkmayı kabul ediniz. Bu söylenenlerden, yüz kişinin içinde tartışmaya değer ancak bir kişinin olduğu sonucu çıkar. Diğerlerini bırakın istedikleri gibi konuşsunlar; çünkü "desipere est juris gentium" AKILSIZ OLMAK İNSAN HAKKIDIR.
Hüseyin Salihoğlu'nun güzel çevrisiyle karşıma çıkan kitabı okurken biraz sarsıldığımı kabul etmeliyim. Kitapta, eristik diyalektiğin iyi kılıç kullanması sebebiyle rakibini deviren düellocu gibi kıvrak zekalı bir laf cambazının gerçek ve doğruların hilafına haklı çıkmasında hangi yolları izlemesi gerektiği sanki bu tür kötü niyetli insanlara bir nevi yol göstermesi gibi algıladım başlangıçta. Oysa yazarın vermek istediği onlara karşı uyanık olmamızı sağlamaktı. Kitabı severek okuduğumu ve yeni şeyler öğrendiğimi söyleyebilirim.
Son maddeyi ben de çok sevdim Mr. Kaplan. Eşime her daim "Kazanamayacağın mücadeleye hiç girme." derim. Burda kazanamamaktan kasıt galip gelmek değil, karşı tarafa bir şey anlatabilmek, dinletebilmek, karşı taraftan bir şeyler alabilmek. Normal koşullarda seviyeli bir tartışma ile fikir alışverişi yapabilmek büyük kazançtır. Laftan anlamayan, sabit fikirli, dar görüşlü, delillerden değil safsatalardan bahseden, ne dersen de sadece "O iş öyle değil" demekle yetinip bir şey bilmediği halde haklı olduğuna tüm benliğiyle inanmış biriyle tartışmanın anlamı da kazancı da olmaz zaten. Ama eşimin insanoğluna inancı o kadar fazla ki düzgünce anlatırsam illa ki gerçeği görürler diye herkese anlatmaya çalışıyor maalesef doğru bildiklerini :))))
YanıtlaSilOoo, bu kez eşinizle değil sizinle aynı fikirdeyim Mrs.Kedi:)) Adamın beyni yıkanmış, algıları kapanmış, seni dinlemiyor, ha bire kendisine ezberletilen yalan yanlış fikirleri ileri sürüyor. Bunun gibilerle tartılmanın ne anlamı var. Allah ıslah etsin deyip geçersin. Sokak röportajlarında hergün bunları izliyorum. Şu cep telefonunu çıkar diyen dayı tipleri. Ne yapsan nafile. Üzüldüğüm nokta bizi yönetenler de bu tip adamların seçtikleri. Ülkenin durumu ortada. Tüh bak işi yine siyasete bağladım:))))
Silİlginç bir konusu var. Tartışma kimle tartıştığına göre önem ya da anlam kazanır. Yoksa boşa geçen vakittir bence. Meraklıları için güzel bir kitaba benziyor. Teşekkürler. :)
YanıtlaSilKafası dolu ve algısı açık insanlarla tartışmak insana çok şey kazandırır. Diğerleri zaten kendilerini hemen belli ederler. Kitapta yazılanların çoğu bildiğimiz ama üzerinde pek kafa yormadığımız şeyler. Ben teşekkür ederim:)
SilBilişsel paikoterapilerde sok başvurduğumuz bir yöntemdir. Özellikle mantıksız endişeler ve sürekli geri gelen takıntılı düşünceleri “bu savı destekleyecek ve çürütecek kanıtlar” diye tartışmaya açmak iyi gelir. Sokratik sorgulama’dır genel adı. Fakat Schopenhauer’ın buna katkısı anlafığım kadarıyla “kazanmak için” tartışmak olmuş, oysa, her kavramın aslında tam karşıt kavramı da kendi kadar doğrudur :) Bu durumda doğru ve yanlıştan söz etmek biraz abes kaçıyor tabii..
YanıtlaSilGeç cevap verdiğim için kusura bakmayın. Ankara'dan İzmir'e döndük ancak fırsat bulabildim.
SilEvet, Schopenhauer burada kazanmak, tartıştığı rakibi hileli ya da hilesiz bir şekilde alt etmek için neler yapılması gerektiği üzerine kafa yormuş, örnekler vererek desteklemiş. Pek çoğuna hak veriyorsunuz. Fakat adamın böyle yapıp her tartışmanın galibi olun diye bir önerisi yok elbette. Bunu bir gözlem, analiz olarak değerlendirdim. Lâkin yorumunuzun sonundaki "her kavramın aslında tam karşıt kavramı da kendi kadar doğrudur" önermesini anladığımı söyleyemem:)
Kuramlar; doğa olaylarının düzgünlüğü ve değişmezliğine dayanan, çoğu zaman doğruluğu kanıtlanmış ilke ve genellemelerden oluşan bilgi bütünüdür.
Söz gelimi "Güneş doğudan doğar." doğrudur. Tam karşıtını alırsak "Güneş batıdan doğar" yanlıştır. Yani, kendi kadar doğrudur derken kelime oyunu mu yaptınız? yoksa:))
Bu yazdıklarınızın perde arkasında okunmuş bir kitap ve üzerine düşünüp kelimelere aktardığınız saatler var.İsterdim ki bu kadar zahmet içine girmiş biri biraz daha fazla ilgi görsün.
YanıtlaSilÇok naziksiniz. Teşekkür ederim:)
Silyine karışık okuyon :) o zamansa niçe zerdüşt de unutma :)
YanıtlaSilEvet, elime ne geçerse okuyorum bu ara. Şimdi okuduğum kitabı bilsen inanamazsın:)) Liseyi bitirdiğimde dereceye girmiştim, Friedrich Nietzsche'nin "Böyle Buyurdu Zerdüşt" kitabını hediye etmişlerdi. O zaman ben ben değildim tabii:)))
Sil